Yenikapı Mevlevîhânesi’nin Tarihçesi

A+
A-

Yenikapı Mevlevîhânesi’nin Tarihçesi 1

Topkapı surları dışında, Zeytinburnu İlçesi’ne bağlı Merkez Efendi Mahalle-si’nde, Merkez Efendi/Mevlevîhâne Caddesi ile Mevlevî Tekkesi Sokağı arasındaki parselde bulunan Yenikapı Mevlevîhânesi, 1006/1597-1598 ta­rihinde Yeniçeri Kâtibi/Baş Halîfesi Malkoç Mehmed Efendi tarafından, günümüzde Zeytinburnu Belediyesi’nin sınırları içinde kalan, Topkapı yolu üzerinde ve Mevlânâkapı olarak da bilinen mahalde kurulmuş olup İstanbul’da kurulan Mevlevî dergâhları arasında kuruluş tarihi itibarıy­la Galata Mevlevîhânesi’nden sonra ikinci sırada yer almaktadır.2 Galata Mevlevîhânesi’nde olduğu gibi aynı zamanda, 16. yüzyılda başlayan Mevlevî dergâhlarının devlet ricâli tarafından inşâ edilmesi geleneğinin sürdüğünü gösteren Yenikapı Mevlevîhânesi, diğer Mevlevî dergâhları gibi tarîkatın yapısına uygun bir şekilde şehrin dışında kurulmuştur. Üzerinde kuruldu­ğu arazi, Marmara’dan Haliç’e kadar uzanmakta ve vaktiyle yoğun yerleşim alanlarına uzak bulunan bir sahayı kapsamaktadır. Zaman içerisinde gelişip büyüyen ve tam bir külliye niteliğine bürünen dergâh, bütün unsurlarını bir arada bulunduran bir mevlevîhâne olması sebebiyle Mevlevîlerce “âsitâne” olarak kabul edilmiş, tarîkatın İstanbul’daki en büyük merkezi olmuş ve tari­hi boyunca İstanbul’daki çeşitli derviş zümrelerinin rağbet ettiği önemli bir mekân hâline gelmiştir.3

Dergâhın inşasıyla ilgili olarak, kaynaklarda farklı rivâyetlere yer verildiği görülmektedir. Bu rivâyetlerden birine göre Malkoç Mehmed Efendi, hacca gitmeden önce İstanbul’da Kemâl Ahmed Dede’ye intisap etmiş, hac yolcu­luğu sırasında Konya’ya uğramış ve Hz. Mevlânâ’nın kabrini ziyaret etmiş­tir. Bu ziyareti esnasında, sağ salim İstanbul’a dönmesi hâlinde Mevlevîlik için yeni bir dergâh yaptıracağını adamış, bunun gerçekleşmesi üzerine de Surkapısı dışında bulunan sayfiyeliğinde dergâhın inşasını başlatmış ve ta­mamlandığında ise buranın meşîhatini “pîr-i azîz”i Kemâl Ahmed Dede’ye teslim eylemiştir.4

Bir diğer rivâyete göre, azledilmiş bir Yeniçeri kâtibi olan Malkoç Mehmed Efendi, önceden mevlevîhâne arazisi üzerinde bulunun bir çınarın kovuğun­da altı-yedi senedir yaşamakta ve vaktini ibadetle, zikirle geçirmekte olan Kemâl Ahmed Dede’deki olgunluk hâllerini görüp ona bağlanır. Bir süre sonra da ondan tekrar görevine iade edilmek için yardım ister. Bunun üze­rine Kemâl Ahmed Dede, kâğıda birşeyler yazarak Mehmed Efendi’ye verir ve isteğine ulaştığı güne kadar bu kâğıdı açmamasını tenbihler. Bu tenbihe uyan Mehmed Efendi, bir süre sonra Yeniçeri kâtipliğine yeniden tâyin edi­lir ve arzusuna kavuştuğu o gün Kemâl Ahmed Dede’nin verdiği kâğıdı açar. Kendisinin kâtipliğe tâyin edildiği tarihin yıl, ay, gün ve saat olarak aynen kâğıtta yazılı olduğunu görünce dedenin “keşf ü nazar”ı karşısında hayret­ler içerisinde kalır. Bunun üzerine Kemâl Ahmed Dede’ye olan hürmeti ve bağlılığı daha da artar. Bu olaydan sonra ahd ettiği üzre şahsına âit arazi üzerinde bir mevlevîhâne yaptırır.5

Sahîh Ahmed Dede’nin naklettiği rivâyete göre ise Kemâl Ahmed Dede, 1 Muharrem 1006 (14 Ağustos 1597) tarihinde dergâh arazisi üzerindeki sofada halvette iken, o vakitler Merkez Efendi Türbesi’nde şeyh olan kişinin gelip “Yedi senedir burada itikaftasın, çık durma git. Bu havâlîler bizim tasarrufu-muzdadır; sana fâide olmaz.” demesi üzerine Kemâl Ahmed Dede cevâben, “İnşâallahu teâlâ, bu sene-i mübârekede bir dergâh-ı âlî bünyâd olunup bay­ram gününde, bayram namazının ardından Merkez Efendi merhûmun türbe-i şerîfesinden kudûm, ney ile dergâha gelirim.” buyurmuştur. Çok geçmeden Yeniçeri Kâtibi Mehmed Efendi tarafından kendi gazâ malından ve şahsına âit arazi üzerinde bir mevlevîhâne inşâ ettirilmiş ve Kemâl Ahmed Dede, yetmiş üç yaşında dergâh şeyhliğine geçmiştir.6

