YASİN SURESİ – 8
YASİN- IIX (Son)
Yemin Olsun İkiz Kardeşine ki Sen Rasüllerdensin!
(Yasin Suresi “özde anlama” çalışması… Bu çalışma ne bir tefsir, ne bir te’vil, ne de bir ayet yorumudur. “Kur’an’ı sana inzal olur gibi oku”, uyarısı; “Kur’an İnsanın İkiz Kardeşi” Nebevi Gerçeği çerçevesinde sadece bir yaklaşım denemesidir. )
Yasin Suremizi özde anlama çalışmamızın son bölümüne girerken, yeniden dirilmiş olarak şuursal yaşama geçen insanın, son bir kez daha bedensel bilinçle muhasebesi ve bu muhasebe sonucunda gerek AN’a ve gerekse ahirete dönük seyrinin kazandığı yeni boyutları izleyeceğiz.
77) İNSAN GÖRMEDİ Mİ Kİ BİZ ONU BİR SPERMDEN YARATTIK… BU GERÇEĞE RAĞMEN ŞİMDİ O APAÇIK BİR HASIMDIR!
Egosuyla, sadece beden boyutuyla yaşayan kişi, kendinde güç vehmederek Rabbül Alemiyne kafa tutmanın en sefil halini sergilemektedir. Bedeni boyutun insanın özünü bu derece örtmesinde en etkin husus; nereden gelip nereye gittiğini bilmemek, daha açıkçası YOLCU olduğu gerçeğinden koparak HANCI zannıyla sistemi algılamaktır.
Ezelden ebede bir hakikat yolcusu olduğunu kavramanın en basit en sade tefekkürü ise kendi yaratılışını düşünmektir. Babadan yola çıkan bir nüvenin annede bir süre karargah kurması, sonra dünyaya çıkışı, sonra bebeklik- çocukluk- gençlik ve olgunluk evreleri ve ölümle gelen boyutsal değişim!…
Babada iken toprakta gizli MADEN misali bir hayat, anneye geçişte yeryüzüne çıkmış bir AKARSUnun DAMLASI olmak, anne rahminde bir duvara tutunarak adeta yere kök salmış nebatçasına BİTKİSEL hayat yaşamak, sonra SUDA BALIK misali rahim evrelerini ikmal etmek ve sonra KARAYA AYAK BASMAK!…
Hepsi de başı ve sonu olmayan süreçlerin kendimizde fark edilebilecek apaçık işaretleri. Ve hepsinin özeti; İnsanın şu alemin ve ondaki mahlukatın yaşadığı süreçlerin bir özetini kendinde derlemiş olduğu.
Ve işte tüm bunlar ortada iken; düşünen en basit mantık bile bunu kavrayacakken süreci bir yerde pat diye keserek; “Benim hayatım bu dünyadan ibaret, akan bir hayat yaşamıyorum, bir gün bitecek” algısı ile kendini tıkamak ve yaşamı bu beden ve bu dünyadan ibaret saymak!.. Ya da bir dünya bir de ahiretten ibaret ikili yaşama kilitlemek sonsuluğu!…
Bu algının insan bilincinde oluşturduğu hal ise Bedenin sürekli biçimde Şuura, Duygular ve Alışkanlıkların Akıl ve Değerlendirmeye, Kısıtlı bakış açılarının Hakikat ve Evrensel Realiteyi kavramaya set çekmesi, adeta APAÇIK BİR DÜŞMAN kesilmesi…
Düşman kavramı olan yerde savaş, savaş olan yerde huzursuzluk nasıl doğalsa böyle yaşayan insanda da Kur’an’ın hüsran diye ifade ettiği gaflet, stres, yılgınlık, kaygı ve pişmanlık azabının adeta normalmiş gibi algılanır hale gelmesi!!!!
Kısaca, yaratılışını unutmak; apaçık düşmanı kendi kendimize açığa çıkarıp önümüze koymak demek! Bu nedenle, SÜREKLİ TEFEKKÜR ve DAİMİ ZİKİR halinde olmanın önemini bir kez daha düşüneceğiz derin derin.
