SEYAHAT KENDİMİZE DÖNMEYİ SAĞLAMALI
SEYAHAT KENDİMİZE DÖNMEYİ SAĞLAMALI
Seyahatin kimlik bilincine ulaştıran ve insanın kendi farkındalığına ermesini sağlayan bir yönü var. Gerçekten de seyahat, kadim eğitim ve öğretim yöntemlerinden biridir. Peygamberlerin pek çoğu seyahat etmiştir… Bir kısmı zorunlu olarak yerinden yurdundan çıkarılmıştır. Bu kutsal bir seyahat olmuş, adına hicret demişiz, gidilen yer yeni yurt ve medeniyetin merkezi olmuştur. Filozoflar, veliler, âlimler hep seyahat etmişler… Dinler ve kültürler de seyahatleri teşvik etmiştir. Bütün dinlerde kutsal yolculuk, hac var. Bütün kültürlerde seyyahların ayrı bir yeri de var.
Zihniyetimizi, dünyaya bakışımızı ve görüşümüzü inşa eden Kur’an’ın bize ”yeryüzünde gezin” emri ni hepimiz biliyoruz. Gezin, ama bu gezi size bilinç kazandırsın, duyuş ve görüş kazandırsın ve sahih ve sağlam bir kimlik inşasına katkıda bulunsun. Bu anlamda seyahat ibret alma ve mukayese yaparak hem sağlam bir bilgiye ermeye, hem de eski bilgileri tahkik seviyesine ulaştırmaya imkân veriyor. Yeryüzünde gezmek, coğrafi bilgiyi, görgüyü, tecrübeyi, sosyal ve kültürel bilinci geliştiriyor. Farklı dilleri, farklı damak zevklerini, farklı zihniyetleri, farklı dünya tasavvurlarını, farklı akılları, farklı örfleri, farklı hisleri görmeyi ve tanımayı sağlar. Bu farklılıkları görmek, esasen kendimizi görmektir. Bunlar böyle, ama ben nasılım? Siz böyle diyorsunuz, ama bizde şöyle derler… Bu farkediştir. Farkediş, kimliği inşa eden en temel faktördür. Bu yüzden bir yerlere giderken, gezerken, esas itibariyle kendimize gidiyor ve kendimizde geziyoruzdur.
Kur’an, demek ki, öncelikle kendimize gelmemiz için seyahat etmemizi emrediyor. Çünkü seyahatle yeni şeyler öğreniyor, tecrübe kazanıyor, mukayese yapıyor ve sonuçta bir senteze ulaşıyoruz. Kendi kültürümüzün, inanç ve değerlerimizin farkına varıyoruz. En önemlisi gezdiğimiz şehir ve ülkelerde antik kentler, tarihi kalıntılar, ören yerleri ve etnografik müzeleri de geziyoruz. Zaten bir şehrin müzesine gitmemiş, oradaki eski kavimlerin hikâyesine kulak vermemişsek o şehrin tarihine dokunmamışız demektir. Tarih olmadan seyahat etmek, o mirasa dokunmadan yol almak, bize tam ve muhkem bir çözümleme imkânı vermez. Eski kalıntıları görmek, ören yerlerini ve müzeleri gezmek, buralarda kurulan medeniyetler hakkında bize bilgi verir. Bu da bize içinde yaşadığımız zamanı daha iyi tahlil etmemizi sağlar. Kadim medeniyetlerin izleri, insanlığın terakkisini gösterir. Burada şu soruyu sorarız: Bütün bu terakkiye, teknolojik seviyeye rağmen toplumlar neden helak oldular? Bendeniz Petra şehrinin sokaklarında, hep bu sorunun cevabını aramıştım. Sagalassos’da ve diğer antik şehirlerde, ören yerlerinde, tapınak ve tiyatro kalıntılarında bu ve benzeri sorulara cevap ararım. Neden helak oldular? Bu çok temel bir sorudur. Bu soru beni dinler tarihine, gezdiğim şehrin dini tarihine götürür. Mitsel bilgi yeterli değildir, bu sorulara cevap vermede… Aslolan, o mitsel bilginin ve o şehrin dini tarihinin yanında senin oraya bakışındır.
Gezgin, durduğu yerden şehirleri seyretmesini bilmeli. Kendini tanımalı. Kendi değerlerini ve inancını. Kendi dilini… Kültürel mirasını bilmeli. Bu bilgi, gezip gördüğüm şehrin bana sunduğu bilgiyle buluşup bir görüşe ulaşmama imkân verir. O bakımdan gidilen şehre önce hazırlık yapılmalı; burada kimler yaşamış, neler yaşanmış, nelere inanılmış… Bir ön hazırlık. Evet, seyahate önceden hazırlanmalı. Bir şehri yahut bir ülkeyi değil, sadece bir yapıyı ziyaret için bile, önceden hazırlık yapmalı. Bizim kültürümüz için söyleyeyim, bir türbeyi, bir camiyi, bir medreseyi ziyaret etmek, orayı gezmek için önce ona hazırlanmalı. Bu türbede kim medfundur? Nasıl bir insandır? Neler yapmıştır? Türbe ne zaman yapılmıştır? Kim inşa etmiştir? Mimari özellikleri nelerdir? Bu gibi sorulara cevap aramalı. Eğer cevaplar verilmişse, gidilen yer size kendi lisanıyla konuşur. Kitabesiyle, kubbesiyle, içerdeki ve dışarıdaki tezyinatıyla konuşur… Evet, dilini çözenler için, hem zeban olanlar için mimari yapılar konuşur. Türbe konuşur, minare konuşur, kubbe konuşur, minber konuşur, duvarları süsleyen hat konuşur… Sadece mimari yapılar mı? Hayır, o bahçedeki çınar ağacı, şu köşede rayihasını saçan gül, oracıkta bir köşeye çekilmiş minik kedicik, kapıda bekleyen türbedar. Bütün bunlar konuşur. Kâinat konuşur. Seyahat, bütün bu dillere vakıf olmanın, konuşan kâinatı dinlemenin ve anlamanın yollarından biridir.
Gezdikçe, diliniz artacak, ufkunuz genişleyecek, bakışınız muhkemleşecek, anlayışınız ve kavrayışınız zenginleşecek… Bütün bu zenginliklere ermek için, seyyahın, önce gerçekten yol eri olmalısı gerek. Yoksa bu zenginliklerden bîhaber nice tatilci ve turcu gezginler vardır, onlar ancak turcuların, otelcilerin ve satıcıların zenginliklerine zenginlik katarlar.