VE DÜNYA SÜRGÜNÜ BİTER…
VE DÜNYA SÜRGÜNÜ BİTER…
Mâverâ’dan bir ses gelir: Fâtiha…
Artık Diriliş vaktidir…
İki sevgilim oldu;
Bir tek gülüm, sen MONA ROSA, bir de Güllerin Gülü EN SEVGİLİm.
Bense siyah bir güldüm. Rengim gizlerle, sırlarla ve bilinmeyenlerle olduğumu gösteriyordu. Kendi kendimi kontrolü ve disiplinimi, bağımsızlık ve güçlü bir irademi gösteriyordu. Ama kanadım kırıktı, merhamet istiyordum. Sen ise dağ kadar ruhsuzdun. Beni anlamıyordun.
Bir tavşan ürkekliğindeydim. Ve sen beni görmemeliydin, çünkü bakışlarından çıkan oklar beni öldürmeye kâfi gelecekti.
Söğüt gölgesi, zeytin ağacı, nişan yüzüğü, bir kapı sesi hep seni hatırlatıyordu.
Ben Anadolu delikanlısı bunu gururuma yediremiyordum. Bir vahşi çiçek gibiydim. Bir mum ışığıydım, en küçük bir rüzgarla sönmeye meyyal. Ama alevim görünmediği için bu esinti bana etki edemezdi.
Sen ise mum şeffaflığında bakımlı ellerinle karşında duruyordun benden habersizdin. Vakit ilerliyor, gece yarısı gonglar beynimde zonkluyordu. Senin rüyalarında turnalarla haşir neşir olmanı istiyordum. Selamımı turnalarla salmıştım.
İncir kuşu misali akşamları onun bahçesindeki dostların yerinde olmak bütün arzumdu. Sen bütün masumiyetinle onlarla gülüp eğleniyordun. Hayat doluydun. Ama benden haberin yoktu. Utangaç ama onurlu Anadolu gencini hiç sayıyordun. Ekşi koruğun sabırla helva olacağını bekler gibi seni bekliyordum. Senin bir bakışın beni diriltmeye yeterdi. Cevap bekliyordum. Bir kuş gibiydim. Kanadım kırıktı. Sende merhamet yoktu.
Ne muhabbet sende para puldu; ne de ben dilenciydim.
Artık öyle bir sevgili buldum ki seni unuttum. Meğer bu sevgilim senden de önceki sevgilimmiş.
Layık olmasam da onun ayaklarına kapanmaya, af dilemeye gittim. Ezelden âşina olduğum biriydi. Kamışlıktan koparılan ney gibi bu dünyaya sürgün edilmiştim O’nun dünyasından. Dünya benim sürgünümdü, çilehanemdi.
Salome de, Belkıs da, Mona Rosa dediğim sen de O’nu saklamak için birer görüntüydünüz. Senin ellerin bir nar çiçeğini eziyor gibiydi ama baharlar O’nun ellerinden çiçekler devşiriyordu.
Senin bahçende bir incir kuşu olmak istiyordum ama Kanlıca’da, Emirgan’da, Kandilli’de kurşuni şafaklarda hep O’nunlaydım artık. Affa layık olmasam da ayaklarına kapanıp af dilemekti arzum. Verilmemiş hesapların hesabını O’na verecektim artık.
Aşk celladımdan korkmuyordum, çünkü Yardı. Yoktan öte bir Var’dı.
Dünya sürgünüm bitti. Artık EN SEVGİLİm var.
VUSLATA SALÂ…
Sezai Karakoç Üstada rahmet dileklerimizle…