TÂHİRÜ’L-MEVLEVÎ VE ŞİİRİ – MEHMET ATALAY
ÖZET
Şu ana kadar daha çok Edebiyat Lügatı ve Mesnevî Şerhi ile tanınan Tâhirü’l-Mevlevî (Olgun) (1877-1951), yaklaşık olarak 10000 beyit şiir söylemiş, fakat şiirleri yeterince tanınmamış bir şâirdir. Yaklaşık olarak elli yıl şiirle uğraşan Tâhirü’l-Mevlevî’nin, hayatının çeşitli dönemlerine ait şiirlerini içeren üç ayrı Türkçe divanı, bir de Farsça divançesi vardır. Bizzat kendisinin 68 sayı çıkardığı Mahfil dergisi ile Sebîlürreşâd, Sırâtımüstakîm, Beyânülhak ve İslâm Yolu gibi dergilerde birçok şiir ve yazısı yayınlanmıştır. Fuzûlî, Nef’î, Sezâî, Nedîm, Muallim Nâcî gibi üstadları taklîde çalıştığını ve millî zevkten nasiplendiğini belirten Tâhirü’l-Mevlevî, çoğunlukla edebî ve dinî konularda olmak üzere, aruz ve hece vezni ile pek çok konuda şiir yazmış, eski tarzın tüm nazım şekillerini kullanmış, halk edebiyatı türlerinden koşma tarzına da yer vermiş velûd bir şâirdir.
ANAHTAR KELİMELER
Tâhirü’l-Mevlevî, Türk edebiyatı, Fars edebiyatı, şiir, tasavvuf.
TAHIRU’L MEVLEVI AND HIS POEMS
ABSTRACT
Despite, Tahirü’l-Mevlevî (1877-1951) who has been mostly known with Edebiyat Lugati (Literature Dictionary) and Mesnevi Şerhi (Explanation of Masnavi) and has written approximately 10000 couplet poems; his poems are not known adequately.
Tahirü’l-Mevlevî who spent fifty years has three different Turkish Divans, which include poems of different periods of his life. He has a Persian Small Divan as well.
KEY WORDS
Tahirü’l Mevlevi, Turkish Literature, Persian Literature, Poem, Sufism.
Tâhirü’l-Mevlevî (1877-1951) edebî, dînî ve tasavvufî eserler vermiş bir şâir, mutasavvıf ve bilim adamıdır. İstanbul’da doğmuştur.
Yetişmesinde aile çevresinin etkisi büyüktür. Gülhane Askerî Rüşdiye-si’nde ve Menşe-i Küttâb-ı Askeriye’de okumuş, bir taraftan da Fatih Câmii’nde derse devam ederek Mesnevî’den icâzetnâme almıştır. Filibeli Mehmed Rasim Efendi, Galata Mevlevihanesi Şeyhi Es’ad Dede Efendi, Şeyh Mustafa Tunusî ve Mehmed Akif Ersoy gibi devrin ilim adamı ve mutasavvıflarından özel dersler almıştır. Bu öğrenimi sonunda Arapça, Farsça gibi dilleri tercüme yapabilecek derecede ilerletmiştir. Ayrıca Mesnevî, Fütûhât-ı Mekkiyye ve Muallaka-i Seb’a Şerhi gibi önemli eserleri bu özel derslerde okumuştur.
Önce Harbiye Nezareti ile Ticaret ve Ziraat Nezareti’nde kâtip, daha sonra Maden Kalemi’nde mümeyyiz olarak görev yapmıştır. Dârüşşafaka’da ve askerî liselerde de öğretmenlik yapan Tâhirü’l-Mevlevî’nin mektep ve medreselerdeki öğretmenlik hayatı 40 yıla yakındır.
Öğretmenliğin yanısıra basın hayatı ile de ilgilenen yazar, Mahfil‘in de içinde bulunduğu birtakım dergi ve gazeteleri çıkarmış; Beyânülhak, Sırâtımüs-takîm, Sebîlürreşâd ve İslâm Yolu gibi dergilerde edebî, tarihî ve tasavvufî içerikli çok sayıda makalesi yayımlanmıştır. Telif ve tercüme birçok eser yazan Tâhirü’l-Mevlevî’nin, 40 kadar matbu, 50 civarında da elyazma halinde kitabı vardır.
Basılmış eserlerinden birkaçı: Mir’ât-ı Hazret-i Mevlânâ (İstanbul 1315), Dîvânçe-i Tâhir (Dersaâdet 1318), Tedrîsât-ı Edebiyyeden Nazm ve Eşkâl-i Nazm (I-II, Dersaadet 1329), Teşebbüs-i Şahsî (İstanbul 1330), Yenikapı Mevlevîhânesi Postnişîni Şeyh Celâleddîn Efendi Merhûm (İstanbul 1326), Destâvîz-i Fârisî-hvânân (İstanbul 1325), Germiyanlı Şeyhî ve Harnâmesi, Cengiz ve Hülâgu Mezâlimi (İstanbul 1322), Şeyh Şâmil’in Gazavâtı (İstanbul 1338), Tarih Hulâsaları (İstanbul 1331), Şeyh Sa’dî’nin Bir Sergüzeşti (İstanbul 1330), Târîh-i İslâm Sahâifinden (Dersaadet 1326), Afgan Emîri Abdurrahmân Han, Hind’in Moğol Hükümdarları ve Nâdir Şah (James Friz’den çeviri, Trabzon 1330), Hind İhtilâli, Hind Masalları (I-II, İstanbul 1337-1342), Hazret-i Peygamber ve Zamanı (İstan-bul 1339), Edebiyat Tarihimize Dair Manzum Bir Muhtıra (İstanbul 1931), Fuzûlî’ye Dâir (İstanbul 1946), Bâkî’ye Dâir (İstanbul 1938), Şair Nev’î ve Sûriye Kasidesi (İstanbul 1937), Edebiyat Lûgatı (1. baskı: İstanbul 1936; 2. baskı: nşr. Kemâl Edib Kürkçüoğlu, İstanbul 1971), Müslümanlıkta İbâdet Tarihi (1. baskı: İstanbul 1946-1947; 2. baskı: İstanbul 1963), Şerh-i Mesnevî (I-XVIII, çev. ve şerh. I-XIV: Tâhirü’l-Mevlevî, XV-XVIII: Şefik Can, İstanbul). Mir’âtü’l-akâid (İnançlar Aynası), İstanbul 1964 (Câmî’den tercüme) gibi.1
Basılmış risâlelerinden birkaçı: Mesnevî’nin Eski ve Yeni Muterizleri (İstanbul 1946); Mesnevî’nin Muterizine İkinci Cevap (İstanbul 1947); Mevlâ-nâ’yı Zındıklıkla İtham Edene Bir Cevap (İslâm yolu, S. 68, 8 Rebiülahir 1369/26 Ocak 1950, s. 1-4); Edeb Yahu: Muhiddîn-i Arabî’ye Kâfir Diyen Bir Vaize Cevap (İslâm Yolu, S. 70, 15 Rebiülahir 1369/2 Şubat 1950, s. 1-2); “Tahirü’l-Mev-levî’nin ‘Hallâc-ı Mansûr’a Dair’ Risalesi”, (Zülfikar Güngör, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ocak 1999, c. XXXIX, s. 581-597) gibi. Ayrıca; Mahfil (yıl: 1338-1345/ 1919-1926, sa. 1-68).
