ŞEYH KERÎMÜDDİN BEKTEMUR

A+
A-

2.1.6.   ŞEYH KERÎMÜDDİN BEKTEMUR

Aktab-ı Seb’a-i Mevleviyye olarak yad edilen zevat içerisinde hakkında en az bilgiye sahip olduğumuz kişi İlk dönem Mevlevî çevrelerine mensup önemli bir zat olarak Mevlânâ’nın müridlerinden Şeyh Kerîmüddin’dir. 570 Bu durum şeyhin sûfî karakterindeki “setr-i hal” ya da “kitmân-ı sırr” gibi kavramlarla ifade edebileceğimiz tavrın bir aksi gibi gözükmektedir.571 Nitekim Şeyh hakkındaki bir rubaisinde572 Sultan Veled onun sıradan insanlar gözünde Kerim b. Bektemur olarak yani alelade bir şahsiyetmişcesine değerlendirildiğini fakat kendisi nazarında bütünüyle ilim ve irfanla dopdolu (ilim ve irfanın medârı ve mihveri bir şeyh/kutup) olduğunu dile getiriken Şeyh’in halinin sıradan insanlara mahrem kaldığını da belirtmiş olur. Muhtemeldir ki bu sebepten ötürü Şeyh Kerimüddin-i Bektemur, diğer Mevlevî büyükleri gibi meşhur olmamış, ancak kendisini tanımaya kabil bulunan Sultan Veled’in tanıması ve tanıtması ile -ki anlaşıldığı kadarıyla bu durum da Şeyh’in intikalinden sonra mümkün olmuştur-kısmî denilebilecek bir şöhret elde etmiştir.573

Sandukası üzerindeki kitabede kayıtlı ismi tam olarak Şeyh Kerimüddin b. el-Hâc Bektemur el-Mevlevî şeklindedir. 574 Bu ibareye göre “Mevlevî” nisbesinin babasına hamli dolayısıyla kendisi gibi babasının da Mevlânâ’ya mensup bulunduğu anlaşılmaktadır.

Eflâkî eserinde kendisinden sadece bir yerde bahsetmektedir 575 ve Şeyh’i “Makâmât ehli ve basîret sahibi kimseler cümlesinden bulunan Ârif-i Rabbânî, Ma’deni’n-nûr Kerîmüddîn Veled-i Bektemûr” şeklinde zikreder. Menkıbede belirtildiğine göre ashabın büyüklerinden birinin tabut ile ya da tabutsuz defni konusunda ileri sürdüğü düşünce ve bu düşünceyi ifade şekli Mevlânâ tarafından tahsînlerle karşılanmış ve Mevlânâ, Şeyh’in açıkladığı mananın hiçbir kitapta kayıtlı olmadığını dile getirerek kendisini medhetmiştir.

Sipehsâlâr da benzer şekilde Risale’sinde Şeyh’in ismini sadece “Mevlânâ’nın hal-i hayatında hadde hesaba gelmez sayıda olan aşıkları ve müridleri arasından ehli sohbetten olup tam bir takarrub elde eden ve pek çok riyazet çekip vücut varlığını fakr ve yokluk potasında binlerce kez eriten, zahiri mahv etmekle dünyayı arkasına atan” özel zümre içerisinde zikreder.576

Nisbeten daha muahhar bir kaynak olarak Sahih Ahmed Dede ise Mecmua’sında Şeyh’in H. 615 / M. 1218-9 yılında dünyaya geldiğini,577 H. 640 / M. 1242-3’te 25 yaşında olduğu halde Mevlânâ’ya inâbet edip müridi olduğunu,578 17 sene muhabbet, iştiyak-ı hulûs ve hizmetinde murîd-i muhlisi ve makbûl ashabı olarak bulunup ardından H. 657 / M. 1258-9 yılında 42 yaşında iken Mevlânâ’dan hilâfet aldığını579 bildirir. H. 672’de Mevlânâ intikal buyurduğunda Şeyh Kerimüddin 57 yaşında hayatta baki kalmıştır.580