İnşâsı kısa sürede tamamlanan mevlevîhâne, “Eğri Fatihi” olarak da anılan Sultan III. Mehmed zamanında 1006 senesinin Receb ayının ilk günü olan ve “Nevrûz-ı sultânî”ye rastlayan Pazartesi günü (9 Şubat 1598),7 aralarında Sadrâzam Sûfî Mehmed Paşa (1059/1649), Yeniçeri Ağası Tırnakçı Hasan Ağa ve diğer devlet ricâli ile tarîkat şeyhlerinin de bulunduğu kalabalık bir heyet eşliğinde muhteşem bir törenle açılmış, Kemâl Ahmed Dede kürsüye çıkıp Mesnevî okumuş, vaaz ve nasihatta bulunmuştur.8

Kuruluşuna “Bâb-ı rızâ” (1006) terkibi tarih düşürülmüş, Âsârî adlı bir şair de,

Târihin Âsâri bu âsâr-ı hayrâtun dedi
Hânkâh-ı Mevlevî’de oldu bu cây-ı duâ

mısralarını söylemiştir.9 Kaynaklarda söyleyeni belirtilmeyen “Bâb-ı Şeyh Kemâl” tamlaması da dergâhın açılışıyla ilgili bir diğer tarihtir.10 Şeyh Gâlib’in bir kasîdesinde yer verdiği ve âdetâ şeyh efendiye telmihte bulunduğu,

Bu şehre müjde-i feth-i cedîddir Gâlib
Yenikapı’da görünmek kemâl-i Mevlânâ

mısraları da hayli mânidar olup şeyh efendinin sonradan yapılan mezar ta­şında da yazmaktadır.11

Malkoç Mehmed Efendi, 1012/1603 tarihinde kendisine âit olan birçok emlâk ile bağ ve bahçeyi de dergâha vakıf olarak bağışlamış, dergâh vakfiyesini de 1017/1608’de Rumeli Kazaskeri Es‘ad Paşa ve dönemin diğer bazı önemli sîmaları huzurunda tanzim ve tescil ettirmiştir.12

Dört yüz yıllık bir tarihe sahip olan Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 16. yüzyıla âit ilk yapıları semâhâne, meydan-ı şerîf, mescit, mutfak ve “nezr-i Mevlânâ” adedince on sekiz derviş hücresinden ibârettir. Mescit ve dergâhın tamam­lanışına Eminî isimli bir şair “Yenikapı’da yapdı Yazıcı Bey mevlevîhâne” (1006) mısraını tarih düşürmüştür.13 XVII. yüzyılın başlarında inşâ ettirilen İsm-i Celâl/Meydan Odası ve eski mutfak denilen mekânlar da Malkoç Meh-med Efendi tarafından yaptırılan yerlerdendir.14

Yine Malkoç Mehmed Efendi, Doğânî Ahmed Dede’nin meşîhati sırasında şeyh efendilerin ikameti için bir köşk yaptırmış ve bu köşk mevlevîhânenin ilk harem dairesi kabul edilmiştir.15 Doğânî Ahmed Dede’nin kayınpederi tâcir Hacı Mehmed Efendi de mevlevîhâneye birçok yardımda bulunmuş ve yeni hücreler ilâve ettirmiştir.16

Dergâhın çekirdek yapısını oluşturan bu binalardan hiç biri mâlesef günü­müze ulaşamamıştır. Bununla birlikte Evliyâ Çelebi’nin Seyahatnâme’de, Yenikapı semti hakkında ve “Kasaba-i Yenikapı imâretlerin bildirir” başlığı altında verdiği bilgilerden hareketle, İrem Bağı benzeri bir arazide bulunan mevlevîhânenin semâhâne, imâret ve yetmiş kadar derviş hücresinden olu­şan büyük bir âsitâne hâlinde olduğunu, bu semtte yer alan yetmiş seksen kadar dükkânın da dergâhın vakfı bulunduğunu öğrenmekteyiz. Evliyâ Çe­lebi ayrıca, daha sonra Sâkıb Dede’nin Edirne Mevlevîhânesi dervişlerinden olduğunu bildirdiği Âsârî adlı bir ressamın gelerek, mevlevîhânenin duva­rına celî hatla “Vehüvel azîzü’l-Hakîm” âyet-i kerîmesini yazdığını, ayrıca Şattül-Arab’da dolaştığı rivâyet edilen bir arslanın resmini çizdiğini, her ge­len şairin bu arslana uygun beyitler yazdığını bildirmektedir.17

