Zindan

A+
A-

Zindan

Zindan ehli toplandılar zaruretten
Şikâyete gittiler kadının vekiline o müflisten

Dediler ki “Git de kadıya ilet hâlimizi
Müflis adamdan mükedder ahvalimizi

Bu alçak adam zindanı mekân tuttu
Yelkovan, nadan, muzır, eğri bizi kuruttu

Bu bir zindan hikayesi…

Hz. Mevlana’nın Mesnevi’de birkaç yerde daha temas ettiği bir hikâye. Belli başlı dört beş hikâye vardır, dedikleri gibi. Zindan hikayeleri de o beli başlı dört beş hikâyeden biridir.

Bu zindan hikayesinde kişiler var, mahpuslar var, mahpuslara zarar veren bir adam var ki müflis diye geçiyor. Zindanın kendi hali, zindanın kendi şartlarındaki durumu, oradaki insanların çektikleri sıkıntı ve benzeri durumların bir hikâyenin içinde harmanlanmasını görüyoruz.

Zindan insan için başlıbaşına sıkıntılı bir ortamdır. Hürriyeti alınmıştır, hürriyeti elinden gitmiş, dört duvar arasına hapsedilmiştir. Orada insanın mutlu olması, orada insanın huzurlu olması, orada insanın hayatından zevk alması mümkün değildir.

Hazreti Yusuf’a dair zindan hikayesi başta olmak üzere, birçok doğu batı klasiklerinde zindan hikayeleri dikkat çekicidir. Zindana düşmüş olmamanın rahatlığı veya düşmüş olanların orda çektiği sıkıntıları hatırlanması, biraz da hayatın akışı içinde çok farklı bir ortama, farklı birşeye dönüşmesi bakımından dikkat çekicidir. Burada Hazreti Mevlâna zindanı da zindanın içindeki zindan ehlini de yani mahpusları da ve hikayesini anlattığı bu müflisin yaptığı kötülükleri de bir sembol olarak anlatıyor. Bütün hikayelerde olduğu gibi dikkatimizi çekecek beyitlerin kendi içinde gerek karakter analizleri gerek hikmetli özdeyişler gerek hayatın sırrına dair ipuçlarını veriyor. Hikâyenin sonunda bize anlatılanların, zindanın, zindandaki adamların, zindandaki adamlara eziyet eden müflisin, hüküm veren hâkimin, diğer hikâye karakterlerinin ne anlama geldiğini, hangi amaçla kullandığını, neleri sembolize ettiğini de tekrar ediyor. Zindandaki bu kişiden, müflisten zindandaki mahpuslar şikâyet etmektedirler, okuduğumuz beyitte yelkovan, nadan, muzır, eğri gibi ağır hakaretlere müstahak olacak bir adamdır. Müflislikten dolayı zindana düşmüştür. Suçu müflis olmaktır. Zindana düştükten sonra da zindan ehli gibi cezasını çekip de çıkmayı düşünmemektedir. O kadar aç gözlü, o kadar tamahkar birisidir ki, zindandaki diğer mahpuslara eziyet etmektedir. Yaptığı eziyetin temeli onlara karınlarını doyurmak için verilen ekmeğe el uzatmasıdır. Onların rızkını elinden almasıdır.

Yemek konulduğunda sinek gibi hemen orada hazır
Hiç davet beklemeden yumulur âlemin kovduğu muzır

Muzır malum zararlı demek. Alemin kovduğu bir zararlı bir adam, zaten kovulduğu için de hapse düşmüş, ama hapiste de muzırlığa yani etrafa zarar vermeye devam etmekte.