Tâhirü’l-Mevlevî’nin ayrıca, Mahfil, (yıl: 1338-1345/1919-1926, sa. 1-68), Beyânülhak (yıl: 1326-1330/11208-1912, sa. 1-181), Sırâtımüstakîm (yıl: 1324-1327/11208-1912, sa. 1-182), Sebîlürreşâd (yıl: 1327-1341/ 1912-1925, sa.: 183-641), İslâm Yolu (1951, sa. 1-5) gibi birtakım mecmualarda yayımlanmış birçok makalesi vardır.
Son yıllarda Tâhirü’l-Mevlevî ile ilgili birkaç eser neşredilmiştir: Matbuat Âlemindeki Hayatım ve İstiklâl Mahkemeleri (İstanbul 19120), Tâhirü’l-Mevlevî (Olgun) Hayatı, Eserleri ve Dinî Edebiyatla İlgili Şiirleri, (Zülfikar Güngör, basılmamış Yüksek Lisans tezi, Ankara 1994); Çilehâne Mektupları, (haz. Cemal Kurnaz – Gülgün Erişen, Ankara 1995); Divan Edebiyatının Bazı Beyitlerinin
İzahına Dair Edebî Mektuplar, (haz. Cemal Kurnaz, Ankara 1995), Farsça Di-vançe ve Tercümesi (haz. Yusuf Öz – Yakup Şafak), Konya 2003); Tâhirü’l-Mevlevî’nin Farsça Divançei ve Tercümesi, (haz. Mehmet Atalay), İstanbul 2007; Tâhirü’l-Mevlevî (Olgun)’den Metin Şerhi Örnekleri, (haz. Şener Demirel, Ankara 2005), Şâir Anıtları, (haz. Mehmet Atalay, Erzurum 2005); İsmâil Ankara-vî, Nisâbü’l-Mevlevî Tasavvufî Konulara Göre Mesnevî’den Seçmeler, (çev. Tâhirü’l-Mevlevî, nşr. Yakup Şafak – İbrahim Kunt, Konya 2005).
Bir Mesnevî şârihi ve Mesnevîhân olan yazarın tasavvufla alâkası küçük yaşta başlamıştır. Mesnevî dersleri aldığı Es’ad Dede Efendi’nin teşviki sonucu 17 yaşında Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Mehmed Celaleddin Efendi’ye intisâb ederek Mevlevî tarikatına girmiştir. Bundan bir yıl sonra da çileye girmiş ve çilesini tamamlayarak Dede unvanını almış; 1923 yılından, vefat tarihi olan 1951’e kadar Fatih, Süleymaniye ve Lâleli Camilerinde Mesnevî dersleri takrir etmiştir. Yazarın en önemli eseri sayılan Şerh-i Mesnevî bu camilerde verilen dersler sonucunda meydana gelmiştir.
16 yaşında şiir söylemeye başlayan şâirin, hayatının değişik devrelerine ait şiirlerini içeren toplam üç divanı vardır. Onun ilk şiirleri, divan şiirinin revaçta ol-madığı bir dönemde, divan edebiyatı geleneğine uygun olarak söylediği şiirlerdir. Bu şiirler, Dîvânçe-i Tâhir adıyla basılmıştır. Bundan sonraki şiirleri de Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî ve Tâhir Olgun’un İkinci Divanı adlarını taşımaktadır. 445 beyitten ibâret olan Farsça şiirleri de Dîvânçe-i Fârsî adıyla bir araya toplanmış ve şâirin kendisi tarafından Türkçeye çevirilmiştir. Onun tüm şiirleri yaklaşık olarak 10000 beyittir.
Başta kaside, gazel ve mesnevî olmak üzere, şiirlerinde divan şiirinin bütün nazım şekillerine yer veren şâirimiz, halk edebiyatı nazım şekillerinden olan koş-ma tarzında da şiirler söylemiştir.
Şâir birçok nazım türüne yer vermiş; münâcât, tevhid, na’t, tavsif -özellikle Mevlânâ’nın vasfı-, gazel, şarkı, latife, fıkra, manzum mektup, marş, hiciv, hezel, manzum çeviri gibi birçok türde şiir inşad etmiştir.
İlk dönem şiirlerinden oluşan Dîvânçe-i Tâhir‘in mukaddimesinde, Fuzûlî, Nef’î, Sezâyî, Nedîm ve Muallim Nâcî gibi edebiyat üstadlarını taklîde çalıştığını, bu hareketiyle millî zevkten nasiplendiğini belirten şâirimizin etkilendiği kişiler bunlarla sınırlı değildir. Ahmed Paşa, Nâilî, Zâtî, Fuzûlî, Nedîm, Yenişehirli Avnî Bey, Namık Kemal, Muhyî, Mehmed Âkif, Ahmed Remzi Dede gibi eski ve yeni birçok şâirden etkilendiğini söyleyebiliriz.