Şeyh Dairesi

Yenikapı Mevlevîhânesi’ne gerek nakden, gerek vakıflar tahsisi veya dergâhın bazı kısımlarını tamir sûretiyle başta pâdişâhlar ve diğer devlet erkânı olmak üzere daha birçok kişi yardımda bulunmuş, hatta bunların bir kısmını devlet adamlarının hanımları, kızları vb. yakınları oluşturmuş, onları ise esnaf ile halktan kişiler izlemiştir. Bu meyanda örneğin 17. yüzyılda Sultan IV. Murad, Doğânî Ahmed Dede’ye teveccühlerinden ötürü çeşitli yardımlarda bulunmuş,18 Sadrâzam Hekimoğlu Ali Paşa, 1143-1144/1731-1732 tarihinde semâhâneyi tâmir ettirmiş, 1188/1774 tarihinde ise türbeyi genişletmiş,19 ha­rap durumda olan hücreler Sadrâzam Abdullah Nâilî Paşa tarafından 1167-1168/1754-1755’te yeniden yaptırılmış20, Vezîriâzam Büyük İzzet Mehmed Paşa ise 1188/1774’te bazı Mevlevî büyüklerinin türbelerini tamir ettirmiş-tir.21 Sahîh Ahmed Dede’nin yaptıranla ilgili herhangi bir isim vermeden kaydettiğine göre türbe, yine Ali Nutkî Dede zamanında ve 1 Cemâziyelevvel 1196 (14 Nisan 1782) tarihinde tamir edilmiş; hatta bu tarihten iki ay sonra, arka arkaya, küçük (Receb 1196/Haziran-Temmuz 1782), orta (Şaban 1196/ Temmuz-Ağustos 1782) ve büyük şiddette (Ramazan 1196/Ağustos-Eylül 1782) olmak üzere üç kez yangın meydana gelmiştir.22 Yine bu onarımlar çerçevesinde ayrıca Şeyhülislâm Mekkî Efendi, 1199-1200/1785-1786 tari­hinde dergâh şadırvanını yeniletmiş,23 III. Selim (ö. 1223/1808)’in annesi Mihrişâh Vâlide Sultan (ö. 1220/1805) ise mevlevîhâneye fodla, yağ, pirinç vesâir malzeme tahsis etmek sûretiyle yardımda bulunmuştur.24

Selamlık binası Doğu cephesi

Mevlevîhâneye yapılan yardımlar 19. yüzyılda da artarak devam etmiş ve bu meyanda II. Mahmud ile Sultan Abdülmecid erzak bağışında bulunmuş­lar, özellikle II. Mahmud, 1232/1817’de yeniden tamir ettirdiği dergâha ilgi ve yardımlarını artarak devam ettirmiştir.25 Mâliye Nâzırı Abdurrahman Nâfiz Paşa (ö. 1269/1852-1853), mevlevîhâneye kütüphane ve sebîl yaptır­mış, ayrıca işletilip artırılması ve dergâh giderlerine harcanması için Mâliye Nezâreti’ne yüksek meblağda para bırakmıştır. Devlet Kethüdâsı Hâlet Said Efendi çeşitli bağışlarda bulunmasının yanında dergâhın tamirat vb. işleriy­le de sürekli ilgilenmiş,26 sâbık Konya Vâlisi Mustafa Hıfzî Dede Paşa da bir miktar para vakfetmiştir. Bunların yanı sıra Mehmed Ârif Paşa’nın ha­nımı yanan mutfağı yeniletmiş, II. Mahmud’un kızı Âdile Sultan (ö. 1899) ile eşi Kaptan-ı Deryâ Mehmed Ali Paşa mevlevîhânedeki sarnıcı yaptırmış, Sadrâzam Yusuf Kâmil Paşa, Kalender Çeşmesi’nden mevlevîhâneye kadar olan yolu onartmış, Keçecizâde Fuad Paşa’nın eşi Behiye Hanım dergâha 1000 lira bağışlamış, Sadrâzam Midhat Paşa’nın kızı Memduha Hanım ise mevlevîhânenin harem dairesine bitişik olan bostanı satın alıp dergâha ba-ğışlamıştır.27

Yenikapı Mevlevîhânesi’ne yapılan yardımlar çerçevesinde ayrıca, Filibe Nezâreti Mukataası malından “taâmiye” olarak yıllık bir miktar pirinç tahsis edilmiş ve bu tahsisat Abdülbâki Nâsır Dede döneminde yıllık on sekiz kilo olarak Filibe’den Matbah-ı Âmire’ye gelen ocaklık pirincinden alınmıştır.28 Arşiv kayıtlarından hareketle, bu tahsisatın Receb Hüseyin Hüsnü Dede dö­neminde de devam ettiği ve yine yıllık on sekiz kilo olarak alındığı görül-mektedir.29 Bu miktar Osman Selâhaddin Dede döneminde yıllık elli kiloya çıkartılmış, temini için Gümrükçü Bey’e emir verilmiş30 ve bu tahsisat daha sonra da devam ettirilmiştir.31

