Hz. PİR’İN “NÜSHA-I KEBİR”İ

A+
A-

Hz. PİR’İN “NÜSHA-I KEBİR”İ

Naci Ahmed Dede

Feridun Nafiz Uzluk (11202-1974), değerini son beş-on yıldır farkına varmaya başladığımız ilim adamlarımızdandır. Hz. Pir’in soyundan gelen ve Mevlevîlik tarihi araştırmalarıyla bir ömür tüketen Feridun Nafiz Uzluk, bu çalışmalarını yürütürken o zaman hayatta olan birçok Mevlevî büyüğüyle – Tahirü’l-Mevlevî, Ahmed Remzi Akyürek, Veled Çelebi vd- mektuplaşmış[1], daha da önemlisi bu mektupları saklayarak eşsiz bir kaynağın bize ulaşmasını sağlamıştır.

Bu mektupların içeriğinde “ihvan” arasında bilinen ancak günümüzde unutulmuş nice bilgiler mevcuttur ki birisi de “Mevlevîyye tarikatında “ olan ve Hz. Pir’den miras olarak tarikatına intikal eden bir üzerimizde taşıdığımız bir dua olan “Nüsha-ı Kebir”dir.

Nüsha-ı Kebir’i bize haber veren, Feridun Nafiz Uzluk’la sıklıkla mektuplaşan Mevlevî Şeyhi Midhat Bahârî Beytur (1875-1971)’dur. Midhat Bahârî Dede, Hüseyin Fahreddin Dede (1854- 1911)’nin yanında çile çıkaran, Kasımpaşa Mevlevîhanesi’nde Mesnevî-hanlık görevini yürüten, destarı bizzat Abdülhalim Çelebi tarafından sarılan son dönemin Mevlevî büyüklerindendi. Nüsha-ı Kebir’in bize ulaşmasına vesile olan olay şudur:

Neden “sanatoryum”dasın ?

Midhat Bahârî Beytur,[2]  Feridun Nafiz Bey’le mektuplaşmalarından birinden Feridun Nafiz Bey’in Bursa Uludağ Sanatoryumu’na olduğunu öğrenir. Feridun Bey’i bir rahatsızlığı olabileceğini düşünerek telaşlanır. Sanatoryuma niçin gittiğini, bunun bir hava değişimimi, yoksa kendisi gibi doktor arkadaşlarını ziyaret mi, diye sorar.[3] Bir F. Nafiz Bey bir sonraki mektubunda rahatsız olduğunu belirtmiş olacak ki, bu cevap Midhat Bahârî Bey’i çok üzer:

“Rabbim sizi bize ve bütün ihvan-ı Mevlevîyye’ye bağışlasın. Siz tarikatımızın ilim ve irfan cihanına hizmet eden büyüklerimizdensiniz. Rahatsızlığınıza üzüldüm, çok üzüldüm.” [4]

Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur[5]

Ancak kendini çabuk toplar:

“Rabbimin fazlını, keremini düşünerek müteselli oldum. Hak neye kadir değil! O kadir-i mutlak her derdin bir devasını yaratmış. Cenab-ı Pirim de öyle diyor. Asıl iş devasını bulmaktır. Avrupa’dan son seyahat avdetimizde mizacınızın değiştiğini söylemiştiniz. Çok yoruldunuz, çok çalıştınız.”

“Şimdi sizin için gaye sıhhatiniz olmalıdır. Kendinizi sıkmadan, yormadan eğlence ederek meşgul olunuz. Peygamber Efendimiz: “Nefsin senin binek atındır, ona rıfk ile iyi davran” buyuruyor.” [6]

Midhat Bahârî Dede, Feridun Nafiz Bey’e tıbbın bütün imkânlarını kullanmasını öğütler:

“Kendiniz de doktorsunuz. Fennen, tıbben nasıl tedavi etmek, nasıl bakmak lazım geliyorsa asla ihmal buyurmayınız. Kendinize hizmet hepimize hizmettir. Halka hizmet Hakka hizmettir.”

Dua ile tedbiri birbirine eş eyle[7]

“Bundan başka bir de manevi cihetten tedavi buyurunuz. Tarikatımızda bir “Nüsha-ı Kebir” vardır. Şimdi Konya’dan tedarik edebilirsiniz. Eski türbedar Mehmet Dede yazar sanırım. Adınıza yazılı bir “Nüsha-ı Kebir”i üzerinizden ayırmayınız. Sabah ve akşam beşer defa da

“ Yâ Şâfî yâ Allah, Yâ Kâfî ya Allah, Yâ Mu’âfî yâ Allah, Yâ lâtif yâ Allah, Lâ ilâhe illâllah Muhammedün şifâullah”

diye okuyunuz, rahatsız olan tarafınıza üfleyiniz. İnşaâllah Tanrı’nın izniyle şifâ’iyesi görülür.” [8]

Bir ay kadar sonraki mektubundan, Feridun Nafiz Bey’in iyileşmekte olduğu haberini alarak sevinir.[9]

Peki Midhat Bahârî Dede’nin Feridun Bey’e üzerinde taşımasını tavsiye ettiği “manevi tedavi” olan  “Nüsha-ı Kebir” neydi? Öncelikle belirtmeliyiz ki – Nuri Şimşekler Hoca’nın da belirttiği gibi[10]- Mevlevî yazılı hatta sözlü kaynakların hiçbirinde varlığına dair bir kayıt bulamadık. Ta ki Ankaralı Mehmet Arısoy (1874-1957)’ un defterine[11] ulaşana dek.

Ömrünü Hz. Pir’e vakfeden Ankaralı Türbedar Mehmet Dede ihvan arasında gördüğü, duyduğu önemli bilgileri defterine kaydetmişti. Bu bilgilerden biri de “Nüsha-I Kebir”dir[12]. Hz Pir’in “Nüsha-ı Kebir’i diye kayıt edilen dua şudur: [13]

Hz. Pir’den tarikatına miras kalan ve bir mektuptan Mevlevîyye içindeki uygulanışını öğrendiğimiz “Nüsha-ı Kebir”, modern tıbbın yanında, manevi bir şifa kaynağı olarak bizi bekliyor. Ne güzel değil mi?

 

 


[1] Yakup Şafak ve Yusuf Öz (Hz.), Mevlevi Mektupları, Tekin Kitabevi, Konya , 2019

[2] Nuri Şimşekler (Hz), Pîr Aşkına (Mevlevî Şeyhi Midhat Bahârî’nin Mektupları) Timaş Yayınları Hatırat Kitaplığı : 8 İstanbul 2009 s.246

[3] Nuri Şimşekler, age. S. 246

[4] Nuri Şimşekler, age. S. 246

[5] Kur’an-ı Kerim, Şuara Suresi 80. Ayet..

[6] Nuri Şimşekler, age. S.246

[7] Mevlana Celaleddin Rumi, Mesnevi, III. Defter, 48, b.389

[8] Nuri Şişmekler, age. S.249-250

[9] Nuri Şişmekler, age. S.251

[10] Nuri Şimşekler, age, s.250 dip not: 271

[11] Arzu Yılmaz, Ankaralı Mevlevî Mehmet Arısoy Dede’nin Hayatı ve Koyunoğlu Kütüphanesi’ndeki Defteri ( İnce -leme – Metin) , Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış YLT, Konya, 2010

[12] Arzu Yılmaz, agt, defterde Nüsha-ı Kebir iki defa kayıd edilmiştir. s.42 ve 93-94

[13]

 

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.