Söyle ey bad-ı saba söyle Huseynim nerede

A+
A-
Başlıktaki mısra Kemal Edip Kürkçüoğlu’nun [ö. 1977] 1964 yılı muharreminde kaleme aldığı meşhur mersiyesine ait.

Kürkçüoğlu bizim için çok önemli bir isim. Ömrünü yitik mirasımıza ulaşmamız için feda eden kahramanlardan biri o. Türkçeyi devrinde onun kadar arı duru kullanan bir başkası var mıdır bilmem. Konuyu dağıtmamak için nesrinin akıcılığı ve duruluğu konusunu bir başka yazıya bırakıyorum.

Şikâyet etmem asla, çünkü memnûnum bu hâlimden.
Cihânın şüphe yok bi-sûd olur hurşid-i rahşânı

Diyerek yaptıklarının konuşulmasını ve bilinmeyi, tanınmayı istemeyen şair melâmî meşreptir. O yüzden ber-hayat iken şiir kitabı yayınlamamış. Kemalmahlasıyla yazdığı birçok şiiri de sadece dostlarına yazdığı mektuplarda vücut bulmuş. Nedense kendisi mahdut sayıda şiiri dışındakilerin yayınlanmasına pek sıcak bakmamış. Şiirlerinin bir kısmı da vefatından sonra yayınlandı.

Onun şiirlerinde benim gördüğüm özellik samimiyet. Hamiyet-i diniyesi ve milliyesi çok yüksek olan şairin başarısı hissederek ve inanarak gönülden yazması ve okura da hissiyatını nerdeyse eksiksiz aktarması. Başta naat olmak üzere şiirlerini okuyup de bir şeyler hissetmemek mümkün değildir.

Naat yazmadan canımı alma ya Rabbî!

Kürkçüoğlu 1970 yılında kanser teşhisiyle hastane yatar. Hastalığın ilerlemesi sonucu doktorlar iki aylık ömrü kaldığını ve bu süreyi evinde sevdikleriyle birlikte geçirmesinin daha doğru olacağını söylerler ve ertesi günü taburcu edeceklerini eklerler. Çocuklarının yüz ifadesinden olumsuz bir şeyler olduğunu sezen Kürkçüoğlu ısrar eder ve durumunu öğrenir. Akşam ve yatsı namazlarını kılar, abdestli bir şekilde yatağına uzanır ve Allah’a yakarır:

  • Ya Rabbî! Naat yazmaya başladım, onu tamamlamadan canımı alma!

Gece rüyasında resül-i zî-şan efendimizi görür ve Hz. Peygamber sağ eliyle Kürkçüoğlu’nun vücudunu sıvazlar. Ertesi gün neşe içinde dinç olarak uyanır. Şiir bu haliyle bir diğer Kaside-i Bür’e’dir. Doktorlar inanamaz ve yeniden tetkik ederler ve kanserden bir iz göremezler. Şaşırırlar ve ısrarla sebebini sorarlar. Kürkçüoğlu saklamasına rağmen ısrarlar karşısında söylemek zorunda kalır. O tarihten sonra yedi yıl daha yaşar.

Ebediyen sevecek cân onu cânân olarak
Şart-ı peymân olarak huccet-i imân olarak

Beytiyle başlayan naatini bitirir ve bir dostundan Mescid-i Nebî’de Hz. Peygamber’in huzurunda okumasını rica eder. Arkadaşı ricasını kırmaz ve huzur-ı Nebî’de naati okur ve dönünce haber vermek için kâğıdın yanına okuduğu gün ve saati not eder.

Arkadaşı, döndüğünde Kürkçüoğlu’nun vefat haberini alır. Ne zaman diye sorar ve aldığı cevap kâğıdın yanına aldığı not ile aynı vakittir.

Maktel-i Hüseyin’i

Onun hissederek yazdığı şiirlerden biri de Hz. Hüseyin için yazdığı mütekerrir muhammes mersiyedir.

Bu mersiye o kadar beğenilmiş ki bestelenmiş ve gazel formunda okunmuş. Özellikle İstanbul’da tertip edilen muharrem mevlitlerinde bu mersiyenin en azından birkaç bendini okumak adet halini almış. Yeri gelmişken hemen söyleyeyim, ben merhum Yahya Soyyiğit’in sesinden dinlemeye bayılırım.

Mersiye;

Geçdi bir yıl yine bir mâh-ı muharrem geldi
Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Göze nem gönle elem her yana mâtem geldi

Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede

Bendiyle başlıyor. Şair adeta şiir boyunca sabah esen rüzgarla dertleşiyor. Ona hislerini döküyor ve Hz. Hüseyin’e olan muhabbetini ve hasretini dile getiriyor.

Şair ‘bad-ı saba’ diye seslendiğine göre bu şiiri bir sabah vakti yazmış olmalı. Kim bilir, belki de sabah namazının ardından gözleri yaşlı, hissiyatına mağlup bir halde iken dilinden dökülüverdi.

Şair ‘Hüseynim nerde’ sorusunu yineleyerek sürdürdüğü şiirinde isyan etmeden şikâyet etmeyi öğretiyor bize. Hz. Hüseyin’in başına gelenleri, şehid-i Kerbela’nın başına geleceklere razı olduğu gibi razı bir şekilde sesini yükseltmeden haykırarak ifade ediyor.

Şiir adeta Kerbela’da olup bitenleri zorla kabul edilmiş kadere söylenmekten başka elinden bir şey gelmeyen bir aşığın duygularını dile getiriyor. Gözler nemlenmeden okumanın mümkün olmadığı on bentlik muhammesin son bendinde ise Hz. Hüseyin tarif edilir:

Dîde-i rahmete manzûr ulu bir tûr idi o
Haseben hem neseben silseli-i nûr idi o
Ey Kemâl en yüce ahlak ile meftûr idi o

Söyle ey bâd-ı sabâ söyle Huseynim nerede
Kurratü’l Ayn-i Rasulü’s-sakaleynim nerede

Hz. Hüseyin, Allah’ın rahmet bakışlarına muhatap olduğu büyük bir dağdır. Hem huy hem de soy olarak çok asildir ve yüce ahlak ile yaratılmıştır. Ey rüzgâr, söyle bana, bu güzel insan nerede? İki cihanın hem insanların hem cinlerin peygamberinin gözümün nuru diyerek sevdiği Hz. Hüseyin nerede?

Mersiyenin anlamına ve taşıdığı duyguları tam olarak hissetmek için tamamını önce okuyup sonra dinlemenizi tavsiye ederim.

Dinledikten sonra da bir şiirinde;

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler bu heyalayı da ergeç silecektir.
Rahmetle anılmak ebediyet budur amma!
Sessiz yaşadım kim beni nerden bilecektir

Diyen Kürkçüoğlu’nu da anmanızı istirham edeceğim. Sessizce yaşamasına rağmen onun adını biliyoruz ve şiirleri kaldıkça adı da anılmaya devam edilecek. Ruhu şad olsun. Bizleri de cennette Hz. Hüseyin’e komşu eylesin. Amin.

İsmail Güleç

 

https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2020/08/29/soyle-ey-bad-i-saba-soyle-huseynim-nerede

ETİKETLER:
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.