Son Mevlevi Dervişi Mehmet Dede Efendi – NEZİHE ARAZ

A+
A-

Son Mevlevi Dervişi Mehmet Dede Efendi

NEZİHE ARAZ

Onu Konya Mevlânâ müzesinde, kendisine ayrılmış olan tertemiz, mütevazı hücresinde, Mevlânâ’dan kalan son yadigâr olarak tanıdım.

İhlâslı bir tebessümle uzattığı elini öperken gördüm ki, hem tarih kadar ihtiyar, hem de yeni doğmuş çocuklar gibi masum ve körpeydi.

Önünde pırıl pırıl oğulmuş bir mangal vardı, biz, gösterdiği yer minderine henüz kurulmuştuk ki, mangaldan daha parlak bir cezve küllenmiş ateşe sürüldü. Maşalıktan şeker ve kahve kutularını aldı, bu işi sık sık tekrarlamıya alışık olduğu ilk bakışta belli olan tertipli eller kallavi fincanları bir bir misafirlere uzattı.

Mehmet Dede Efendi bize, kimsiniz, nesiniz, nereden gelip nereye gidiyorsunuz? diye sormadı. Biz de ondan üzerimize dökülen o lâtif cemal ve kemal havası içinde, nereden gelip nereye gittiğimizi unutur olmuştuk.

Sorsaydı belki de bir an verecek cevap bulamıyacaktık, lâkin o bu bahse yanaşmadı bile. Sanki demek istiyordu ki: Yol da onun, yolcu da, han da onun hancı da. Birinin konup birinin göçtüğü bu dünya misafirhanesinde isimler değişir, suretler değişir lâkin manâ ve siret hep odur.

Mehmet Dede Efendinin el öptürüşünden kahve uzatışına, lâtife edişinden sitem edişine kadar, her hâl ve kârında insan aklının almıyacağı bir ahenk ve tevazün, bir karar ve üslûp vardı.

Gerek onun yanındayken, gerek aylar sonra ve kilometrelerce uzaktan şu satırları yazarken, aklım gıbttt ve ibretle hep bu ahenk ve tevazün meselesine takılıyor.

Zira ondan süzülüp akan bu nizam ve üslûb, iç dünyasında kurmuş olduğu kararlı, huzurlu ve lâtif bir orkestrasyonun ifadesi idi.
Bizler, yirminci asrın, üslûpsuzluğa ve nizamsızlığa giden devirlerinin döl bereketiyiz; kendi kendimizle barışa varamadığımız için birbirlerimizle de çekişme halindeyiz. Üstünlük duygularına esir değilsek aşağılık duygularının zebunuyuz! Bu da tez yoruyor, tez yıpratıyor bizi.

Mehmet Dede Efendi bir ihlâs nefhası gibi varlığımdan esip geçti ve davasız dünyasında vardığı huzur ile içimi, dışımı yıkadı ise bu yüzdendir. Onda ifratlar ve tefritler tasfiye edilmiş; ne türlü hareket ederse içinde bulunduğu camianın hayrına, ne türlü hareket ederse şerrine varacağı en aydınlık ölçülerle tesbit edilmişti.

Yüzündeki huzurlu ve rahat ifade bu yoldaki tutumunun, güveninin açık ifadesi idi.

Mehmet Dede Efendi canlı bir tarihtir. Konya Mevlânâ Müzesinde, mensup olduğu kapıya içten bir vefa göstermesine karşılık, hücresinde oturmıya izinli, müstesna bir yadigârdır.

Elini öpenlere «Yok ol evlâdım., diye dua edişinde bile ancak masal kahramanlarının revişi var. «Yok ol evlâdım.., onun lisanında «kendi nefsini camianın menfaati namına ve o yolda sil, benliğini kendi benliğinden daha şumullü ve daha büyük bir varlık uğruna yok et» demektir.

 

ETİKETLER: