YASİN SURESİ – 1
Yemin Olsun İkiz Kardeşine ki; Sen Rasûllerdensin !…
(Yasin Suresi “özde anlama” çalışması… Bu çalışma ne bir tefsir, ne bir te’vil, ne de bir ayet yorumudur. “Kur’an’ı sana inzal olur gibi oku”, uyarısı; “Kur’an İnsanın İkiz Kardeşi” Nebevi Gerçeği çerçevesinde sadece bir yaklaşım denemesidir. )
1. EY MUHAMMED! Ey Kişi! Fark et ki SEN MUHAMMEDSİN!… Sen MUHAMMEDî YAŞAMI açığa çıkarmak üzere yaratıldın!… Sen; hakikatle şeriati dengede marifetle yaşamak üzere yaratıldın! Nereden belli?… Hem nasıl yaşayacağım ben o hakikati?.. Devam edelim, elbette açılacak sorunun cevabı…
2- YEMİN OLSUN KUR’AN- I HAKÎME; Yeminler; dikkat çekmek içindir Kur’anda! Uyuyanı silkelemek, sarsmak, titretmek, uyandırmak, ve KENDİne döndürmek için!..
Yemin olsun Kur’an’a! Yemin olsun İKİZ KARDEŞİNE!.. Yemin olsun KUR’AN-I HAKİYME; HİKMETLE AÇIĞA ÇIKANA, ÇIKMAKTA OLANA!
Kur’an!… Ruh ikizin senin. Bu boyutta asıl fıtratını nasıl ve ne şekilde yaşaman gerektiğini bütün yönleri ve detayları ile çok açık olarak anlatan beyandır Kur’an! Kur’an-ı Mübiyn; Apaçık Kitap…
Hakîmdir Kur’an… Hikmet yüklüdür… Sen hikmeti sadece felsefi öğreti, üst bilgi diye anlama… Bu âlemde her açığa çıkışın bir hikmetledir… Hikmeti kavrayacağın yegâne bilgi Kur’an’dır…
Sen şimdi rast gele yaşıyorsun ya… Sen şimdi bodoslama dalıyorsun ya olaylara… Sen şimdi duygusal değerlendirmelerle hakikati okuduğun zannındasın ya… İşte ne durumda olduğunu, aslında nasıl olman gerektiğini sana HİKMET SAHİBİ KUR’AN öğretecek…
Senin Muhammedîliği yaşamanı Kur’an Bilgisi sağlayacak… “seriül hisab”- “zül intikam”- “elleri ile yaptıklarının sonucunu alma”- “her an yeni şanda oluş”- “sistemde mazerete yer olmayışı”- “duygular- yargılar ve şartlanmalarla yaşamın sana bir cehennem tutuşturduğu” nu fark edeceksin Kur’an’la!…. Yani öncelikle sünnetullah gerçeği ile yüzleşeceksin…
EY MUHAMMED VE KUR’AN-I HAKİM diye peş peşe gelmiş ayetler… Muhammedî olmak üzere yanı başında, senden içeride sen olarak mevcut, sende dürülü Kitabını okuman için önüne geliyor Kur’an… Kendini okuman için geliyor…
Kur’an’a sırlar kitabı, biyolojik mucizeler demeti, şifreler yumağı, tarihi süreç özeti, sosyolojik durum tahlili diye bakmayacak kadar uyanıksan Kur’an sana okutur KENDI KITABINI!..
“Yasin, Kur’an’ın kalbi” buyurmuş Alemlerin Efendisi (sav)… Yasin; senin kalbin!… Yasin, senin Şuur boyutun! Yasin’i okursan açılacak sana terkipsel yaşamdan kayıtsız ve sınırsız seyirlere geçiş.
3- KESİNLİKLE SEN RASÛLLERDENSİN “Ben kimim?” diye sordun mu kendine hiç?.. Şu an çektiğin azabın; kendinin kim olduğunu bilmemekten kaynaklandığını söylersem abartılı mı gelir sana?…
– Annesin, bebeğin var. Babasın, evlatlar için yaşıyorsun.
– Meslek sahibisin ve çalışıyorsun.
– Kardeşlerin, akrabaların var.
– Toplumda mevkiin gayet iyi.
– Ülken çok güzel. İyi ki burada doğdun.
– Hanımsın, alımlı… Erkeksin, bakımlı.
– Medenisin hem, cahillerden uzaksın çok şükür (!)
Bunlar mısın sen?.. Yazık… Çok yazık… Hepsi de bedene göre tanımlar ve kayıtlar bunlar… Bunları öyle abarttın ki sen; cinsiyetinle cennete gireceğini, ailece hesaba çekileceğini, üstün bir millet olarak Allah’ın seni ve ırkını seçtiğini düşünebilecek kadar işi ileri götürdün!…
Bu musun yani?… Hayır… Sen Rasüllerdensin! Yani sen ŞUUR BOYUTUNLA HALİFELİĞİNİ YAŞAMAK ÜZERE YARATILMIŞLARDANSIN!…
Diğer tanımları at çöpe!… Hakkını verme demiyorum, sakın yanlış anlama, ama kaydına girme… Galaksi içerisinde senin dünyan görünmüyor bile. Sen kozmosa nispetle hardal tanesi bile olmayan dünyanda ırk- renk- kültür- medeniyet- statü kaydındasın öyle mi?… Komik, çok komik… Hem de traji-komik….
Kocasın, babasın, eşsin, bilgilisin, medenisin öyle mi?…
Kabre kadar hepsi… Çünkü beden kabre kadar…
Kabre girince bedenin adı ne biliyor musun?… LEŞ!…
Geçenlerde bir dosta, uyandırmak için; “Ölünce senin bedeninle, ölmüş köpek bedeni arasında hiç fark yoktur…İkisi de leştir” dedim de, fena halde bozuldu…
İnsan bedeni leş olamazmış, hem mucize ve keramet eseri olarak (!) hala çürümeyen bedenler varmış!… Bunları göz ardı etmişmişim ben… Özür diledim, haklısın, dedim beden kutsaldı, kabre girdikten on gün sonra açıldığında pis kokusundan yanına yanaşılamayacak kadar kutsal (!…)
4,5-SIRAT-I MÜSTAKİM ÜZERESİN. AZÎZ VE RAHÎM’İN SENDE TAFSİLÂTLI OLARAK AÇIĞA ÇIKARDIĞI İLİM İLE! Ve sen, Ey Muhammedîlik yaşamak isteyen İnsan!… Kur’anca, hayatı ve kendini değerlendirerek açılımlar elde etmek isteyen kişi! Aziz ve Rahim’in sende açığa çıkışı ile sırat-ı müstakim üzere olduğunu fark edeceksin. Bak burada SIRAT-I MUSTAKIM halinin sende açılış mekanizması anlatılıyor nolur fark et.
AZİZ baskılayan esma… Dilediğini zorla yaptıran, uygulayan demek…RAHİM; üretim, açılım ve genişleme demek….
Bu yola; Hakikate adandığında önce AZİZ esmasının baskısını yaşayacaksın ki benlik dediğin o illet, limon gibi sıkılsın da özsu çıksın senden!!!! Bir dizi baskı, fitne, imtihan, ettiklerini bulma süreçleri yaşayacaksın… Neden?.. Özsuyun açığa çıksın da gıdalanasın diye…
Sen kendini “meslek ehli”, “eş”- “bilgi sahibi” vb sanal kimliklerle tanımladın ya; AZİZ oralardan baskılayacak seni… Putun eşin mi?.. Eşinden gelecek baskı.. Mesleğin mi, mesleğinden gelecek… Çevren mi, hepsi zalim birer canavara dönüşecek…Neden?…
İyiliğin için be güzelim… Vallahi iyiliğin için!… Sende saklı öz açığa çıksın diye kuyumcu titizliği ile çalışacaklar da nakış nakış delecekler bağrını… Yıkacaklar kayıtlarını, AZİZ in zuhuru olarak…
RAHİM açılsın, sen sende mevcut o manaları suret suret seyredesin de yaşamak sana kolaylaşsın diye yapacaklar…