***
Apaçık bir hasım kesilen bedensel bilinç, nefsaniyet yada şeytaniyet; algılayamadığı önemli bir gerçeği dile dökerek son kez kendini savunmak üzere hamle ederken; yepyeni bir oluşumun açığa çıkış aşamalarını da fark ettiriyor insana.
Bunun nasıl gerçekleştiğini bundan sonraki ayetlerde okuyacağız.
78-79) KENDİ YARATILIŞINI UNUTTU DA BİZE BİR MİSAL GETİRDİ: “ÇÜRÜMÜŞ HÂLDEKİ ŞU KEMİKLERE KİM DİRİLTİP HAYAT VERECEK?” DEDİ. DE Kİ: “ONLARI DAHA ÖNCE İNŞA EDEN DİRİLTİP HAYAT VERECEKTİR! `HÛ` ESMÂ`SIYLA HER YARATIŞI ALÎM`DİR.”
Kur’an surelerini çözümlemede hemen hemen her surede yer alan misal ve tasvirlerin önemi kuşkusuz. Yasin Suremizde yer alan ilk misal ŞEHRİN UZAK SEMTİNDEN KOŞARAK GELEN ADAM idi. O adamın gelişi diye işaret olunan açılım; ölmeden evvel ölme süreçlerini tetiklemiş, kademe kademe kendi gerçeğimizi bize fark ettirmişti.
Çürümüş kemikleri alıp gelen adamın “Bunlar mı diriltilecek?” sorusuyla gelişen bu misal, peşinden bakalım neleri açar?..
Dostum;
Hayata et- kemik penceresinden bakanların değerlendirmeleri de et- kemik eksenli gelişiyor. Ahiret kavramını akan bir nehrin geçtiği boyutlar olarak algılayan için ise bedenin; et- kemiğin yeniden aynı halde dirilmesi değil, bir başka yaratılış formuyla yola devam etme söz konusudur! Bugün din adına söz söyleyenlerin büyük çoğunluğunun cennet- cehennem yaşamının dünya bedeni ile olacağını zannetmeleri; yukarıda açıkladığımız halden hale geçişlerle kemale yol alan yaratılış dönüşümlerinin kavranamayışı ve hükümlerin sadece zahir kalıpları ile açıklanmasıyla alakalıdır.
Bu ayete bakarak, “İşte beden olarak dirileceğimiz ayette de var” diyenler de ayetin sonundaki açık işareti kaçırmışlardır.
Ayet; “Daha önce inşa eden diriltip hayat verecek” dedikten sonra “HU ESMASIYLA HER YARATIŞI ALİMDİR” buyurarak birden fazla yaratma formu olduğunu, ölümden sonraki hayatın da ilkinden çok farklı olarak bir başka formda süreceğini vurgulamaktadır!.. Ne var ki olaya bedenden bakan için; bir başka formda yaratılacaksın demek; henüz içtiği sütü dahi hazımda zorlanan bebeğe muhtelif gıdalar önermektir ki, kavranması da hazmı da o boyutta yaşayan için imkânsıza yakın ölçüde zordur. O nedenle sadece HER YARATIŞ ifadesi ile çok çeşitli yaratmalar olduğuna göz kırpılmış ve geçilmiştir.
…
Buraya kadar ayeti biraz dışarıdan okuduk.
Olayı bir de özden okuyacak olursak, deruni işaretlerden neler görülür acaba?…
“Çürümüş kemikler” işaretinin misal yollu olarak bir müşrikten gelişi; yani egosal bir hitap oluşu örtülü biçimde, Yasin Suresindeki açılımları yaşayan insanın geldiği noktada BEDENEN; BİLİNÇ OLARAK ÖLÜMünün açık beyanıdır.