Fuzûlî’nin (öl. 1556) Su Kasidesi‘ne nazire yazmıştır. Bu nazirenin matlaı:
Hod-nümâlık eylemiş âyîne-veş dil-dâre su
Mübtelâ ondan berî emvâc-ı hârhâre su2
Fuzûlî’nin bir gazelini tahmis etmiştir. Bu tahmisin ilk bendi:
Kalmadı kalb-i hazînimde nevâdan gayrı
Ne olur vâdi-i tenhâda sadâdan gayrı
Bana hoş, görmemiş olsam da cefâdan gayrı
Ne görür ehl-i cefâ bende vefâdan gayrı
Ne bulur şem’ yakan kimse ziyâdan gayrı?3
Şâirimiz, Fuzûlî’nin bir gazelini taştir etmiştir. Bu taştirin ilk bendi:
Nice yıllardır ser-i kûy-ı melâmet bekleriz
Hâk-i rindân olmuşuz, bir lutf u himmet bekleriz
Devlet-i pîr-i muğânın zümre-i efvâcıyız
Leşker-i sultân-ı irfânız velâyet bekleriz4
Nef’î’nin
Merhabâ ey hazret-i sâhib-kırân-ı ma’nevî
Nâzım-ı manzûme-i silk-i leâl-i Mesnevî5
beytiyle başlayan kasidesini, Mevlânâ‘nın övgüsü hakkında söylediği
Merhabâ ey fâtih-i ebvâb-ı kenz-i ma’nevî
Ey serîr-i kudsi-i aşkın muallâ husrevi6
matlalı bir kaside ile tanzir etmiştir.
Şâirimiz, Nâbî’nin ünlü na’tını tesdîs etmiştir. Bu tesdîsin ilk bendi:
Teâlallâh zihî devlet-serây-ı ıstıfâdır bu
Güzîde-cây-ı ârâm-ı Nebiyy-i Müctebâdır bu
Eğerçi sath-ı arz üzre velî fevka’l-alâdır bu
Dahîlek kûy-ı acz ol kim melâz-ı ilticâdır bu
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâ’dır bu
Nazar-gâh-ı İlâhîdir makâm-ı Mustafâ’dır bu7
Yenişehirli Avnî Bey’in (öl. 1883) bir gazelini de tanzir eden şâirimiz, bu gazeline şöyle başlar:
Yüzün aç, subh-ı sâdık neşr-i envâr etdi sansınlar
Güneş, her gûşeyi mağbût-ı eshâr etdi sansınlar8
Tâhirü’l-Mevlevî, Câmî’nin (öl. 1492)
beytiyle başlayan manzumesini tanzir etmiştir. Bu nazirenin matlaı:
Tâhirü’l-Mevlevî, Sultân Cem’in (öl. 1495) Farsça bir gazelini de tahmis etmiştir. Bu tahmisin ilk bendi:
Arûza hâkim olan ve ilk şiirlerinde genellikle arûz veznini kullanan Tâhirü’l-Mevlevî, dilediğinde sâde bir Türkçe ile ve millî vezin denilen parmak hesâbıyla güzel şiirler de yazmıştır. Koşma tarzında söylediği şu şiir gibi:
Mahabbet tarîkı ne dik yokuşmuş
Bu şeydâ tabîat orada koşmuş
Bir zaman sanırdım o koşma hoşmuş
Fakat şimdi artık canımı sıktı
Ne müşkil belâ bu, sevilme, sev de
Olmasın vefâ hiç kühende, nevde
Gönül dedikleri şu vîrân evde
Ne kadar vefâsız oturdu çıktı!
Her kimi sevdimse oldu cefâcı
Birini görmedim olsun vefâcı
Her biri sanırsın birer kiracı
Sîneme girip de içinden yıktı
Aşkın âteşine tutuştum yandım
Bin türlü acıklı renge boyandım
Tâkatim tükendi artık usandım
Sevgiden yaralı yüreğim bıktı
Bakışı ne kadar olsa da süzgün
O süzgün bakıştan içerim üzgün
İnledim, âhengi olmadı düzgün
Sevdâdan rûhumun sazı kırıktı12
Tâhirü’l-Mevlevî’nin şiirinde, Farsça yazan şâirlerden özellikle Mevlânâ’nın etkisi göze çarpar. Mevlevîliğe intisâb eden ve çile çıkardıktan sonra Dede unvanını alan şâirin Mevlânâ sevgisi birçok şiirinde görülür. Şu iki rubâîsinde olduğu gibi:
Ey neş’e-dih-i gamîn olan Mevlânâ
Şâdî-i dil-i hazîn olan Mevlânâ
Kurtar bizi hestî-i ademden lillâh
Ey dâd-res-i enîn olan Mevlânâ13
Ey matla’-ı Şems-i dîn olan Mevlânâ
Bürhân-ı dili yakîn olan Mevlânâ
Öldür bizi aşkınla be-hakk-ı Zer-kûb
Ey tâb-ı Hüsâm-ı dîn olan Mevlânâ14
Aşağıdaki nazım da yine Tâhirü’l-Mevlevî’nin Mevlânâ sevgisini ve ona olan bağlılığını göstermektedir:
Oldu da lutf u keremle seyyid ü Mevlâ bana
Lâ-yezâlî bir şeref bahş etti Mevlânâ bana
Nisbetimdir çok şükür Allâh’a Tâhir Mevlevî
Bendelik hünkâr-ı aşka rütbe-i bâlâ bana15
Bu nazım daha sonra İbnülemîn Selîm Bey’le müşterek bir gazel hâline getirilmiş, bu müşterek gazel de yine Tâhirü’l-Mevlevî tarafından tahmis edilmiştir.
