SON DÖNEMDE YAŞAMIŞ KONYALI MEVLEVİLER

A+
A-

ŞAHABETTİN UZLUK”UN KALEMİNDEN

SON DÖNEMDE YAŞAMIŞ KONYALI MEVLEVİLER 

Mevlâna ve mevlevilik araştırmaları konusunda Konya”daki önde gelen isimlerden biri de kuşkusuz, anne tarafından Mevlâna soyundan olan mimar, ressam, eğitimci ve araştırmacı Şahabettin Uzluk (öl. 4.7.1989) Bey”dir. Kardeşi Prof. Feridun Nafiz Bey (öl. 27.9.1974) gibi o da kendisini yetiştiği ocağın kültürüne ve irfanına adamış, bu yolda gerek kaleme aldığı eserlerle, gerekse diğer faaliyetlerle ardında rahmete vesile olacak birçok hayırlı iş bırakmıştır.(1)

Burada nakledilecek bilgiler, büyük ölçüde Şahabettin Bey”in Selçuk Ün. Selçuklu Araştırmaları Merkezi”ndeki BY1 nolu notlarıyla, diğer bazı müteferrik yazılarından derlenmiştir.(2) Biz gerek söz konusu notlardan, gerekse tasnif numarası verilmemiş olan müteferrik evraktan, bulabildiğimiz kadarıyla Konyalı mevlevilerden yazarın çağdaşı olan kişilerin hayat hikâyelerini derlemeye çalıştık. Bunun sonucunda 15 kişinin Şahabettin Bey tarafından kaleme alınmış biyografilerine ulaştık. Bilgiler, ekseriya bilinen matbû kaynaklardan derlenmiştir. Bunlar arasında asıl orijinal ve mühim olanlar, yazarın görüp işittikleridir. Kendisi ve kardeşinin biyografisine dair verdiği ayrıntılar, ayrı bir önem taşımaktadır.

Bu yazıda biyografilerini sunacağımız zatlar şunlardır: Abdülhalim Çelebi, Alişan Özatilla, Â. Şahap Öktem, Bahâeddin Çelebi, Celâleddin Ali İmer, Cemâleddin Çelebi, Fehmi Efendi, Feridun Nâfiz Uzluk, Hacı Abdülhamid, Hasan Said Çelebi, Hulki Âmil Keymen, Muhlis Koner, Sıdkı Dede, Şahabeddin Uzluk, Veled Çelebi.

Bunlardan Abdülhalim Çelebi, Bahâeddin Çelebi, Cemâleddin Çelebi, Fehmi Efendi, Feridun Nâfiz Uzluk, Hacı Abdülhamid, Hasan Said Çelebi, Muhlis Koner, Şahabeddin Uzluk, Veled Çelebi bahis konusu notların 74-84. sayfaları arasında muhtelif yerlerde yer almaktadırlar. Daha sonra unutulduğu farkedilen Sıdkı Dede ile Hulki Âmil Keymen ve A. Şahap Öktem”in biyografileri, iki kâğıda yazılarak araya ilâve edilmiştir. Diğerleri ise, zikredilen eserin dışında yine daktilo edilmiş farklı kâğıtlarda yer almaktadırlar.

Adları sayılan şahısların bir kısmı, mevlevi muhibbi olan, yani bir şeyh tarafından sikkesi tekbirlenmiş bulunan zatlardır. Bunlar, genellikle mevlevihânelerde görevli bulunan kişilerdir. Diğerleri ise genellikle mevlevilik üzerine eserleri, çalışmaları bulunan veya bu yolda bir sanatı ve hüneri olan çelebi çocuklarıdır.

Yazımızı hazırlarken, geniş ölçüde istifade ettiğimiz ana kaynak hakkında şu bilgileri verebiriz: 1973 yılında hazırlandığı anlaşılan bu notlar, Mevlâna ve mevlevilikle ilgili olup, yazarın yayın sahasına çıkmamış çalışmalarından biridir.(3) Konuya uzak birisine, muhtemelen söylenerek daktilo ettirilmiş olan yazılar, maalesef pek çok imlâ hataları taşımaktadır. Yer yer cümle bozuklukları, dildeki alışılmadık farklı tasarruflar, sadeleştirme ve Türkçeleştirme adına terimleri ve özel isimleri dahi değiştirme temâyülü, tarihlerde ve bilgilerdeki eksiklik ve yanlışlıklar gibi hususlar, maalesef bu kıymetli çalışmadan istifade imkânın zorlaştırmaktadır.

Yazarın, 1973 sonlarında, çocukluklarından beri evlenmeyip bir ömrü iki kardeşe hasreden annelerini; bir yıla varmadan da çalışmalarında en büyük destekçisi olan kardeşini kaybetmesi üzerine -ilerlemiş yaşının da etkisiyle- çalışmalarının aksadığını ve bu notların kontrol edilmeden öylece kaldığını tahmin ediyoruz. Birçok yönden tashih ve ikmâle muhtaç durumda bulunan ve nihâî şekli verilmeden kalmış olan bu kıymetli notların, yetkililer veya ilgilenenler tarafından dikkatli ve titiz bir çalışmayla gün ışığına çıkarılmasını ümit ediyoruz.

Metinlerin gerekli yerlerinde tarafımızdan, arzedilen gerekçelerle, zarûri olarak düzeltmeler veya ifade değişiklikleri yapılmış; gerekli izahlar dipnotlarda verilmiştir. Normal parantez içindeki ibâreler bize, köşeli parantez içindekiler, yazara aittir. Madde sonlarında, parantez içinde verilen numaralar, söz konusu eserdeki sayfaları göstermektedir.

B İ Y O G R A F İ L E R   V E    H A T I R A L A R

Abdülhalim Çelebi(4): 1291/1874″te Manisa”da doğdu. Abdülvâhid Çelebi”nin oğludur. Annesi, Sâhib Ata ailesinden Hacı Fatma Hanım”dır. Öğrenimini özel öğretmenlerden yapmış; Mesnevîhan Kalender Dede”den Mesnevi-i şerif tahsil etmiştir. Mesnevîhanlık icâzetini ise babasından almıştır. Özel öğretmenlerden Fransızca dersi alan Çelebi, gayet güzel Fransızca konuşurdu.

Babasının Konya”da Mevlâna makâmında bulunduğu 1305-1325 (1887-11207) yılları arasında, kendisi usûlden olduğu üzere Manisa Mevlevîhânesi şeyhi idi. Babasının ölümü üzerine Manisa”dan İstanbul”a gitti. Zamânın padişahı II. Abdülhamid”in huzûruna kabul edilip kendisine birinci rütbeden mecidiye nişanı verildi; ayrıca yüz altın ihsan olundu.

1910 yılı Haziran”ında Konya”daki çelebilik makamından uzaklaştırıldı. Yerine Veled Çelebi tayin edildi; o da 1919 yılı Ramazan”ında Şeyhülislâm Dürrizâde imzâlı mektupla görevinden alındı. 1921 yılı Konya isyanında Abdülhalim Çelebi yeniden azledildi. Yerine Yakub Çelebi oğlu Âmil Çelebi seçildi. Bir yıl sonra Konya isyanıyla ilgisi bulunmadığı anlaşılarak üçüncü defa makamına geçti.

1925 yılında Türkiye”deki tekkeler kapandı. Abdülhalim Çelebi yeniden makâmından ayrıldı. Geçirdiği sinir rahatsızlığından dolayı hastaneye düştü. 12 Kasım 1925 yılında, uzun zamandır çektiği şeker hastalığından öldü. Cenâzesi Yenikapı Mevlevîhânesi”ne götürüldü. Mevlevî şeyhlerinin iştirâkiyle, çok hazin bir törenle Nâfiz Paşa Kütüphânesi”nin önüne defnedildi.

