Tâlebimiz… – Filiz Konca
Afrika”da maymun avcıları küpleri toprağa gömerler. Maymunun eli boşken küpe girebilir. Fakat fındığı tutunca eli yumruk şeklinde olur ve küpten çıkamaz. Maymun avlanacağını bile bile yumruğunu açarak fındıkları bırakıp kaçmaz. Küple beraber koşamayacağı için yakalanır. Bir avuç fındığa özgürlüğünü verir.
Dünyevileşme bir “hiç” in arkasından saatlerce koşturur. Derya varken damlanın peşinde olmak çok acı.
Resulullah (s.a.v.)”in hutbe okurken dayandığı hurma kütüğünden, yeni getirilen ahşap minber karşısında ağlama ve inleme sesleri işitilmişti.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) direği kucaklayarak teselli edip susturduktan sonra sordu: Sen bu kurumuş halinden yeniden yemiş, meyve verecek hale dönmek ve yemişinden doğudakilerin de batıdakilerin de yemelerini mi istersin, yoksa öteki alemde bir cennet selvisi olarak sonsuza kadar hep terü taze kalmak mı istersin?
Direk dedi ki : Daima baki olanı isterim.
Hz. Mevlana burada bir öğüt veriyor : Ey gafil kişi dinle, dinle de bir kütükten daha değersiz olma.
Resulullah (s.a.v.), kıyamette insanlar gibi dirilsin ve ebedi hayatı yaşasın diye o ağacı gömdürdü. Hemde Resulullah”ın (S.A.V.) minberinin altına gömüldü. Hala orada ve birkaç adım ötesinde de Resulullah (S.A.V.).
Mevlana: “Temiz kişilerin toprağını öpmek; aşağılıkların taht ve bahçesine oturmaktan iyidir” der. Ashab-ı Kehf”in köpeği “Kıtmir” bile hakikat erlerinin yanından bir an bile ayrılmamıştı.
İnsanlar neyi putlaştırırlarsa onun altına inerler. Bu çok dehşetli bir onursuzluğun kapılarını ardına kadar açar. Dünyevileşme,heva ve hevesinin peşine takılma düşmanlarının taptıklarına tapacak kadar insanı alçaltır.
Mevlana: “Aleme tamah edersen öte alemi duyacak ne kulağın , ne de görecek gözün olur” diyor. İmanın feraset ve basiretiyle bakabilmek, kainatı doğru okuyabilmek,dünya ve ahiret saadetine kavuşabilmek ancak sünnet-i seniyyeleri her alanda yaşamamızla gerçekleşir.
Katade İbnu Nu’man (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resülullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyadan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi.
“Sehl İbnu Sa’d (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resülullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Eğer dünya Allah nazarında sivrisineğin kanadı kadar bir değer taşısaydı tek bir kafire ondan bir yudum su içirmezdi.”
Ebü Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resülullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Dünya mel’undur, içindekiler de mel’undur, ancak zikrullah ve zikrullah’a yardımcı olanlarla alim veya müteallim hariç.”
İnsan kainatın incisidir. Tavukların önüne darı diye atılmamalıdır. Nelere kaygılandığına dikkat etmelidir. Derdi Allah olanın dermanı Allah olur.
Şeytan, namaz kılmayan bir adamla arkadaş olmuş. Adamın Allah’a (c.c.) secde etmediğini görünce şöyle demiş:
Ben Hazreti Adem’e bir kerecik secde etmediğim için dergâh-ı Rabb-ı izzetten kovuldum. Sen ise her gün beş vakit namazın bu kadar secdesini terk ediyorsun. Acaba sen ne olacaksın?
İnsan sevdiği bir kişinin istediğini yaparken Rabbinin emir incilerini kırabiliyor. Nefsine zulmedip duran insan, yokluktan varlık alemine çıkarak, verilen emanetlerde, yaptığı şeylerde, kendini görüp “ben yaptım”, “ben ettim” diyebiliyor. Karun bile kendisine verilenlerin Allah”tan olduğunu bilmiş fakat “bende olan bir bilgiden dolayı verildi” dediği için Allah kendisini de sarayını da yerin dibine geçirmiştir.
Kasas: 78- Karun ise: “O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi.” demiştir. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti. Günahkarlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).
Kasas: 81- Derken biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek taraftarları olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.
Hz. Mevlana şöyle der:
“A sapık, olgunluk zannından,vehminden daha beter birşey yoktur senin canında. Senden bu kendini görüş gidinceye dek gönlünden, gözünden çok kanlar akar.”
“Kendi noksanını gören kişi, olgunlaşmaya on atla koşar. Kendisini olgun sanansa, ululuk sahibi Allah’a, bu zannı yüzünden uçup ulaşamaz.”
Hz. Mevlana, bir gün medresesinde ders verirken talebelerine:
– “Allah (c.c.) Kur”an-ı Mecid”inde, en çirkin ses eşeğin sesidir.” buyuruyor. “O kadar hayvanın içerisinden eşeğin seçilmesinin hikmeti nedir?” diye sordu. Talebeleri, bu meselenin açıklamasını kendisinden rica ettiler. Hz. Mevlana:
– “Her hayvanın kendisine mahsus bir zikri, tesbihi, iniltisi vardır. Mesela devenin böğürtüsü, aslanın kükremesi, av hayvanlarının inlemesi, sineklerin vızıltısı, arıların uğultusu onların zikirleridir. İnsanların tesbihi, zikri olduğu gibi gökteki meleklerin de vardır. Halbuki biçare eşek sadece iki vakitte anırır. Birisi, cinsi yakınlık istediğinde, diğeri acıktığında. Demek ki eşek, şehvetinin ve boğazının esiridir. Gönlünde Allah”a ait bir dava, bir sevda bulunmayan, sadece midesini ve şehvetini düşünen birisinin sesi Allah katında eşek sesi gibidir veya daha aşağıdır.”
