ÜÇ ÖĞÜT

A+
A-

ÜÇ ÖĞÜT

Hikayeye kulak verelim:

“ Birisi, hileyle tuzağına bir kuş düşürdü. Kuş ona dedi ki: “Ey büyük efendi! Sen birçok öküzler, koyunlar yedin, birçok develer kurban ettin. Dünyada onlarla bile doymadın, benimle (hiç) doymazsın sen! Beni bırak da sana üç öğüt vereyim; bak bakalım, aptal mıyım, akıllı mıyım? Birinci öğüdü elindeyken vereyim; ikincisini samanlı balçıktan yapılmış damının üstünde; üçüncüsünü de ağacın üzerindeyken vereceğim. Bu üç öğütle bahtın açılır.”

“Elindeyken söyleyeceğim söz şu: Kim söylerse söylesin, olmayacak şeye inanma.” (Kuş) avcının elindeyken söylediği bu değerli öğütle âzat oldu ve duvarın üzerine kondu. (Oradan) dedi ki : “Bir de geçmişe üzülme. (Bir şey) geçip gitti mi, ona hasret çekme.” (Bunu söyledikten) sonra da “Şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında, değerine paha biçilmez bir inci var; seni de çocuklarını da devlete eriştirirdi. O inci senin hakkındı! Fakat kısmetin değilmiş kaçırdın… Öyle bir inci dünyada bulunmaz!” dedi.

Adam, gebe kadın doğururken nasıl feryat ederse öyle feryat etmeye başladı.

Kuş dedi ki: “Sana, ‘geçip gitmiş şeye üzülme’ diye nasihat etmedim mi? Mademki geçip gitti, neden gam yersin? Ya öğüdümü anlamadın, ya da sağırsın sen! Sonra bir de sana, ‘(Aklını başına al da) olmayacak söze inanma’ demedim mi? Bu ikinci öğüdüm değil miydi? Ben kendim üç dirhem gelmem arslanım! İçimde on dirhemlik inci nasıl bulunur?”

Adam bu söz üzerine kendine geldi, “Peki,” dedi, “haydi o üçüncü güzel öğüdü de ver bakalım.” Kuş dedi ki: “Evet, Allah için o iki (öğüdü) iyice tuttun ya, üçüncüsünü sana bedava söyleyeyim!”

Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum ekmektir. Aptallık ve bilgisizlik yırtığı yama kabul etmez. Ey öğütçü, oraya hikmet tohumunu pek ekme. Mesnevi. 2245-2265.”

İnsanın önce içine nefs yerleştirilmiş sonra da akıl verilerek nefsin ve şeytanın hilelerine karşı korunmuştur. Akılla ve daha sonra elde edeceği bilgiyle uyanık kalıp içindeki düşmana öncelikle, sonra da bunların dış yansımalarına karşı savaşmak durumundadır. Bütün bir alem gibi insan da zıtlıkların bir örüntüsüdür. Bu kavgaya da sınav denmiştir. Böylece hakiki ve sahte altın arasındaki fark gibi insan da ayrışacaktır.

“Ve sizi mutlaka korku ve açlıktan ve mal, can ve ürün eksikliğinden imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele. Bakara.155.”

Nefs yapısı itibari ile akıldan farklıdır. Onun için zaman, mekan, gerçeklik yoktur. Masallardaki gibidir nefis. Bir varmış bir yokmuş, az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş ve altı ay bir güz gitmişe inanır. Ebedi olduğunu düşünür. Akıl onu gerçekliğe çekmeye çalışır. İnsanı aldanmaya, gerçeğin dışına, olur olmaz hayatlara sürükleyen nefse karşılık akıl gerçekçidir. İnsana nefsin yapısını ve düzeneklerini öğrenmek düşer. Aklın ve Kuran’ın önerdiği ne varsa nefs ona karşıdır. Şeytan da yardakçısıdır. Canım istemiyor ya da canım böyle istiyor sözü nefse aittir. Aldanmalar nefsin yol göstericiliğinde olur. Bir tutam otun peşinden uçuruma gidendir nefs. İhtiraslıdır. Büyüklenmecidir. Kanaat etmez. En yegane terbiyecisi açlıktır onun. Mahrumiyettir. İşte oruç bize bunu öğretir.

Hikaye aklın nefsi gerçekliğe davetidir.

Ancak gerçekte ve aklın kılavuzluğunda emniyet vardır.

Cuma ahir ve akıbet hayrolsun.