Ve sen bu süreçler sonunda sistemin nasıl işlediğine dair harika bir ilme sahip olacaksın… İşte o ilim seni taşıyacak sırat-ı mustakıme… O ilim seni taşıyacak herşeyı yerlı yerınce görmeye…. O ilim sana açacak hoşgörü ve hak görmeyi…Yargısız- hükümsüz- kayıtsız seyredip karşılıksız vermeyi, riyasız sevmeyi…
6- ATALARI UYARILMAMIŞ, BU YÜZDEN (HAKİKATLERİNDEN, SÜNNETULLAH’TAN) KOZALI OLARAK YAŞAYAN BİR TOPLUMU UYARMAN İÇİN Bu ilim, ataları uyarılmamışı uyarman için verildi sana. Dışarıda birilerini mi uyaracaksın?… Yok iki gözüm yok… Kendini uyaracaksın sen. Veritabanında öylesine kayıtlı öylesine kozalısın ki önceden kimse senin o kozanı delemedi. Kimse “bir başka bakış açısı da var” demedi sana. Sen yaşaya yaşaya, deneye deneye, baskılana baskılana öğreniyorsun bunu…
Elinde Kur’an, elinde Sünnetullah bilgisi ile hem deneyimliyor hem öğreniyorsun… (Ataları) kökenleri yanlış değerlere dayanan inançların uyarılıyor böylece…
Mesela önceleri sadece “İbadet edilen bir kitap” sandığın Kur’anın “İkiz kardeşin” olduğu uyarısı ile sarsılıyorsun! Mesela “İnsan bedeni kutsal” sanırken, “Kutsal diye bir şey olmadığı”nı, “Kendinin de beden olmadığı”nı duyuyor ve uyarılıyorsun! Neden bu uyarı?
Sünnetullah Gerçeğini fark edip de korunman (takva) için… Hangi topluluğa bu hitap?…
Dışarıdan içeri gir Cancağızım… Topluluk; sende mevcut kuvvelerin hepsi… Düşünme, çalışma, başarma, idrak etme, kavrama kuvvelerindir uyarılan, iyi anla!!!!
7- ANDOLSUN Kİ ONLARIN ÇOĞUNLUĞUNA O SÖZ (CEHENNEM, İNSANLARIN VE CİNLERİN ÇOĞUYLA DOLACAKTIR; SÖZÜ) HAK OLMUŞTUR! BU SEBEPLE ONLAR İMAN ETMEZLER! Sende mevcut kuvvelerini sünnetullah bilgisi ile uyardın! Hepsi de hemen emrine girip “Aaaa ne güzel bilgi, hemen itaat ettik” diyeceklerini sanıyorsan avucunu yalarsın…
Sen “Şeytan Adem’e secde etmedi” hükmünü geçmişte oldu bitti sanıyorsun öyle mi? Perdeni aç Nurum artık, yeter şu kıssa ve efsanelerle kendini avuttuğun…
Şeytan diye biri yok!!!! Şeytan senin bu bedenin ve bedenselliğinden başkası değil… (Şeytan yok, evet ısrar ediyorum, bakalım benim hocalarım ne der bana?)
Sende Muhammedî idrak açılmaya, sevilmeye başladığında beden ve bilinç tavır koyacak: “Yooooo öyle yağma yoooookkkk, bizi çiğneyip nereye öyle, dur bakalııııım” diyecekler…
Ve sen belki de o güne kadar fark edemediğin şeytanının; bedenselliğinin türlü cilvelerini göreceksin… Şehvetin ayağa dikilecek mesela… “ERKEKsin KADINsın sen” kaydından salmayacak seni de beni doyur diyecek!!! Hırsın dikilecek ayağa… “Saygın birisin sen, uğraştığın şeye de bak, geç yahu hayatını yaşa” diyecek… Çevren dikilecek ayağa… “Buna da ne haller oldu elimizden kayıp gidiyor” diyecekler… Anladın mı?…
ŞEYTANIN (BEDENIN) ADEM’E (SENDEKI MUHAMMEDİ AÇILIMA ) SECDE ETMEMESİ (TESLİM OLMAMASI) NI ŞİMDİ YAŞAYACAKSIN SEN…
Asıl iş şimdi başlıyor… Ne diyor ayet…? Onların çoğu iman etmezler. Cehennem Hak oldu!