Ayrıca Sahih Dede, Çelebi Hüsâmeddîn’in vefatı akabinde makam-ı hilafetin kendisine teklif edilmesine rağmen kabul etmediğini, böylelikle Sultan Veled’in ikinci halife olarak makama geçtiğini belirtirken;

“Kendileri sîrette makâm-ı hilâfette ma’nevî mesned-nişîn oldular. Ma’nen ve sırran halîfe mezkûr Şeyh Kerîmeddîn hazreti oldu ve sûrette, Sultân Veled hazreti oldu.”

şeklindeki ifadesiyle Sultan Veled’in sûrî hilâfeti temsil ederken, Şeyh Kerimüddin’in manevi ya da sırrî hilâfeti deruhte ettiğini vurgular.581 Nihayet Sahih Ahmed Dede, Şeyh Kerimüddîn’in H. 5 Ramazan 6120 / M. 1 Eylül 1291 Cumartesi günü vefat ettiğini ve akabinde Sultan Veled’in hem sûrî ve hem de sırrî hilafeti zatında cem’ ettiğini belirtir.582

Türbe içerisinde Ulu Arif Çelebi’nin hemen ardında medfun bulunan Şeyh’in kireç ve alçıyla sıvanmış tuğla sandukasının baş tarafındaki mermere yazılmış arapça kitabede H. 691 yılı Zi’l-Hicce (Kasım-Aralık 1292) ayı kaydedilmiştir. 583 Sahih Ahmed Dede’nin verdiği tarihi de göz önünde bulundurulduğunda bu tarihin Şeyh’in vefat tarihi olmaktan ziyade sandukasının inşa tarihini belirttiği söylenebilir. Konuyla ilgili bir diğer müşkil de Sultan Veled’in İbtidâname’sini bitirdiği tarih ile Şeyh’in intikal tarihinin ötüşmemesidir. Sultan Veled içerisinde Şeyh’in intikalinden de bahsettiği eserinin sonunda 6120 Rabîu’l-Evvel’inde başladığı eserini Cemâziye’l-Âhir’de tamamladığından bahseder.584 Dolayısıyla arada bir buçuk senelik bir fark doğmaktadır ki bu durum Gölpınarlı’nın da belirttiği gibi585 eserin tamamlanmasından sonra vefat eden Şeyh ile ilgili kısımların eserde uygun bölümlere yerleştirilmesi ve bu arada dibace ve hatimede belirtilen tarihlere hiç dokunulmaması ihtimali gayetle mümkün bir durumdur. Şu halde Şeyh’in vefat tarihi hakkında söylenebilecek kesin bilgi H. 691 yılı Zi’l-Hicce (Kasım-Aralık 1292) ayında ya da daha önce gerçekleştiği yönündedir.

Şeyh Kerîmüddin-i Bektemur hakkında en geniş malumatı Sultan Veled’in İbtidânâme adlı eserinde bulmaktayız. Şu var ki eserde Şeyh Kerimüddin hakkında söylenenleri değerlendirebilmek için nakledilen hadisatı biraz da geriye sararak geniş bir çerçeve çizmek yararlı olacaktır.

Sultan Veled’in İbtidânâme’de belirttiğine göre babası Mevlânâ bu alemden göçtükten sonra Çelebi Hüsameddin kendisine gelerek babasının makamına geçmesini, kendisinin de hizmetinde bulunmasını “Babanın makamına, geç, otur, şeyhlik et; ben de hizmetinde bulunayım” şeklinde teklif ettiyse de Sultan Veled, oldukça samimi bir tarzda kendisinden bekleneni yerine getirmiş ve Çelebi’yi ikna ederek teklifini kabul etmemiştir. 586 Sultan Veled’in burada ileri sürdüğü gerekçeler meselenin tavzihi açısından son derece önemlidir.

