Vefâtının 222. Yılında ŞEYH GALİB’in Ruhu Şa’d olsun.
Vefâtının 222. Yılında
ŞEYH GALİB
Gele bir devr ki bu Gâlibi yâd eyleyeler
Fursat-i sohbeti ahbâb ganîmet bilsin.
Bugün Mevlevî şairlerin ve Klasik Türk Edebiyatının zirve isimlerinin son büyük temsilcisi, Şeyh Gâlib’in 222. vuslat yıldönümü. Gâlib, İstanbulludur. Mevlevî bir ailenin çocuğudur. Doğumunu babası Mustafa Reşid Efendi’ye, Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Kûçek Mehmed Dede ve onun yerine gelen Seyyid Ebubekir Dede müjdelemiştir. Birbirinden habersiz adının Mehmed Esad olmasını her iki şeyh efendi de istemişlerdir. “Cezbetullah” ve “Eser-i Aşk.” (H. 1171-M. 1757) kelimeleri ayrı ayrı onun doğum tarihini vermektedir. İkinci terkibi Ömer Vahid Efendi bulmuştur. Özel hocalardan ders almıştır. Esrar Dede babası Mustafa Reşid Efendi tarafından yetiştirildiğini söyler. Kendi ifadesine göre küçük yaşta Hz. Mevlânâ’nın himmetiyle şiir söylemeye başlamıştır.
Mevlevî büyüklerinin sohbetlerinde bulunmuş, Hz. Mevlânâ’nın Divân-ı Kebîr’i ve Mesnevî’siyle meşgul olmuş, Mesnevî şerhlerini ve diğer tasavvufla ilgili kitapları okuyup incelemiştir. Mesnevî’yi, “Kur‘ân-ı Ma’nevî” ve “Bürhân-ı Mevlevî” olarak kabul etmiş, elinden düşürmemiştir. Hüsn ü Aşk yazmalarındaki kayıtlardan anlaşıldığına göre 27 yaşındayken Mesnevî’yi 11. kez hatmetmiştir.
Sebk-i Hindi tarzının büyük temsilcisi Şevket-i Buhari gibi ince ve girift hayallere, işitilmedik teşbih ve mecazlara dayalı bir şiirin ardına düşer. Artık kendini tekrarlayan eski şiirin teşbih, mecaz ve mazmunlarından sıyrılıp yeni bir tarzın peşinedir.
“Merd ana dinür ki aça nev râh”
mısraı onun düşüncesini ortaya kor. Hz. Mevlana’nın “Artık yeni şeyler söylemek lazım” sözüne uyan Galib’in de yeni şeyler söylemesi gerekir ve
Tarz-ı selefe takaddüm etdim(önüne geçtim)
Bir başka lügat tekellüm ettim” (B. 2069)
der.
Genç yaşta sanat ortamlarının aranan ismi olmuş ve Sebk-i Hindî tarzının büyük şâiri Şevket-i Buhari’ye izafeten Şevket-i Rûmî diye anılmaya başlamıştır. Devrinin meşhur Farsça muallimlerinden Nakşibendi, Melami-meşreb Hoca Süleyman Neş’et Efendi kendisine Esad mahlasını verir. Aynı mahlası kullanan kötü şairlerin şiirleriyle kendi şiirinin karıştırıldığını görünce “Galib” mahlasını kullanmaya başlar. Genç yaşta divan sahibi olur. Yaşı yirmi üçtür.(H. 1195-M. 1780)
Bir sanat mahfilinde hikemi tarz şiirin öncüsü Nâbî övülünce itiraz eder. O kadar önemli bir şair olmadığını söyler, onu tenkit eder. İtiraz edenlere kendisinin ondan daha iyi şair olduğunu ve ispat edeceğini söyleyerek Hüsn ü Aşk’ı altı ay gibi kısa bir sürede kaleme alır. Eserin sonunda
Gencinede resm-i nev gözetdim
Ben açdım bu genci ben tüketdim
Esrârını Mesnevî’den aldım
Çaldım, velî mîrî malı çaldım.
Fehmetmeğe sen de himmet eyle
Ol gevheri bul da sirkat eyle
der. Yaşı yirmi altıdır henüz. “Hitâmühü’l-Misk” (H. 1197) terkibi Hüsn ü Aşk’ın bitirildiği tarihtir.
Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi Abdülbâkî Dede’ye bağlıdır. Eserini bitirdikten sonra içine düşen aşkla kimseye haber vermeden “Ka‘betü’l-Uşşak” olan Konya’ya gitmiş, Hüsn ü Aşk’ta anlattığı seyr ü sülûka başlamıştır. Zayıf bir bünyeye sahip olması nedeniyle babası, çilesini İstanbul’da tamamlamasını istemiştir. İstanbul’a dönmesi için Makam Çelebisi Seyyid Ebubekir Dede’nin ikazı ve izniyle Yenikapı Mevlevîhânesi’nde Ali Nutkî Dede’nin nezaretinde çilesini tamamlamıştır. Ali Nutki Dede ile yaşları biribirine yakındır. Dergâhın Ser-tebbahı Sahih Ahmed Dede’den her ikisi de Mevlevî âdâb ve erkânını öğrenmişlerdir.
Gâlib, çilesini Yenikapı Mevlevîhânesi’nde tamamladıktan sonra 11 Haziran 1791 tarihinde otuz dört yaşında Galata Mevlevîhânesi’ne şeyh olmuştur. Gâlib’in şeyhlik dönemi Mevlevîliğin çok itibar gördüğü zamanlara rastlar. Onun şeyh olduğu dönemde Mevlevî Muhibbi Padişah III. Selim de dergâhındaki sohbetleri takip edenler arasındadır.
Şeyhliğinin beşinci yılında çok sevdiği Annesi Emine Hatunu kaybeder. Daha bunun üzüntüsünü atamadan iki yıl sonra da 27 Recep 1211 (26 Ocak 1797) tarihinde çok sevdiği yoldaşı ve müridi tezkire müellifi Esrâr Dede’yi de kaybeder. III. Selim devri olayları da onu derinden üzmektedir. Bir nebze olsun huzur bulmak için Hz. Pîr’in huzuruna, Konya’ya gider on beş gün kalır, Hacı Mehmed Emin Çelebi ile görüşür. Tekrar İstanbul’a dönen Şeyh Gâlib rivayetlere göre üzüntüsünden verem olmuştur. 26 Recep 1213(3 Ocak 1799) Perşembe günü sevdikleriyle vuslata erer. Teneşirde okunan ayin-i şerif ile yıkanırken Babası Mustafa Reşid Efendi, -Allah’ım kimseye göstermesin- babalık duygusuyla “Ah oğul, bu tahtaya kara sakal yakışmıyıor” diyerek üzüntüsünü dile getirmiştir. Ertesi gün, 27 Recep Cuma günü Galata Mevlevîhânesi’nin avlusundaki Hazret-i Şârih İsmail Ankaravî’nin türbesinin ayakucuna defnedilir. O gün Mirac Kandilidir. Şeyh Gâlib’in ruhu da menziline urûc etmiştir.
Şair, Divanı’nda başta Mevlânâ olmak üzere diğer Mevlevî büyüklerini anmış, Mevlevîliğe özgü terimleri kullanmıştır. Hüsn ü Aşk’ta “Mi‘râciyye” den sonra Mevlânâ’ya yazdığı medhiyye gelir. Şeyh Gâlîb Divanı’nda yer alan şiirlerden 3 kasîde, 1 terci‘ bend, 1 tahmis, 2 mesnevî ve 3 rubâî Hz. Mevlânâ için yazılmıştır. Şair, birkaç gazel-i müzeyyelinde de Hz. Mevlânâ’yı övmüştür.
Yazdığı Hüsn ü Aşk, Klasik Türk Edebiyatının son başarılı mesnevisi olarak kabul edilir.
Hz. Mevlânâ için yazdığı bir şiirle sözlerimizi noktalayalım. Rûhu şâd ola ki öyledir.
Efendimsin, cihânda i’tibârım varsa sendendir
Meyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir.
Benim feyz-i hayâtım, hâsıl-ı rûh-ı revânımsın
Eğer sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir
Veren bu sûret-i mevhûme revnak reng-i hüsnündür
Gülistân-ı hayâlim nevbâharım varsa sendendir
Felekden zerre mikdâr olmadım devrinde rencide
Ger ey mihr-i münîr âh u zârım varsa sendendir
Senin pervâne-i hicrânınam sen şem’-i vuslatsın
Be-her şeb hâhiş-i bûs u kenârım varsa sendendir
Şehîd-i aşkın oldum lâle-zâr-ı dâğdır sinem
Çerâğ-ı türbetim şem’-i mezarım varsa sendendir
Gören sergeştelikde girdâb-ı deşt zann eyler
Fenâ-ender-fenâyım her ne varım varsa sendendir
Niçün âvâre kıldın gevher-i galtanın olmışken
Gönül âyînesinde bir gubârım varsa sendendir
Şafak-tâb eyledin peymânemi hûnâb ile sâkî
Sabâh-ı sohbet-i meyde humarım varsa sendendir
Sanadır ilticâsı Gâlibin yâ Hazret-i Monlâ
Başımda bir külâh-ı iftihârım varsa sendendir