Daha açıkçası; Şuursal açıdan bu süreçleri değerlendirerek kendinde yaşama geçiren kimse özünden BEDENCE ÖLDÜĞÜNÜ- NEFSANİYETİNİN ARTIK ONA HAKİM OLMAYACAĞINI- ŞEYTANININ MÜSLÜMAN OLDUĞUNU yine bedenin dilinden, bedensel bir ifade ile duymaktadır!… Bu manada kemikleri çürümüş olmak; bedeni ayakta tutan çatının tuz buz olduğunun ifadesidir ki bu da o kişide şuursal yolculuk neticesi olarak Halifetullah yaşamı başladığının açık beyanı olarak çok büyük bir müjdedir!…
İkinci olarak, çürüyen kemiklerin daha başka bir formda yaşama geçişinin ayetin devamında açıklanması ki, bu da bizce ölmeden evvel ölme halini yaşayanın her ne kadar bu alemde beşer suretiyle aramızda görünse ve yaşamına devam etse dahi, meleki- nurani bir hayata başladığının dile gelişi.
Kur’andaki “DE Kİ” hitaplarının “YAŞA Kİ”- “HİSSET Kİ”- “SEZ Kİ” anlamlarına geldiğini biliyoruz. Çürümüş kemikler sorgulamasının hemen peşine DE Kİ şeklinde gelen kısım; HU nun özden gelen biçimde yeni bir yaratış formuyla işlevine şimdi, şu an, devam ettiğini işaret etmektedir.
Yani artık insana, sen bu beden değilsin, bedene mahkûm bilinç de değilsin, sen şuur varlıksın ve esmalarını kullanabilecek kapasite ile yaşamına devam ediyorsun, denmektedir.
Esmalarını kullanabilecek ilim- irade ve kudretin açığa çıkışı da yeni bir tasvirle önümüze geliyor. Bakalım bu tasvirde neler gözümüze çarpar?!…
80-) O Kİ, SİZİN İÇİN YEŞİL AĞAÇTAN BİR ATEŞ OLUŞTURDU… İŞTE BAK ONDAN YAKIYORSUNUZ!
– HU ki sizin için yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu ve ondan yakıyorsunuz!
– Ateş; bildiğimiz kadarı ile yeşil ağaçtan değil, kuru, ölmüş ağaçtan yakılır. Burada ise tam tersi.
– Ateş kelimesi YARATMA anlamına gelen HALEKA ile değil; OLUŞTURMA manasına gelen CEALE ile kullanılmış!..
– Bir de herkes için değil; SİZİN İÇİN vurgusu!…
Bunlar çözümlememizde yol haritamız olsun…
Kur’an’da SİZ ve SEN kalıbı ile gelen hitaplar ekseriyetle insanın ŞUUR boyutuna yönelik ifadelerdir. Örneğin Fatihada geçen “ANCAK SANA İNANIR ANCAK SENDEN YARDIM DİLERİZ” ayetindeki SANA VE SENDEN seslenişi uzakta ötede bir tanrıya değil; bizatihi derunumuzda mevcut kudrete; HU ya hitaptır!!!! Yardımın ve Kulluğun hakikati de DIŞARIYA- DIŞSALA dönük olarak değil, ancak ve sadece ÖZE- İÇSELE- DERUNA DÖNÜK biçimde yaşanır.
Şu halde bu ayette geçen SİZİN İÇİN ifadesi ŞUURSAL BOYUTUNUZ İÇİN- ONU YAŞAMANIZ için anlamınadır. Demek ki tutuşturulan ateş, klasik bir yanma veya hayatın devamına ana öğesi oksijen- fotosentez- hücre içi yanma falan değil; Şuursal yaşamın devamlılığını sağlayan bir yanma ile alakalıdır.
Yeşil Ağaç nedir peki?… Kuru ağaç değil, ölmüş ağaç değil… Yeşil, malum olduğu üzere canlı, hayatiyetini sürdüren bitkiler için kullanılır…Ve yeşil ağaçlar olarak daha özelde ORMAN AĞAÇLARInı düşünebiliriz. Çünkü onlar mevsimsel ölümler yaşamaksızın, her mevsim yeşilliklerini koruyarak hayatiyetlerini sürdürmektedirler…Yani o ağaçların dış dünyalarındaki değişim onlar üzerine etkin değildir!… Bu da hatırımızda kalsın…
Ateş oluşturmanın HALEKA gelişi oldukça dikkat çekici. Haleka, yani yaratma dönüşüme ve değişime açık bir yaşam halini ifade ederken, hatta yokluğa dönük imgeler taşırken; CEALE kelimesi kalıcı, oturmuş, kemikleşmiş, yerleşmiş bir hali vurgular. Buna göre burada ceale ile tutuşturulan ateş, sönücü- geçici- par yanıp geçen bir saman alevi değil; kalıcı bir işlevsel durumun ana motoru, itici kuvvesi, yaşam enerjisi anlamı belirtilmektedir.