Tüm bunların yanında, dönemin pâdişâhları tarafından Yenikapı Mevlevîhâ-nesi şeyhlerine ayrıca türlü ihsanlarda bulunulmuş, örneğin, Mevlânâ’nın kabrini ziyaret için Konya’ya gidecek olan Osman Selâhaddin Dede’nin yol masraflarının karşılanması için 23 Zilkâde 1260 (4 Aralık 1844) tarihinde pâdişâh tarafından atiyye ihsan olunmuştur.32

Dergâha yapılan yardımlar sadece dergâh binaları ve mensuplarıyla sınırlı kalmamış, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde bulunan hayvanların ihtiyacı için de 1261/1845 yılında arpa ve saman tahsisatı yapılmıştır.33

Dergâha yapılan yardımların bir kısmı ise burada düzenli olarak mevlid ve mi‘râciye okutmak gibi hayır işlerinin gerçekleştirilmesi şeklinde kendini göstermiş ve bu çerçevede Defter-i Dervîşân’dan hareketle, aşağıda ismi anı­lan kişiler tespit edilebilmiştir:

“Feyzullah Şâkir Bey’in kızı Cemile Hanım. Merhûme Cemile Hanım, bin yüz doksan sekiz senesinden berü bu Yenikapı Mevlevîhânesi’nde mevlid-i şerîf kırâ’at etdirmeğe muvaffak olup Nâilî Paşa merhûmun kerîmesi Akîle Hanım’dan ve oğlu Sâdeddin Bey’den sonra bin iki yüz üç senesinden berü mi‘râciyye-i şerîfe kırâ’at etdirmeğe dahi muvaffak olmuşdu, rahimehumul-lah.”34

Mimar Kemalettin Bey’in hazırladığı orijinal plan şeması

“Nâilî Paşazâdelerden [Mehmed] Nebil Bey Efendi (ö. 1235/1819-1820). Aynı zamanda Mısır mollası olan Nebil Bey Efendi de Yenikapı’da mevlid-i şerîf ve mi‘râciyye-i şerîfe okutmuştur. Merhûm Nâilî Paşa, Ârifî Ahmed Dede Efendi hazretlerinin dâmâdıdır.”35

Kaynaklarda, “dergâh-ı müşterî-penâh, âşiyâne-i kudsiyân, hânkâh-ı refîa, dergâh-ı feyz-penâh, mecmau’l-uşşâk” vb. ibarelerle anılan, kuruluşundan itibâren devlet büyüklerinin ilgi ve desteğini hiç eksik etmediği, bu yönüy­le de dergâhlar arasında seçkin bir yere sahip olduğu görülen; öteden beri sûfileriyle ünlü olan ve son dönemlerinde ise “zâhidliğin karargâhı” olarak adlandırılan Yenikapı Mevlevîhânesi’nde, 19. yüzyıla gelinceye dek on üç şeyh postnişîn olmuştur. İlk postnişîn Kemâl Ahmed Dede’den son postnişîn Abdülbâki Baykara Dede‘ye kadar ise bizim tespitlerimize göre toplam yir­mi şeyh görev yapmıştır. Bunlardan ilk yedisinin tamamının da adı Ahmed olup isimleri sırasıyla Kemâl Ahmed Dede, Doğânî Ahmed Dede, Sabûhî Ahmed Dede, Câmi Ahmed Dede, Kãrî Ahmed Dede, Nâci Ahmed Dede ve Pendârî Ahmed Dede’dir.36

1911 yılına ait Mevlevîhânenin projesi

Yenikapı Mevlevîhânesi’nin kuruluşundan itibâren şeyhlik makâmına ge­çen bu ilk yedi şeyhe, isimlerinden hareketle, “Ehâmide-i Seb‘a” yani “Yedi Ahmed” denilmiştir. Şeyhî Mehmed Efendi, bu duruma eserinde yer ver­diği “Acîbe” derkenâr notuyla dikkat çeker ve bir iki defa başka isimlere sâhip olan şeyhlerin Yenikapı’ya tâyin edildiği; fakat bir sebep ile birkaç gün içinde ref‘ olundukları, yani tâyinlerinin gerçekleşemediği rivâyetini nakleder.37 Örneğin Habîbî İsmail Efendi ile ilgili gelişmeler bu rivâyetin doğrulanması açısından dikkat çekicidir. Bu zât Ümmî Sinanzâde Hasan Efendi’nin halîfesidir. Bununla birlikte Câmi Ahmed Dede’ye intisap ederek Mevlevî olmuş ve Mimar Acem Tekkesi’nde postnişînlik yapmıştır. Kãrî Ahmed Dede vefat ettikten sonra Konya çelebilik makamından Yenikapı’nın şeyhliği için arz gelmiş ise de, Habîbî İsmail Efendi o gece vefat etmiş ve bu tâyin gerçekleşememiştir.38

Adları geçen Ahmed dedeleri takiben Yenikapı Mevlevîhânesi’nde Nesib Yusuf Dede postnişîn olmuş, onun ardından ise 19. yüzyıla kadar ve sıra­sıyla Peçevîzâde Ârifî Ahmed Dede, Mesnevîhân Mehmed Dede, Sâfî Mûsâ Dede, Kûçek Mehmed Dede, Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede meşîhat makamın­da bulunmuşlardır.39