Bir Mesnevî şârihi olan Tâhirü’l-Mevlevî, Mesnevî’de geçen Hz. Yusuf la ilgili bir hikâyeyi, hece vezni ile şöyle nazmetmiştir:
Mevlânâ diyor ki: Yûsuf Nebî’ye
Biri vürûd etti misâfir diye
Çocukluk refîki olmuştu gelen
Samîmî arkadaş idi küçükten
Sohbet esnâsında Yûsuf dedi ki:
Bana bir hediye getirdin mi ki?
Misâfir dedi ki getirdim ayna
En lâyık hediye bu olur sana
Güzelsin bakarsın sık sık ona sen
Bedîa görürsün güzel aksinden
Ey gönül Mısr’ının azîzi sen de
Yûsuf misâlisin benim gönlümde
Sen seni bilirsin, bildirme zâid
Benzersiz güzelsin, görenler şâhid
Aksini görmeye bir lüzûm var mı?
O hâlde cam ayna işe yarar mı?
Ben sana gönlümü ettim takdime
Seyr eyle sevgimi bak da kalbime16
Şâirimiz, Mevlânâ’nın şu üç rubaîsini manzum olarak Türkçeye çevirmiştir:
Âteş bırakan kalbimize el-hak o
Taksîr edecek râhımızı mutlak o
Ger halk-ı cihân olsa tabîb-i hâzık
Hall eyleyecek müşkilimiz ancak o18
Yâ Rab! Kerem ü lutf ile ben zâre nigâh et
Rencûr-dile, hâtır-ı gam-hvâre nigâh et
Olsam dahi nâ-lâyık-ı lütfun, bana bakma
Zâtında olan hulk-ı kerem-kâra nigâh et20
Herkesin çeşmi ruh-ı dil-dârda
Ma’rifet-mendân olanlar kârda
Genc-i dilde biz hayâl-i yâr ile
Ahmed ü Bû Bekr’e döndük gârda22
Mevlânâ (öl. 1273), Sa’dî (öl. 1294), Hâfız (öl. 1388) ve Câmî’nin (öl. 1492) bazı şiirlerini nazmen Türkçeye çevirmiştir. Mevlânâ’dan yaptığı tercümelere yukarıda değinmiştik. Aşağıda, sırasıyla Sa’dî’nin bir kıt’ası, Câmî’nin bir rubaîsi ve Hâfız’ın bir gazeli ile, bunların şâirimiz tarafından yapılan Türkçe manzum çevirileri yer almıştır:
Ey tok, sana nâ-hoş görünür arpadan ekmek
Hoşlanmadığın şey, bana gâyetle güzeldir
Hûrîlere dûzah gibidir sâha-i A’râf
Dûzahdakine, ravza-i Rızvâna bedeldir24
İlâhî bendeni her dü cihandan bî-niyâz eyle
Fenâ mülkünde tâc-ı fakr ile gerden-firâz eyle
Sana vâsıl olan şeh-râh-ı feyze sevk edip yâ Rab
Harîm-i kurb-ı vahdetde beni âgâh-ı râz eyle26
Bahâr eyyâmı gül, elde tutar peymâne-i sâfı
Olur bin dil ile bülbül anın gûyâ-yı evsâfı
Alıp dîvân-ı eş’âr ı ele çık sen de sahrâya
Bırak endîşe-i dersi, düşünme Keşf-i Keşşâfı
Fakîh-i medrese dün mest idi verdi bu fetvâyı
Şarâba hürmet et, yutma sakın emvâl-i evkâfı28
Şeyh Sa’dî’nin Bostân‘ında ya da Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde bulunan bir kıssaya yer verip, daha sonra bu kıssadan alınacak hisseyi manzum hikâye şeklinde ortaya koyma tarzı, Tâhirü’l-Mevlevî’nin de çok başvurduğu bir yoldur.
Hırsız ile Bakkâl, Sirke Suratlı Pekmezci, Kuyruğu Kopuk Tilkiler adlı şiirleri gibi. Bunlardan Hırsız ile Bakkal adlı hikâye aşağıdadır:
Şeyh Sa’dî yazıyor Bostân’da
Zorlu bir hırsız olup Sistân’da
Kilid açmakla, duvar delmekle
Evlere her şeb edermiş hamle
Olarak san’at-ı sirkatde cesûr
Saldırırmış gece çok kelb-i akûr
Girdiği hânede ol şahs-ı denî
Hiç bırakmaz da gidermiş izini
Zâbıta açmış iken ma’rekeyi
O, mühim saymaz imiş tehlikeyi
Girmemiş habsine as’as başının
Tuzu eksilmemiş aslâ aşının
Alarak zenbili bir gün yanına
Semtinin bakkâlının dükkânına
Gitmiş, almak dilemiş bakkâldan
Ev için un ile yağdan, baldan
Tartıda bakkâl efendi ermiş
Alınan şeyleri eksik vermiş
Hırsızın kalbi üzülmüş bundan
Demiş Allâh’ına ki: Hey Yaradan
Âteşe yakma gece hırsızını
Ona at gündüzünün ârsızını
Gece vakti beni as’as kovalar
Güpegündüz bu herif böyle çalar
Kimsenin çekmeyerek dikkatini
Böyle serbestce yapar sirkatini
Ba’zı esnâfa bu fıkra ibret
Müşterî soyma değildir san’at
Bir malı satması az çok eksik
Olur insanlık için eksiklik
Bil ki sirkatle ticâret ayrı
Malı satmakla şakâvet ayrı
Ba’zılar müşterî aldatmakda
Kesbine kendi harâm katmakda
Eşkıyâlıkla bunun yok farkı
Eder insânı cehennem garkı
Düşünün bunları siz ey esnâf
Çarşı hırsızlığı olmaz insâf
Her kim eylerse bu kârı mu’tâd
Sarılır gırtlağına Hakk-ı ibâd29
Tâhirü’l-Mevlevî’nin hece ile yazdığı manzum hikâyelerin bir kısmı da İslâm tarihi ile ilgilidir: General Yorgi’nin Hazret-i Hâlid’le karşılaşması ve Müslüman olması, Hazret-i Hamza’nın Ebû Cehl’i Tepeleyişi ve İslâm’a Gelişi, Haz-ret-i Ömer’in Müslüman Oluşu, islâm’ın ilk Sancağı ve ilk Sancakdâr ı: Büreyde bin el-Husayb, Hazret-i Alî’nin Doğuşu ve Adı Konuluşu, Hazret-i Ömer’in Mintanı, Hazret-i Peygamber’in Gazve-i Bedir’deki Münâcâtı adlı şiirleri gibi. Türk tarihine ait bazı önemli olaylar da onun şiirinde yer almıştır: Alp Arslan ve Kayser Romanus, Hâtıra-i Zafer: İstanbul Fethi gibi.
