Tahir-ül Mevlevî’nin Şerh-i Mesnevî’sine TEBRİK VE TEŞEKKÜR- Ali Nihat TARLAN

A+
A-

Tahir-ül Mevlevî’nin Şerh-i Mesnevî’sineTEBRİK VE TEŞEKKÜR

Prof. Dr. Ali Nihat TARLAN

Konyalı münevver bir genç, merhum Tahir Olgun’un Mesnevî tercüme ve şerhini tab’a başladıklarını bana müjdelediği zaman ne kadar sevindim. Bugünün gençliği artık bu muazzam eseri okuyabilecek, üzerinde düşünme imkânını elde edecekti. Bu, hakikaten mübarek bir teşebbüstü. Senelerden beri Konya’da Mevlâna için tertip edilen ihtifaller, en payidar ve en olgun semeresini şimdi veriyordu.

Kanaatimce şark, Mevlâna’yı kâfi derecede tanımamıştır. Ve bunda mazurdur. Çünkü Mevlâna, beşerin görüş hudutlarını aşan bir irtifadır. Yalnız, itiraf etmeli ki garp Mevlâna’yı hakikaten anlamaya çalışıyor. Ve buna ihtiyaç hissediyor. Ve ona yaklaşanlar, hidayete eriyor.

Hidayete eriyor, diyorum. Bu hidayet, ya hem şekil ve hem ruh veya sadece ruh bakımından olur. Yalnız şeklen ve ismen Müslüman, eğer onun ruhunu kendine sindirmemişse, hakiki Müslümanlığa çok uzaktır. İnsan, belki kendisini aldatır, fakat Allah ve Resulünü aldatmak kabil midir?

Mevlâna’da hakiki Müslümanlık, belagatin en yüksek derecesi ile ifade edilmiştir. Ve bu Müslümanlık, şeklin değil mananın Müslümanlığıdır.

Basar basireti açık olanlar, sadece yaratılışın başlı başına bir mucize olduğunu ayan beyan görürler. O cepheden kör olanlar, bu nizam içindeki insicamı ile ikinci bir mucize olan yaratılışı içinde o nizamı alt-üst eden mucizeler arayacak derecede idraksizdirler. İşte hilkat bir Mevlâna yaratmıştır ki, nizamı kâinata halel gelmeden zuhur eden bu mucize karşısında, o körler ve idraksizler dahi imana gelmelidirler. Arzın ve dağların yüklenemediği büyük irfan emanetini, parmağının ucunda oynatan bahtiyarlardan biri de işte bu Mevlâna’dır. Onun azameti ve kudretini ve kudretinin azametini, irfanın mahiyetini, onun nasıl bir mücahede ve tefekkür ile elde edilebileceğini bir parça sezenler anlar.

Mesnevî’ye “mahz-ı Kur’an” yani Kur’an’ın içi ve özü derler. Eğer böyle bir teşbihe cevaz verilirse, Kur’an bir gül bahçesi, Mesnevî ise gül yağıdır. Gül yağında gülün şekli, zarafeti, harikulade tenasüp ve ahengi yoktur. Fakat onun ruhu vardır. Birincisi Tanrı, ikincisi kul işidir. Gül, şekil ile ruhtur. Gül yağı, yalnız bir ruhtur. Birkaç damla gülyağında bir gülistan mucizesini görebilecek gözler, onun üzerine eğilebilirler.

Demek ki, bu görüşe doğru bir hareket başlamıştır. Kör ve idraksiz madde medeniyeti, bütün tahribatını yaptıktan sonra, artık asil insan ruhlarında iflasa doğru gidiyor. Hayvanî şehvet ve ihtirasları hiçbir hudut tanımadan alabildiğine koşturan ve medeniyet kisvesine bürünen vahşet, beşeriyeti uçurumun kenarına getirmiştir.

İnsandaki hayvanî şehvet ve ihtiras, insan denen harikulade sanat eserinin bir piyedestalidir. Bu hayvanî kudret, insan denen şerefli mahluğu mukadder menziline iletecek binek atıdır. Bu canavar ve hudutsuz kudret, gemi azıyla aldı mı, binicisinin akıbeti hüsran ve ölümdür. Bu dizginlere hakim olan süvari, bu hakimiyetini ancak bileğindeki mana kudretine borçludur.

Demek ki Türk gençliği, mensup bulunduğu camianın bu hakiki insanî idrak içinde yaşamasını istiyor. Bu idrak, cemiyeti huzura kavuşturan bir ahlak nizamıdır. Ve bunun tek meyvesi, ileri medeniyettir. Din, her şeyden evvel bir ahlak nizamıdır. Bütün uzviyetinin saadetine matuf olan bu ahlak hissinin uzvî ve fanî zevklerin çok üstünde olduğunu düşünen ve bu hissin neticesinde kendini saran kayıtların engin saadetini duyan insan, hakikaten hür insandır.

Dinin metafiziği tasavvuftur. Hakiki tasavvuf, bir taraftan idrakin bütün ihtiyaçlarını karşılar, diğer taraftan cemiyet hayatına ideal bir nizam verir. Mesnevî, bu yolun en üstün eseridir.

Türbesine “âşıklar kalesi” adı verilen Mevlâna, “peygamber değildir, fakat kitabı vardır.”

İşte aziz Konyalı gençler, böyle bir insanın, böyle değerde bir eserini kardeşlerine sunuyorlar. Bu eser, bugünün gençliğinin anlayabileceği sade ve metin bir Türkçe ile yazılmıştır. Tercüme ve şerh eden Tahir-ül Mevlevî (Tahir Olgun), kalemine üstadane tasarruf eden çok değerli bir edebiyat hocası idi. Ömrünü mensup olduğu tarikatın pirine bağlamış, ruhen Mesnevî’ye çok nüfuz etmiş, salahiyetli bir zatın, bir ömür mahsulü olan büyük eserini ihya eden gençlerin başardıkları bu hizmet, bütün bir yurda, bütün bir Türklük âlemine şamil, mübarek bir hizmettir.

Konya’nın aydın gençliğini bütün kalbimle tebrik eder ve bir Türk sıfatı ile kendilerine sonsuz şükranlarımı arz etmeyi zevkli bir vazife bilirim. Aziz Tahir Olgun, Türk gençliğine hediye ettiği parlak istikbalin nurları içinde ebediyen yaşasın.

Prof. Dr. Ali Nihad TARLAN