1943 yılı Mayıs ayında da büyük oğlu, Halep Mevlevîhânesi şeyhi, Suriye”deki mevlevîhânelerin son çelebisi, Mehmed Bâkır Çelebi öldü. Bakır Çelebi”nin oğlu Celâleddin Çelebi sağ olup İstanbul”da yaşamaktadır. Abdülhalim Çelebi”nin ikinci oğlu Şemsülvâhid Çelebi ise hâriyeci idi ve Rabat”ta görevliydi. 1973 yılında öldü. Cenâzesi Konya”da Üçler Mezarlığı”na defnedildi. [s.74-75]

Alişan Özatilla(5): 1924″te Konya”da doğdu. Mevlevî Ali Efendizâde Abdullah Efendi”nin oğludur. İlk, orta ve lise tahsilini Konya”da yaptı. Yüksek öğrenimini İstanbul Eczacılık Fakültesi”nde gördü.

Fakülte”den sonra beş yıl ilaç fabrikası laboratuarında çalıştı. Küçük yaştan beri Mevlâna ve mevleviliğe dair eserleri incelemekle meşgul oldu. Muhitinden ve özel olarak kaynaklardan yararlandı.

Çocukluğundan beri devam eden bu ilgisini 1954 yılında Konya”da kurduğu İstanbul Eczanesi”nde ileri derecelere götürdü. Bu dönemde Hak Âşığı Mevlâna Celâleddin adlı merak uyandıran eserini kaleme alıp 1968″de Konya”da yayınladı. Kitabın ikinci baskısını yazarından bekler, yeni konulardaki yazılarını da okumak isteriz.

Ârif Şahap Öktem(6): Konya”da doğdu. Babası Şahabettin Çelebidir. İlk ve orta öğrenimini Konya”da yaptı. Erkek Sanat Enstitüsü”nde tahsilini tamamladı. Aynı zamanda müzik öğretmeni Hrant ve Ali Beylerden müzik bilgisini kuvvetlendirdi. Enstitü”den sonra müzikle ilgili satış mağazası açtı. Bir müddet sonra mağazayı kapattı, ilk ve orta okullarda müzik öğretmeni oldu.

Kemanla bir taraftan doğu, öbür taraftan batı müziği çabalarını artırdı. Türk Ocağı ve Halkevi müzik kollarıyla çalışmalar yaptı. (Daha sonra) bütün gücünü batı müziği öğretimine verdi. Okullarda müziğe ilgi uyandırılmasında büyük etkisi vardı. 1922″de başlayan bu çabalarını halen, özel olarak sürdürmektedir.

Sanatçı yalnız tek yönlü müzikle meşgul değildir. Doğu müzik dalı yanında, aynı derecede mevlevi ayinlerini bilir; çalgı aletlerinden ney üflemektedir. Daha öğrencilik yıllarında öğrendiği bu çalgı ile Mevlâna Dergâhı”ndaki usta dedelerden zengin ayinler meşk etti. Bilhassa mevlevi müziğinde kuşağı arasında unutulmayacak adı vardır. Çeşitli okullarla Konya Halkevi”ndeki uzun ve aralıksız çalışmaları, sanatçıyı her zaman hatırlatacak niteliktedir. [Mahmut Ragıp Kösemihal, Konya”da Musiki, Ankara, 1947, s. 89-101. ][Ek s.1]

Bahâeddin Çelebi(7): 1299/1882 yılında Konya Çelebi Sokağı”nda doğdu. İlk ve orta tahsilini Konya”da tamamladı. O zamanki İdâdî”nin ikinci sınıfından babası Âbid Çelebi”nin yüzünden ayrıldı. 12 yaşında Dergâh”ta neyzenbaşı dededen müzik meşk etti. Sonra Dergâh”ta kudümzenbaşılık yaptı. Tekkelerin kapanmasına kadar vazifesini muhafaza etti; okulların müzik öğretmeniydi.

Çocukluğundan beri, resme karşı özel bir ilgisi vardı. Bu ilgiyi yukarıda adı geçen Mülkî İdâdî”de ileri götürdü. Birçok resimler çizdi ve boyadı. Çalıştığı mevzular daha çok manzaralardı. Bu uğurda yaptığı resimlerden bazıları ailesi yanında saklı durmaktadır. Bu eserler arasında yüzden pozlanmış sulu boya Mevlâna Türbesi en iyi eseri sayılabilir.

Bahâeddin Çelebi müzikle de çokça meşgul oldu. Müzik aletlerinden özellikle nısfiye üfler, ud ve keman çalardı. Resimde müzik kadar ileride değildi. Uzun boylu zayıf yapılı idi; pes tonla konuşurdu. Dergâh”ta âyin okuduğu zaman, sesi pek tize çıkardı. Hatta 1920″de İstanbul”a geldiği zaman, Kulekapı Mevlevihanesi”nde sesi çok tiz olduğu için mutribde akort tutmamıştı.

Bir oğlu vardı, fakat kendisi gibi sanat meraklısı çıkmadı. Hayatını memurlukla geçirdi. Bahâeddin Çelebi, uzun bir müzik hayatından sonra emekliye ayrıldı. Fakat meclislerini müzisyenlerle geçirirdi. Kışın Çelebi Sokağı”nda evinde (kalır), yazın Meram”a çıkar, bağda hayatını sürdürürdü. Konya”da çıkan Babalık gazetesi bir nüshasında onun vakitsiz ölümünü haber verdi. [M.R.Kösemihal, Konya”da Mûsiki, s. 41-42][s.77]

Celâleddin Ali İmer1301/1885 yılında Konya”da doğdu. Babası, İstanbullu çelebilerden Salih Bey”in oğlu Mesnevîhan Ali Çelebi”dir. Annesi, Sultan Mecid devri binbaşılarından Hacı Mustafa Ağa”nın kızı Huriye Hanım”dır. Annesi tarafından soyu Ramazanoğullarıyla akrabalığı olan Kubat Paşalardandır.

Celalettin Ali ilköğrenimini Mevlâna Türbesi yanındaki çelebi çocuklarının okuduğu ilkokulda yaptı. Orta ve liseyi Konya İdâdisi”nde bitirdi. İdâdi”den sonra Selânik Ziraat Fakültesi”ne gönderilmek istenmişse de Annesi ve kızkardeşinin yalnızlığı engel oldu.

İlk defa Konya”da devlet kadrosunda memur oldu. Sonradan açılan eski adıyla Dârü”l-muallim (Öğretmen Okulu) sınavını kazandı. Tarih ve Coğrafya öğretmenliğine atandı. Bir müddet burada çalıştıktan sonra Askerî Rüşdiye öğretmenliğine geçti. Bu sırada Konya Hukuk Mektebi”ne devam ediyordu. (11207-1919) l914″te Birinci Dünya Savaşı”nın başlaması üzerine asker oldu. İstanbul”da yedek subay stajını gördükten sonra istihkâm subayı olarak Kafkas cephesine gitti. Beş yıl burada olağanüstü görevlerde başarılar gösterdi. Bu gayretlerine karşı altın madalya kazandı. l9l9 antlaşmasında tekrar Konya”ya geldi.

Konya Lisesi”nde Tarih, Coğrafya, Yurt Bilgisi öğretmenliklerinde bulundu. Bu çalışmaları yanında sosyal dernek faaliyetlerini de sürdürdü. Özellikle mahallî gazete ve dergilerden Babalık, Maşrık-ı İrfan, Hakem, Yeni Konya ve Konya”da çeşitli konularda faydalı yazıları çıktı. Bir aralık doğudaki ayaklanmanın bastırılmasında görev almış, büyük başarılar sağlamıştır. Türkiye”nin çok yerlerini dolaştığı gibi bu yerler üzerine de sözlü ve yazılı tanıtımlar yaptı. 1948 yılında emekliye ayrılınca bütün vaktini zengin kitaplığındaki eserleri okumaya ayırdı. Bir yandan bu okumaları sürdürürken, diğer yandan da mahallî gezileri ihmal etmiyordu. Merakla yürüttüğü bu çalışmalar maalesef çok sürmedi. Bir cumartesi günü tutulduğu beyin kanamasından kurtulamayarak aramızdan ayrıldı. Naşını çok sevdiklerinin ve yakınlarının elleri üstünde Türbe Mezarlığı”nda Mevlâ”sına emanet ettik.