Sendeki açılıma yanaşmayan şehvetin, hırsın, arzuların, tutkuların cehenneme girecek!… Ateşe değil Ya Hu…. Onlardan azap çekeceksin, onlarla imtihan edileceksin demek bu!!! Arınmak için yaşayacaksın, benliğe- bedene dayalı değerlerinin yanış ve yıkılışını!!!
8,9,10- MUHAKKAK Kİ BİZ ONLARIN BOYUNLARINDA, ÇENELERİNE KADAR DAYANMIŞ BOYUNDURUKLAR (ŞARTLANMA VE DEĞER YARGILARI) OLUŞTURDUK! ARTIK ONLAR (KENDİ HAKİKATLERİNİ GÖREMEZLER) BAŞLARI YUKARI DOĞRU KALKIKTIR (BENLİKLERİYLE YAŞARLAR)! ONLARIN ÖNLERİNDEN BİR SET (GELECEĞİ GÖREMEZLER) VE ARKALARINDAN BİR SET (GEÇMİŞLERİNDEN DERS ALMAZLAR) OLUŞTURDUK DA BÖYLECE ONLARI BÜRÜDÜK… ARTIK ONLAR GÖRMEZLER.
Dedem, tarla sürerken öküzleri boyunduruğa koşardı. Amcam, ata binmeden atın kafasına koşumlarını takardı. At gözlükleri hayvanın sağını solunu kapar, dizginler istikametinde hareket etmesini sağlardı.
Kendisine Muhammedî Hakikat açımlamamış olanın; Benlik süvarisi elinde gözlüklü attan farkı var mı ki?…
DÜNYALARINDA yaşayan insanların hali bu… Bizdeki şartlanma ve değer yargılarımız DÜNYAMIZI oluşturmuş da KAFAMIZI ÇEVİREMEZ (Beynimizi kullanamaz ) hale getirmiş bizi. Öyle mi değil mi?.. Değer yargılarımız nedeni ile ne geçmişimizi okuyabiliyor ne geleceğimizi görebiliyoruz. Göremeyen, sağa sola dönemeyen, yeni ufukları değerlendiremeyen yanlarımız, işte o “imansız” tabir olunan “yerleşik düşünceler ve alışkanlıklarımız”. Onları ıslah hiç de kolay değil biliyor musun?..
Ama çok üzülme…Neden hızla gelişemiyorum, diye çok dert de etme. Neden mi?..
YÂSÎN; EY MUHAMMED hitabını duymuşsan, KUR’AN’I DA İKİZ KARDEŞİN diye görüyorsan, hiç merak etme eni sonu mümin olacak, emrine girmeyen yanların!… Bu müjdeyi vereyim sana… Eni sonu yola gelecekler… Ama sen dert etme, ileri bak, yolunca yürü, zikrine, tefekkürüne, çalışmana gayretine azim ve sebatla devam et…
11-ONLARI UYARSAN DA UYARMASAN DA BİRDİR; İMAN ETMEZLER! SEN ANCAK ZİKRE (HATIRLATILAN HAKİKATE) TÂBİ OLAN VE GAYBI OLARAK RAHMAN’DAN HAŞYET DUYANI UYARIRSIN. ONU BİR MAĞFİRET VE KERÎM BİR BEDEL İLE MÜJDELE!
