Sevgi Ne İster ?.. – Mehmet DOĞRAMACI
Sevgi Ne İster ?..
Lacivert ceketli, gri pantolonlu delikanlı, denize dalarcasına formalı genç kızın gözlerine bakarak fısıldadı: “Seni seviyorum.” Genç kız, nicedir beklediği bu itiraf karşısında nefesi kesilir gibi oldu. Sevmek de sevilmek de güzeldi. Oturdukları çay bahçesini kuşatan sarmaşıklar, havada uçan kuşlar, fıskiyeden havuza dökülen su ikisi için daha bir anlamlıydı artık.
…
Yazıya girerken pembe dizileri aratmayacak bir sunum yapmak geldi içimden. Sevgi denince hepimizin ilk aklına gelen; lise aşkları olsa gerek. Gerçi; şu an evli olanların yüzde kaçı lise aşkıyla evlenmiştir, bu da epey su götürür ama genç insanın sevgi ile tanışmasının lise dönemi olduğu da bir gerçek.
Sevgi kavramını oldukça kolay telaffuz ediyoruz da ne derece sevdiğimiz, yada sevildiğimiz doğrusu ince bir tahlile muhtaç. “Seni seviyorum” diyenlerin ne kadarı sevgiyi gerçek anlamda yaşıyor, sevilenler sevilmenin sorumluluğunu ne derece üstleniyor, sevgiden ne anlıyoruz, gerçek sevginin prensipleri nelerdir, işte bunlar üzerine bir miktar kafa yoralım istiyorum. Sevgi, gerçek anlamda kendini bulabilmesi için ne ister?.. “Seviyorum” diyebilmek ne gibi sorumluluklar getirir, birlikte düşünelim:
1- Kusur Görmemek-Eleştirmemek: Sevdiğiniz kişi ile aranızda kalbî anlamda ciddi bir bağ olmasını istiyorsanız, öncelikle onu olduğu gibi kabul etmeye hazır olmalısınız. Sevdiğiniz halde bazı kusurlar görüyor, zaman zaman tavırlarını eleştiriyorsanız bilin ki; gerçek anlamda sevmiyorsunuz. Aslında onu değil; kendinizi, kendi isteklerinizi, kendi duygularınızı seviyorsunuz siz. Onu da istediğiniz kalıba dökmek istiyorsunuz. Kusur gördüğünüz, eleştirdiğiniz ve kendi ölçütleriniz doğrultusunda yoğurmak istediğiniz biri sevdiğiniz olamaz. Her ne surette olursa olsun sevgi; eleştiriyi ve kusur görmeyi kabul etmez. Mecnun’a: “Yahu Leyla diye çöllere düştüğün kız bu mu Allah aşkına?..Kara-kuru-cılız biri bu!..” dediklerinde şöyle diyecektir: “Siz Onu bir de benim gözümle görseydiniz!..”
Edebiyatımızda yer alan sevgi dizelerinde sevenlerin birbirlerinin kusurlarında dahi güzellik görmeye çalıştıklarına şahit oluruz. Şaşı gözlü sevgiliye “Şehlâ Bakışlım”, hafif aksayana da “Keklik Sekişlim” diye hitap eder, aşkını şiirleştirenler.
Spastik- Zihinsel- Bedensel özürlü çocukları bir de annelerine sorun. Yavrularında kusur görseler, herkesten daha çok bakım isteyen bu çocukları bir ömür taşıyabilirler miydi?..
Sevdiklerinize bugün tekrar bakın. Kusur görüyor, ters hareketleri olduğunu düşünüyorsanız, sevginizi yeniden gözden geçirin.
2- Sorgulamamak: Sevgiliyi tutum ve davranışlarından dolayı sorgulamamak esastır. Hesaba çektiğiniz biri; emriniz altında olmasını istediğiniz, yönetmek, hâkimiyet kurmak istediğiniz biridir. Hâkimiyet ve yönetim edaları olan yerde resmiyet başlar. Resmiyetin olduğu yerde ise içtenlikten bahsetmek imkânsızdır. Sevgi; içtenlik ister. Onun için sevginin temel gereklerinden biri de sorgulamamaktır.
Hira’da İslamiyet kendisine tebliğ edilen Hz. Muhammed (s.a.v) yeni dini kimlere anlatıp kabul ettireceğinin tedirginliğini yaşarken, önce eşi Hz.Hatice (r.a) İslam’ı sorgulamadan kabul etmiş, daha sonra sadık arkadaşı Ebubekir; sana gelen dini anlat bakalım, nasıl bir şeymiş dahi demeden, sorgulamadan, “Sen getirmişsen güzeldir.” diyerek şahadet etmiştir. Sadık olmak, bağlı olmak, sorgulamadan sevmek, kadınlarda Hz.Hatice, erkeklerde Hz.Ebubekir’in şahsında anıtlaşır.