Üsküdar Mevlevîhânesi şeyhi Ahmed Remzi Akyürek”in Farsça”dan çevirdiği Şeyh Sadreddîn-i Konevî”nin Tabsıratü”-mübtedî ve Tezkiretü”l-müntehî adlı yayınlanmamış kitabı için kaleme aldığı bir inceleme yazısı ile değerli bir biyografisi İstanbul Belediyesi”nin bastırdığı Muallim Cevdet Hatırası kitabı içinde yer aldı. Muzaffer Erdoğan”ın Konya Bibliyografyası”nda (İstanbul, 1952, s.21-22) bazı yazılarının künyeleri bulunmaktadır.

Kitaplığında Türkçe ve yabancı dillerde yazılmış pek çok kitabı vardı. Bu kitapların listesini, kızı Güzin Atademir Hanım”la günlerce çalışarak meydana çıkardık.(8)

Cemalettin Çelebi(Konya”da doğmuştur.) Pîri Paşa Mahallesi”nde otururdu. Mevlâna Tekkesi”nde tarikatçıbaşılardan Arif Çelebi”nin oğludur. Molla Efendi Medresesi”nde -bugünkü Belediyenin malı olan yerde, eski kasaphanenin olduğu mahalde bulunuyordu- Ağrıslı Mustafa Hocaefendi”dan ders aldı.

Yazı hocası Konya”lı meşhur hattatlardan Başaralıoğlu İbrahim Hakkı Efendi”dir. Sülüs, nesih ve talik yazıları öğrenmişti. Bu yolda güzel yazı örnekleri bırakmıştı. Yazılarından bir kısmı damadı, münevver gençlerimizden Nazif Çelebi”nin koleksiyonunda bulunmaktadır. Abdülhalim Çelebi Efendi”nin ikinci meşihatı zamanında baş tarikatçı olarak Konya”da Mevlâna Dergâhı”nda bir sene vazife görmüş, ondan sonra Eğridir Mevlevihanesi”ne şeyh tayin olunarak (1925) yılına kadar bu vazifede kalmıştı.

(Tekkelerin hükümet tarafından kapatılmasından sonra) geri dönmüş ve Konya”da ailesi ve çocukları yanında ölmüştür. Mezarı Mevlâna Türbesi”nin güneyindeki Üçler Mezarlığı içindedir. Mevlevi sikkesi kabartmasını taşıyan mezar taşında şu kitabeyi okuyoruz: “Sülale-i Mevlâna”dan Konya Mevlevihanesi Ser-tarîkatçısı ve Eğirdir Mevlevihanesi Postnişîn-i sâbıkı Arif Çelebizâde Cemaleddin Efendi ruhuna fatiha 11 Ekim 1928.” [Sabri Uyar, Konya (Dergisi), Yıl II, S. 102-104, s. 15, Konya, 1947.][s.76-77]

Fehmi Efendi1254/1838″de Konya”da doğdu. Gilisralızâde Hüseyin Efendi”nin oğludur. Konya ve İstanbul medreselerinde okudu ve hat dersini oralarda aldı. Aynı zamanda hakkâklık da elinden gelirdi. Kendisi mevlevi tarikatine mensuptu. 1311/1895 yılında çocuklarını okutmak üzere İstanbul”a göç etti.

Veli Sabri Uyar Efendi yazısında, pek olgun bir hattat olduğunu söylemekte; fakat eserlerinin nerede ve kimlerde olduklarını haber vermemektedir. Yalnız sanatçının 1320/11202″de İstanbul”da öldüğünü ve kabrinin Edirnekapı yakınındaki mezarlıkta olduğunu bildirmektedir. [s.78]

Feridun Nâfiz Uzluk: 11204″te Konya”da Çelebi Sokağı”nda doğdu.(9)Mevlâna ailesindendir. Ahmet Bey”in oğludur. İlk ve orta tahsilini Konya”da bitirdikten sonra yüksek tahsilini Haydarpaşa Tıp Fakültesi”nde tamamladı. Şark hizmetini Anadolu”da yaptıktan sonra, ihtisası için kendi parasıyla 4 yıl Almanya”da bulundu. Münih, Hamburg ve Berlin”de tanınmış büyük Alman profesörlerinin asistanlığını yaptı ve takdirlerini kazandı; mütehassıs iznini aldı.

Daha İstanbul”dayken Çallı İbrahim, Feyhaman, Ruhi Bey gibi Türk ressamlarının musâhabelerinde bulundu ve uzun müddet onların eserlerini İstanbul ve Ankara”da açılan sergilerde takip etti. Bilhassa Türk sanat şubelerinden resim, mimarî, yazı ve müzikte büyük bir anlayışı olduğu gibi, genel ve özel sanat tarihi bilimini de Avrupa”da yaptığı stajlar arasında kuvvetlendirdi. Bir mimar kadar âbidelerden ve bir hattat kadar yazı çeşitlerinden anlar. Mevlevihâne”de geçen hayatı esnasında(10) da, en güçlü âyinlerin makamlarını tefrika muktedirdi. Hattat, ressam, mimar, heykeltıraş ve müzisyenlerden birçok ölmüş ve sağ ahbapları vardı. Abdülhak Hâmid, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik… gibi tanıdıklarla yıllarca yüzyüze geldi, sohbette bulundu.

Gücü, yalnız sanat muhitine inhisar etmez. Aynı derece ve derinlikte İslâm ve Türk tıp, felsefe, tasavvuf, kimya, fizik dallarında da çok geniş bilgiye sahiptir. Ana dili yanında müteaddit dilleri okur, anlar, yazar ve konuşur. Bu arada Mevlâna bilgiçliği ötekilerin yanında kat kat üstündür. Mevlâna”nın Mesnevilerini, gazellerini ana dili gibi anlar ve anlatır. Başka illerde sanı çağrılan, iftihar kaynağımız, ulu bir kişidir. Tanrı tuttuğunu kolay, yolunu aydın ve kendisini yıllarca sağ etsin.

Mevleviliğe ait çabaları arasında Mevlâna”nın Mecâlis-i Seba“sı, Mektûbât“ı, Ulu Arif Çelebi”nin Rubailer“i, Furûzanfer”in Mevlâna Celâleddin“i;(11) bunların dışında, henüz çıkmamış Sultan Veled”in İbtidânâme“si İntihânâme“si; Mesnevi“nin 7. defterine ait savunmalar yayına geçmek için sıra beklemektedir.(12) [s.92]

Hacı Abdülhamid: Mevlâna muhiblerindendi. Konya”ya Buhara”dan gelmiş ve Osman Çelebi”nin annesine Konya”da ikinci koca olmuştu. Konya”da Mevlâna Türbesi”nin kuzeyine düşen Durak Fakı Mahallesi”nde ikamet ederdi. Başına daima destarlı sikke giyerdi. Pek güzel sülüs, nesih ve talik yazıları yazardı. Kendisinden bahseden Veli Sabri Uyar, maalesef makalesinde yazı derslerini kimden aldığını söylememektedir.