Tâhirü’l-Mevlevî’nin nüktedan ve latifeci bir kişiliği vardır. Nitekim, hicivciliginden dolayı, kendisine “kelb: köpek” diyen Tâhir Efendi adlı zat hakkında Nef î’nin söylediği ünlü kıt’aya karşılık olarak, asırlar sonra -bütün Tâ-hir’ler adına- Nef î’ye şöyle bir cevap vermiştir:
Zehr-i hicvi cihâna neşredenin
Dili bî-şek zebân-ı ef îdir
Tâhir olmaz köpek, fakat beşere
Nef i vardır, o halde Nef î’dir30
Tarih düşürme konusunda başarılı olan şâirimiz, değişik olaylarla ve kişilerle ilgili olarak çok sayıda tarih kıt’ası ve mesnevi şeklinde uzun tarih manzumeleri nazmetmiştir. 1944 yılında kaleme aldığı ve Şâir Anıtları adını verdiği eseri, çağdaşı şâir ve yazarlardan 28 ünlü kişinin ölümü dolayısıyla düşürdüğü tarih manzumelerini içermektedir ki bu tarihler, edebiyat tarihçileri için belge niteliği taşımaktadır. Elbette onun nazmettiği tarihler, bu kitapta bulunanlardan ibâret olmayıp, divanlarında da birçok tarih manzumesi yer almaktadır.
Tâhirü’l-Mevlevî, çoğu edebî nitelikte manzum mektuplar da kaleme almıştır: Şâir Halîl Nihâd Bey’e Manzûm Bir Mektup, Giritli Şâir Alî İffet Bey’e Yazdığı (biri Farsça olmak üzere 4 manzum) Mektup, Avukat Fethî Sezâyî Bey’in Kızı Deniz Hanım’a Mektup, Lütfî Güngör’e Yazdığı Mektup gibi.
Hazret-i Ali, İmam-ı Şâfiî, İmam-ı Gazzâlî gibi zevatın bazı Arapça şiirlerini manzum olarak Türkçeye çevirmiştir.
İmâm Şâfiî’nin———————- 31 sözünden mütercem bir kıt’a:
Yâdigâr etmiş İmâm-ı Şâfiî
Fikr-i âtîyi cihân-ı ibrete:
Şâir olsaydım yazardım mersiye
İrtihâl-i ravh-ı insâniyyete32
Hazret-i Alî’ye isnat edilen bir kıt’a ve meâlen tercümesi:
Eyleyip şükr ü kanâat kısmete
Terk-i cân et olma muhtâc-ı leîm
Dilde pervâ-yı maîşet olmasın
Rızka kâfildir Hudâvend-i Kerîm34
Arapça bir beyitten genişletilerek tercüme edilmiş bir kıt’a:
Tercümân-ı hâl-i dildir yâr ile müjgânımız
Biz hamûşuz, ihtisâs-ı kalbi sevdâ söylüyor
Eylesek de ihtirâz-ı ta’neden meyl-i sükût
Dîdeler her bir nigehde bî-mehâbâ söylüyor36
Yine Arapça bir beytin çevirisi:
Söyleyen kadar da muammer olmaz
Unutulur gider şi’rin kötüsü
İyisi olunca dâimâ yaşar
Şâirin çürüse bile ölüsü38
Farsça bir beyitten genişletilerek tercüme edilmiş bir kıt’ası:
Ağlayan bir göz gibi her uzv-ı zahm-âlûd için
Girye-bâr ım mihnet-i efrâd-ı insâniyyete
Sâikım rikkat mi, yoksa hiss-i vicdânım mıdır?
Mübtelâyım derd-i gam-îcâd-ı insâniyyete40
Bazı eserlerin basılması münâsebetiyle Tâhirü’l-Mevlevî’nin yazdığı, aşağıda bir kısmının adı verilen takrizler de edebî yönden önemlidir: Şâir Alî İffet Bey’in Gazellerim Unvanlı Eseri İçin Takrîz, Üsküdar Mevlevîhânesinin Sâbık Şeyhi Ahmed Remzî Efendi’nin Mollâ Câmî’den Tercüme ve Şerh ile Lübb-i Fazîlet Tesmiye Ettiği Eser İçin, Dârüşşafaka’daki eski talebemden Gündüz Nâdir Bey’in Manzûm Türk Târîhi’ne, Şâir Ferâizcizâde Fâiz Bey’in Şiir Mecmûâsı İçin, Çankırı Meb’ûsu Tal’at Bey’in Eserine Takrîz, Ferîd Bey’in Dînî ve Felsefî Musâhabeler’inin Neşri Münâsebetiyle, Türk Dil Kurumu’nun çıkardığı Edebiyat Terimleri Sözlüğü Hakkında, Fütûhât–ı Mekkiyye ve Şeyhu ‘l–ekber İçin, Müntesi-bîn-i Mevleviyyeden Vâsıf Efendi’nin Cem’ ve Tertîb Ettiği Mecmûa-i Medâyih-i Hazret-i Mevlânâ Adlı Eserin Tamamlanma Tarihi, Ferheng-i Ziyâ İsimli Fârisî Lugat Kitabının Basılışına Tarih, İmlâ Kılavuzu İsimli Kitap İçin.