İnsan gönlünü neye bağladığını, varılacak hedefinin ne olduğunu kendine sorduğunda, cevabının kıyamet günü kendisini eritircesine terletmemesi ve bir eşref-i mahlukata yakışır şekilde olması gerekir. Nelere bağlılık gösterdiğimiz kıyamet günü açık seçik ortaya çıkacak.
Hz. Mevlana mürşid kitap olan Mesnevi”sinde şöyle der:
“Kıyamet günü aşıkla maşuku biribirine bağlarlar da herkesin önüne çıkarıverirler.”
“Hak”tan gayrı birisiyle dostluk yerindeyse dadınla ,lalanla ünsiyetin ne oldu?”
Allah”tan gayrı hedefler kıyamet gününde eşya perdesi ortadan kalktığında nasıl bir hal alacak? Gönlünde Rabbinden başkasına yer verenler, “ O ” hakkı çiğnetenler buna hazır mı? Dünyadayken başka şeylere kölelik yapanlara “hiç olmazsa dünyayı kazandı” da denemeyecektir.
Peygamberimiz (s.a.v.) insan gibi yaşamanın nasıl olacağını ümmetine gösterdi. Süfli halleri bıraktırıp kahramanca bir ruh taşımaya doğru bir yolculuğa çıkardı. Bu yolculukta vahyin ışığı yolcuları nurlandırdı. Allah”ın hatırını hiçbirşeye değişmeyen koçyiğitler ortaya çıkardı. Hangi “insan” buna kayıtsız kalabilirdi? Adam gibi adamlar bu yolda herşeylerini feda ettiler. Cennet basit ve bayağı insanların bulunduğu bir mekan olabilir mi?
Abdullah İbnu Mes’ud (r.a.) anlatıyor: “Resülullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Kim gam ve tasalarını bire indirir ve sadece ahiret tasasına gönlünde yer verirse, onun dünyevi gamlarını Allah izale eder. Kim de gam ve tasalarını dünya ahvaline dağıtacak olursa, Allah onun, vadilerden hangisinde helak olacağına aldırış etmez.
İpekböceği kozayı kıramazsa ipeğinin alınması için kaynar suya atarlar.Biz de Hak ve hakikat yolunda inkişaf edemezsek cehennemlik odun olmayı göze almışız demektir. İnsan talebine, neyin üzerine titrediğine dikkat etmelidir. Talebin kıymeti insanın kıymetini yükseltir. Neye talipseniz o ölçüde kıymet alırsınız. Dünyevi istekler insanın kalbine doğduğu zaman hemen tevbe etmesi gerekir.
Hz. Mevlana Divan-ı Kebir”de şöyle der:
Can konağını aramadaysan cansın
Bir lokma arıyorsan ekmeksin
Şu nükteyi biliyorsan işi biliyorsun demektir
Neyi arıyorsan osun sen.
Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Amellerin en üstünü, Allah için sevmek, Allah için nefret etmektir.” Ebu Zer (r.a.) Ebu Davud.
Heva ve hevesinin peşinde koşanlar hür olamazlar. Baktıklarına imanın feraset ve basiretiyle bakamazlar. Olayları ve eşyayı yorumlarken isabet edemezler. Dünyevileşerek tutkularını tanrı edinirler, heva ve heveslerinin kulu, arzu ve tutkularının esiri olurlar. Tutkular bileklerine kelepçe, boyunlarına zincir, ayaklarına pranga olur. İrade zaafa uğrar. Gerçek hürriyet yolcularının teslimiyetleri arttıkça Allah iradelerini artırır. İradeyi ancak veren artırır. Hiçbir put iradeyi arttıramaz.
Abdülkadir Geylani (k.s) şöyle der, Allah’ın sevgisinde samîmiyetin nasıl belli olduğu hususunda:
“Kulun Allah”ı sevmesinde samîmi olup olmadığı, başına belâ ve musîbet geldiği zaman ortaya çıkar. Bela ve musîbet geldiğinde sabır ve sükûn hâlini muhâfaza edebiliyorsa, o gerçekten Allah”ı seviyor demektir. Musîbet ve fakirlik zamânında sebat gösterebilmek bu sevgiye delil ve alâmet yapıldı. Birisi Rasulullah efendimize (s.a.v.); “Ben seni seviyorum.” deyince; “Fakirlik için bir elbise hazırla.” buyurdu. Bir başkası gelip Rasulullah (s.a.v.) efendimize; “Ben Allah”ı seviyorum.” deyince; “Belâ için elbise hazırla.” buyurdu.
Asr-ı saadet dönemindeki insanlar dertsiz değildi. Ama derdiyle dosttu. Rüzgara karşı kürek çekmezlerdi. Aksine ilahi rüzgarı arkalarına alıp güven içinde vardırılacakları kıyıyı beklerlerdi.