Evvela Sultan Veled “Mü’minler ölmezler…” hadisine istinaden babasının ölmediğini,  sadece  bedeninin  bu  alemden  göçüp  gittiğini  vurgular  ve  babasına hürmeten, zamanında onun halife kıldığı Çelebi Hüsameddin’e bağlılığın devamını lazım görür. Nitekim Sultan Veled, eserlerinde de sık sık vurguladığı üzere velilerin ve erenlerin suri ve niceliksel çokluğuna aldanılmaması gerektiği, mana yönünden hepsinin tek bir hakikatin şavkıması olduğunu dile getirerek bir anlamda babasında var olan velayet nurunun Çelebi Hüsameddin’de devam ettiğini ikrar ve tasdik eder. Bu itibarla halef ile selef ya da müstahlef arasındaki ayniyeti de dile getirmiş olmaktadır.

İkinci olarak ise Sultan Veled henüz kemalin kendisinde tam olarak tahakkuk etmediği kanaatindedir. Bu gerekçeyle Çelebi’ye yönelerek Eflâkî’nin de naklettiği gibi “Sofi hırkaya, yetim de sanata lâyıktır. 587 Sen, babamın zamanında, halifemiz ve arkadaşların ulusu olduğun gibi bu asırda da halifemiz ve büyüğümüzsün ve öyle bir Hüdâvendigâr’ın yâdigârısın. Bizim padişahın vasiyeti veçhile taht ve halifelik senindir.588 şeklindeki ifadesiyle baş koyar. Bu ifadenin anlamı İbtidânâme’de de kısmen vurgulandığı üzere dünyadan göçüp giden bir şeyhin ardınca kalan dervişine münasip olanın ümitsiz ve bi-karar bir şekilde gam, keder ve hasret dehlizlerinde dolanmak yerine şeyhinin maneviyatının her daim kendisiyle beraber olduğu bilinciyle hareket etmesi ve tez zamanda yeni bir kılavuza bel bağlamasının lüzumudur. Sultan Veled bu durumu şöyle açıklar:

“Allah dostu, dünyada bulundukça kılavuzdur sana, elini tutar senin, Geçip gidince de bir başkasını ara ki o, Allah’a kılavuzluk etsin sana, O, başka biri değildir; başka biri dedim ya, görünüşteki sayı bakımından dedim,

Yoksa onların hepsi de bir nurdur, ikilikten, üçlükten adam-akıllı uzaktır onlar,

Canları bahar gibidir, birdir; ancak bedenleri dallar gibi sayılıdır”589

Yine Sultan Veled’in ifadesi ile on yıl sonra ansızın hastalanan ve Allah’ın huzuruna giden Çelebi Hüsameddin’in ardından dostların ısrarlı talepleri ve ileri süreceği mazeretinin kalmaması neticesinde ikinci halife olarak Mevlânâ postuna oturan Sultan Veled içerisinde bulunduğu hali şöyle ifade eder:

“On yıl sonra bir gün ansızın hastalandı ve Allah’ın huzuruna gitti,

Veled, yetim bir çocuk gibi tek başına kaldı; ağladıkça ağladı: korkudan arıklaştı,

Çölde kalmış çocuk gibi sığınacak kimsesi yoktu; esirgeyecek kişiden mahrum bir hâlde şaşırıp kaldı,

O solukta kendisinden ümidini kesti, karanlıklarda kaldım, gam kuyusuna düştüm dedi,

O çeşit gönül alıcıdan ayrıldığından dolayı dertle, gamla basını duvarlara vuruyordu,

Her solukta, bu yasla ne yapacağım, ne edeceğim diye feryâd ediyor, hâline ağlıyordu,

Kılavuzum gitti, o olmadan şeytan’dan nasıl baş çeker, kurtulurum,

Nereye yüz tutayım, kime sarılayım: çarem nedir, ne tedbirde bulunayım diyordu5120

