Cibril var haber ver Sultan-ı Enbiya’ya

A+
A-

Muharrem ayı bizim için yastan daha çok hüzün ayı. Hz. Hüseyin’e ve onunla birlikte olanlara yapılan zulmü hatırlama ayı. Peygamberimizin hakkında ‘dünyanın iki çiçeği’ ve ‘âhirette cennet çocuklarının efendisi’ dediği ve ‘gözümün nuru’ diyerek sevdiği, Hz. Fatıma’nın kuzusu, Allah’ın aslanın aslanı Hz. Hüseyin’in başına gelenleri yazmayan şairimiz yoktur neredeyse. Kimileri bestelenip Kerbela’nın yıl dönümlerinde okunur, dinleyenleri hüzün deryasına gark eder, gözyaşlarına boğar.

Ben de her sene farklı şiirler, kitaplar okumaya çalışırım bu günlerde. Ama aşağıda sözlerini aktaracağım maktel veya deyiş kadar samimi olanı ve sanki hadise şu anda cereyan ediyormuş gibi hissettireni az bulunur.

Nakaratları Musa Kazım Paşa’nın mersiyesi ile aynı olan Kağızmanlı Aşık Cemal’in meşhur maktel şu bent ile başlıyor.

Hasanım âğu içti leb-i sukker âh çeker,
Hüseyin attan düştü kime şik
âr âh çeker,
Nerde kalmış acaba, bak Zülfik
âr ah çeker,
Ali’nin on bir oğlu, yerde yatar
âh çeker,
Fatma ana ciğeri, sızlar sızlar
âh çeker,
Ümmi-Gülsüm, Rûkiye, çifte nigâr âh çeker,
İbrahim, Kasım ağlar, kılar zâr zâr âh çeker,
Hatice ana duymuş, yavrum deyip âh çeker,
Meryem, Asiye gelmiş, ağlar ağlar âh çeker.

Şair şiirine Hz. Hüseyin’den önce şehit edilen Hz. Hasan ile başlamaktadır. Hem kardeşi olması hem de kendisi gibi şehit edilmesinden dolayı adeta üzüntüsünün nedeninin tek olmadığını söylemekte. Leb-i sükker ise çok güzel konuşan Hz. Hasan’ın lakabı. Dolayısıyla kendisi de zehir içerek şehit edilen Hz. Hasan’ın ah çektiğini söyleyerek başlar mersiyesine şair.

İkinci dizede ise adeta Yezid’in ikinci avı olmasını hatırlatacak şekilde Hz. Hüseyin’in atından düşerek Yezid’in adamlarına av olmasından bahsedilir. On gün boyunca etrafı çevrili olduğu için suya ulaşamayan ve iyice yorgun ve bitap düşen adamlarının şehit edilmesinden sonra atına ok saplayarak yaralayıp düşüren alçakların onu şehit etmesini anlatır. Hz. Hüseyin zalimlerin elinde çaresiz bir şekilde şehit olurken Hz. Ali’nin düşmanlara korku salan kılıcı Zülfikar’ın ona yardımcı olmadığı için üzüldüğünü, Hz. Ali’nin diğer oğullarının da bu durum karşısında bir şey yapamadıkları için ah çektikleri ve mezarında Hz. Fatıma’nın bile bir ana olarak yüreğinin sızlayıp ah çektiğini söylerken bizler de keşke orada olup Hz. Hüseyin için bir şeyler yapabilseydik düşüncesini hissettiriyor.

Hz. Hüseyin’e üzülen sadece Fatıma değildir, Hz. Peygamber’in diğer kızları Ümmü Gülsüm ile Rukiye ve çok küçük yaşlarda vefat eden oğulları İbrahim ve Kasım da üzülmektedir. Anneannesi Hz. Hatice de üzülmekte. Ve Hz. İsa’nın annesi Meryem ile Hz. Musa’yı büyüten Asiye de ah çeker.

Ah çekmekte ise iki duygu birden veriliyor. İlki Hz. Hüseyin’in başına gelenlere üzülmek, ikincisi yanında olup yardım edemediği için hayıflanmak.

Dinleyicileri şiirin içine iyice çeken ise şu nakarat oluyor.

Düştü Hüseyin atından sahra-i Kerbela’ya,
Cibril, var haber ver, Sultan-i Enbiya’ya,

Sebilci mersiyesi

Şimdilerde unuttuğumuz mesleklerden biri de sebilcilik. Muharrem ayında sebilciler siyah sahtiyandan ceket ve ayakkabı, başlarına yine siyah keçe külah giyip üzerlerine de siyah abani sararak sol omuzlarında ucu musluklu kırba asarlarmış. Sebilcilerden biri çarşının bir başından diğeri de öte başından karşılıklı mersiye okuyarak birkaç yudum damlattıkları tasları çarşıdakilere Hz. Hüseyin aşkına ikram ederlermiş. İkram ederken okudukları mersiyelerden biri de bu şiir ve sebilcinin biri çarşının bir ucunda;

Düştü Hüseyin atından sahra-i Kerbela’ya,

diye ünlerken diğeri de çarşının diğer köşesinde;

Cibril, var haber ver, Sultan-i Enbiya’ya,

dermiş.

Biz şiirimize devam edelim.

Şair sanki orada imiş gibi zalimlerden birinin sapladığı ok ile atından düşen Hz. Hüseyin’e başına gelecekleri görerek yardım istiyor ve Hz. Peygamber’in vahiy meleği Cebrail’e seslenerek Hz. Peygamber’e haber vermesini ve Hz. Hüseyin’i içinde düştüğü bu durumdan kurtarmasını istiyor.

İkinci bent ise Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinden sonraki durumu anlatıyor:

Cümle Kureyş, ensarı, düştü ah u figana,
Ali, Yezid boyadı, çifte kuzun al kana,
Ey Server-i Enbiyâ, sen bunu de Sübhan’a,
O gün ola göreydim, Yezid düşe divâna,
Sırattan seyredeydim, geçer iken o yana,

İlk dizede Mekkeli Müslümanları sembolize eden Kureyş ve Medine Müslümanlarını temsil eden Ensarın bu elim haber-i ciğer-sûzu duyduğunda ağlayıp inlediği söylenmekte. Kureyş ve Ensar Mekke ve Medine demek ve bu iki şehir İslam’ın ilk yayıldığı ve genişlediği topraklar ve Hz. Peygamber’in yakın arkadaşları. İkinci seslendiği kişi ise çifte kuzular olarak nitelediği Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in babası Hz. Ali. Yezid’in al kanlara boyaması hem Hz. Hasan’ın hem Hz. Hüseyin’in Muaviye ve oğlu Yezid tarafından şehit edilmesinden dolayı. Daha sonra Hz. Peygamber’e dönerek Muaviye ve Yezid’i şikayet ediyor ve Allah’a söylemesini, büyük yargı gününden yargılanıp sırat köprüsünden geçemeyip cehenneme düşecekleri anı seyretmek isteğini dile getiriyor.

Üçüncü bentte bu sefer Hz. Hüseyin’in şehadetine üzülen kâinattan bahsediyor.

Medine dağlarında, susenle sümbül ağlar,
Taksirât nedir atmaz, esmez oldu yel ağlar
Dağlar inim iniler, sular sarhoş sel ağlar,
Cümle kuşlar figanda, bak dertli bülbül ağlar,
Virânede baykuşlar, hû çeker yıl yıl ağlar,
Kerbelâ’ya kulak ver, sahra ağlar çöl ağlar,
Biten otlar baş eğmiş, çiçek-çimen gül ağlar,

Haberi duyan Medine dağlarındaki susenle sümbülün, yani çiçeklerle birlikte dağların ağladığını, rüzgarların üzüntüden esmediğini, suların üzüntüden sel olup çağladığını, kuşların feryad edip bülbüllerin inlediğini, baykuşların sanki Hz. Hüseyin’in şehadetine üzüldükleri için kimseye görünmemek için virane yerlere ve mağaralara gidip yıllardan beri Allah diyerek ağladıklarını, hele olayların cereyan ettiğin Kerbela çölünün de ağladığını söylerken üzülenlerin sadece insanlar olmadığını söyler. Ot, çiçek ve çimen diyerek yeşilliği kastetmekte, orada yetişmemesinin nedeni de Hz. Hüseyin’e üzüntülerinden dolayı olduğunu söylemekte.

Bir sonraki bent Hz. Hüseyin’i şehit ettiren Yezid’e lanet ile başlar.

Lanet olsun Yezid’e, şâh u gedâ kul ağlar,
Ey Murtaza gel yetiş, binekte düldül ağlar,
Hasan’ım ağu içmiş, gözyaşları sel ağlar,
Kerbela imdat ister, gözler seni yol ağlar,

Şair olayları hâlâ kabul edememekte belki bir şeyler olabilir ümidiyle bu sefer Hz. Ali’ye seslenmekte. Hz. Ali’nin atının da kılıcı gibi Hz. Hüseyin için bir şey yapamadığı için ağladığını söylerken Hz. Hasan’ın aşına zehir katılarak şehit edilmesine telmihen sanki haberi almasının zehir içmiş gibi tesirli olması da kastedilerek tevriyeli ifade edilir. Üzerinde olup bitenlerin farkında olan Kerbela toprağı da Hz. Hüseyin’e şehit edilmeden önce bir yardım geleceğini beklemektedir.

Evet, deyiş bu kadar. Şimdi size sorarım. Hangi tarih kitabı veya ansiklopedi maddesi bu ciğerleri yakan elim olayı anlatırken bizi bu kadar etkileyebilir?

Kerbelalar bitmez

Bir de hatırlatmada bulunayım. Biz bu Kerbela’yı sadece tarihte olmuş bitmiş bir olay gibi görmüyoruz. Fânî’nin bir şiirinde ifade ettiği gibi;

Kerbelâ bitmez cihandan bu cidâl el’an gider

Bu dünyada ne Yezitler ne de Hüseyinler biter. Yezit ve Hüseyinler sadece dünyada değil. Yezid olan nefsimizin Hüseyin olan ruhumuzu şehit etmesine de izin vermemek için bu şiirleri okuruz. Çünkü enfüste olmayan hiçbir şey âfâkta da olmaz.

Biz bu şiirlerle zihnimizi âgâh kılıp safımızı unutmamaya çalışıyoruz.

Geçeriz dünyâda cân ü cânândan
Kerbelâ’da akan kandan geçmeyiz

Derken hem o zamanı hem de bu zamanı kastederiz. Peygamberimiz efendimiz “Beni Allah’ı sevdiğiniz için sevin, ehl-i beytimi de beni sevdiğiniz için.” buyurur. O halde biz de aşk ile bir dahi söyleyelim.

Ehl-i Beyt-i Mustafâ’ya fedâyız
Hamdülillah zâlimlerden cüdâyız
Rûz-i mahşer sâhib-i iddiâyız
Kerbelâ’da akan kandan geçmeyiz

İsmail Güleç

https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2020/08/27/cibril-var-haber-ver-sultan-i-enbiyaya

ETİKETLER:
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.