Bununla beraber, kendisinin pek ince bir zevkle yazdığı bu yazı çeşitlerini dul aldığı eşinin oğulları Osman ve Hacı Kâmil Çelebiler”le, Konya âlimlerinden Ağrıslı Mustafa Efendi”ye (öğretmiş, onlara) yazı hocalığı etmiştir. Bıraktığı yazı örneklerinin kimler elinde kaldığı belli değildir. Bu hususta Veli Efendi de kaynağında fazla bilgi sunmamaktadır.[ Konya (Dergisi), Yıl II, Sayı 102-104, s.14-15, Konya, 1947.] [s.78]

Hasan Said Çelebi: Mevlâna ailesinden Abdülvâhid Çelebi”nin torunudur. (…) İstanbul”da doğdu. Orta ve yüksek tahsilini ikmalden sonra, gazeteciliğe girdi. Ölüm yılına kadar, günlük İstanbul gazetelerinde ve dergilerinde Türk Edebiyatı üzerine değerli incelemeler yayınladı. Güzel sesi vardı. Cuma günleri Galata Mevlevihanesi”ne gelir, mutrıbda ayinlere iştirak ederdi.

Yazısı da sesi gibi güzeldi. Vakit vakit Cağaloğlu”ndaki anne evinde nefis yazılardan mürekkep kolleksiyonlarından ziyafet verirdi. Bilgi ve hüneri yanında tatlı konuşmaları olurdu. Bilhassa sohbetleri insanı hiç sıkmazdı. Orta boylu ve şimanca idi; elinde kalın bir bastonla Ahmet Rasim Bey gibi Babıali”nin sâdık bir yolcusuydu. 1930 senesinde armağan ettiği fotoğrafın arkasında güzel rika ile şu mısraları yazmıştı:

İntisâbım ceddime vârestedir tefsîrden

Sîretim sûrette zâhir şimdi bu tasvîrden

              Hasan Said Çelebi, 29 Kasım 1930 Cuma

1924″te Avrupa”ya gittiğim zaman neşe ve sıhhat içinde bıraktığım çelebinin, dönüşümde 1935″te öldüğü haberiyle karşılaşmıştım. Çok içli ve nazik ruhlu idi. Annesinin ölümünden sonra, pek acıklı bir bir hayata düşen çelebinin, korktuğu ve üzüldüğü acı olay, nihayet kendi başına geldi; (…) bu yalancı dünyaya ebediyyen gözlerini kapadı.(13) [s.82]

Hulki Âmil Keymen: 1896 yılında Halep Mevlevihanesi”nde doğdu. Babası Âmil Çelebi, (orada) mevlevi şeyhi idi.(14) Dervişlerden Hafız Vehbi Dede, çocuğa Hasan Hulki adını koydu. Ailesiyle 11209 yılına kadar Halep”te kaldı. Evde özel ders gördü ve Arapça öğrendi. Gayet güzel Arapça konuşurdu.

Konya İdadisinde, İstanbul”daki Fecr-i Aticileri, Ufk-i Ati adı altında Aşiyan ve Rebab Dergileriyle temsile çalışıyorlardı. Elimize geçirdiğimiz bir gümüş kuruş ile bu dergileri satın alır, bugün pek çokları hayatta olmayan tanıdıkların yazdıkları şiirleri ve nesirleri takip ederdik. İşte o vakitki şiir yazanlardan biri de Hulki Amil Çelebi idi.

Babasının Kastamonu şeyhliği üzerine Konya”dan ayrıldı. Orta tahsilini orada sürdürdü. 21 Mayıs 1922″de okulu bitirdi. Haydarpaşa”daki askeri tıbbiyeye girdi. Yüzbaşılıkla göz doktoru çıktı. Kıtalarda dolaştı. Doktor Niyazi Paşa”nın yanında gözcülük ihtisasını yaptı.

Uzun çabalardan sonra emekliliğini istedi. Konya”ya yerleşti. Bir taraftan hastalarına baktı, diğer yandan Yeni KonyaYeni Meram gazetelerinde yazılar yayınladı. 27 Mayıs 1960 seçimlerinde Konya”dan milletvekili oldu. Özellikle bu görevi yanında yıllık Mevlâna törenlerinde konuşmalar yaptı.

1 Muharrem 1388/30 Mart 1968″de çektiği göz hastalığından kurtulamadı ve gözlerini fani aleme bütünüyle kapadı. Adı gibi halûk, kibar, nazik, hoşsohbet, tatlı-nükteli meclisler sahibiydi. Hâli ile, kâli ile kemâlli çelebiydi. Vakitsiz ölümüne acımamak mümkün değildir. [F. Nâfiz Uzluk, Zafer (Gazetesi), Yıl 6, Sayı 1628, s. 3, Ankara, 1968.][Ek s.1]

Mahbûb Efendi:

Muhlis Koner: 17 Mayıs 1886″da Konya”da doğdu. Babası Rüştü Efendi, annesi Şerife Emine Hanım”dır. Mahallede çocuk okullarında okuduktan sonra, orta tahsilini eski Mülkî İdâdi”de bitirdi. Muhtelif yıllarda Fransızca, Coğrafya, Psikoloji, Edebiyat ve Felsefe öğretmenliklerinde bulundu. Ahmed Muammer Bey”in Konya Valiliği (zamanında) belediye reisliği yaptı. Adana Milli Eğitim Müdürlüğü görevini aldı. Konya Halkevi Başkanlığı”nı (yaptı). Selçuk gazetesini kurdu baş yazarlığını idare etti.

Yazarlığı, pek eski yıllardan başlamaktadır. Biz henüz ortaokulda öğrenci (iken) çeşitli yazılarını mahalli gazetelerde okurduk. Konya lehçesi üstüne büyük ölçüde (mahâreti) vardı. Hatta Gelin-Kaynana adlı (eserini) daha (matbû) halini almadan, elden tedarik etmiş ve okumuştuk. Bu yazı sonradan Konya Halkevi yayınları arasında çıktı. Gazete ve dergilerdeki (bazı) yazıları da ayrıca kitap şeklinde basıldı.

Tanışma yıllarımız, çok eski vakitlere dayanır. Dayım Coğrafya öğretmeni Celaleddin Ali İmer (1885-1955), Koner”in okul arkadaşlarından olurdu. Kendi aralarında gece oturmaları yaparlardı. Vakit vakit vukû bulan ziyaretlerde (kendisini) konuğumuz olarak karşılardım. Esasen Muhlis Bey, annesi yönünden yakın akrabamızdı. Sonraları bu tanışıklık okulda ve Halkevi”nde daha kuvvetli bir dostluğa sebep oldu.

Resmi görevlerinden ayrıldıktan sonra, kendi kendine Mesnevi okumaya koyuldu. Sık sık Mevlâna Müzesi Kitaplığı”na uğrar Mesnevi açıklamasını Abidin Paşa”dan takip ederdi. Epey zaman bu çabalarıyla bir çok şeyler topladı. Mesnevî”nin Özü adlı değerli kitabını Konya Belediyesi 1961″de bastırdı. Daha önce de Konya (ve) Rehberi (1921), Ayaşlı Şakir (1933), Görüşlerim (1943) adlı kişiliğini yansıtacak eserleri yayınlamıştı.

Muhlis Koner ota boylu, zayıf yapılı, duruşu ciddi (biriydi); konuşmaları insanı sıkmazdı. Sözlerinin arasında çok espriler yapardı. Önüne eğik yürürdü. Çok kısa süren bir hastalıktan sonra 21 Ekim 1962″de hayata gözlerini kapadı. Kabri Üçler (Türbe) Mezarlığında bulunmaktadır. [Özgen Küçükkoner, Yeni Konya (Gazetesi), yıl 15, S. 5058, s.2, Konya, 1963][s.77-78]

Sıdkı Dede: 1239 (1824) yılında Filibe”de [Bulgaristan] doğdu. Üçler Mezarlığı”ndaki kabir taşında yazılı olduğu gibi, yüz on sene yaşamıştır. İlk öğrenimini Filibe”de yaptı. Gördüğü bir rüya gereğince 1267 (1851)”de İstanbul”a geldi. Kadıasker Filibeli Halil Fevzi Efendi”den Arapça, Farsça öğrendi. Sonra 1292 (1875)”te Konya”da (çileye soyundu); 1001 gün Mevlâna Dergâhı”nda hiçbir yere ayrılmadan bu hizmeti tamamlayıp hücreye çıktı. 1883″te tarikatçi ve mesnevihan Hacı Eyüp Çelebi ölmüştü. (Yerine o, mesnevihan oldu). 1885″te (Sultan Selim Camii”nde) hatiplik görevini ifa etmek ve cehrî namazlar [Sabah, Akşam, Yatsı] ile Cuma, Bayram namazlarını kıldırmak üzere vekâlet beratına da mâlik oldu.