19. yüzyıla girildiğinde İstanbul’da mevcut bulunan tekkelerin başında gelen ve kapanıncaya kadar Ramazan ayında ve özellikle de Kadir gecelerinde ta­nınmış zevatla birlikte ahâlinin büyük çoğunluğunun ziyaretine koştuğu bu dergâhın40 yönetiminde, Ebûbekir Dede’nin vefatıyla postnişînlik makamına geçen büyük oğlu Ali Nutkî Dede bulunmaktadır. Dergâhta otuz yıl görev yapan Ali Nutkî Dede’yi takiben, Ebûbekir Dede’nin ikinci oğlu Abdülbâki Nâsır Dede dergâhın on beşinci postnişîni olmuş ve on yedi yıl kadar gö­rev yapmıştır. Daha sonra Abdülbâki Nâsır Dede’nin oğlu Receb Hüseyin Hüsnü Dede yaklaşık dokuz yıl, Ebûbekir Dede’nin en küçük oğlu Abdur-rahim Künhî Dede yaklaşık iki yıl, Abdülbâki Nâsır Dede’nin oğlu Osman Selâhaddin Dede elli yedi yıl ve Osman Selâhaddin Dede’nin oğlu Meh-med Celâleddin Dede yirmi iki yıl görev yapmışlardır. Mehmed Celâleddin Dede’nin oğlu Abdülbâki Baykara Dede ise Yenikapı Mevlevîhânesi’nin son şeyhi olup tekkeler kapatılıncaya kadar bu dergâhta yaklaşık on yedi yıl gö­rev yapmıştır.41

Mevlevî tarîkatının önemli merkezlerinden biri kabul edilen, son dö­nemde adından Topkapı Mevlevîhânesi olarak da söz edilen Yenikapı Mevlevîhânesi, Mevlevîlik tarihine damgasını vuran önemli birçok şahsiye­tin yetişmesine katkıda bulunmuştur. Câmi Ahmed Dede’nin dervişlerinden ve aynı zamanda klâsik mûsikimizin pîri kabul edilen Buhûrîzâde Mustafa Itrî, bu şahsiyetlerden biri olup mûsiki bilgilerini bu dergâhta almıştır. Klâsik Türk şiirinin son büyük şairi kabul edilen Şeyh Gâlib ve ünlü bestekârımız Hammâ-mîzâde İsmail Dede Efendi ise Ali Nutkî Dede’nin elinde yine bu dergâhta yetişmişlerdir.42

Önceleri Melâmî-meşrep Mevlevîlerin merkezi olan derğâhta, bu özellikle­riyle tanınan Sabûhî Ahmed Dede, Câmi Ahmed Dede, Peçevîzâde Ârifî Ah-med Dede ve Kütâhiyyevî Ebûbekir Dede görev yapmıştır.43

18. yüzyılın ortalarından itibâren İstanbul mevlevîhânelerinin ortak yöne­timi güçlü bir şeyh âilesi olan Sâfî Mûsâ Dede âilesinin elinde bulunmuş ve bu âileye mensup olan Mevlevî şeyhleri, yüzyılın sonuna kadar Galata, Kasımpaşa ve Yenikapı mevlevîhânelerinde görev yapmışlardır. Sâfî Mûsâ Dede’nin vefatından sonra dergâhın yönetimine Ebûbekir Dede’nin âilesi gelmiştir. Âilenin ilk temsilcisi ve mevlevîhânenin on üçüncü şeyhi olan Ebûbekir Dede ile dergâhın tarihinde yeni bir dönem başlamış, 1159/1746 yılından, tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar Yenikapı Mevlevîhânesi’nin yönetimini Ebûbekir Dede âilesine mensup şeyhler üstlenmiş44, âilenin bir diğer kolu ise Galata Mevlevîhânesi’nin yönetimine gelmiştir. Bu âile aynı zamanda, saray ile Konya’daki çelebilik makamı arasında 19. yüzyıl başla­rından itibâren idârî ve kültürel reformlarda ortaya çıkan anlaşmazlıkları çok iyi değerlendirmiş, ağırlığını modernleşme yanlısı kadrolardan yana ko­yarak sarayın tam desteğini almış ve bu tarihe kadar Mevlevîliğin merkezi­yetçi yapısını temsil eden Mevlânâ Âsitânesi postnişînlerini, özellikle şeyh atamalarında, bir nevi tasdik makamı konumunda bırakabilecek derecede siyasî nüfuz kazanmıştır.45

Dergâhın son şeyhi Abdülbâki Baykara Dede döneminde, Balkan ve Çanak­kale savaşları sebebiyle hastane olarak kullanılmak üzere iki defa Harbiye Nezâreti’nin emrine verilen, tekkelerin kapatılmasıyla semâhânesi ve tür­besi mühürlenen Yenikapı Mevlevîhânesi’nin şeyh dairesi, Cumhuriyet dö­neminde uzun süre öğrenci yurdu olarak kullanılmıştır. 11206 yılından beri birkaç kez yanan, 9 Eylül 1961’de hünkâr mahfilinin altında çıkan yangın sonucunda ise semâhâne, şerbethâne ve türbe kısımları tamamıyle yanmış olan Yenikapı Mevlevîhânesi, son olmasını ümit ettiğimiz bir yangını ise 6 Mayıs 1997 yılında yaşamış, bilâhare tamir edilmek sûretiyle kısmen kulla­nılır hâle getirilmiştir.46