…
Elde ettiğimiz bu done ve çıkarımları birleştirmeden önce bu ayetle ilgili tefsirlerin hemen hemen hepsinde yer alan bir bilgiyi de nakledelim.
Yeşil Ağaç; çöl bedevisi Arpların Merh ve Afar isimli iki ağaçtır. Bunlar biri dişi, diğeri erkek ağaçtır. Bedevi (köylü) Araplar bu iki ağaç çubuğunu birbirine sürtmek suretiyle çaktırır ve ateş elde ederlermiş. İşin enteresan yönü şu ki; bu ağaçlar suyu damlayacak ölçüde ıslak ve yaşken ateş tutuşturma özelliğine sahipmiş!…
Müfessirler ve özellikle de Elmalılı Hamdi Yazır, yaş ağaçtan çıkan bu ateşi ELEKTRİK olarak yorumluyor. Bu da hafızamızda kalsın.
…
Ağaç, Yansımalar Mealinde insan bedeni olarak da çevrilmiş.
…
Yeşil; Kalp Şakrasının, 4. Mertebenin, Muhammedi Muhabbetin,Mutmainnenin, kısacası Velayetin rengidir, sembolüdür!..
***
Şimdi tüm bu bilgiler ışığında Yeşil Ağaçtan oluşturulan ateş mekanizmasını anlamaya çalışalım.
Yeşil Ağaç ile kast olunan ALLAH’IN VELİ KULLARIdır!.. Alemlerde ALEM SURETLERİ ile tasarruf eder Allah! Alem Suretleri; her bilinç boyutunu adeta avucunda tutarcasına tasarrufla tedbir eden; o boyuta ilahi iradenin inişine ve açığa çıkışına vesile olan Velilerdir! Bu manada alemleri tedbir eden ateş (enerji potansiyeli) veli kullardan açığa çıkan ilim ve hikmetle tasarruftur!..
Yeşil Orman Ağaçlarının mevsim dönüşümlerinden etkilenmeksizin hayatiyetlerini sürdürdüklerini tespit ettik. Demek ki, dışsallık ve şeytaniyet girdabına düşmeksizin, dışarının gündemini içine almaksızın kendine; deruna dönerek yaşayanlar; şuursal yaşama sıçratacak enerjiyi yine kendilerinde bulacaklardır, bulmaktadırlar!..
Erkek ve Dişi iki yaş ağacın sürtünmesi ile elde edilen ateşe elektrik yorumu yapılmış. İnsan, kendinde mevcut Rahmaniyet ile Rahimiyeti; ham manalar ile onları yaşama dönüştürmeyi, hakikat ile şeraiti B Sırrı ile birleştirebildiği ölçüde ebedi yaşam enerjisi kazanır! Bu şekilde kazanılan o enerji öylesine kapsayıcı öylesine engindir ki; tıpkı elektrik gibi girdiği forma göre bazen hareket, bazen ısı, bazen ışık, bazen kudret olarak envai çeşit alanda sınırsız potansiyel bahşeder!…
Hakikat ve Risalet İlmini yaşamayı niyete alanların, bir süre sonra karşılarına gelen ayna bir mahalle beslenmeleri ve gelişmeleri; ruhların birleşmesi sonucu harika bir tefekkür ve uygulama enerjisi bahşeder ki işte bu enerji Hu nun bağışıdır. Adı, yerine göre bazen mürid- mürşid ilişkisi, bazen aşık- maşuk, bazen hoca- öğrenci disiplini, bazen Üstad- Talip diyaloğu olur. İşte bu; yeşil ağaçtan çıkan ateştir.
