VUSLAT’TAKİ İRŞÂD

A+
A-

VUSLAT’TAKİ İRŞÂD

Tahir Büyükkörükçü Hocamız vuslatıyla da irşad eyledi

Tahir Büyükkörükçü hocamız, Konya İl Müftülüğü tarafından 5 Mayıs 2013 günü düzenlenen Hakk’a yürüyüşünün 2. yıldönümünde dualarla, niyazlarla tekrar anıldı. Büyükkörükçü hoca Fatih Sultan Mehmed’in XV. yüzyılda İstanbul Kalenderhane Mescidi’nde vakıf olarak başlattığı camide Mesnevî-i Şerif okunması kültürünün son temsilcisi olarak yıllarca Hz. Mevlâna’nın Mesnevî’sinden istifade etti, dinimizi “sevdirerek” anlattı. Kendilerinin “Mesnevî Şârihi”, “Mesnevîhân” gibi vasıflarla anıldığını duymadım; ancak, Hakikî Vechesiyle Mevlâna ve Mesnevî adlı eseriyle ve yıllarca Selimiye Camii başta olmak üzere uzun yıllar Konya camilerinde kürsüden Mesnevî-i Şerifi şerh etmesiyle bu unvanı doğal olarak taşıdığına inanıyorum. Zaten nahif bedenini taşıyan sandukanın başındaki destarlı Sikke-i şerif de buna işaret ediyordu.

Tahir Büyükkörükçü hocamızın Hakk’a yürüdüğü 2011 yılının 5 Mayısında kaleme alıp Konya’daki Merhaba Gazetesi’nde yayınladığım “Vuslat’taki İrşâd” başlıklı yazımı kendileri anma adına burada tekrarlamak istiyorum:

* * *

Hâmûş oldu Tâhir hoca Bâki’ye döndü

Vuslatıyla da verdi irşâdını öğüdünü

Anlayana dağ taş, kurt kuş bile dile gelir de anlatıverir her şeyi, der Hz. Mevlâna ve akıllı kişi kendinden öncekilerin hayat tarzından ve ölümünden ders alandır, diye de ekler. Doğrusu bu anlamlı sözün nasıl somutlaştığını, Konya olarak bu kadar yakından şahit olunduğunu -en azından ben- ilk görüyorum.

“O’ndan geldiniz O’na döndürüleceksiniz” âyet-i kerimesine mutmain olarak inancımızla Tahir Büyükkörükçü hocamızın Sevgili’sine kavuşması, tahmin ediyorum anlayan âkillere çok şey verdi.

“Hocamız” hitabıma bakmayın, ne kendileriyle ruberu tanışmamız oldu, nede aynı ortamda veya camide bir dersini yada vaazını dinledim. Kendileriyle olan iki gıyabi hâlleşmemiz ise birisi dönemin Karatay Belediye Başkanı Sayın Mehmet Şen beyin risaletiyle Editörlüğünü yaptığımız Konya’dan Dünya’ya Mevlâna ve Mevlevîlik kitabına kendilerinden aldığımız “Mevlâna’nın İslâm ve Tasavvuf Anlayışı” başlıklı makalesi ileydi. İkincisi de iki sene kadar önce TİMAŞ Yayınları tarafından kendileri ile ilgili bir hatırat kitabı yayınlamak istendiğinden dolayı benim bu konuyu üstlenip Editörlüğümde bir yayın hazırlamaktı. Tabi ki ben bu şerefli göreve edeben ve konuya vukûfiyetimin oldukça az olmasından dolayı lâyık olmadığımı belirttim ve değerli mahdumları Abdurrahman Büyükkörükçü’yü telefonla durumdan haberdar ederek bu ehem işi kendilerinin üstlenmesinin doğru olacağını arz ettim. İşte bu iki vesile dolayısıyla merhûm Tahir Hocamızla gıyaben hâlleşmiştik.

Aslına bakarsanız ben bir Konya evlâdı olarak tüm Konyalılar gibi tabiî ki “Tahir hoca” adını defalarca duydum; vaazına gitmemiş olsam da gidenlerin aktarmalarından kendilerinin vaaz kokusunu teneffüs ettim. 1983 yılında Ankara Üniversitesi’nde öğrenci iken okuduğum Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi karşısında bulunan bir kitapçıdan kısıtlı öğrenci harçlığımla kendilerinin Hakikî Vechesiyle Mevlâna ve Mesnevî kitabını aldım. Şu andaki bu konuda çalışmalar yapmamdaki etkilerden birinin de bu kitaptan aldığım feyz ve Hz. Mevlâna’nın Muhammedî kokusunun dayanılmaz çekiciliği olmuştu.