Atmış kişinin yemeği bile ona az
Kovsan da çekmez elini utanmaz

Adamın bu açgözlülüğü, hapishane arkadaşlarının kendi dertleri kendilerine yeterken bir de onların yemeklerine el uzatması, ekmeklerine el uzatması karakterinin bozukluğunun, tam olarak ifadesi değil, aynı zamanda haysiyetsiz bir adamdır da. Utanmaz, yani açgözlülükle elini uzattığında mahpusların ekmeğini aldığında kendisini kovdukları zaman o kovulmaktan dolayı bir eziyet çekmez. Haysiyeti yok. Kovsan da elini çekmez, çünkü utanması yok, arlanması yok. Hadisi şerif de beyan “eğer utanman yoksa her istediğini yap”tecelli etmiş. Ar damarı çatlamak denir ya ar damarı ve utanmak hayatı dengede tutan çok önemli insani özelliklerden birisidir. Allah esirgesin bunu kaybetti mi insan gerçekten herşeyi yapabilir.

Zindan ehline gelince taam
Yüz hileyle gasp eder hemen

Utanmazlığı elini uzatması bir tarafa, onların ellerinden yiyeceklerini alması için hileye başvuran bir hilekâr, hile de yapıyor. Haraç alır gibi elinden almıyor. Gaspeden bir tehditle, bir silahla yapar bunu, bu hileyle ellerinden alıyor.

Hâsılı o cehennem boğazlı doymaz asla
Delil getirir “yiyin” demiştir diyerek Mevla

Bir ayeti kerimeye telmihte bulunuyor Hazreti Mevlâna Ayetin tamamı “yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz”şeklinde. (Araf 7/31)
Kur’an dan ayet okurken, Kur’an’dan delil getirirken sadece işimize gelen kısmını alıp da ayetin bir kısmını söylememiz çok ciddi bir sorumluluk ve çok ciddi bir sapmadır. Ayetin kendisi yiyiniz içiniz ve israf etmeyiniz şeklinde, bu cehennem boğazlı, bu doymaz kişi “Allah yiyiniz dedi” diyerek ayetin bir kısmını söyleyip kendi yaptığı terbiyesizliğe ayetten delil arıyor. “Namaza yaklaşmayın” diyen adam gibi. Tabi bu sapma her devirde olduğu gibi bugün de çok sık görülüyor.

Böyle yersiz kıtlıktan kurtarın bizi
Efendimizin gölgesi olsun ebedi

Burdaki efendiden kasıt kadı/hâkimdir.

Bu sözleri söyleyen zindandaki mahpuslar; adamdan şikâyet etmişler, “bize böyle yapıyor ne olursunuz bizi bu adamdan kurtarın, efendim biz burda mahpus durumdayız ama can güvenliğimiz de hapis hükmü veren hâkime, hukuka, devlete ait, korusun bizi, bütün haklarımız elimizden alınmasın. Böyle bir adam var bizi açlıktan öldürecek, kıtlıktan kıtlığa düşürecek. Dolayısıyla bunu burdan çıkarın ki biz rahat edelim” demekteler. Dilekçeleri şöyle devam ediyor:

Ya o bela öküzü zindandan çıkıp gitsin
Ya vakıftan ona ekmek tahsis edilsin

Elinden elaman dedik. Ekmeğimizi elimizden alıyor. Buna, bu hapishanenin aşevi veya nerden hangi vakıftan geliyorsa ekmek bunun ekmeği ayrı gelsin ki, bu bizim ekmeğimize el uzatmasın.

Her dilekçede olduğu gibi dilekçenin verildiği kişiyi bir mübalağalı övgü cümlesi geliyor.

Ey yardım edenlerin yardım beklediği yüceler yücesi
Bize de yardım et erkek kadın herkesin yardım edeni

Bu sanki dilekçede kadıya söylenmiş, ama biraz dikkatli okuduğumuzda aslında bu sözler herhangi bir insana, kadıya, yetkiliye, devlet görevlisine değil Cenab-ı Hakk’a söylenecek sözler; ey yardım edenlerin yardım beklediği kim olabilir, yüceler yücesi de diyor. Bu beyitin neden böyle birdenbire mecra değiştirdiğini hikâyenin sonunda simgelediği şeyleri anladığımız zaman anlayacağız. Evet kadıya söyleniyor gibi, ama aslında Cenab-ı Hakk’a söyleniyor.