Tâhirü’l-Mevlevî’nin şiir hakkındaki görüşlerini yansıtan bazı manzumeleri:
Ey aşkı bana eyleyen ilhâm-ı ma’âlî!
Senden bulurum şi’rime ma’nâ vü me’âli
Fikrim gibi şi’rim de cemâlinle müzeyyen
Şi’rim gibi fikrim de hayâlin ile mâlî41
* * *
Bî-tekellüf kalbimin intâkıdır her bir sözüm
Yoktur ey Tâhir! Benim şi’rimde reng-i ıstınâ’42
* * *
Şâirliğe duygu kifâyet etmez
Bilmeyen bir adam ileri gitmez
Fikir mahsûlleri kırlarda bitmez
Yağmurla yetişmez, çimen değildir
Okumak gerektir yazmadan evvel
Oku, yaz! Demek de eski bir mesel
İlhâma bağlanış -kalmışken echel-
İnan ki doğru bir güven değildir
Sağlam başta olsun pek sağlam fikir
Bilgi, o kasada nakit gibidir
Yoksa boş kasadan ne fayda gelir
Bir kafâ, kal’ada beden değildir
Girmek için edeb denilen yola
Bilgi denizine dal, çık, bocala
San’at engininde gemini kolla
Pürüzlü bir kalem dümen değildir
Taklîd vâdîsinde savurup tozan
Üslûb değiştiren, ağzını bozan
Olsa da farzâ asrî bir ozan
Millî varlığını seven değildir43
* * *
Hoş görülmüş gazellerin rengi
Varmış onlarda bir yek-âhengi
Söz demek irtibât-ı ma’nâdır
Olmalı söz o tarz ile sâdır
Evveli, ortası, sonu ayrı
Söze derler mi saçmadan gayrı
Bir gazel olmayınca yek-âheng
Hırdavat sergisi olur reng reng
Muhtelif fikrin olsa ger mezârı
Görünür öyle sözde bit pazarı44
BİBLİYOGRAFYA
Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri, haz. Hasibe Mazıoğlu, Ankara 1987.
Beyânü’l-Hak, yıl: 1326-1330/11208-1912, sa. 1-181.
Bostân-ı Sa’dî, nşr. Gulâmhüseyn-i Yûsufî, Tahran 1363 hş.
Çilehâne Mektupları, bk. Olgun, Tahir.
Dîvânçe-i Tâhir, bk. Muhammed Tâhir (Olgun).
Dîvân-ı Câmî, nşr. A’lâhân-i Efsahzâd, I-II, Tahran 1378 hş.
Dîvân-ı Fârsi-yi Sultân Cem, yay. Abdurrahman Naci Tokmak, 1380 hş.
Dîvânçe-i Fârsi-yi Tâhir ve Tercümesi, Süleymaniye Kütüphanesi, FS 82.
Dîvân-ı Hâfız, nşr. Kazvînî – Ganî, Tahran 1373 hş.
Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), İstanbul Üniversitesi, no. T 9387.
Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî 2 (E), Süleymaniye Kütüphanesi, FS 72.
Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (B), Süleymaniye Kütüphanesi, FS 78.
Edebî Mektuplar, bk. Olgun, Tahir.
Farsça Dîvânçe ve Tercümesi, bk. Tâhirü’l-Mevlevî.
Fuzûlî Divanı, haz. Kenan Akyüz – Süheyl Beken – Sedit Yüksel – Müjgan Cunbur, Ankara 19120.
Gülistân-ı Sa’dî, nşr. Gulâmhuseyn-i Yûsufî, Tahran 1369 hş.
Hicaz Seyahatnamesi, bk. Şâir Nabi.
İhtifalci Mehmet Ziya Bey, Yenikapı Mevlevihanesi, haz. Murat A. Karavelioğlu, İstanbul 2005.
İz, Mâhir, Yılların İzi, İstanbul 1075.
Lugat-ı Nâcî, bk. Muallim Nâcî.
Mahfil, yıl: 1338-1345/1919-1926, sa. 1-68.
Merhum Avnî Bey Divanı, İstanbul 1306.
Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Mesnevi-yi Ma’nevî, nşr. R.A. Nicholson, 1925-1933 Leiden baskısı üzerinden ofset.
Muallim Nâcî, Lugat-ı Nâcî, İstanbul 1978, ofset. Muhammed Tahir (Olgun),
Dîvânçe-i Tâhir, Dersaâdet 1318. Nâbî Dîvânı, I-II, haz. Ali Fuat Bilkan, İstanbul 1997.
Nef’î Divanı, haz. Metin Akkuş, Ankara 1993.
Olgun, Tahir, Çilehâne Mektupları, haz. Cemâl Kurnaz – Gülgün Erişen, Ankara 1995.
……….Divan Edebiyatının Bazı Beyitlerinin İzahına Dair Edebî Mektuplar, haz. Cemâl Kurnaz, Ankara 1995.
Sırât-ı Müstakîm, yıl: 1324-1327/11208-1912, sa. 1-182.
Şair Nabi, Hicaz Seyahatnamesi (Tuhfet’ul Harameyn), çev. Seyfettin Ünlü, İstanbul 1996.
Şentürk, Atilla, Tahir’ül Mevlevi Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1991.
Tâhir Olgun’un İkinci Dîvânı (A), Süleymaniye Kütüphanesi, FS 83.
Tâhirü’l-Mevlevî, Farsça Divançe ve Tercümesi, haz. Yusuf Öz – Yakup Şafak, Konya 2003.
……….Mir’ât-ı Hazret-i Mevlânâ, İstanbul 1315.
……….Yenikapı Mevlevîhânesi Postnişîni Şeyh Celâleddîn Efendi Merhûm, İstanbul 1326/1910.
Tâhirü’l-Mevlevî’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi, haz. Mehmet Atalay, İstanbul 2007.
Tâhirü’l-Mevlevî’nin Türkçe ve Farsça Divanları, haz. Mehmet Atalay, Erzurum 2005.
