Hüzzam Âyin-i Şerîf
Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi
BİRİNCİ SELÂM
Mâhest ne-mî dânem hurşîd ruhat yâ ne
Bu ayrılık oduna cânım nice bir yane
Sevdâ-yı ruh-ı Leylî şüd hâsıl-ı mâ haylî
Mecnun gibi vâ veylî oldum deli dîvâne
Yüzün ay mıdır, güneş mi, bilmiyorum. Bu ayrılık ateşine canım (daha) ne kadar yanacak? Çok (zamandır) elimizde kalan, (sadece) Leylâ’nın yüzünün sevdâsıdır; eyvah Mecnun gibi deli divane oldum.
Âşık oldum bilmedim yâr özgelerle yâr imiş
Allah Allah âşıka bunca cefâlar var imiş
(Özge: Başkası, yabancı)
Tü mâh-i acîbî ki mislî ne-dârî
Be her cilve cânâ der âteş sipârî
Be zülfeyn ü ebrû be çeşmân-i âhû
Pey-i dil-rübâyî çü şîr-i şikârî
Meh ü hur gulâmet zi can geşt râmet
Dü âlem be dâmet çi zîbâ nigârî
Nazîret ne-dîdem ne ez kes şinîdem
Dil ü din bi-bürdî çi ayyâr yârî
Veled râ çi bâşed şehâ ger zi rahmet
Zi silk-i gulâmân-i hîşet şümârî
Sen (öyle) güzel, şaşırtıcı bir aysın ki benzerin yok. Her cilvede (aşığın) canını ateşe atarsın. Kâküllerinle, kaşlarınla, ceylan gibi gözlerinle ava giden arslan gibi gönül avlamaya çıkmışsın. Ay ve güneş, sana râm olmuş kölelerindir. İki dünya da senin tuzağındadır; ne hoş sevgilisin! Benzerini ne gördüm, ne kimseden işittim. Gönlü ve dini alıp götürdün; ne hilekâr bir dostsun! Ey sultan! Lûtfunla Veled’i de kölelerinin sırasına koysan ne olur?
Hüsn yekî hasen yekî yâr yekî sühan yekî
Rûh yekî beden yekî yâr yekî sühan yekî
Yâr-ı dil-i hazin yekî tâ dem-i âteşin yekî
Milket-i aşk u din yekî yâr yekî sühan yekî
Aşk u melâletem yekî sakm u selâmetem yekî
Men‘ ü melâmetem yekî yâr yekî sühan yekî
Güzellik bir, güzel bir, sevgili bir, söz bir. Ruh bir, beden bir, sevgili bir, söz bir. Hüzünlü gönlün sevdiği bir, ateşli ah bir; aşk ve din mülkü bir, sevgili bir, söz bir. Aşkım ve bıkkınlığım bir, hastalığım ve iyiliğim bir; kovulmam ve kınanmam bir, sevgili bir, söz bir.
İKİNCİ SELÂM
Ey hâlik-ı heft âsüman der mandeem feryâd res
Vey râzık-ı pîr ü civan der mandeem feryâd res
Ey rahm-i tü ber nîk ü bed ihsân-ı tü bî-hadd ü add
Her lahza gûyem ey Hudâ der mandeem feryâd res
Ey yedi göğü yaratan! Âciz kaldım, imdada yetiş. Ey yaşlının da gencin de rızkını veren! Âciz kaldım, imdada yetiş. Ey merhameti, iyiye de kötüye de (şâmil bulunan)! Her an, “Ey bir olan Allah, âciz kaldım, imdada yetiş” diyorum.
ÜÇÜNCÜ SELÂM
Devletet pâyende bâdâ ey süvâr
Rahm kün ber âşıkan ma‘zûr dâr
Çün taleb kerdî be cid âmed nazar
Cid hatâ nek’ned çünin âmed haber
Ey süvâri! Talihin ebedî olsun. Âşıklara acı, onları mazur gör. (İyice) arayıp dikkatle (işe) yönelirsen, (aradığını bulursun); “Gayret (eden) yanılmaz” denilmiştir.
Ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
Kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
Her ki bugün Veled’e inanuben yüz süre
Yoksul ise bay olur bay ise sultân olur
Binlerce tebrikler! Bu nasıl bir sultandır ki hizmetçisi olanlar, padişah olur. Bugün her kim (Sultan) Veled’e inanıp yüz sürerse, fakir ise bey olur, bey ise sultan olur.
Zehî aşk zehî aşk ki mâ râst Hudâyâ
Ki mâ râ vü can râ bi-yârâst Hudâyâ
Çi bezmest çi sâkîst çi bâdest ki hordîm
Çi naklest çi nuklest çi hurmast Hudâyâ
Çi lutfest çi zevkest çi bûyest çi rûyest
Çi halkast çi hulkast çi sîmâst Hudâyâ
Veled râ mesel gû devânîst be çevgan
Bedan sû ne deryâ ne sahrast Hudâyâ
Bizdeki ne güzel aşk, ne güzel aşk yarabbi! Bizi ve canımızı süslüyor yarabbi!
(Bu) ne meclis, ne sâki! İçtiğimiz ne bâdedir! Ne sohbet, ne meze, ne hurma yarabbi! Ne lütuf, ne zevk, ne koku, ne yüz! Ne yaratılış, ne tabiat, ne sîma yarabbi! Veled, top gibi çevganla beraber ne denizin ne ovanın olduğu tarafta koşmaktadır, yarabbi!
(Çevgan, atlara binilerek topla oynanan oyunda (polo) kullanılan ucu eğri sopanın adıdır.)
Ey an ki tüyî murâd u matlûb
Hestî ber-i cümle halk mahbûb
Ey Yûsuf-i hüsn ez firâkat
Der nâle vü giryeem çü Ya‘kûb
Tecrîd bi-cû Veled zi âlem
Tâ hem-çü mücerredan şevî hûb
Ey maksadımız, muradımız olan (yâr)! Bütün halkın nezdinde sevgilisin (sen). Ey güzellikte Yusuf gibi olan! Senin ayrılığından Yakup gibi ağlayıp inlemekteyim. Ey Veled, dünyadan ayrılmaya bak ki mücerredler gibi iyi (güzel) olasın.
(Mücerred sözlükte, yalnız, katışıksız, soyut, bekâr manalarına gelir.)
Bülbül-i aşk ez seher âğâz kerd
Pîş-i gülistan semer âğâz kerd
Ez pes-i her perde vü nağme ki güft
Nağme-i hûb-i diger âğâz kerd
Gülbahçesi, meyveye durunca aşk bülbülü seher vaktinde (ötmeye) başladı. Söylediği her perde ve nağmenin ardından, başka (türlü) güzel bir nağmeye başladı.
DÖRDÜNCÜ SELÂM
Sultân-ı menî sultân-ı menî
Ender dil ü can îmân-ı menî
Der men bi-demî men zinde şevem
Yek cân çi şeved sad cân-ı menî
Sultânımsın, sultânımsın; cânımda, gönlümde imânımsın. Bana üflersen ben dirilirim. Bir cân da nedir? Yüz cânımsın.