Günümüzde mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne âit olan Yenikapı Mevle-vîhânesi’nin, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve aralarında Zeytinburnu Beledi-yesi’nin de bulunduğu yerel yönetimlerin işbirliğiyle 2004 yılında esaslı bir şekilde restorasyonuna başlanmış, çalışmalar 2009 yılında tamamlanmış ve bina yakın tarihlerde tüm müştemilâtıyla birlikte Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesi’ne tahsis edilmiştir. Hâlihazırda bu üniversitenin Yenikapı Yer-leşkesi olarak ilim ve irfan yolunda hizmet vermeye devam eden binada, var olan Medeniyetler İttifakı Enstitüsü ile Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün yanı sıra ayrıca Mühendislik ve Fen Bilimleri Enstitüsü, Güzel Sanatlar Enstitüsü ve araştırma merkezlerinin de yer alması planlanlanmaktadır.

Nâmûs u câhı çâha atan Mevlevîleriz
Dünyâ-yı dûnu hîçe satan Mevlevîleriz
Deh-rûze kâr u bârını dehrin hebâ kılıp
Peygûle-i fenâda yatan Mevlevîleriz
Ârâmımız semâ iledir rûzigârda

âb-ı bahr-i aşka batan Mevlevîleriz
Telhî-i fâka etmek içün nefsimiz helâk
Hân-ı vücûda zehr katan Mevlevîleriz
Biz ey Nesîb devlet-i Monlâ-yı Rûm’da
Dünyâ-yı dûnu hîçe satan Mevlevîleriz

Nesib Yusuf Dede

 


 

1 Bu bölüm, Defter-i Dervîşân neşrimizdeki ilgili kısmın gözden geçirilmesi ve ayrıca ilgili diğer kaynaklardan takviye yapılması sûretiyle hazır­lanmıştır (bk. Defter-i Dervîşân, a.e., Yenikapı Mevlevîhânesi Günlükleri, haz. Bayram Ali Kaya- Sezai Küçük, İstanbul 2011, s. 17-21; Msl. bk. Sezai Küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, İstanbul 2007, s. 101-108 vd).

2 Sahîh Ahmed Dede, Mecmûatü’t-Tevârîhi’l-Mevleviyye, Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 5456, s. 154; a.e., Mevlevîlerin Tarihi, haz. Cem Zorlu, İstanbul 2003, s. 280; Abdülbâki Nâsır Dede vd., Defter-i Dervîşân- II, Bâki Baykara Arşivi, vr. 30b, 44a (Bu nüshanın bir fotokopisi için bk. İSAM Ktp., nr. 18112); a.e., Yenikapı Mevlevîhânesi Günlükleri, haz. Bay­ram Ali Kaya-Sezai Küçük, İstanbul 2011, s. 267, 303; Aynı zamanda Yenikapı Mevlevîhânesi’nin son postnişîni Abdülbâki Baykara Dede’nin to­runu olan Nâsır Abdülbâki Baykara’nın adının, bundan sonraki kullanımlarda nüfustaki değil, yaygın olan Bâki Baykara şekline yer verilecektir (HN); Hüseyin Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-Cevâmî, İstanbul 1281, I, 228; a.e., İstanbul Câmileri ve Diğer Dînî-Sivil Mimarî Yapılar, haz. Ahmed Ne­zih Galitekin, İstanbul 2001, s. 305; Ahmed Rıfat, Lugat-i Târihiyye ve Coğrâfiyye, İstanbul 1300, VII, 41; Ali Enver, Semâhâne-i Edeb, İstanbul 1309, s. 203; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 2309, V, 198; a.e. haz. Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz, İstanbul 2006, s. 229; Mehmed Ziyâ, Merâkiz-i Mühimme-i Mevleviyyeden Yenikapı Mevlevîhânesi, İstanbul 1329, s. 35; a.e., Yenikapı Mevlevîhânesi, haz. Murat Karavelioğlu, İstanbul 2005, s. 39; Reşad Ekrem Koçu, “Yenikapı Mevlevîhânesi”, Mûsiki Mecmûası, sy. 170, Nisan 1962, s. 59-61; Muzaffer Erdoğan, “Mevlevî Kuruluşları Arasında İstanbul Mevlevîhâneleri”, İÜEF Güney-Doğu ve Avrupa Araştırmaları Der­gisi, sy. 4-5, İstanbul 1975-1976, s. 29-32; Baha Tanman, “Yenikapı Mevlevîhânesi”, IX. Vakıf Haftası Kitabı, Ankara 1992, s. 93-108; Ekrem Işın, “İstanbul’un Mistik Tarihinde Mevlevîhâneler”, İstanbul, sy. 4, İstanbul 1993, s. 119-131; a.mlf., “Yenikapı Mevlevîhânesi”, DBİst.A, İstanbul 1994, VII, 476; Hasan Özönder, “Yangınlarla Kaybettiği­miz: Yenikapı Mevlevîhânesi”, IX. Millî Mevlânâ Kongresi, 15-16 Aralık 1997 Konya, Tebliğler, Kon­ya 1998, s. 145.

3 Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 197; Ekrem Işın, “İstanbul’un Mistik Tarihinde Mevlevîhâneler”, s. 125; a.mlf., “Yenikapı Mevlevîhânesi”, s. 476.

4 Selâniklî Mustafa, Târîh-i Selânikî, Mehmet İpşirli, İstanbul 1989, II, 730; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 228; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 198; Meh-med Ziyâ, a.g.e., s. 37; Hasan Özönder, a.g.m., s. 145-146.

5 Sâkıb Dede, Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyyân (Sefîne-i Mevleviyyân), Mısır 1283, II, 64; Sahîh Ahmed Dede, g.e., s. 154; Esrar Dede, Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye, Süleymaniye Ktp., Hâlet Efendi Mülhâkı, nr. 109, vr. 99a; a.e., haz. İlhan Genç, Ankara 2000, s. 441-442; Ali Enver, a.g.e., s. 203; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 81; Zâkir Şükrü Efendi, Mecmûa-yı Tekâyâ, Die Istanbuler Derwisch-Kon-vente Und Ihre Scheiche, Transkripsiyon: M. Ser­han Tayşi, nşr. Klaus Kreiser, Freiburg 1980, s. 31; Nezihe Araz, Anadolu Evliyâları, İstanbul 1958, s. 306-308; Şerife Akpınar, “Kemâl Ahmed Dede ve Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ’sı”, Selçuk Ü, SBE Dergisi, sy. 16, Konya 2006, s. 35-43.

6 Sahîh Ahmed Dede, g.e., s. 154.

7 Sahîh Ahmed Dede, g.e., s. 154; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 198; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 48; Ekrem Işın, a.g.m., s. 476.

8 Sahîh Ahmed Dede, g.e., s. 154; Selânikî Mus­tafa, a.g.e., II, 730; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 228; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 199; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 48-49; Ekrem Işın, a.g.m., s. 476; Hasan Özönder, a.g.m, s. 146.

9 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 154; Esrar Dede, a.g.e., vr. 99a; Ali Enver, a.g.e., s. 203; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 49; Ekrem Işın, a.g.m., s. 477.

10 Sahîh Ahmed Dede, g.e., s. 154; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 199.

11 Hüseyin Vassâf, g.e., V, 199; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 49; Şeyh Gâlib Dîvânı, haz. Muhsin Kalkışım, Ankara 1994, s. 55-56; Betül Sinan Nizam, Kemâl Ahmed Dede’nin Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ Adlı Mesnevîsi (Menâkıbü’l-Ârifîn Silsilesinin Manzum Halkası), Doktora Tezi, Boğaziçi Ü, SBE, İstanbul 2010; s. 43-44.

12 Selânikî Mustafa, g.e., II, 730; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 199; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 49. Bu vak­fiyeler ve vakfiye metni için bk. Ekrem Işın, Ye-nikapı Mevlevîhânesi’nin İki Vakfiyesi”, İstanbul Araştırmaları, sy. 3, İstanbul 1997, s. 89-118; Ha­san Özönder, a.g.m., s. 146, 170-172.

13  Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 228; Hüseyin
Vassâf, a.g.e., V, 199; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 50.

14 Defter-i Dervîşân-II, 44a, vr. 47b; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 50; Ekrem Işın, “İstanbul’un Mistik Tarihinde Mevlevîhâneler”, s. 125; a.mlf., “Ye-nikapı Mevlevîhânesi”, s. 477; Hasan Özönder, a.g.m., s. 146.

15 Baha Tanman, g.m., s. 94.

16 Defter-i Dervîşân-II, 65a; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 51.

17 Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme, Orhan Şaik Gökyay, İstanbul 1996, I, 166; Şahâbettin Uzluk, Mevlevîlikte Resim, Resimde Mevlevîler, Ankara 1957, s. 54-55; Ekrem Işın, a.g.m., s. 477.

18 Mehmed Ziyâ, g.e., s. 61.

19 Defter-i Dervîşân-II, 44a, vr. 47b; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 199; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 53.

20 Defter-i Dervîşân-II, 40b, vr. 44a, vr. 47b; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 53.

21 Mehmed Ziyâ, g.e., s. 53-54.

22 Sahîh Ahmed Dede, g.e., s. 187.

23 Defter-i Dervîşân-II, 44a, vr. 47b; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 58.

24 Mehmed Ziyâ, g.e., s. 61.

25 Mehmed Ziyâ, Mahmud’un Yenikapı’nın mü-dâvimlerinden olduğunu, hatta karlı kış günle­rinde dahi dergâha gidip Osman Selâhaddin Dede’yi ziyaret ettiğini, oğlu Sultan Abdülmecid’in de tahta geçtikten sonra babası gibi dergâhı ve Osman Selâhaddin Dede’yi sık sık ziyaret etti­ğini belirtmektedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 182); Hasan Özönder, a.g.m., s. 149.

