YUNUS EMRE’Yİ KONUŞMAK
YUNUS EMRE’Yİ KONUŞMAK
Birkaç gündür, kardeş ülke Azerbaycan’dayız… Fuzûlî ve Yunus Emre’de insan sevgisini konuşmak için buraya davet edildik. Azerbaycan hükümetinin konuğuyuz. Daha doğrusu, Yunus’un ve Fuzûlî’nin konuklarıyız… Şiirden, bitmeyen aşktan, zengin dilimizden ve kültürümüzden bahisler açıp, konuşuyoruz. Bendeniz dostlara, genç ilim adamları, yazarlar ve şairlere Yunus’u konuştum.
Yunus Emre, medeniyetimizin sembol şahsiyetlerinden biridir. İnsanı, tabiatı ve bütünüyle varlığı sevmeyi öğreten sembol şahsiyet… Zira ondan geriye sadece şu dörtlük kalsa bile, onu bu şekilde nitelememize yeter.
“Gönül Çalab’ın tahtı
Gönüle Çalab baktı
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise”
Çalab, Tanrı… Tanrı’nın tahtı, insanın gönlü. Eğer her hangi bir insanın gönlünü yıkar isen, Tanrı’nın tahtını yıkmış, sarayını tarumar etmiş olursun. Dolayısıyla, hem bu dünyada hem de öte dünyada bedbaht olursun.
İnsanı gönülle buluşturmak… Gönlün farkına varmak. Tanrı’yı gönülde arayıp bulmak.
Tanrı’yı gönülde bulmanın anlamı derindir. Her şeyden önce, Tanrı’yı gönülde bulan, ayrıma gayrıma gitmez, ırkçılık yapmaz, kendini ötekinden üstün görmez. Diyor ki:
“Sen sana ne sanırsan
Ayruğa da onu san”
Ayruk, öteki demektir… Ben ve öteki. Modern çağın en temel kavramlarından birisi, ötekileştirmektir. Bugün, ötekileştirerek kendimi ve seni tanımaya çalışıyorum. Bu tanımayla da güya bir kimlik inşa ediyorum. Oysa Yunus, ötekiyle empati yapmamı, onu anlamamı salık veriyor. O bunu yaparken, “kendin için istediğini kardeşin için de iste!” emrine uyuyor. Öteki, benim kardeşim. Ötekini kardeşim olarak görürsem, paylaşacağım, derdiyle dertleşeceğim, yarasına merhem olacağım.
Yunus Emre, bir ömür bu topraklarda kardeşlik türküleri söyledi. Bu türkülerle büyüdük, asırlarca süren ve sürecek olan büyük bir medeniyetin hamurunu mayaladı. Bunu yaparken de bir garip derviş olarak gayet mütevazıydi.
“Miskinlikte buldular
Kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler
Yüksekten bakar ise”
Yunus’un dilinde miskinlik, öyle sanıldığı gibi tembellik, beceriksizlik, acizlik, zavallılık değildir. Orada daha başka, daha yüce bir anlam var. Miskin, Hakka teslim olmak… Sükûn. Yılların tecrübesiyle yetinme duygusunu kazanmak ve böylece kanaatin bir erdem olduğunu fark etmek ve bu fark edişle, boş iddiadan, ihtiras, kin ve öfkeden kurtularak iç huzuruna ve güvene ulaşma hali. İşte miskinlik bu huzur ve güven duygusudur.
Erlik, sadece erkeklik, delikanlılık değil, özü itibariyle modern insanın kaybettiği bir erdemdir. Erlikte bilgi, yiğitlik, şefkat ve merhametle birlikte irfana, bilgeliğe dönüşmüştür. Ve bu erliğe, zulümle, kaba kuvvetle, ihtirasla, kin ve öfkeyle değil, sükûnetle, kalp huzuruyla ve güven duygusuyla erilir. Er olmak, miskin olmaktır… Bunun zıddı ise, kibirdir, zulümdür. Mütekebbir ve muhterisler, erlik merdiveninde yukarıya ulaşamazlar. Çünkü mütekebbir ve muhteris, kendini yukarda görerek veya göstererek, esas itibariyle erlik yolundan çıkmış, azmıştır.
“Yûnus yoldan azuban
Yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye
Sevdiği dîdâr ise”
Demek ki, Yunus’u konuşmak, insanı, erkişiyi ve erliği konuşmaktır.
Siz bu satırları konuşurken biz Bakü’de Yunus’u, aşkı, aşığı, insanı, erliği konuşmuş, eve dönmek için yola çıkmış olacağız. Yunus’un aydınlığında yol alacağız.
http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=26786
Prof. Dr. Bilal Kemikli