Sıdkı Dede medreseden mezun (olduğu için) Arapça ve Farsça”yı çok iyi bilirdi. Nitekim 11206″da Konya”yı ziyarete gelen o zamanki Almanya”nın İran Büyükelçisi Friedrich Rosen, babasının Mesnevi tercümesinde [Münih, 1913] Mevlâna dergâhındaki hücre sahibi dervişler arasında yalnız Sıdkı Dede ile rahatça Farsça konuşabildiğini açıklamaktadır. [Bu kitabın bir nüshası Konyalı arkadaşımız Tevfik Dündar Bey tarafından daha bazı kitaplarla birlikte Mevlâna Müzesi Kitaplığı”na armağan edilmişti.]

Sıdkı Dede hakkında mevleviler arasında şöyle bir olay da anlatılır: Vaktin postnişinlerinden Sadrettin Çelebi zamanında İran”dan Dergâh”a gelen Farsça bir mektubun anlaşılması bahis konusu olunca Sıdkı Dede, “Fakir onu bir göreyim” demiş ve mektubu alıp hücresine gitmiş. Orada mektubu okumuş ve güzel talik yazısıyla anlamını kağıda geçirmiş ve cevabını Farsça yazarak (ilgili kişiye) sunmuştur. O günden sonra Sıdkı Dede”nin bilgiçliği daha geniş ölçüde yayılmıştır.

Sıdkı Dede yalnız din bilimiyle kalmamıştır. (Kendisinin) aynı zamanda sanat dallarından hat ve hak [oyma] çalışmalarında da büyük (mahâreti) vardı. Bu uğurda pek çok çabaları olduğunu bildiğimiz bu büyük bilgicin sanat dalına ait bir yapıtı kitaplığımızda bulunmaktadır. Bu eserin baş tarafında bir Mevlâna sikkesi ve etrafında renkli çiçek süsleri vardır. Bu kitap başlığı ve metin yazıları Sipehsâlâr”ın Farsça menâkıb kitabındadır. Kitabın ilk sahifesinde, kendisinin kazdığı mühürle mühürlenmiş “temelleke”l-fakîr hâdimü”l-Mesnevî Sıdkî el-Mevlevî”(15) yazısı bulunmaktadır.

Sıtkı Dede Köprübaşı”na giden caddeden sola dönen Ovalıoğlu Sokağı”nda, Ovalıoğlu Camii (Çelik Paşa) yanında, iç güveysi olarak girdiği eşi Hediye Hanım”ın evinde otururdu. Çocuğu olmamıştı. Bu sebepten Osmanlı Müellifleri yazarı Bursalı M. Tahir Bey ve Aşçıbaşı Salâhaddin Dede “ümmetsiz peygamber” diye takılırlardı. Az konuşur, herkesle içli dışlı olmazdı. Sakalını boyardı. Orta boylu, kendi halinde, dindar bir kişiydi. 1352 (1933) yılında sonsuzluğa kavuştu. Kabri Üçler (Türbe) Mezarlığı”ndadır. Çeşitli kişiler, ölüm ağıdını yazmışlardır. Fakat onların en içlisini Üsküdar Mevlevihânesi (son) şeyhi Ahmed Remzi Dede (Akyürek) şu mısralarıyla söylemiştir:

Mesnevîhân u imâm-ı Hânikâh-ı Pîr idi(16)

Ârif-i kâmil mücevvid pek fasih Sıdkî Dede

Keşf-i râz etmezdi nâ-ehle bulursa ehl-i hâl

Bahs açardı sırr-ı vahdetten sarih Sıdkî Dede

Mescide behr-i imâmet yüz sürerdi her seher

Âsitâna subh-ı sâdıkla sabih Sıdkî Dede

Sinni yüz on üçe erdi işbu fânî dünyede(17)

Vermedi bir kerre yüz vechen melih Sıdkî Dede

Tengnâ-yı hücre-i tenden çıkardı cânı pâk

Buldu dâr-ı vaslda cây-ı fesih Sıdkî Dede

Remziyâ târîhi gerçektir erenler lutfudur

Mak”ad-ı sıdka kuûd etdi sahih Sıdkî Dede

(1352)

Yukarıda yazdığım “Sinni yüz on üçe erdi işbu fânî dünyede” mısraına göre Sıdkı Dede”nin kabir taşında (yazılı olan) ve Selçuk Es”in şüpheli olarak bildirdiği [Yeni Konya, yıl 25, sayı 9665, sahife 3, Konya 1973] doğum yılını (1242/1826)”dan saymak doğru değildir; bilakis 3 yıl daha geriye götürerek [1239/1824]”den başlatmak lazımdır. Çünkü Ahmed Remzi Dede”nin Sıtkı Dede”yle çok eskilere dayanmış bir tanışıklığı vardır.

O halde Konya”daki kabir taşının yapımı esnasında verilmiş yanlış bir bilgi (söz konusudur). Bu sebepten taştaki “Ta”lîm-i edeble yaşayıp yüz ona girmiş” satırı, Sıdkı Dede”nin yaşını üç yıl eksik göstermektedir. Bunun için Dede”nin kabir taşındaki sayıyı değil, Şeyh Ahmed Remzi Dede”nin mısraındaki yüz on üç yaşını kabullenmek daha doğrudur.(18) [Ek s.1-2]

Şahabeddin Uzluk: 1316/11202 yılında Konya”da Çelebi Sokağı”nda doğdu.(19) Çelebi ailesindendir. Babası Ahmed Bey”dir. İlk mektepleri Konya”da bitirdi. 1919″da Sanâyi-i Nefîse-i Âlî mektebinde Çallı İbrahim, Hikmet Onat, Âdil ve İhsan Bey”lerin atölyelerinde resim ve heykel gördükten sonra, mimarlık şubesinde Mimar Kemâleddin, Mimar Vedat, Mimar Mongeri (Monceri) Bey”lerin atölyelerinde de muhtelif stilleri öğrendi ve projeler tanzim etti. Teorik derslerden, Türk Mimarisi”ni Kemâleddin; Osmanlı Mimarisi”ni Vedat; Yunan, Bizans klâsiklerini ve İtalyan rönesansını Mimar Mongeri”den; Matematik, Kozmografya, Cebir ve Menâzır”ı Ahmed Ziya; İnşaatçılık”ı Mühendis Mahmud Şükrü; Geometrik Çizmeler”i Mühendis Ferid; Keşif Usûlü”nü Mühendis Salâhaddin; Betonarmecilik”i Mühendis Gâlib; Genel Sanat Tarihi”ni Vahid; Estetik dersini Ahmed Haşim, Fâzıl Ahmed ve İsmail Hakkı Baltacıoğlu Bey”lerden takip etti. Anadolu, Millî Mecmua, Servet-i Fünun dergileriyle, İkdamve Alemdar gazetelerinde ressamlık ve mimarlık dallarına ait çeşitli makaleler yayınladı. Ayrıca 1922 yılında Sanâyi-i Nefîse Talebe Birliği”ni kurdu.

