TOPLUM İÇİNDE İNSAN OLABİLMEK

A+
A-

Toplumda bireylerin birbirleriyle uyumlu bir şekilde yaşayabilmeleri için nizam ve intizama uymaları gerekir. İlk adımlar ailede atılır ve ailede öğrenilen her şey yarın öbür gün kişide kültür olarak yerleşir. Aile en küçük birliktir, toplum da o birliğin gelişmiş halidir. Bunların hepsi Allah’ın tecellilerinin bu dünyadaki akisleridir. Ailenin toplum içindeki önemi yetiştirilen çocukların görev ve sorumluluk bilinci ile yetişmeleridir. Bu düstur ile yetişen çocuklar yarın öbür gün toplumda, okulda, çalıştıkları yerlerde, arkadaş topluluklarında ve ileride evlendiklerinde de sorumluluklarını ve sınırlarını bilen bireyler olarak var olacaklardır.

Ailenin güzelliği, farklı meşreplerin birbirini kabul edebilmesidir. Burada ailenin iki tür sorumluluğu vardır:

Kadının ‘kadın’ olarak sorumluluğu, kocasına ve çocuklarına karşı. Bu, Kur’an’da yazılı olduğu şekilde tecelli eder; yani kadın, ahlakını, namusunu, edebini korumak zorunda olduğu gibi, çocuklarına karşı da hizmetini yapmak zorundadır.

Eşine karşı hizmeti; ahlakını ve namusunu korumak, onun istediği şeyleri yapabilmek.

Çocuklarına karşı hizmeti de çocuklarına Allah sevgisini ve Allah aşkını öğretebilmektir.

Kocanın aynı şekilde eşine karşı hürmeti, saygısı, edebi ve ondaki Allah tecellisini görerek, onu o şekilde sevmesi ve onu koruması, sakınması gerektiği gibi, çocuklarına da Allah’ı öğretecek şekilde bir babalık vazifesi yapmasıdır.

Burada karı-koca arasındaki farklı meşrepler, vazife yönünden bir farklılık arz etmediği için, önemli olan meşreplerin farklı olup birbirimizi zorlaması değil; karı-kocanın Allah’ın emrettiği vazifeleri yapmasıyla iki cinsin birbirine hayranlık ve saygı duyması, ondan memnun olmasıdır. Yani önemli olan; vazifenin doğru uygulanmasıdır ki, birlik yürüyebilsin.

Çocukların vazifeleri ise; anne ve babaya hürmet ve saygı olduğu gibi, kendilerinde de tefekkür etmek, düşünmek ve Allah aşkını idrak için tecrübelerden yararlanmak kabiliyeti üzerine çalışmalardır.

Bu yüzden çocuklar gayret ehlidir, kadın gayret ehlidir, erkek gayret ehlidir. Yani Kur’an’a uymak, vazifeleri doğru uygulamakla alakalıdır. Birbirimizi seveceksek, hürmet edeceksek ve saygı duyacaksak; meşreplerimiz yüzünden değil, vazifelerimizi uygulamak yönünden olmalıdır.

İşte aile içinde bu birlik sağlanırsa, tıpkı zevç ve zevce gibi aynı yolda yürüyen iki ayakkabı gibi olursak ve evlatlarımızı da Peygamber Efendimizin kendi ehlibeytini aldığı gibi, o sevgi, hürmet cübbesi içinde korursak, aile birliği yürür. Her aile birliğinin yürüyüşü de toplumdaki birliğin yürüyüşüne bir özet teşkil eder.

Bu bakımdan gaye vazife yapmaktır. Gaye birbirine tapmak değil, vazifede doğru yolda olmaktır. Toplum içinde zaman zaman farklı bünyelerde ortalığı karıştıran, fitne fesatlık yapan, bencil ve başkalarının iyiliğini istemeyen kıskanç kişilerle karşılaşabiliyoruz. Böyle insanlar hedefe gözünü dikmez, kendine gözünü diker. Kendine gözünü diktiği zaman da kendini diğer insanlardan üstün göstermek için dedikodu, kıskançlık, fitne, nefret gibi Allah’ın en istemediği yollara sapar.

Bütün bunların içinde, başkasına tapmak, sevmek değil; kendine tapmak ve sevmek vardır. Bu tür insanlara karşı, edepli, terbiyeli ve hedefe gözünü dikmiş, bunları dikkate almadan hareket edersek; ‘desinler’ in kölesi olmaktan kurtuluruz. Mesleğimiz ve kariyerimiz bizi insan olmaya daha fazla yaklaştırmalı. İster yazar, çizer olalım. İster çöpçü ister yönetici ister çaycı, çorbacı işimizin hakkını vermeliyiz.

Meslek insan olma yolunda amaç değil araç olmalı. Mesleğimizde elbette ustalaşmak, bir işi en iyi bir şekilde yapmak önemlidir. Ancak bunu hırs haline getirip Allah’ı unutacak şekilde etrafta “ustayım, ben oldum manasında gezinmek” mesleğimizin hakkını vermeye yeterli olmaz. Mesleğimiz insana Allah’ın lütfudur.

Biz, hiçbir şekilde bir kuvvet-i kudret sahibi değiliz, usta değiliz. ‘Usta’ olan yalnız Allah’tır, biz her zaman cahiliz. Cehaletimizi bilmek ve her yazdığımız yazı için, her yaptığımız iş için; mesela doktorun doktorluğu için, mühendisin mühendisliği için işinin gereğini yaparken içinde daima Allah’a güvenip, yardım talep etmesi ona sığınması lazım. Ancak doğru yolda olmanın şartı budur. İkincisi; insan toplum yaşantısında beklentilerden vazgeçecek, karşısından bir şey beklemeyecek.

Hatta Hocamın bana en büyük öğütlerinden biri; borç vereceksen, o borcun gelmeyeceğini bilerek ver. Yani her yaptığını karşılıksız yapmanın zevkine dalacak, ama karşılığında bir bedel alırsa, geçineceği kadarını ayıracak, geri kalanını da şükredip dağıtacak.

‘Rifâîlik üç şeydir” diyor Ahmed er-Rifâî Hazretleri;

·        Yarın için birinden bir şey beklememek.

·        Verileni reddetmemek.

·        Mal cemetmemek.

Burada en önemlisi; ‘mal cemetmemektir’. Bunu çok iyi idrak etmek lazım. Her tür birikim maldır. Yani bu dünyada yaşamanın tek zevki; aczini bilmektir vesselam.

 

https://www.gazetebirlik.com/yazarlar/toplum-icinde-insan-olabilmek/