Sende yıkılması gereken duvarlar yıkılacak, bırakılması gereken tutamaklar bırakılacak, kopulması gereken bağlar koparılacak… Bundan emin ol…
İkiliğe de düşme… “Hem bağlarımdan kopmayayım hem hakikati yaşayayım” gibi bir yanlış algıya saplanırsan, ben sana azabın mübarek olsun derim. Bizim Şoför İsmail Amcanın tabiri ile “ Hem şoför mahalli hem cam kenarı” olmuyor hayatta azizim. Yeni idrake talipsen, eskiyi vereceksin eskiciye… Sat gitsin, at gitsin…
Onun için bağlarına da takılmadan yürü. Bırak bazı yanların hala kalsın ikilikte… İflah ve ıslah edebildiğin yanlarına yönel… Sen, zikri işiten yanına bunu kabul ettirirsin ancak… Ne demek bu?…
Kendini başkalarından ilhamla zorlama… Filanca çok okuyarak keşfetmiş olabilir… Sen okuma sevmiyor da dinleme mi seviyorsun… Olsun, okuma, ama iyi dinleyici ol… Dinleyen yanın işte senin zikre tabi olan yanın… Anladın?… Kolay tâbi olan yönlerinle sarıl bu işe demek bu, anladığım kadarı ile…. Ötekileri de akışa bırak… Nasılsa yanacaklar cehennemde ve arınacaklar da günün birinde sana secde edecekler…
12- KESİNLİKLE BİZ, EVET YALNIZ BİZ ÖLÜLERİ DİRİLTİRİZ! ONLARIN YAPTIKLARINI VE MEYDANA GETİRDİKLERİ ESERLERİ YAZARIZ! BİZ HER ŞEYİ İMAM-I MUBÎN’DE (BEYİNLERİNDE VE RUHLARINDA) İHSA ETTİK (TÜM ÖZELLİKLERİYLE KAYDETTİK)!
Canlı olan dirilmez, dirilme kavramı varsa dirilecek olan ölüdür… Ne demek bu dostum?…
Ahhhh aaaahhhh selam olsun AH’a…Öğrettiklerine binlerce şükran olsun. Öğrendiklerimizin şükrünü nasıl eda ederiz bilmem.
Yalnız ölüler diriltilir! Ne demek bu?… Ziyaret ettiğim bir Melâmî büyüğü şöyle demişti: BELLİ MANALAR SENDE ÖLMEDİKÇE ÖTEKİLER DİRİLMEZ…
Benim anneciğim de şöyle der: SEVDİĞİN GİTMEDEN SEVDİĞİN GELMEZ oğlum!…
Hırsını öldüreceksin ki Gayretin dirilsin!… Şehvetini öldüreceksin ki Sevgin tavan yapsın!
Tutkularını öldüreceksin ki Yönelişin açılsın! Kısacası beyninde yüklü esmalar açılsın istiyorsan; belli manaları beden kaydında yaşamaya son verecek, öldüreceksin azizim…
Evrensele açılmak, herkesi sevmek mi istiyorsun?… “Hemşerilik”, “Akrabalık”, “Menfaat” ekseninde sahte sevgilerden sıyrılacak, bu tanımları öldüreceksin beyninde…
Ülke, ırk, millet ayrımı gözetmeden insanlığı kucaklamak mı istiyorsun; annenin evlada bakışıyla bakacaksın kara- kuru, cahil, zalim, ukala, görgüsüz vb bedensel nitelemelerle yaklaştığın insanlara… Hele bir anne gözünden bak aleme… Neler değişir sende hayret edersin!..
***
Bunlar öldürülürken her şeyin beyinde olduğu ve yapılanların ve eserlerin yazıldığı da işaret edilmiş ayette!… Diriltenin BİZ diye konuşması da ayrı bir sır mevzu. Burayı açamayacağım.
Henüz erken… Hele sureyi şöyle bir tarayalım, görelim Mevlam neyler?!…
13-) ONLARA O ŞEHİR HALKINI ÖRNEK VER… HANİ ORAYA RASÛLLER GELMİŞTİ.
“Onlara şehir halkını örnek ver!” Kimlere?.. Dışarıda din anlattığın birilerine mi?… Hayır… Sende henüz iman etmeyen; (henüz gerçekle yüzleşmemiş) özellikler, kapalı devreler var ya, onlara işte şehir halkını örnek ver.
– Nasıl yani, kendimdeki kuvveleri karşıma alıp konuşacak mıyım?…
– Hayır dostum hayır. Öyle değil… Bu, şu demek;
Ey Kişi! Muhammediliğin sende nasıl açılacağını merak ediyor musun?.. Evet. İşte o açılım, bu 13. ayetten başlayarak misali verilen biçimde ve burada anlatılan sorgulamalar ve olaylar serisi ile sende, senin hayatında açığa çıkacak…
– İyi de, ben şehri anlayamadım..
– Şehir; BEDEN- BİLİNÇ köy de VAHDET HALİ diye işaret edilmiş. Bir başka açıdan ŞUURDA YAŞAM köy, BİLİNÇTE YAŞAM şehir.