Bu ateşin, bu enerjinin, bu potansiyelin HALEKA ile değil CEALE ile gelişindeki bir başka sır; bunun fani bir enerji olmadığı, Bekaya taşıyan bir güç sakladığını
Kısacası; şu alemde bir insanın tadabileceği en hakiki vuslat lezzeti olan Hilafet; Veli kulların ellerinden tutuşan ateşle nurunu yaymaktadır.
Rahmaniyet ile Rahimiyeti Besmele çekercesine birleştirerek yaşayanlar; Nur Suresi 35 te tasvir olunan ALLAH’IN NURU nun açığa çıkışını hayret, acz ve hayranlıkla müşahede ederler.
İşte bu nuru kendi derununda bulan kimse; bizim ilk etapta zannettiğimiz gibi kudreti ele geçirmiş olmanın gururu ve kuvveti ile meydan okuma haline mi girer, sürekli biçimde insanüstü açılımlara mı yönelir, yoksa daha başka bir hale mi bürünür?..
Bunu da son ayetlerde görelim.
81-83) SEMÂLARI VE ARZI YARATAN, ONLARIN BENZERİNİ ESMÂ`SIYLA YARATMAYA KÂDÎR DEĞİL MİDİR? EVET! “HÛ”; HÂLLAK`TIR, ALÎM`DİR. BİR ŞEYİ İRADE ETTİĞİNDE, O`NUN HÜKMÜ, ONA “KÜN = OL!”DAN (OLMASINI İSTEMESİNDEN) İBARETTİR!.. (O ŞEY KOLAYLIKLA) OLUR. HER ŞEYİN MELEKÛTU (ESMÂ KUVVELERİ) ELİNDE OLAN (TEDBİRÂTIN BU MERTEBEDE OLUŞTUĞUNA İŞARET) SUBHAN`DIR… O`NA RÜCU ETTİRİLECEKSİNİZ.
Evet; türlü yaratılış biçimlerini ve Allah’ın İlim okyanusunu müşahede eden insan, artık acziyet ve haşyet ile daimi secdede olarak yönelmededir Allah’a…
Artık onun elinde tutan, gözünde gören, dilinde söyleyen Allah olmuştur. Semaların (bilinç boyutlarının) arzın (bedensel yaşamın) çok renkli seyirlerini yaratanın hakiki kudret ve ilmi ile vasıflanmıştır artık. Esma kuvveleri elindedir. Ve her şey her an fıtratını yaşamakla Özüne; Ona sürekli bir dönüş halindedir.
Ötelerde tanrısal bir kudret vehmetme perdesini yırtanlar, bu mertebeyi yaşayanda neyin açığa çıktığını sezerek testilerinden ab-ı hayat sızdırmışlar, gönüllerinden taşanı şöyle dile dökmüşlerdir
Evliyaya eğri bakma,
Kevni mekan elindedir,
Mülke hüküm süren odur,
İki cihan elindedir.
Hakk zatıyla sıfatıyla,
Tecelli eyledi anda,
Varlığı Hakk varlığıdır,
Emri sübhan elindedir.
Sen anı öyle sanırsın
Sencileyin bir Adem’dir
Evliya’nın sırrı vardır.
Gizli ayan elindedir.
Hakk anı bunda yarattı
Kullarını irşad için
Kime diler iman verir
Kahr-ı ihsan elindedir.
Kaygısız edermiş bu ilmi
Okudum anladım bildim
Bütün alemlerin hükmü,
Kamil insan elindedir.
(Kaygusuz Hz.)
***
“Kur’an’ın kalbi Yasin Suresidir” ve “Ölülerinize Yasin okuyunuz” buyurdu Alemlerin Efendisi Muhammed Musta famız!.. .
Kalpçe yaşam için, şu dünyada ölmeden evvel ölme halini yaşamak; ölerek dirilmek, Yasini gerçek manada OKUmakla mümkün! Nasibimiz olsun!…
Doğrular Ehlinin Gönlünden, yanlışlar fakirin kalem acziyetindendir.
Şüphesiz en doğrusunu Allah, Rasülü ve Ehlullah bilir…
Selam Dua ve Kalbi Muhabbetlerimle…
Mehmet DOĞRAMACI