26 Defter-i Dervîşân-II, 44b vd; Hasan Özönder, a.g.m., s. 147.

27 Mehmed Ziyâ, g.e., s. 62.

28 BOA, CT, 26246, 26 Şaban

29 BOA, CT, 2132, 10 Ramazan

30 BOA, CT, 553, 22 Cemâziyelâhir

31 BOA, İD, 2212, 4 Şaban

32 BOA, İD, 4713; BOA, SEAK, 5032-83-4, 17 Zilkâde 1274.

33 BOA, İD, 4867, 23 Zilhicce

34 Defter-i Dervîşân-II, 40b.

35 Defter-i Dervîşân-II, 40b, vr. 64a.

36  Ekrem Işın, a.g.m., s. 477-478; Sezai Küçük, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, İstanbul 2007, s. 105-106.

37 Şeyhî Mehmed Efendi, Vekãyiü’l-Fudalâ, Abdülkadir Özcan, İstanbul 1989, III, 574.

38 Hüseyin Ayvansarâyî, Tercümetü’l-Meşâyih, Sü-leymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1375, vr. 47a; Sâkıb Dede de benzer bir rivâyete; ancak farklı olarak Kãrî Ahmed Dede’nin meşîhate tâyini çer­çevesinde yer vermekdir. Ayrıntısına Karî Ah-med Dede maddesinde yer verilen bu rivâyet için bk. Sâkıb Dede, g.e., II, 110-111; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 84-85.

39 Şeyhî Mehmed Efendi, g.e., IV, 426, 682; Sâkıb Dede, a.g.e., II, 224-226; Fındıklılı İsmet Efen­di, Şakãik-ı Nûmaniye ve Zeyilleri (Tekmileti’ş-Şakãik fi Hakk-ı Ehli’l-Hakãik), haz. Abdülkadir Özcan, İstanbul 1989, V, 420; Hüseyin Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-Cevâmî, I, 228-230; Ali Enver, a.g.e., s. 128-129, 231; Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî, İstanbul 1311, II, 189-1120; Hüse­yin Vassâf, a.g.e., V, 203, 205-206; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 80-143; Zâkir Şükrü Efendi, a.g.e., s. 31; Sadettin Nüzhet-Muhammet Ferit, Konya Vilaye­ti Halkiyyat ve Harsiyyatı, Konya 1926, s.127; İs­mail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya Şehri, İstanbul 1932, s. 265; Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 59-61; Muzaffer Erdoğan, a.g.m., s. 29-32; Baha Tanman, a.g.m., s. 93-108; Ekrem Işın, “İstanbul’un Mistik Tarihinde Mevlevîhâneler”, s.125-131; Sezai Kü­çük, a.g.e., s. 105-108.

40 Balıkhâne Nâzırı Ali Rızâ Bey, Bir Zamanlar İs­tanbul, İstanbul ty., s. 172.

41  Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 230; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 206-209, 211; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 144, 148, 153-154, 160, 201, 264; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, a.g.e., s. 257-258; Nuri Özcan, “Abdülbâki Nâsır Dede”, DİA, İstanbul 1988, I, 199. Yenikapı Mevlevîhânesi’nin XIX. yüzyıldaki genel durumuna ilişkin geniş bilgi için ayrıca bk. Sezai Küçük, a.g.e., s. 101-136.

42 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 145; Ekrem Işın, “Yenikapı Mevlevîhânesi”, s. 478; Sezai Küçük, a.g.e., s. 107; Feridun Nâfiz Uzluk’a Gönderilen Mevlevî Mektupları, haz. Yakup Şafak-Yusuf Öz, Konya 2007, s. 81.

43 Sâkıb Dede, g.e., II, 76, 106; Ali Enver, a.g.e., s. 120; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 95-98, 107; Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstan­bul 1983, s. 220, 308.

44 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, g.e., s. 265; Ekrem Işın, a.g.m., s. 478.

45 Ekrem Işın, “İstanbul’un Mistik Tarihinde Mev-levîhâneler”, s. 128; a.mlf., “Yenikapı Mevlevî-hânesi”, s. 478; Bu yüzyılda İstanbul Mevlevî dergâhlarının tarîkat içindeki ağırlığını göstermesi bakımından, Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 19. yüz­yıldaki son şeyhi Mehmed Celâleddin Dede’nin, Konya Âsitânesi tarafından mâbeyne yazılacak arîzaları müsvedde olarak Konya’ya göndermesi ve burada Çelebi Efendi tarafından temize çekile­rek mühürlenip gereken makamlara takdimi, ör­nek olarak verilebilir (bk. Mehmed Ziyâ, g.e., s. 228-229).

46 Ekrem Işın, g.m., s. 480; Hasan Özönder, a.g.m., s. 167-168. Dergâhın geçirdiği yangınlar hakkın­da ayrıntılı bilgi için bk. Hasan Özönder, a.g.m., s. 172-173.