Henüz ortaokul ve idâdide resim ve hatta karşı büyük ilgisi vardı. Okulda resim öğretmeni Bekir Sıdkı (Akşehirli) ve yazı hocası Konyalı Müderriszâde Ahmed Efendi idi. Hatta o okullarda Namık Kemal”in ve Prens Sabahaddin”in kara kalem portrelerini çizdiği için izinsiz kaldığı gibi, Abdülmecid Efendi daha şehzâde iken, tayyâre şehidi Fethi Bey”in kendisiyle, uçağının resmini yapmış ve (ona) yollamıştı. Ayrıca kara kalem portre olarak Avusturya-Macaristan kralı Karl”ın portresini yapmış ve kraliçe Zita”ya sunmuştu. Cuma günleri kardeşiyle ziyaret eder, kitâbelerini (okumaya) ve resimlerini çizmeye çalışırdı.

1924″de Almanya”ya gitti. Berlin”de resim dersini Liberman”dan, heykeli de Veimar”da Engelman”dan takip etti. 1928″de yaptığı Koca Sinan rölyefinden dolayı hocasından takdir kazandı. Münih”te klâsik sanat tarihini, Knakfus”dan, ortaçağı Wölfflin”den, rönesansı, (?)”tan takip etti. Ayrıca büyük inşaatcılığı Bestelmayer, Schumacher”den, şehirciliği Fischer”den bahçeciliği ve mezarlığı Abel”den, Grosellin atölyelerinde çalışarak öğrendi.

Berlin”de Jansen”in yanında asistan olarak 4 sene kaldı. T.H.”de 4 ayrı ulustan olan asistanların biri oldu. Bu arada birçok çalışmalarla birlikte Ankara”nın şehir plânının çizimlerine iştirak etti. Tanınmış Alman bilginleriyle tanıştı ve muhâberelerde bulundu. (…)

1936″da Türkiye”ye döndü ve Konya”da özel işler yapmaya başladı. General Kurtcepe”nin ricası üzerine askeri ortaokulda Almanca hocalığını kabul etti. 1937″de sivil ortaokulun Almanca öğretmenliğini de (üstlenerek) 30 yılı aşkın bir süre çalıştı. Her iki okulda da Alman dilinin öğretiminde indirekt metodunu takip etti. Çocuklar okul içinde ve dışında yalnız Almanca konuştu. Okulda örenciler ve öğretmenler için dersten sonra kurslar açtı. Bu kurslar Alâaddin Tepesi yamacındaki Halkevi salonunda birçok kez tekrarlandı. Aynı yerde ressam Şemsi ile birlikte mimarlık ve ressamlık mevzuunda bir sergi açtı.

Konya”daki bu çabaları yalnız Almanca öğretmenliğiyle kalmadı. Türk SözüBabalıkÇağYeni Fikir ve Halkevi dergilerinde Türk güzel sanatları ve dallarına ait yüzlerce yazılar yazdı. Mevlâna”nın RessamlarıMevlâna”nın TürbesiKelük bin AbdullahKonya”nın Selçukiler Zamanı Şehir MimarisiKonya Âbideleri, Sinan bin AbdülmennanSelçûkîlerin Konya SarayıHindistan”da Mimar Sinan”ın Çırakları, Mevlevilik”te Resim ve Resimde Mevleviler (adlı eserleri kaleme aldı). F.Sarre”nin Konya Köşkü“nü Almanca”dan Türkçe”ye çevirdi; eser, Türk Tarih Kurumu tarafından basıldı.(20)

1951 yılında Türkiye Anıtlar Derneği”nin Konya şubesini kurdu. İdaresini ele alarak, Şems Türbesi ve Camii [1954], Şeyh Sadreddin Konevi Camii ve Türbesi [1957], Şeyh Osman Rumi [1958], Zenguri Mescidi [1958-1969] ve Hoca Ahmed Fakıh Türbe ve Camii [1961] onarımlarında (binaların) mimarlığını yaptı. Bu arada merkezle anlaşarak Türk âbidelerinin iç ve dış görünüşlerini (yansıtan) küçük ve büyük ölçüde kartlar ve takvimler yayınladı. Merkeze ve şubeye yardımda bulundu. Henüz yayına çıkmamış yazılar ve onarılacak yapıtlar varsa da üzüntüyle işaret edilebilir ki bunlar için henüz maddi imkânlar hazırlanmak üzeredir.(21) [s.80-82]

Veled Çelebi (İzbudak)(22)1284 (1868) yılında Konya”da dünyaya geldi. Mustafa Necib Çelebi”nin oğludur. İlkokulu bitirdi. Esad Paşa”nın açtığı rüştiyeye (devam etti). Mevlâna Türbesi”ne bitişik Sultan Veled Medresesi”nde öğrenimini tamamladı. Burada Arapça ve Farsça”daki güç metinleri sökebilecek bir duruma ulaştı.

1889″da İstanbul”a gitti. Eyüp Sultan”daki Bahariye Mevlevihânesi”nde kaldı. O zaman tekkenin şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede idi. Çeşitli dallarda tanınmış kişiler vakit vakit mevlevihâneye geliyorlardı.

Veled Çelebi bu toplantılarda kendini ilgilendiren kişilerden faydalanmaktaydı. Sultan Veled Medresesi”ndeki Farça ve Arapça durumu çok üstün bir hal (aldığından) Mesnevi derslerini Hasîrîzâde Elif Efendi”den takip ediyordu. (Zaten daha Konya”da iken) (Vilayet mektupçusu) Nâzım Paşa”nın öncülüğü ile Konya Gazetesi”nde kendisi için bir sahife açılmıştı. Bu gazetede ve İstanbul”da (çıkan) Tercümân-ı Hakikat“te gazeller, manzûmeler yazıyordu.

İstanbul”da 18120 yılından sonra Resimli GazeteMektepMaârifHazîne-i Fünûn gibi dergilerde çeşitli mevzularda yazılar (yazıyor), bir yandan da özel derslerle vaktini sürdürüyordu Aradan (uzun) bir zaman geçtikten (sonra dahi) Türk dili üzerine yaptığı incelemeler, (ilgilenenlere) büyük kılavuzluk yapmaktaydı. 1894″te ise Türk kültürünün muhtelif yönlerinde yazılar yazmaya (devam ediyor); diğer taraftan da devlet görevini kabul etmiş, çalışıyordu.

Konya”da yazı öğretmenliği ile başlayan öğretim hayatı İstanbul”da Davut Paşa Ortaokulu”nda Farsça, diğer taraftan (Dârülfünun) Edebiyat (Şubesi”nde) Fars Edebiyatı (hocalığı ile devam etti). 1910″da Konya”da Mevlâna Dergâhı postnişinliğine getirildi. 1919″da görevinden (alındı). 1920″de Anadolu”ya geçti. (1943) yılına kadar Büyük Millet Meclisi üyesi olarak (görev yaptı); Türk Dil Kurumu çalışmalarına da (katıldı).

Ölümüne kadar süren Mevlâna ve mevlevilik üstüne yapıtları (şunlardır): Mevlâna Menâkıbı: Çok geniş bilgiyi toplamaktadır. Eksik olmakla beraber henüz yayıma da çıkarılmış değildir. Vasiyeti üstüne Prof. Dr. F. Nâfiz Uzluk”un özel kitaplığındadır. Aynı mevzuda bir yapıtı, 1333 (1914) yılında Konya ili (salnâmesinde yer almaktadır). (Yetkililer eserin), İstanbul”da Cihan kitaplığı sahibi Mihran ile basılmasında anlaştıkları halde, pahalılık yüzünden baskısı geri kalmıştır. Mevlâna menkıbelerine ait başka bir yapıtı da vardır. Bu da aynı Profesör”ün kitaplığında korunmaktadır. Mevlâna”yı Arapça olarak anlatan başka bir (eserinin) yazması da yine aynı kişinin kitaplığında durmaktadır.

(Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled): Sultan Veled”in Divan“ı ile İbtidâ-nâmeve Rebâb-nâme“sindeki Türkçe şiirlerdir. 1925 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı (Maârif Vekâleti) yayımları arasında (çıkmıştır).