Tahir’ül Mevlevi Hayatı ve Eserleri, bk. Şentürk, Atilla.
Yenikapı Mevlevihanesi, bk. İhtifalci Mehmet Ziya Bey.
Yenikapı Mevlevîhânesi Postnişîni Şeyh Celâleddîn Efendi Merhûm, bk. Tâhirü’l-Mevlevî.
Yılların İzi, bk. İz, Mahir.
* Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim dalı Öğretim Üyesi. e-mail: mehmet_atalay1955@hotmail.com
1 Enderun Kitabevi tarafından 1973’te basılan Edebiyat Lügatı isimli eserinin başında (s. 6-11), Tâhirü’l-Mevlevî’nin terceme-i hâli ile basılmış ve basılmamış eserlerinin listesi yer almıştır.
2 Dîvânçe-i Tâhir, s. 139-140; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 134; Çilehâne Mektupları, s. 156-157. Fuzûlî’nin burada tanzir edilen kasidesi için bk. Fuzûlî Dîvanı, s. 31.
3 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 179-180; Mahfil, 22/187.
4 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî 2 (E), s. 34-35; Tâhir Olgun’un İkinci Dîvânı (A), s. 27-28; Dîvân-ı Tâhirü’l Mevlevî (B), vr. 16 a-b
5 Nef’î Divanı, s. 50.
6 Tâhirü’l-Mevlevî’nin söz konusu kasidesi, Ahmet Remzi Akyürek (öl. 1944) tarafından mutarraf bir şekilde tahmis edilmiştir. Bu tahmisin ilk bendi:
Merhabâ ey fâtih-i ebvâb-ı kenz-i ma’nevî
Mâbihi’l-fahr-i gürûh-ı Mevlevî-i evlevî
Bârgâhın hâkine olsun fedâ dünyâ evi
Şu’le-i feyzin ser-â-ser dehre verdi pertevi
Ey serîr-i kudsî-i aşkın muallâ husrevi
Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri, s. 86; Mir’ât-ı Hazret-i Mevlânâ, s. 13-17.
7 Dîvânçe-i Tâhir, s. 33-35; Beyânü’l-Hak, s. 1080-1081; Çilehâne Mektupları, s. 154-155. Tesdis edilen bu gazel için bk. Hicaz Seyahatnamesi, s. 154; Nâbî Dîvânı, II, 952.
8 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî 2 (E), s. 92; Tâhir Olgun’un İkinci Dîvânı (A), 71; Dîvân-ı Tâhirü’l- Mevlevî (B), vr. 39 a Yenişehirli Avnî Bey’in, burada tanzir edilen gazeli şöyle başlar:
Hırâmân ol ki nahl-i tûr reftâr etti sansınlar
Yine mihr-i tecellî arz-ı dîdâr etti sansınlar
Merhum Avnî Bey Divanı, s. 120.
9 Dîvân-ı Câmî, I, 630-631. “Yâ Rab! Ne zaman Yesrib ve Bathâ’da dolaşacağım? Bazen Mekke’de
bazen de Medine ‘de konaklayacağım?”
10 Dîvânçe-i Tâhir, 29-30; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 21-22 ve 345’den sonraki numarasız üçüncü ve dördüncü sayfalar; Dîvânçe-i Fârsi-yi Tâhir ve Tercümesi, s. 7-9; Mahfil, 58/188; Farsça Divançe ve Tercümesi, s. 10-12; Tâhirü’l-Mevlevî’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi, Metin, s. 13.; Giriş kısmı, s. 60. Tâhirü’l-Mevlevî’nin naziresi ve bu nazirenin hikâyesi hakkında bk. Mahfil, 58/187-188. “İlâhî, ne vakit bu çılgın gönlümün arzûsuna tâbi olarak başımı alıp sevdâ vâdilerinde dolaşacağım?
11 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (E), s. 43-44; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (B), vr. 19 b ; Dîvânçe-i Fârsi-i Tâhir ve Tercümesi, s. 57-59; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 345’den sonraki numarasız on dördüncü ve on beşinci sayfa; Farsça Divançe ve Tercümesi, s. 80-84; Tâhirü’l-Mevlevî’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi, Metin, s. 18. Burada tahmîs edilen gazel için bk. Dîvân-ı Fârsi-yi Sultân Cem, s. 136-137.
“Senin gözün gibi kahraman bir serveri, hançer çeken bir sarhoşu, arslan heybetli bir âhûyu kim görmüş. Sana benzer bir dilberi, insan şeklinde bir periyi kim müşâhede etmiştir? Dîvânçe-i Fârsi-i Tâhir ve Tercümesi, s. 58-60; Farsça Divançe ve Tercümesi, s. 80; Tâhirü’l-Mevlevî’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi, Metin, s. 18; Giriş, s. 62.
12 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 163.
13 Mir’ât-ı Hazret-i Mevlânâ, s. 24; Çilehâne Mektupları, s. 95-96; Bu rubâî, Celâleddîn Efendi’nin aşağıdaki rubâîsine naziredir:
Revnak-dih-i mümkinât olan Mevlânâ
Ârâyiş-i kâinât olan Mevlânâ
Dünyâda vü âhiretde dest-gîrim ol
Dil-mürdelere hayât olan Mevlânâ
Yenikapı Mevlevîhânesi Postnişîni Şeyh Celâleddîn Efendi Merhûm, s. 34; Yenikapı Mevlevihanesi, s. 185.
14 Çilehâne Mektupları, s. 95-96. Bu rubaî de yine Celâleddîn Efendi’nin şu rubaîsine naziredir:
Ey mefhar-ı evvelîn olan Mevlânâ
V’ey melce’-i âhirîn olan Mevlânâ
Dervîşlerini hakîkate vâsıl kıl
Ey hâdi-i râh-ı dîn olan Mevlânâ
Yenikapı Mevlevîhânesi Postnişîni Şeyh Celâleddîn Efendi Merhûm, s. 34; Yenikapı Mevlevihanesi, s. 185.