“Beden Şehri” diye anla sen bu şehri… “Kesret yaşamı” diye anla… “Teke odaklanamayan kalabalık zihin, kaos içindeki akıl” diye anla…
Beden Şehrine Muhammedi Hakikatin; Kur’an Bilgisinin, Sünnetullah Gerçeğinin ilk yağmurları şuurdan dökülmeye başladı ya. İşte o zaman sende ŞEHİR AHALİSİNİN BAŞINA GELEN şeklinde misal verilen süreçler yaşanacak…
Rasüller; Risalet bilgisini sana ulaştıran elçiler; bazen bir kitaptan, bazen bir sohbetten, bazen bir seminer yada konferanstan seslenecekler sana… Bedensel yaşam perdeleri içinde kendi sanal cennetinde yaşarken (Deccalin Cennetidir burası,aslında cehennemdir) ilk ışık huzmeleri girecek kalp odana…(Mehdiyetin ilk nurları dolacak)
Bakalım neler diyor, nasıl hitap ediyormuş Rasüller?… Bakalım senin ilk tepkin, daha doğrusu beden kaydında değerlendiren bilincinin ilk tepkisi ne imiş o hitap karşısında.
14, 15-) HANİ ONLARA İKİ (RASÛL) İRSÂL ETTİK DE O İKİSİNİ DE YALANLADILAR… BUNUN ÜZERİNE BİR ÜÇÜNCÜSÜ İLE GÜÇLENDİRDİK DE: “DOĞRUSU BİZ SİZE İRSÂL OLUNANLARIZ” DEDİLER. DEDİLER Kİ: “SİZ BİZİM GİBİ BİR BEŞERDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLSİNİZ… RAHMAN DA HİÇBİR ŞEY İNZÂL ETMEDİ… SİZ ANCAK YALAN SÖYLÜYORSUNUZ.”
Risalet bilgisi bazen FİKİR ve MANTIK ekseninde, bazen BİLGİ ve YAŞAM olarak ikili biçimde gelir de bir üçüncü ile desteklenmedikçe sende bu hitap gerekli çıkış alanını bulamaz! Bunların hepsi aslında dışarıdan değil, senin derunundan bilincine doğru açığa çıkma çabalarının temsilidir.
Senin ego ile üzerini örttüğün asıl hakikatinin başını çıkarma, tohumun kabuğunu çatlatma, civcivin yumurtayı delme, kelebeğin kozayı zorlama çabaları da diyebilirsin.
Fikir ve Mantık düzleminde gelen bilgi, aklına yatsa da kabul etmen ilk planda güçtür. Bir üçüncü destekle yani; muhakeme ile süzülmesi- bütünleşmesi gerekir.
Bilgi kitaptan, sohbetten, birilerinden akar sana. Ama iç sesin BİR DE BUNU YAŞAYAN OLSA der. Peşinden onu yaşayanın halini seyredersin. Ama yine de kabul istidadını açamazsın. Çünkü sana “göre” bunlar çok çok yeni ve değişiktir. Hiçbir yere oturtamazsın idrakinde. Bir üçüncü ses; vicdan sende açığa çıkar ve HİSSETTİĞİN, SEZDİĞİN DOĞRU, UY BİLGİYE der içten içe… Ama yine de egosal direnç gevşetmez bilincin prangalarını.
Fikir- Mantık- Muhakeme, Bilgi- Seyir- Vicdan üçlüsü aynı şeyi vurgulasa da bedensel bilinç yine de galiptir sende!…
Yaşadığın birtakım seyirlere, aldığın bilgilere, sevdiğin, özendiğin yaşamlara vicdanın; “BU SENDEN SANA AÇIĞA ÇIKIYOR, RAHMAN HALİ OLAN SALT MANALAR RAHİM AÇILIMI İLE ÖNÜNE GELİYOR… BU SENİN LEHİNE; SENDEN İRSAL OLUYOR” dese de ego direnmededir. Teslim olmak istemeyen ego, açığa çıkmakta olan yüksek idraki senin nazarında bitirmek, yere çalmak için, çok güçlü bir kozu sahneye sürer: DIŞSALLIK!
