TARTIŞMAK
TARTIŞMAK
Şöyle bir anektod okumuştum bir zamanlar:
Osmanlı Hanedanı mensuplarından bazıları, yeni Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra sürgün edilince, Londra’ya ulaşırlar. Londra’daki Victoria tren istasyonunun dışında, gidecek bir yerleri olmadığından ve beş parasız olarak, yolun kenarında otururlar. Çaresizdirler. Bir İngiliz polisi neden sonra yaklaşır ve burada oturamazsanız der. Durumlarını anlatırlar. Yardım önerir. Kimsesizlerle ilgili prosedürleri anlatır. Hanedan mensubudurlar ve zorlarına gider. Bir dilenci gibi yardım kabul edemeyeceklerini anlatırlar. Polis onlara der ki: sizi burada böyle bırakamayız. Siz Kraliçemizin misafirlerisiniz.
Hac ya da Umre ziyareti yapanlarımız bilir. Yollarda şöyle tabelalar görürler: Ey Allah’ın misafirleri hoş geldiniz.
Bir konuda düşünürken, her hangi bir konuyla ilgili başkalarıyla tartışırken ve karar verirken düşüncelerimizin dayandığı bir referans olmalıdır. Bahsi geçen İngiliz polis için Kraliçe bir referanstır.
Bizler Müslümanız. Bizlerin referansı Allah’tır.
Kur’an bize anlaşamadığımız ve tartıştığımız konuları Allah’a yani O’un hakemliğine götürmemizi emreder.
İnsanların bir çok konuda tartıştıklarına ve biri birlerini suçladıklarına tanıklık ediyorum.
Bir tartışma konusu düşünelim. İki kişi arasında taraf tutmaya zorlandığımızı varsayalım.
Bir kere gerçek bilgiye ve sonra da karar verirken bazı referanslara ihtiyacımız olduğunu tekrar tekrar hatırlatmak isterim. Tıpkı bir hakim gibi. Olayın gerçekliğe dayandırılmasına, bütün teferruatıyla aydınlatılmasına ihtiyacı olması gibi ve karar verirken bu hakim elindeki kitaba göre karar verecek. Kanunları referans alacak. Kendi yorumu, yakınlığı, tarafgirliği ve nefsi devre dışı kalmak zorunda.
Öncelikle savunduğumuz şeyin gerçekliğinden emin olmalıyız. Bu konuda son derece hassas davranmalı ve olayın enini boyunu etraflıca araştırmalıyız. Sonra da karar verirken bir kitaba ihtiyacımız olacak. İşte biz Müslümanların referansı Kur’andır.
Feraset denen şey bir bakıma da budur. Tamamı değil. İyi görmeyen bir göze gözlük takmak gibi. Olgunlaşmamış insanın gözü bozuktur. Yanlış görür. Şaşı bakar. Gözü ve bakışı en çok bozan da duygulardır. Eksik bilgi de bu görüşü iyice çarpıtır.
Karar verirken ve tartışırken nefsi devre dışı bırakabilmek dünyanın en zor işidir ve ciddi anlamda çalışma ve farkındalık gerektirir.
Hem kendime hem de sizlere çok kuvvetlice ve yeniden hatırlatırım ki içimizde bizi aşağı çeken, karanlığa götüren saklanmış bir yer var. Buna nefs diyoruz. Şeytanla birlikte çalışır ve son derece kurnazca ilişkilerimizi bozar. Çatıştırır. Zor durumda bırakır.
Böyle bir yeri olan bizler o denli iddialı olamayız. O kadar kendimizden emin konuşamayız. İtidalli olmak ve teenni ile hareket etmek onun oyunlarına karşı etkili bir önlemdir. İyi bir tedbirdir.
Mayınlı bir arazide yürümek gibidir tartışmak ve konuşmak. Bilgi gerektirir. Referans gerektirir.
Düşünsenize, şanslı insanlarız. Bir Allah var. Hayatı ne kadar kolaylaştıran bir şey bu. Uzun uzadıya uğraşmadan bir sürü problemi otomatik çözüyor. Yolunu yöntemini gösteriyor. Nerfsi ilave bir Tanrı yapmaya ne gerek var. Bu kendimize yapacağımız çok ciddi bir zulüm. Yazık değil mi bize?
Bizler Müslümanlarız ve bizim referansımız da hakemimiz de Kur’andır.