15 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî 2 (E), s. 55; Tâhir Olgun’un İkinci Dîvânı (A), s. 40; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (B), vr. 24 b
16 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî 2 (E), s. 98; Tâhir Olgun’un İkinci Dîvânı (A), 76; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (B), vr. 41b. Bu hikâye Mesnevî’de şöyle geçer:
“Uzak yerlerden merhameti bir dost Yûsuf-ı Sıddîk’a misafir oldu. Çocukluktan beri birbirlerini tanırlardı; âşinalık yastığına yaslanmışlardı. (Yûsuf) başından geçenleri anlattıktan sonra şöyle dedi: Söyle bakalım, bize ne armağan getirdin? Sana gönül nuru gibi bir ayna getirmeyi uy-gun gördüm. Ey güneş gibi gökyüzünün ışığı olan (güzel)! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün.” Mesnevi-yi Ma’nevî, I/3163-3164, 3176, 3203-3204.
17 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 7; Mahfil, 28/85. “Gönlümüze ateş bırakan ancak O. Yolumuzu
kısaltacak olan ancak O. Bütün insanlar tabip olsa bile müşkülümüzü halledecek olan ancak O. ”
18 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 7; Mahfil, 28/85.
19 Dîvânçe-i Tâhir, s. 13; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 7-8.
“Ey Şâh! Kereminle ben fakire bak. Gönlü yaralı ve bitkin olan benim halime bak. Her ne kadar senin bağışlamana lâyık değil isem de bana bakma, kendi keremine bak.”
20 Dîvânçe-i Tâhir, s. 14; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 8; Çilehâne Mektupları, s. 125.
21 Beyânü’l-Hak, s. 1463; Edebî Mektuplar, s. 51. “Herkesin bir kimsesi, her âdemin bir dostu var. Her zât bir ma’rifetle, her şahıs bir işle meşgul oluyor. Biz ise derûn-ı dildeki hayâl-i yâr ile, Hazret-i Peygamber’in Sıddîk-ı Ekber’le mağara dâhilinde bulunuşunu tanzîr ediyoruz.”
22 Beyânü’l-Hak, s. 1463; Edebî Mektuplar, s. 51.
23 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 331.“Ey karnı tok olan, arpa ekmeği sana hoş gelmez. Ama senin gözünde çirkin olan şey benim sevdiğimdir. Cennetin hûrîleri için A’râf Cehennemdir. Cehennemdekilere sorarsan, A’râf, Cennettir (derler).” Gülistân-ı Sa’dî, s. 65.
24 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 331.
25 Dîvânçe-i Tâhir, s. 14; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 8; Beyânü’l-Hak, s. 1364.
“Yâ Rab! Beni iki cihandan müstağni kıl; fakr tâcıyla yücelt! Hareminde sırlara mahrem kıl; beni sana varan yola ilet.” Bu rubâî için bk. Dîvân-ı Câmî, I, 867-868.
26 Dîvânçe-i Tâhir, s. 14; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 8.
27 “Şimdi gülün elinde saf şarap kadehi var. Bülbül, yüz binlerce dil ile onu övüyor. (Sen de) şiir defterini iste ve çimenliğin yolunu tut. Medresenin zamanı, Keşşâf’ın Keşfinin sırası değil. Medresenin fakihi dün sarhoştu ve şu fetvâyı verdi: Şarap haram, fakat vakıf malı yemekten daha iyi.” Dîvân-ı Hâfız-ı Şîrâzî, s. 26.
28 Mahfil, 37/13; Tahir’ül Mevlevi Hayatı ve Eserleri, s. 9, 37.
29 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî 2 (E), s. 68-69; Tâhir Olgun’un İkinci Dîvânı (A), 51; Dîvân-ı Tâ-hirü’l-Mevlevî (B), vr. 30 a . Bu hikâyenin aslı şöyledir:
“İşittim ki bir çöl hırsızı Sistan’ ı n kapısına gelmiş ve şehre uğramış. Orada bir bakkal ondan yarım denk çalmış. Günahkâr hırsız feryâda başlamış: Ey Allahım! Sen gece hırsızlarını ateşte yakma. Çünkü Sistanlı güpegündüz yol kesiyor. ” Bostân-ı Sa’dî, s. 161.
30 Yılların İzi, s. 233.
31 “Eğer şâir olsaydım, mertlik neymiş görürdün.”
32 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 318; Mahfil, 1/16; Beyânü’l-Hak, 1460; Lugat-ı Nâcî, s. 747.ravh: huzur, rahat
33 “Gönlü zengin ol, aza kanaat et! Öl de alçaktan yiyecek isteme. Yaşam için kalbini karalama.
Rızkı vermek, en cömert olan Allah a mahsustur. ”
34 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 326; Beyânü’l-Hak, s. 1081; bu tercüme için bk. Lugat-ı Nâcî, s.
601; son mısra için ayrıca bk. Lugat-ı Nâcî, s. 610.
35 “Kaşlarımız, aramızdaki ihtiyaçları gideriyor (iletişimi sağlıyor). Biz susmuşuz, aşk konuşuyor.”
36 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 319; Sırât-ı Müstakîm, yıl: 4, sa. 99, s. 354; Lugat-ı Nâcî, s. 363.
37 “Şiirin kötüsü, sâhibinden önce ölür. İyisi ise, sâhibi ölse de bâki kalır. ” Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (B), vr. 28 b .
38 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî 2 (E), s. 64; Tâhir Olgun’un İkinci Dîvânı (A), 48; Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (B), vr. 28 b .
39 “Her (yaralı) uzuv için ağlayan (bir) göz gibi, kime gam-keder gelse, beni melûl eder. ”
40 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 319; Beyânü’l-Hak, s. 1917.
41 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 319; Beyânü’l-Hak, s. 1542. ma’âlî: yüksek, derin fikirler
42 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 101. ıstınâ’: taklit
43 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 329.
44 Dîvân-ı Tâhirü’l-Mevlevî (F), s. 332’den sonraki numarasız üçüncü ve dördüncü sayfa.