Üst Bilgiyi- Üst İdraki sindiremeyen ego, onu beşer algısı düzeyine indirgemek, tabiri caizse pırlantayı taş, altını teneke derekesinde göstermek için bir dizi söylemler üretir. İşte bu noktada dışsallığın vazgeçilmez aktörleri; mantık önermeleri ve akli savlarla öyle öyle bir diyaloga başlarlar ki bu mizansenlere, mantık cambazlıklarına kapılmamak oldukça güçtür.
Bilgi karşısında şunları söylerler mesela:
– Canım bu da yeni moda fikir akımı.
– Bu bilgi milletimizi yıkmak isteyen şer güçlerin planı olmasın?
– Hem eski bilgilerimiz kötü olsa asırlarca atalarımız büyük medeniyetler kurmazdı!
Gelen bilgi felsefî yayından öte, doğrudan bir şahıstan dilleniyorsa bu defa şahsa yönelir bu bayağılaştırma çabası:
– Anlatıyor ama bakalım ilmini yaşıyor mu?
– Hakkında çok söylenti var, çıksın cevaplasın, niye kaçar?
– Düzenli eğitimi bile yokmuş hem…
– Babası- annesi ve akrabaları ile ters düşmüş azizim. Hem insanlığı uyar hem kendin bunları yap, olacak şey değil.
Risaletin; Hakikatin açıldığı anlarda “BU DA BİZİM GİBİ BİR BEŞER” demek için olanca gücüyle harekete geçer beşeri kuvveler; farkında olunmasa da bataklıktan çıkmak üzere uzanan ele tutunmak yerine içeri batırma çabasından başka bir şey yapmazlar.
Dışsallığın bir başka zuhuru da “İrsali inkar”dır. Ne demek irsali inkar? Aklınıza irsalin terim tanımına gitmesin. Biz irsal ile burada SİZDEN SİZE AÇIĞA ÇIKIŞtan bahsediyoruz. (İrsalin bir tanımı; dışarıdan bilgi gelmesi değil, sizdekinin tahliye ile dışarı çıkmasıdır.)
Yani, bu sahneleri, bu bilgileri, bu idrak biçimini kendi kendine çektiğini, talebinin bir neticesi olduğunu inkar eder kişi!…
Ayette “RAHMAN DA HİÇBİR ŞEY İNZÂL ETMEDİ… SİZ ANCAK YALAN SÖYLÜYORSUNUZ “ ifadesi “Benim beynimden böyle bir istek çıkmadığı halde bu yeni şeyler de nereden önüme geldi?… Ben istemedim, nerede bir uç fikir varsa gelir beni bulur, istemiyorum, istemiyorum yaaa, ben halimden memnunum” şeklinde bizden açığa çıkan ilk hezeyanları işaret eder!…
Muhammedi Hakikate açılmamış bilinçler; SUÇLAMA, ÖTEYE ATMA, KARŞIDAN BİLME şeklinde kendi ürettiklerini yalanlama çalkantısı içinde bulurlar kendilerini. Bu defa beyinde işleyen mekanizmaya dair ilk bilgiler ulaşır kişiye. Ötelemeden kurtulsun da sistemi fark etsin diye. O yeni bilgi şunları söyler:
16,17-) (RASÛLLER) DEDİLER Kİ: “RABBİMİZ BİLİYOR Kİ, GERÇEKTEN BİZ SİZE İRSÂL OLUNANLARIZ.” “BİZE AİT OLAN SADECE APAÇIK TEBLİĞDİR.”
Rabbimiz biliyor ki! Gerçekten irsal olunanız!… Yani, özünden ve aldığı yeni bilgilerden şu dile gelmektedir: BU; SENDEN SANA… SENİN TERKİBİNİN ÜRÜNÜ BU MEYVE, YABANCI DEĞİL…
Bize Düşen Apaçık Tebliğ!… Yani senden açığa çıkan o yeni bilgi ve düşünce sisteminin sende yapmak istediği; sadece senin perdeni açmak ve ışığı göstermektir. Yoksa ne bir bedel istiyordur, ne de sana azap etmek için oluşmuştur. Karanlıkta yaşamaktan bunalan Özünün davetidir bu. İçinde devinen yer altı nehrinin yüzeye çıkıp çağlamak, akmak, toprağı sulamak (beden arzını yeşertmek, hayat vermek), denize (nihai teklik algısına) erişmek isteğidir bu!
Objektif aklın bu değerlendirmelerine karşın nefsaniyet; bedensellik daha güçlü bir korkuyu gündeme taşır bu defa. Adeta özün ve gölge benliğin karşılıklı restleşmesi başlamıştır kişinin iç dünyasında.
18-) DEDİLER Kİ: “KUŞKUSUZ SİZDE UĞURSUZLUK OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ… ANDOLSUN Kİ, EĞER VAZGEÇMEZSENİZ, KESİNLİKLE SİZİ TAŞLAYARAK ÖLDÜRECEĞİZ VE ELBETTE SİZE BİZDEN FECİ BİR AZAP DOKUNACAKTIR.
Ego, gelen yeni bilginin Kudretini sezmiştir artık. Bu bilgi bedene ve bilince egemen olursa, kalbin derununda sıkışmış enerji volkan gibi püskürecek, şartlanmışlık duvarları yıkılacak, alışkanlık setlerine dinamit konacak, kurma bilgiler yerinden sarsılarak taş taş üstünde kalmayacak, ciddi bir yıkımla adeta kurulu düzen hallaç pamuğu gibi atılacaktır.
Egonun fark ettiği yalan da değildir hani? Kendindeki sesi bastırmak üzere düşündükleri ve karşıya yansıttıkları; aslında kendi eriyiş süreçleridir egonun. Risaletin açığa çıkışında taşlanacak (bedensel yaşamı topa tutan gelişimler yaşayacak) ölecek ( belli perdeleri yanacak) ve acı çekecek (bilincin şuura direnişi ile yanmalar deneyimleyecek) tir.
İç ses; muhakeme, objektif akıl ve vicdan bir kez daha seslenir:
19-) “DEDİLER Kİ: “SİZİN UĞURSUZLUĞUNUZ SİZİNLEDİR… EĞER (HAKİKATİNİZLE) HATIRLATILIYORSANIZ BU MU (UĞURSUZLUK)? HAYIR, SİZ İSRAF EDEN BİR TOPLUMSUNUZ.”
Vicdan, Hakkın Sesi olanca kudreti ile şunu söyler bilince: Uğursuz ve ters gördüğün senin halindir. Kısıtlı- sınırlı anlayışındır asıl uğursuz olan. Sen, kendi özünden gelen biçimde yapılan zikre, uyarıya, hatırlatmaya uğursuz ve tehlikeli diye yaklaşıyor isen; israf edensin!..
Sınırsız kuvveleri sınırlı değerler için, sonsuz hazineyi fani için heba etmenin adıdır israf. Güneş yaşam boyutuna göre saniyelerle ölçülecek bir yaşam uğruna, ebedi hayatı satmaktır israf… Şuurca yaşam gibi bir üst bakış ve ufuklar dururken; vadilerde sürünmektir israf!… İNSAN- KUL hakikati, içinde seslenip dururken BEŞER- NEFİS kayıtlarına kendini zincirlemektir israf.
Risaletin açığa çıkışındaki ilk büyük çaplı dönüşüm eşiğine gelinmiştir artık.
Bu yolda yaşanacak pek çok “ölüm” “diriliş” ve “halden hale geçiş”in ilk tetikleneceği mekanizma devreye girmek üzeredir! Egonun sezdiği yıkım süreçleri eşliğinde yepyeni bir inşa faaliyetine sayılı saatler kalmıştır!
Şuursal bilginin bedence bir türlü sindirilmemesini bertaraf edecek ve içte yaşanan ayrılık- gayrılıkları birleştirecek bir süreç start almak üzeredir. Şehrin uzak tarafından gelmekte olan adamın ayak sesleri duyulmaya başlamıştır.
Görelim nasıl bir adamdır gelen?…
Bakalım neler söyler?..
Söylemekle mi kalır sadece, kızılca kıyameti çağıran hengameleri mi tetikler dizili dama taşlarını devirircesine?!…
(DEVAM EDECEK)