Hikâyenin içinde karakterler çok fazla. Mahpuslar var, bir müflis var, mahpuslardan şikâyet edenlerin şikayetini dinleyen bir vekil var, bu şikayetler o vekile yapılıyor, vekil de gidip bunu kadıya söyleyecek.

Vekil kadıya her şeyi teker, teker söyledi
Zindandakilerin şikâyetlerinin hepsini iletti

Kadı o müflisi getirtti huzuruna
Başladı yakın uzak herkesten sorgusuna

Kadıda malum oldu hadisenin tamamı
Şikâyetlerinde haklı buldu ehli zindanı

“Bundan sonra zindana ayak basma” dedi
“Cezanı evinde çek, rahat bırak zindan ehlini”

Yargı yetkisini elinde tutan kişi şikâyet edilen olayı bizzat içinde yaşayamayacağına göre, ancak delillere bakarak bir hüküm verebilir. Kadı da burda uzak yakın herkesin sorgusuna başlayınca, şahitleri teker teker dinleyince doğru ve sağlıklı bir yargıya varmanın adeta usul ve adabı öğretilmiş oluyor. Beyitler hukuk sistemini, nizamnameleri, tüzükleri, yasaları, yönetmelikleri içermiyor. Ama biz mesneviyi okurken kendimize ait hayat dersleri çıkaracağız. Bir konuda yargıya varmadan önce, sağlam bir bilgiye sahip olmamız gerektiğinin uyarısını görmekteyiz. Gelişigüzel her söylenen şeyi gerçek veya gerçeğin tamamı zannedersek, kulağımıza her fısıldananı gerçek kabul edersek çok fazla hataya düşeriz. Zaten hayatımızda gördüğümüz anlaşmazlıkların hatta aile felaketlerinin birçoğu böyle her söze kulak vermekten kaynaklanır. Eğer birisi kulağımıza başka birisi hakkında kötü şeyler fısıldar da biz onun söylediğini olduğu gibi kabul eder ve onun gereğini yapmaya çalışırsak yanlışın içine düşmüşüz demektir. Kadının/ hâkimin yakın uzak herkesin sorgusuna başladığını söyleyen mısrada gerçeği ulaşmak için yapılması gerekenin bir dersini daha fark ediyoruz. Kadı/Hâkim yargısını verdi. “Bundan sonra ayak basma dedi zindana, cezanı evinde çek, rahat bırak zindan ehlini” Ev hapsi, göz hapsi diye hukukta yeni tabirler var. Demek ki oldukça eskiye dayanmaktaymış. Sen hapis cezası çekeceksin ama gözetim altında, evinde çekeceksin.

Müflis kadının/hâkimin bu hükmüne karşılık, müflis olduğu için şu itirazı yapıyor;

Müflis dedi ki “ne evim var ne de ona rağbetim
Kâfirler gibi zindan oldu cennetim

Sen beni zindandan kovma, ret etme
Fakirliğe meşakkate düşürme

Hani o kovulmuş iblis bile mühlet istemişti
“Rabbim kıyamete kadar bana izin ver” demişti

“Bana kılarsan makam şu dünya zindanını
Hasmımın evladından alırım intikamımı

Kimin iman kuvveti veren gıdası varsa
Kimin ekmeği kimin yol azığı yanındaysa

Neyi varsa hepsini bin türlü hile ile yağmalayayım
Ta ki onu pişmanlık içinde her daim ağlatayım

Müflisin kadıya “benim evim barkım yok, nasıl kafirin cenneti zindan ise, benim de cennetim bu zindan. Beni zindandan kovma, beni yoksulluğa meşakkate düşürme dedikten sonra bir delil getiriyor. Kim gibi, hani o iblis de mühlet istemişti, Rabbim kıyamete kadar bana izin ver demişti.

[Hicr Suresi / 36, 37, 38 “Rabbim! Öyleyse insanların yeniden diriltileceği güne kadar bana mühlet ver” dedi. Allah, “Vakti (katımızda) bilinen bir güne kadar mühlet verilmiş olanlardansın” buyurdu]

Evet böyle olmuştu…

Yani çekmeden önce “Yarab, bana kıyamete kadar izin ver” demişti. Şimdi ‘kıyamete kadar izin ver’den sonra gelen beyitlerde, iblisin Cenab-ı Hakk’a söylediklerini okuyoruz. “Bana kılarsan makam şu dünya zindanını, hasmımın evladından alırım intikamımı”

İblisin hasmı, Hazreti Âdem, hasmının evlatları bütün insanlar. İblis bu mühleti intikam almak için istiyor. Nasıl yapacak bunu açıklıyor da “kimin iman kuvveti veren gıdası varsa, kimin ekmeği kimin yol azığı yanındaysa, neyi varsa hepsini bin türlü hile ile yağmalayayım, ta ki onu pişmanlık içinde her daim ağlatayım”

Devamında iblisin yapacaklarına dair söylediklerini okuyoruz.

Gâh içine fakirlik korkusunu salayım
Gâh bir zülfün bir benin peşinde ağlatayım”

Dünya hayatı içinde insanın günaha gitmesine sebep olan sapkınlıkların, karakter sapmalarının ipuçları veya şeytanın hilesi dediğimiz şeylerin neler olduğuna dair yine ayet-i kerimelere telmihlerle anlatılıyor. Yani bir insanın içinde fakirlik korkusu varsa bilsin ki bu korku sahih bir duygu değil. Bilsin ki insanın kendinden gelen ve gerçekten bir temele dayanan bir korku değil. Bu iblisin üflediği bir yanlış duygudur. Çünkü fakirlik korkusuyla insan çok yanlış şeyler yapar. Ayet-i Kerime’de beyan buyrulan “fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin” uyarısı fakirlik korkusuyla düşülecek kötülüklerden sadce bir tanesi. Fakirlik korkusu salarsa insanın içine modern insanın dramına bakarak neler olabileceği ayan beyan görülebilir. Bütün çabası ve gayreti aman birgün elimdeki imkanları kaybetmeyeyim korkusuna dayandığını, her türlü zillete, her türlü meskenete bu korku ile boyun eğdiğini görebiliriz.

Bu zindanda iman azığı zaten az iken
Bir de müflisin saldırısına direnemezken

Bu kederli hâlinde Namaz ve oruç zevkini
Bile ele geçirir iyi tanı o kovulmuş iblisi

Onun şerrinden Allah’a sığınırım ben
Her yolcu korksun azgınlığının tehdidinden

Bir köpektir bin yerde apaçık ayandır
Nerede yerleşirse o olup çıkandır

Bu beyitlerden artık hikayedeki simgelerden ipuçlarını tamamen görüyoruz. Yani zindan aslında bu dünyadır. Zindan ehli de biz insanlarız, zindandaki müflis iblisdir, herkesin iman rızkına, iyiliğine, güzelliğine, yaptığı hayırlı işlerine ibadetine ve taatına el uzatarak onu bunlardan mahrum etmeye çalışan bir kötülük timsalidir. Bunları ifade eden beyitlerde dikkat çeken şeyler var. Son okuduğumuz beyiti tekrar edecek olursak; “Bu kederli hâlinde Namaz ve oruç zevkini, bile ele geçirir iyi tanı o kovulmuş iblisi” “Onun şerrinden Allah’a sığınırım ben Her yolcu korksun azgınlığının tehdidinden” “Bir köpektir bin yerde apaçık ayandır Nerede yerleşirse o olup çıkandır” İblisin bulunduğu yerde bulunduğu şeyin kılığına girebildiğini anlıyoruz, “O olup çıkar” ifadesinden onun kılık değiştirmedeki akılalmaz becerisine işaret edilmiş. İnsanı günaha götüren, insana yanlış yaptıran, insanı hataya düşüren, insanı iyilikten uzaklaştıran, insana kötülükler yapmasına neden olan ne varsa o iblistendir. İblisin yönlendirmesiyle insan bu hataları yapar ve böyle yoldan çıkar. Çünkü o bunun için vardır.

Seni Haktan soğutan neyse iblis ondadır
Hile oyun düzen sahte hepsi ondadır

Bazen şekle bürünmez de bir hayal olur
İçine düştüğün hayal sana bir vebal olur

Bazen giyim kuşam hayalidir bazen bir dükkân
Bazen ilim hayalidir bazen mevki ve makam

Lahavle düşmesin dilinden asla sakın
Ama dilinle beraber ruhun da tekrarlasın

Hem müflisin ve zindanın ne olduğunun ipucunu verdi, hem de konuya doğrudan girerek iblisin neler yaptığını, neler yapabileceğini, insana hangi yönlerden zararlar verebileceğini bu beyitlerle açıklamış oldu. Çözümünü de söyledi. Bir uyanık ol, bil ki seni haktan soğutan ne varsa iblis ondadır. Bil ki o sürekli hile ve düzen yapar. Bil ki sadece şekil olarak düşünme şeytanı, düşünce ve hayal olarak da seni çok büyük vartaların içine atar. Bazen içine düştüğün hayal bir vebal olur. Yani burada ifade edilen şey insanın sadece eylemlerinin düzgün olması değil, düşüncelerinin de temiz olmasıdır. Buna kalp temizliği diyoruz. Kalp temizliği Ayet-i Kerimede “kalb-i selim” şeklinde geçer. (Selim: Kusuru, noksanı olmayan, sağlam, doğru. Tehlikesiz, zararsız, habis olmayan) Yani eylemlerimiz ne kadar düzgün olursa olsun ne kadar kural içinde olursa olsun, sürekli zihnimizde kötülük ve kötülüğün hayalleri geçiyor ise bunun vebali ayrıdır. Ve sonuçta sen o kötü hayalin içinde debelenip dururken bir yolunu yaparsın. İşte o hayalleri de sana zerkeden, kulağından üfleyen odur. Bazen giyim kuşam hayalidir bazen bir dükkân…
Yüzlerce yıl öncesinden içinde “marka” “kombin” “kreasyon” ve benzeri yaldızlı kelimeler geçmeksizin yüceltilmiş giyim kuşam tutkunluğunun uyarısı çıkıyor karşımıza. İnsanlık tarihi sıkıcı bir tekrardan ibaret diyenleri haklı çıkarırcasına. Bunun insanın hayalini ve düşüncesini işgal etmesi, düşüneceği ve hayal edeceği daha güzel şeyler varken bunun peşinde debelenmesi onun üflediği bir şeydir. Sadece maddi şeyler değil, bir insanın başkalarına üstünlük taslamak için ilim kazanmak hayali de ondan gelir. Mevki ve makam hayali de ondan gelir. Bütün bu tehlikelerin içinde bir çare de sunuyor. Diyor ki “Lahavle düşmesin dilinden asla sakın. Ama dilinle beraber ruhun da tekrarlasın”

La havle bir virt bir zikir cümlesidir. Bir insanın kızdığı zaman, sinirlendiği zaman, çok üzüldüğü zaman, çok şaşırdığı zaman la havle vela kuvvete illa billah demesi, insanın hayatına ve davranışlarına yön veren bir düstüru yeniden tekrarlaması demektir. İblisin fısıltısına maruz kalmış, onun acısını, onun sıkıntısını çeken bir insanın bundan kurtulmak için “ey Allah’ım senden başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur, ben kendimi sana havale ediyorum, vekilim sensin” demesi kendisini o fısıltıyla sarmalayan iblisin tehdidinden ve tehlikesinden koruyacaktır. Ama bir şartı daha var; sadece dilinle söyleme bunu, ruhunla da söyle. İçin ve dışın bir olarak söyle. Söylediğin dilinde kalmasın gönlünle de söyle. Ey Allah’ım senden başka kudret ve kuvvet sahibi yoktur. Kendimi senden başka havale edeceğim güç ve kudret sahibi yoktur, sana havale ettim. Beni koru yarabbi anlamındaki bu cümle bir korunaktır aynı zamanda.

*

http://ahenkdergisi.com/?p=2845