Henüz arayışının tamamlanmadığı kanaatiyle Sultan Veled, Çelebi Hüsameddin’i gördüğü rüyasından da ilham alarak kendisine işaret edilen “veliyy-i vasıl”a yönelir ki ki mana bakımından velayet nurunun o devirde temsilcisidir.591 Nihayet o veliyi bulan Sultan Veled tenbihlendiği üzere sırrını açık etmez ve velinin adını açıklamaz.592 Daha sonra Sultan Veled “himmet” hakkında kısa bir bahis açtıktan sonra Çelebi Hüsameddin’in yadigarı olarak vasfettiği velinin ismini açıklar ve ilan eder: Şeyh Kerimüddin-i Bektemur.593 Bu meyanda Sultan Veled uzun uzadıya velayet anlayışından, velilerin derece ve hallerinden, hususiyle sûfî düşüncenin kutup telakkîsinden söz etmektedir ve Çelebi Hüsâmeddîn’in daima ondan (Şeyh Kerîmüddîn’den) bahsedip onu anlattığını belirtir.594 Bu durum Mevlana ile Şems-i Tebrîzi, Salahaddin Zerkûb ve Hüsâmeddîn Çelebi gibi hemdemleri arasındaki ilişkiyi hatırlatır.

Nihayet Hüsâmeddîn Çelebi’den sonra yedi yıl müddetle rehberlikte bulunan Şeyh Kerimüddîn büyük ihtimalle Sahih Dede’nin belirttiği tarihte H. 5 Ramazan 6120 / M. 1 Eylül 1291 Cumartesi günü göçmüştür. Sultan Veled bir yandan Şeyh Kerimüddin’in göçmesiyle hüzün ve mateme gark olduklarını ifade ederken diğer yandan da Hakk’ın rahmeti, keremi ve inâyetine velâyet müessesesinin kesilmediğini ve her devirde bir veli bulunduğunu belirtir. Böylelikle kendi velâyetine ve eriştiği makâma da îmâ etmiş olmaktadır. Şöyle söyler:

“Hüsâmeddîn’den sonra o server, yedi yıl müddet, rehberlikte bulundu, Kime dilediyse saltanat verdi, bağışta bulundu; onu, kendi gibi gözü görür bir hâle getirdi,

Kendi gördüğünü ona da gösterdi; Hakk’tan işittiğini ona da söyledi, Bunun şerhini söz yolundan arama; Ledün bilgisini duymak için can kulagını aç

Hâsılı sözün özeti su: O, toprak âlemden gitti, keder tozundan arındı,

Onun yolu, sıdk maksadına dayanmadaydı; sonunda konağı da sıdk konağı oldu

Göçüşünden dolayı feryâd ettik, gözlerimizden yaşlar akıttık,

Derdin, baştanbaşa derman olması için herkese tevbe etmek gerek,

Fakat Hakk’tan da ümit kesmeyelim; onsuz, kanadı bağlı kuşuz ama,

Lutfuyla kanatlarımızı çözecek biri de vardır elbet dostum,

Erler dünyadan gittiler ama meydan da onlardan boş degil, Güneş, gök kubbe durdukça Hakk’ın bir halîfesi vardır.”595

 


570 Şeyh Kerîmüddîn’in Aktab-ı Seb’a-i Mevleviyye’den addedilmesi ile ilgili olarak bk. Veled Çelebi İzbudak, Mecmua-i Eş’âr-ı Kadîm, Süsam Nr. 62, s. 127. Tahkik edilecek

571 Sultan Veled, İbtidânâme, b. 2782.

572 Sultan Veled, Divan-ı Sultan Veled, nşr. Feridun Nafiz Uzluk, Uzluk Basımevi, İstanbul 1941, s. 616; Sultan Veled, Rubâîler, ter. Veyis Değirmençay, Kurtuba Kitap, İstanbul 2010, s. 1120.

