ZORDUR KADIN OLMAK!
ZORDUR KADIN OLMAK!
Aslında bu hafta farklı bir konu ile ilgili yazmayı düşünüyordum; fakat geçen hafta erkeklerle ilgili yazdığım yazıya gelen yorumlar ve bana ulaşan e maillere bakınca konuyu kadın gözüyle de irdelemenin bir sakıncası olmadığını düşündüm. Empati konusunda hala sorunlarım var bunu kabul ediyorum. Buna rağmen gelen yorumları anlamaya çalıştım. Üzerinde düşündüm. Bir kısmı gerçeği yansıtırken bir kısmı da yansıtma olabilirdi. Her ne olursa olsun iletişim diğeri tarafından nasıl algılandığındır denildiğine göre, karşı taraftan da görüş almayı yararlı buldum. Hem bir kadın hem de psikolojik danışman olan Sümeyra Güler sağ olsun yazıyı incelemiş ve üzerinde de kapsamlı bir çalışma yapmış ve düşüncelerini göndermiş. Şimdi onun yazdıklarını sizinle de paylaşmak istiyorum. Bu arada Dr. Candan Esin’de önceki yazıyı beğendiğini söylemiş kendisine de teşekkür ediyorum. Okuyalım Sümeyra Güler’in yazdıklarını:
Yazarın erkek gözüyle kendine bakışına bir bayan gözüyle cevap vermek gerekirse ben de derim ki… Zordur kadın olmak bu ülkede… ve zordur erkeği anlamak en narsisistinden en şizoidine…
“Eleştirilmek yerine sessizliği, sorgulanmak yerine kabullenilmeyi, özgürlüklerinin tanınmasını, zaman zaman kendilerine ait alan bırakılmasını ister ve özellikle de şüphe duyulmak yerine güvenle bir kenarda beklensinler isterler” der Sayın Özdengül yazısında.. Bir erkek neden eleştirilir.. Bir erkek neden sorgulanır ve bir erkek neden güven veremez.. Elbette ki durumun normal ve anormal çerçevesinde pek çok açılımı yapılabilir. Şimdi patolojik olan kısma kısaca değinmemiz gerekirse Bir beklentidir çoğu kez, eleştiri sorgulama ve güvensizliğin temelinde yatan.. Kadının özünde var olan sevgi açlığı ufacık bir kelimeye mübtela ederken kadını… o hep bekler, bir erkeğin iltifatını.. yeteri kadar beslenemezse kendinden verir.. Sever ve sevgisini çeşitli yollarla dillendirir.. Yine karşılığını alamayan sevgi mübtelası kalp özler.. Özlemi yansımalarında bulamadığı kendisinedir belki ama o hep arar… bir başka gözde var olmaya çalışır.. ve o göz narsisistik bir duruşla kendisinden başkasını görmüyorsa kadın yok olur.. Ya da bir şizoidin aynalarından geçmeye çalışır da aynaya çarparsa duyguyu duygusuzlukta ararken yine kadın yok olur. Bu yokluğun çıkmazında yaşadığı ölümcül öfkeyle eleştirmeye başlar… sorgulamaya başlar..ve hep şüphe duyar varlığından… Aslında sistem öylesine kapatır ki iki kişiyi bir yanda terk etme alternatifini kullanarak ayrılık korkusu yaşayan sert bir duruş.. Öte yandaysa daha gelmemiş bir terkin gelmişçesine yaşanan ızdırabı… patolojiler birbirini tetiklerken beslenen bir şeyler vardır ortada.. Karşılıklı kontroller.. Bakalım dayanma noktası nedir.. Bunu da yapsam kaybeder miyim? hımmm buna dayandı sanırım biraz seviyor.. o zaman derinleştirmeli bu sancıyı.. Ona da dayanırsa yeni bir sınav.. derken hep zorlaşan bu çetrefilli yolda bitmeyen bir ilişkinin bitmeyen yolculuğu… ama biten bir şeyler var.. gergince geçirilen bir ömür… kendi tuzağında boğulan göz yaşları…. ve yazarın bahsettiği anlaşma ya da boşanma sürecine yaklaştıran saniyeler..
Yine der ki Sayın Özdengül.. ”Duygularını ifade etmeden partnerlerince anlaşılmayı beklerler Bir yandan otorite olsunlar diğer yandan da karşı cins tarafından sessizce yönlendirilsinler. İstekleri budur. Kolay incinir ve değilmiş gibi davranırlar. İncindiklerinde hızlıca uzaklaşır kendi içlerine kapanırlar. Zordur erkek olmak. Güçlü ,koruyan ve kollayan kadınları beklerler bir yandan da. Duygularını ifade etmek yerine tersi olmaları konusunda yönlendirilmişlerdir çünkü. Hem avcı hem av olmak zordur. Onları oldukları gibi kabullenip çoğunlukla suskunca sevecek partner arayıp dururlar” Duygularını ifade etmeyip genelde anlaşılmayı beklemek yerine bazen de ifade ettirmeyi tercih edip bildikleri gibi davranmayı seçerler.. İşte sanırım bir kadını en çok çileden çıkaran şeylerden biri de budur.. En azından öncesinde ne istediğini bilmeyen bir muhatabı olduğunu düşünürken şimdi hem ne istediğini bilen hem de buna rağmen yapmayan biri… Kadınca açılımıysa “sen istediğin kadar bekle ve istediğin kadar üzül benim umurumda bile değil”… Kolay incinen ve değilmiş gibi davranan bir yapı acaba neden bu kadar kolay incitmeyi seçer diye düşünmekten kendimi alamıyorum. İncindiklerinde hızlıca uzaklaşır kendi içlerine kapanırlar. Bu cümle şizoide götürüyor ister istemez.. Bir erkeği sürgüne göndermek başarılı bir kadının işi elbette. Yalnız aynı başarılı kadın neden kırıldığında sürgüne gitmek yerine kalmayı ve acı da olsa beklemeyi seçer?? . Zordur erkek olmak. Anlamadan anlaşılmayı beklemek ve bu anlaşılmamışlık sonucunda anlamamaya karar vermek hiç de kolay değil elbet..