Hayru”l-kelâm: Mevlâna”nın Arapça vasiyetinin şerh edilmiş halidir. 1914″te yayımlanmıştır.

Mevlâna ve Sultan Veled”in Rumca Şiirleri.

Es-Seyfü”l-kâtı” fî reddi alâ cildi”sâbi”: Mesnevi“nin 7. cildi olmadığını savunmaktadır. Yazma halindeki bu yapıt da Profesör”ün kitaplığında durmaktadır.

Mesnevi (Tercümesi): En eski ve doğru kaynaklara dayanarak Farsça”dan Türkçe”ye aktarılmış olan (bu çalışma), 6 cildin tamamını (ihtiva etmektedir). Milli Eğitim Bakanlığı”nca 1941″de (basılmış), (o günden) bu güne kadar defalarca baskıları yapılmıştır.

Veled Çelebi”nin saydıklarımızın dışında kalmış daha bir çok yapıtları saklanmakta ise de Mevlâna ve mevlevilik mevzuunda olmadıkları için burada bildirmeye lüzum görmedik. Yalnız Prof. Dr. F. Nâfiz Uzluk, Türkçe çıkan dergilerde Veled Çelebi hakkında geniş ölçüde bildirmeler yapacağından söz etmektedir. Veled Çelebi”nin bütün yönleriyle kişiliğini açıklayacak bu yazıların kitap halinde basılmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.(23)

Türk-İslâm mevzûları arasında özellikle Mevlâna ve mevlevilik konusuna ilişkin çabaları büyük çaptadır. (Fakat) bu uğurda (yaptığı çalışmaların) büyük bir kısmı yayın alanına henüz getirilemedi. Ne kadar acıdır ki bu yüksek kişi, yazılarının tamamını ortada görmeden dünyasını değiştirdi. [F. Nâfiz Uzluk, Selâmet dergisi, cilt I, sayı 2, sahife 12-13, Ankara, 1962.][s.75]

Zeki Kocamemi: İstanbul”da 11202″de doğdu.(24) Sanâyi-i Nefîse Mekteb-i Âlîsi”nin Resim Şubesi”ne devam etti. Resimdeki gücünü artırmak için Türk Ocağı tarafından 1923″te Münih”e yollandı. Orada Hofmann”ın atölyesinde çalıştı. Hatta atölyenin bir çeşit sorumlu yardımcılığını yaptı. Sonra (çalışmasını) bitirip Türkiye”ye döndü. Trabzon Lisesi”ne resim öğretmeni olarak atandı. 1930″da oradan Güzel Sanatlar Akademisi”ne (geçerek) iç mimarlık öğretmenliğini 6 yıl idare etti.

1936″da Resim Şubesi”nin öğretmen yardımcılığına geçti. 1928″de arkadaşlarıyla kurdukları Bağımsız Ressamlar Birliği”nde çalışmalar (yaptı). Zeki, resimde uzun yıllar kübizm etkisi altında kaldı. Yeni resmi Türkiye”ye ilk defa getirenlerdendi. Resimde büyük ölçüde ışık ve gölge yönlerini dikkate aldı. Zengin, başarılı eserleriyle çevrede kendisini tanıttı.[ Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Cumhuriyet (Gazetesi), No: 12496, s. 2-4, İstanbul, 1959.]

Son zamanlarında ise klâsik tarzda çalışmaya ağırlık verdi. 1938″de Cumhuriyet Halk Partisi”nin desteğiyle Rize”ye gitti. Orada İsmet Paşa Camii, Müftü Camii, Müftü Mahallesi, Çarşı İçi ile Atatürk”ün Cenaze Töreni (resimlerini çizdi). (Daha sonra) Konya”da Halkevi”nin açtığı resim kurslarının öğretmenliğini kabul etti. Konya manzaraları üzerine özel çalışmalarda bulundu.

İstanbul”da mevlevî neyzenlerinden [?] öğrendiği ney üflemelerini sık sık dinledim. İçli bir tavrı ve (iyi) parmakları vardı. İstanbul”da kısa süren kalp hastalığı, onu dermansız ölüme kavuşturdu. Tanrı, korktuğundan kurtarsın.[Pertev Boyar, (Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti Devirlerinde) Türk Ressamları, Ankara, 1948, s. 233.]

Zeki ve Ali Çelebi(25) ile tanışmam, İstanbul”da Sanâyi-i Nefîse mektebinde başlamış, Almanya”daki öğrenciliklerimiz sıralarında da devam etmişti. Onlar İstanbul”a döndüklerinde, ben Münih”e geçmiştim. 1936″da Konya”da bulunduğumda Ali Çelebi, Konya Gazi Lisesi”ne resim öğretmeni olarak gelmişti. Okulda kıymetli çabalar gösteren Ali Çelebi”nin, daha sonra Halkevi”nde bir resim kursu açmak için gönderilen Zeki Kocamemi ile candan yorulmaları oldu. Konya”ya olgun bir resim çevresi kazandırdılar. Bir yandan öğretimle (meşgul olmuşlar), öte yandan Konya”nın üstün değerdeki anıtlarını tespit etmişlerdi. [Şahin Özgür, Türk Ressamları, Bursa, 1946, s. 14.]


1 Hayatları, eserleri ve faaliyetleri için bkz. Veled Çelebi-Ahmed Remzi-Tâhirü”l-Mevlevî, Feridun Nâfiz Uzluk”a Gönderilen Mevlevî Mektupları, nşr. Y.Şafak-Y.Öz, Konya, 2007, s.1-7, 18-33. (Tekin Kitabevi)

2 Uzluk kardeşlere ve son mevlevî postnişinlerinden Veled Çelebi”ye (öl.1953) ait çeşitli belge, doküman, mektup, tablo vs.”den oluşan SÜSAM Uzluk Arşivi hakkında bkz. X. Milli Mevlâna Kongresi Tebliğler II (Prof.Dr. Feridun Nâfiz Uzluk Armağanı), Konya, 2003. (İl Halk Kütüphanesi Uzluk Bölümü”ndeki yazma eserlerle bazı sanat ürünü çalışmalar, Bölge Yazmalar Kütüphanesi”ne; arşivdeki eserlerin bir kısmı da Üniversite”nin Merkez Kütüphanesi”ne taşınmıştır.)

3 106 dosya kâğıdından oluşan eserin adına, içinde tesadüf edemiyoruz. Ancak bu kâğıtLar, üzerinde eski harflerle ve el yazısıyla “Mevlâna”nın Gördüğü Yerler ve Konuştuğu Kişiler” yazılı bir dosyanın içinde bulunuyor ki eserin muhtevası, bu başlığa uyuyor. Fihristte kitabın ekinde birçok resim adı yer alıyor; fakat bunlar yok. Ayrıca listeye kitap, kişi, yer adları eklenmiş, onların da hazırlanmamış olduğu anlaşılıyor.

4 Hakkında bkz. Celâlettin Çelebi, “Abdülhalim Çelebi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, İst., 1988 vd., I, 212.

5 Yazıları için bkz. Mehmet Önder ve ark., Mevlâna Bibliyografyası, C.I, Ankara, 1973, makaleler bölümü.

6 Mahmut Ragıp Kösemihal, Konya”da Musiki, Ankara, 1947, s. 89-101. [s. 95a]

7 Kösemihal, Konya”da Musiki, 41-42.

8 Feridun Nâfiz Bey de bir vesileyle dayısı hakkında şu bilgileri vermektedir: “Mevlâna oğullarından Konya Lisesi tarih öğretmeni Celâleddin Ali İmer (30.5.1885-3.12.1955) (…) 1950 yılında emekliye ayrıldıktan sonra bütün zamanlarını zengin kitaplığı içerisinde geçirmekte idi. Çok sevdiği Mevlâna ile mevleviliğe ait (mevzûlarla) tabâbetimizi ilgilendiren konuları tarih kitaplarından özetleyerek bize haber veriyordu. Hayatının son günlerinde kitapçılarda bulamadığımız bazı nâdir eserleri -faraza Hekimbaşızâde Hızır İlyas Efendi”nin Târîh-i Vakâyi-i Enderûn adlı eseri onlardan birisidir- Tıp Tarihi Enstitüsü”ne armağan etti. Onun bize gösterdiği bu yakın, candan ilgiye bir karşılık olmak üzere değerli ressam Murtaza Ekler Bey”e yağlıboya resmini yaptırıp Enstitümüzün şeref salonuna koyduk.” (BY2, s.69)

Celâleddin Ali Bey”in torunlarından Sencer İmer Bey”in bana verdiği bilgiye göre Celâleddin Ali Bey”in 6 çocuğu varmış. İsimleri sırasıyla şöyledir: Sabahattin İmer, Vedia Sinangil, Dr. Oğuz İmer, Güzin Atademir, Av. Kubilay İmer ve Kutluk İmer. Bunlardan Sabahattin Bey 12.12.1962″de vefat etmiş. (Oğulları Almanya”da ikâmet eden Dr. Selçuk ve Hacettepe Ün. öğretim üyesi Sencer Beylerle irtibatım ve haberleşmem oldu.) Vedia Hanım ve Dr. Oğuz Beyler hayatta değiller. Merhum Prof. Dr. Hamdi Râgıp Atademir”in eşi olan Güzin Hanım hâlen Ankara”da ikâmet etmektedir. Milletvekiliği de yapmış olan Avukat Kubilay İmer 1978″de ölmüş. Konya”da ikâmet eden Kutluk İmer ise 80″li yıllarda vefat etmiş. (Ayrıca küçük yaşlarında vefat etmiş olan Gültekin ve Ümit isimli iki oğlu daha varmış.)

9 Sehven 11204 yazılmıştır; doğrusu 11202 olacaktır.

10 Uzluk kardeşlerin İstanbul”daki tahsilleri esnasında kaldığı mevlevîhâneler ve muhitleri hakkında bkz.Yakup Şafak, “Uzluk Kardeşlerin Mevlevîlik ve Çelebilik Yönleri”, Tıp Tarihi Araştırmaları, S.XIV, s.178 vd. (İst., 2006)

11 Zikredilen eserler hakkında bkz. “Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Enstitüsü”nün 25 Yıllık Bilimsel Çalışması – Prof. Dr. Feridun Nâfiz Uzluk”un Basılmış, Basılacak Kitapları”, FNU Armağanı, s.157-174; bu eserde Aykut Kazancıgil”in “Prof. Dr. Feridun Nâfiz Uzluk (11202-1974) Hayatı, Özellikleri” adlı makalesi, s.65-89.

12 F. Nâfiz Bey, Rebâb-nâme ve İntihâ-nâme“yi Niğdeli Hakkı Eroğlu”ya tercüme ettirmiştir; tercümelerin eski harfli nüshaları SÜSAM Uzluk Arşivi”ndedir. Son eser ise Veled Çelebi”nin hazırladığı Es-Seyfü”l-kâtı” adlı çalışma olmalıdır.

13 Çeşitli kaynaklara göre Neyzen Tevfik, 1924 yılında Azâb-ı Mukaddes isimli eserini Hasan Said Çelebi”nin yardımlarıyla neşretmeye başlamıştır.

14 Halep ve Kastamonu postnişinliğinden sonra 1920 yılında Konya Mevlâna Dergâhında çelebilik makamında da bulunmuş olan Âmil Çelebi için bkz. Sezai Küçük, Mevleviliğin Son Yüzyılı, İst., 2003, s. 201-203, 280.

15 Manası: “(Bu kitap) fakir, Mesnevî hizmetçisi, Mevlevî Sıdkı”nın malıdır.”

16 Bu manzûme, Ahmed Remzi dede”nin Divan”ında vardır.(s.265-266) Bkz. Ahmed Remzi Akyürek ve Şiirleri, nşr. Hasibe Mazıoğlu, Ankara, 1987. Bazı okuma hatalarını da taşımakta olan yukarıdaki metin, Divan”la karşılaştırılarak tashih edilmiştir.

17 Bu mısra, Divan“da “Sinni yaklaştı yüze dünyâ nevha etse de” şeklinde okunarak dipnotta mısraın eksik olduğu belirtilmiştir.(s.266) Kanaatimizce doğrusu, “Sinni yaklaştı yüze dünyâ teveccüh etse de” olmalıdır. Mısraın yukarıdaki şekliyle olan farklılık, Ahmed Remzi Dede”nin, Sıdkı Dede”nin yaşı hakkında zamanla farklı bilgiler edinmiş olduğunu göstermektedir.

18 Mevlâna Dergâhı son mesnevihanı ve Sultan Selim Camii hatibi Sıdkı Dede, son devir mevleviliğinde kutup olarak tanınan kişilerden biridir. Bkz. Gölpınarlı, Mevlâna”dan Sonra Mevlevîlik, s.410; Hasan Özönder, “Mevlevilikte Hat ve Hattat Sıdkı Dede”, II. Millî Mevlâna Kongresi, Tebliğler, s.129-149, Konya, 1987. (Gölpınarlı”nın hazırladığı Mevlâna Müzesi Yazmaları Katologu“nda muhtelif vesilelerle Sıdkî Hüseyin Dede zikredilmektedir. Mehmet Ali Uz Bey”in Konya Âlimleri ve Velileri isimli eserinde hayat hikâyesi bulunmaktadır. Nail Bülbül Bey de Merhaba Gazetesi”nin 31.5.2006 tarihli nüshasında, “Hacıfettah Mezarlığı”nda medfun bulunan Nakşibendî Şeyhi Muhammed Bahaeddin Efendi”nin halifesi, Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu Hocaefendi”nin büyük saygı duyduğu şehrimizin tanınmış âlimlerinden Fahri Kulu Hocaefendi”nin metnini hazırladığı, güzel bir ta”lik yazı ile yazılan Sıtkı Dede”nin kabir taşı” diyerek kitabeyi takdim etmektedir.

19 Şahabettin Bey”in doğum tarihi muhtelif biyografilerde 11200 olarak görülmektedir. Zaten Hicrî 1316″nın karşılığı 1898, Rûmî 1316″nın karşılığı 11200″dür. Bir yanlışlık olduğu açıktır.

20 Yazarın bu listede zikretmediği eserleri de bulunmaktadır. İhsan Kayseri Bey”in 4.7.2007 tarihli Akademik Sayfalar“daki yazısında merhum Uzluk”un hayatı ve eserlerine dair ayrıntılar vardır.

21 Uzluk kardeşler hakkında yayınladığımız makalelerin geniş bir özeti için bkz. Veled Çelebi-Ahmed Remzi-Tâhirü”l-Mevlevî, Feridun Nâfiz Uzluk”a Gönderilen Mevlevî Mektupları, nşr. Y.Şafak-Y.Öz, Konya, 2007, s.1-7, 18-33. (Tekin Kitabevi)

22 Veled Çelebi hakkında daha geniş bilgi için bkz. Yakup Şafak, -“Veled Çelebi İzbudak (Ölümünün 50. Yıldönümünde)”, Türk Dili, Ankara, sayı:624, Aralık-2003, s.808-813.

23 Feridun Nâfiz Bey”in, Veled Çelebi hakkındaki iki makalesinin haricinde böyle geniş bir çalışmasından haberdar değiliz.

24 Oxford U. P. Art Encyclopedıa”ye göre 15.7.11201″de doğmuş, 19.11.1959″da ölmüştür.

25 Ali Avni Çelebi (11204-1993) de Zeki Kocamemi gibi Türk resminin modernleşme sürecinde, öncü niteliğe sahip olan sanatçılardandır.