* * *

Tasavvuf erbâbı, “gelinen gerçek âleme tekrar dönüş”, “Yüce Yaradan’a tekrar kavuşma” olarak niteledikleri bu dünyadan göçüşü “ölüm” veya “vefat” gibi kelimelerle dile getirmez; genellikle “Hakk’a yürüdü” tabiri kullanırlar. Tahir Hocanın Sevgili’ye kavuşması da bu “Hakk’a yürümek” lafz-ı cemîlini bilen bilmeyen herkesin diline ve gönlüne nakşetti. Dileriz bu güzel anlatım Hz. Mevlâna’nın da belirttiği şekliyle “Ölüm diye bir şey yoktur, ancak bu oyun âleminden gerçek âleme göç vardır” anlayışıyla başta gençlerimiz olmak üzere herkesin diline yerleşir.

“Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar” (Kur’ân-ı Kerîm, Zümer/9)

Yazımızın başında Hz. Mevlâna’dan alıntıyla belirttiğimiz gibi, biz insanlar eğer dikkatli görüp tahlil edebilirsek yaşayanlardan, henüz Hakk’a yürüyenlerden, bundan 100 yıl 500 yıl hatta daha eski insanların yaşayış tarzlarından ve sonlarından dersler çıkarır ve kendimizi bunlardan alacağımız öğütlerle yönlendirebiliriz. Eğer geçmişi bilmiyor veya okumuyorsak gözümüzün önünde kendi çağımızda olup bitenleri iyi tahlil etmeli ve kıssadan hisseler çıkarmalıyız. Zaten Yüce Yaradan Kutsal Kitabımızda defalarca böyle buyurmamış mıdır?

İşte gözümüzün önünde 86 yıllık bir gurbet yaşamının ardından asıl mekânına geri dönen Tahir Hocanın canlı şahitlerinden de dinlediğimiz gibi bu dünyada yaptıkları ve Hakk’a yürüyüşündeki kalabalığın verdiği mesaj…

Vaizlik yaptı, müftülük yaptı, milletvekilliği yaptı, kitaplar yazdı; ama en önemlisi bu görevlerini yaparken gönüller de inşa etti. Kendisinin bu dünyadaki son yolculuğuna gelenler işte o gönüllerdi. Bu dünyada nefes alıp verirken tâliplere irşâd ve öğüt görevini yerine getiren Tahir Hocamız vuslatıyla da öğüt verdi; irşâd görevini yerine getirdi. Tabiî ki bu mesajları vaazlarında da olduğu gibi “akıllı”, “anlayan”, “ders çıkaran” ve sadece bakmayıp “görmeyi de bilenler” içindi.

* * *

Bugüne kadar kendimce bazı şiir karalamaları yapmakla birlikte, edebî bir değer taşıdığına inanmadığım için bunları yayınlamaya yeltenmedim. Ancak Tahir Hocamızın Hakk’a yürüyüşünü sağlık nedeniyle evde kalmam gerektiği için Kon Tv’den canlı olarak seyrederken gönlüme aşağıdaki beyit doğdu. Bundan sonra da belki hakkında bir yazı yazmaya hiç hakkım olmasa da, bu konunun bana düşmediğini edeben bilsem de bu satırları yazmaya cür’et ettim. Hz. Mevlâna’yı gerçekten doğru bir şekilde anlayıp anlatan hocamıza atfen söylediğim bu beyite Pîr’inin de şiirlerinde mahlas olarak sıkça kullandığı “Hâmûş” (suskun) kelimesi çok yakıştı bana göre. Evet, bu dünyada madden sustu; sustu ama gönüllerdeki sesi, kalplerdeki izi hep kalacak; eserleri ve kaydedilmiş vaazlarıyla da bu irşadı susamış gönüllere ferahlık verecek:

Hâmûş oldu Tâhir Hoca Bâki’ye döndü

Vuslatıyla da verdi irşâdını öğüdünü

Tahir Hocamızın daimî mekânının Sevgili’sinin yanı başında olması niyazıyla, başta muhterem oğulları Abdurrahman Büyükkörükçü olmak üzere aile fertlerine, yakınlarına ve tüm sevenlerine başsağlığı diler, Yüce Mevlâ’dan onun yolunda sağlıklı ve irşadlı demler temenni ederim.

(5 Mayıs 2011)

Doç. Dr. Nuri ŞİMŞEKLER

Selçuk Ün. Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü Müdürü

n.simsekler@selcuk.edu.tr