573 Sultan Veled, babası Mevlânâ’nın meşhur bir kimse olmakla birlikte Şems-i Tebrîzî, Şeyh Salahaddin, Çelebi Hüsâmeddîn gibi halifelerinin anlatımı sayesinde meşhur olduklarını belirtir. Sultan Veled, İbtidânâme, b. 3493 vd.

574 A. Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 357.

575 Eflâkî, III, 92.

576 Sipehsâlâr, a.g.e., s. 128.

577 Sahih Ahmed Dede, a.g.e., s. 140.

578 Sahih Ahmed Dede, a.g.e., s. 161.

579 Sahih Ahmed Dede, a.g.e., s. 179.

580 Sahih Ahmed Dede, a.g.e., s. 194.

581 Sahih Ahmed Dede, a.g.e., s. 200. Sahih dedenin ifâdesi şu şekildedir:

İstinkâf-ı Halîfetü’s-Sır Mevlânâ Şeyh Kerîmeddîn Ez-Şeyhât: Yerine Hazret-i Mevlânâ hazretinin halîfesi mezkûr Begtemûr merhûmun oğlu Şeyh Kerîmeddîn hazretine teklîf olundu, kabûl buyurmadı. Sultân Veled hazretini yerine 2. halîfe ettiler. Kendileri sîrette makâm-ı hilâfette, ma’nevî mesned-nişîn oldular. Ma’nen ve sırran halîfe mezkûr, Şeyh Kerîmeddîn hazreti oldu ve sûrette, Sultân Veled hazreti oldu.

582 Sahih Ahmed Dede, a.g.e., s. 204.

İntikâl-i Şeyh Kerîmeddîn Kuddise Sırruhû: Ve bu sâlde, Hazret-i Mevlânâ hazretinden mustahlef olan Begtemûr merhûmun oğlu Şeyh Kerîmeddîn cenâbı, sîrette sırran yedi sene seccâde-i hilâfet-i ma’neviyyede mesned-nişîn olup 75 yaşında, mâh-ı Ramazân-ı şerîfin 5. günü vefât eyledi. Türbe-i şerîfeye defn olundu. Sultân Veled hazretinin vakt-i şerîfidir. Te’lîf buyurdukları kitâb-ı şerîflerinde tahrîr buyurup zikr edip, senâ ederler. Ba’dehû, Sultân Veled Efendi hazreti hem sûrette ve hem sîrette halîfe oldular.

583 Bk. A. Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 357. Kitabe şu şekildedir:

ھذه تربة الشریفة فخرالاصحاب العارف(ین)
الفائق و العاشق الصادق شیخ كریم الدین
ابن الحاج بكتمر (بكتیمور) المولوي رحمةالله علیھ
قي?? تاریخ شھر ذي الحجة سنة احدي و تسعین و ستمائھ

584 Sultan Veled, İbtidânâme, b. 8748-8750.

585  A. Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 48. Bu arada Gölpınarlı’nın kitabının diğer kısımlarında 691 Zi’l-Hicce’sini verip burada 6120 Zi’l-Hicce’sini tarih olarak vermesi sehven yapılmış bir hata olsagerektir.

586 Sultan Veled, İbtidânâme, 2668-78.

587 Bu ifadenin açıklamasını yine İbtidânâmede buluruz. Bk. Sultan Veled, İbtidânâme, b. 2747-2766.

588 Eflâkî, VII, 2.

589 Sultan Veled, İbtidânâme, b. 2719 vd.

5120 Sultan Veled, İbtidânâme, b. 2680 vd.

591 Sultan Veled, İbtidânâme, b. 2768 vd.

592 Sultan Veled, İbtidânâme, b. 2779 vd.

593 Sultan Veled, İbtidânâme, b. 6881.

594 Sultan Veled, İbtidânâme, b. 6912 vd.

595 Sultan Veled, İbtidânâme, b. 69120 vd; Veled-nâme, s. 275.

 

ETİKETLER: