Ben, câmi cemâati olmayı iki bakımdan önemli bulurum. Kanaatimce câmi cemâati olmak demek, namazı câmide kılmak demek değil sâdece. Cemâatin bir parçası olmak demek, her şeyden önce mahalleli olmak, mahallenin de bir parçası olmak demek. İkincisi ise usûl ve adap öğrenmek, terbiye olmak demek, ilmihal öğrenmek demek.

Merâmımı ve maksadımı biraz daha açayım.

Câmiye gitmenin, aynı zamanda olup bitenlerden haberdar olmak demek olduğunu ve zengin-fakir, patron-işçinin, amir-memurun aynı safta olmasının sosyal faydalarını anlatmama gerek yok sanırım. Biz ikinci husus üzerinde duralım.

Câmi disiplini

“Sıralanmak, dizilmek; sıra, dizi, düzgün çizgi” anlamlarına gelen saff kelimesi, “cemâatle kılınan namazda cemâatin yan yana düzgün biçimde sıralanmasını ve bu şekilde oluşan sırayı” ifade eder ama bu sıralanma bizim câmilerde bir başka düzene dönüşmüş, namaz için sıraya girmek saf tutmaktan daha fazla anlam ifâde eder olmuş. Bir düzen ve sistem devleti olan Osmanlı, çarşıda, pazarda, mektepte, medresede ve ordudaki düzenin benzerini de câmilerde uygulamış. Ezanın okunması, câmiye giriş, farz namazların kılınmasından önce okunan üç ihlas ve ardından getirilen kamet, namazdan sonra okunan tesbihat ve mihrabiye adı verilen aşr-ı şerîf ile tamamlanan bir tören gibidir.

Câmide cemâatle kılınan namazlar, her aşaması en ince detayına kadar hesap edilmiş bir törendir. Müezzin ve imam efendilerin okudukları dualar, ezanlar, Kur’an-ı Kerim’ler birer komut ve simge gibidir. Cemâat de zamanla bu komutların ne anlama geldiğini bilir. Ne zaman câmiye girileceğini, sünnet ve farzların ne zaman kılınacağını, câmiden ne zaman ve nasıl çıkılacağını okunan o dualarla belirler.

Cemâatle namaz kılan kişi de bu düzeni bilir, her bir hareketinin vakti vardır, sırası vardır, kuralı vardır. Dolayısıyla bu vakti, düzeni ve kuralı öğrenen ehl-i cemâat işinde, evinde, sokakta, hâsılı her yerde işlerini bu usûl üzere yapar. Kamu düzenini ihlal etmez, memleket bir sıkıntıya girdiğinde hep birlikte hareket etme kabiliyeti kazanır ve karışıklık çıkmadan mesele hallolur.

Biz câmiden uzaklaşmakla iki şeyi kaybettik. İlki birlikte hareket etme kabiliyetimizi, ikincisi de bir sabır ve usûl eğitiminden mahrum kalıp kemâlden uzaklaşmak…

Bu nedenlerden dolayı câmi cemâati olmak, sanıldığından çok daha önemlidir, hatta hayatî derecede önemlidir. Cemâat olmayı kaybetmek, din kardeşliği yanında mahalleli olma, mahallenin bir parçası olma özelliğini de kaybetmek demektir.

Saf tutmak

Son yıllarda câmilerde dikkatimi çeken hususlardan biri saf tutma konusunda yeterince hassasiyet göstermememizdir. İmam efendilerin hemen arkasında namaza duran çocuklar, saf dolmadan arkada namaz kılmalar ve bundan da rahatsız olmamamız. Oysa safı tamamlamak sâdece o ana özel bir durum değil, bir alışkanlık, bir bakış açısı, bir değerlendirme. Câmide saflara gösterilmeyen özen câmi dışında da farklı şekillerde tezahür ediyor. Samimiyet azalıyor, samimiyet azalınca da dostluk ve dayanışma azalıyor. O zaman da toplum ve ümmet olmaktan çıkıp bireyselleşiyoruz.

Bireysel olarak vakit geçirmek için o kadar çok araçlar var ki. Tek başına cep telefonları bile yetiyor. Çevremizle ilgilenmeden ve görmeden namazı kılıp çıkıyoruz artık câmilerden.

Sizden küçük bir sosyal deney yapmanızı isteyeceğim. Bir vakit câmiye gidin, üst kata çıkın, farz kılınırken cemâati izleyin. Kamet okunurken cemâat ne zaman ayağa kalkıyor? Saf dolmadan arkada saf veya saflar oluşturuluyor mu? Sonradan gelen safın neresinde duruyor? Selam verildikten sonra herkes müezzinin okuyacağı “Allahümme ente’s-selâm” duasını bekliyor mu? Tesbihâta ne kadarı kalıyor? Tesbihin ardından okunan mihrabiyye tilavetini ne kadarı dinliyor?

Eğer, “Hayyele’s-salah” denildiğinde cemâat hep birlikte ayağa kalkıyorsa, saflar dolmadan arkada yeni bir saf oluşturulmuyorsa, imam efendi selam verir vermez müezzin efendinin duasını beklemeden kimse kalkmıyorsa, tesbihâta cemâatin önemli kısmı kalıyorsa sorun yok. Ama böyle değilse ciddi sorunumuz var demektir.

Özellikle genç arkadaşlarımız câmilerde bireysel ‘takılmayı’ tercih ediyorlar. Bir de cumacılar ve bayramcılar var. Onlar da safa karışma konusunda pek hevesli değiller. Ama safa girmeden cemâat olunmaz ki! Bir mahalledeki dayanışma ve mahalleli olma şuuru, cemâat şuurundan, cemâat şuuru da safları düzgün tutmaktan geçer. Eğer saflar gevşek ve eğri büğrüyse o mahalledekiler birbirine bigânedir, habersizdir, muhabbet azalmıştır, bireysellik artmıştır. Bireysellik ise bizi bencilliğe götürür.

Saf tutmayı beceremezsek hiçbir işimizde muvaffak olamayız, diyecek olsam abarttığımı mı düşünürsünüz?

 

https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2021/05/02/cami-cemaati-olmak