Gemileri geceleyin karadan Haliç’e indirme fikrini vezirlerine açan Sultan Fatih’i, vezirler Hocası Akşemseddin’e şikâyet ederler: “Seninki olmayacak şeyler emrediyor” dediklerinde Akşemseddin şöyle diyecektir: “O diyorsa yapacaksınız, yürüyün halat çekmeye gidiyoruz!..”
Sorgulamamak; “Sen öyle diyorsan öyledir” diyebilmekle gerçekleşir.
3- Küsmemek: Gerçek sevginin olduğu yerde dargınlık, kırgınlık kavramlarına yer yoktur. Her kırgınlık kalpte yara açar. Ne kadar kurusa da dokunulduğunda bir gün tekrar kanama ihtimali yüksektir. Yarayı sarmak yerine hiç yara açmamak, bir taraf yaralasa dahi razı olup ses çıkarmamak, uzun ömürlü bir sevgi için şarttır. İnsanlığın önderi Hz.Muhammed(s.a.v)’in ne eşlerine, ne de sahabesine karşı kırgın durduğu, surat ekşittiği bir dakikası bile olmamıştır. Bugün yıllardır evli olmalarına karşın, zaman zaman kavga eden, evi terk eden, yatak ayıran çiftler nasıl bir sevgi yaşıyorlar doğrusu anlamakta güçlük çekiyorum. Sevmek; bütünleşmekse uzaklaşmak niye?..
4- Menfaat Beklememek-Karşılıksız Sevmek: İçinde para olsun olmasın karşılık bekleyerek yapılan tüm işler alış-verişe benzer. Sevgi; tüccar mantığına sığmayacak kadar yüce ve büyük bir kavramdır. Temeli menfaate dayanan tüm sevgiler sahtedir. Bazı makam sahipleri ve zenginler, iyi günlerinde kendilerine her fırsatta yağ çekenlerin, etraflarında fır dönenlerin, düştükleri gün ortalıkta gözükmeyişleri karşısında yıkıma uğramışlardır. Bu doğal bir sonuçtur. Menfaat tükenmişse alış-veriş biter.
“Sevdiğim beni anlamıyor” türünden serzenişler dahi menfaattir. Anlayış beklemek yerine onu anlamayı neden denemiyorsunuz?.. “Ben acaba onu ne kadar anlayabiliyorum?” dediğiniz gün, onun da sizi anladığını fark edeceksiniz.
Sevdiğini karşılıksız sevmek esastır. En büyük aşklar menfaate dayanmaksızın yaşanmıştır. Sevileni sırf o olduğu için sevmek de diyebiliriz buna. Öğretmenlerin öğrencilerini, anne-babanın evladını, eşlerin birbirlerini sevmeleri bu türe örnektir. Sevginin en saf halidir.
Hatice’nin Muhammed’e, Fatıma’nın Ali’ye sevgisi gibi. Sevgiyi yaratan Allah, kullarını karşılıksız sever ve karşılıksız verir. Karşılık istese hangi lütfunu ödemeye gücümüz yeterdi?
5- Kıyaslamamak: Sevginin ayakta kalabilmesi için çok fazla gündeme gelmeyen bir hususa da değinmek istiyorum. Sevdiğinizi hiç kimse ile kıyas etmeyiniz. Eşinizden size anneniz gibi yemek hazırlamasını, çocuklarınızın emrinizdeki işçiler gibi itaat etmelerini bekliyorsanız kıyaslayarak seviyorsunuz. Sevgi; kişiye özeldir. Siz özel bir kişiyi ona özel sevgi ile sevmelisiniz. Hanımınızdan başkalarının hanımı gibi, kocanızdan başkasının kocası gibi, çocuklarınızdan başka çocuklar gibi davranış istemek; onları kaybetmeye kapı aralamaktır. Unutmayınız ki; hiçbir insan başkasının yerinde olamaz ve buna mecbur da değildir. Sevgi; hiçbir biçimde kıyas kabul etmez. Olanı olduğu gibi sevenler, kazançlı çıkmıştır.
Benzemez kimse sana tavrına hayran olayım
Bakışından süzülen işvene kurban olayım
Lütfüne ermek için söyle perişan olayım
Bakışından süzülen işvene kurban olayım
Müzeyyen Senar’ın şarkısında olduğu gibi “Benzemez kimse sana” diyebilmişseniz sevgiyi yakalamışsınız demektir.
6-Şikâyet Etmemek: Sevgi; sadakatle bağlılık ve sırdaş olmayı gerektirir. İster eşiniz, ister dostunuz, ister arkadaşınız olsun, sevdiğinizle aranızda geçenleri üçüncü şahıslara anlatıyor, aktarıyorsanız gerçek anlamda sevmiyorsunuz demektir. Günümüzde eşlerden bir kısmı, eşini kendi ailesine, dostlarına şikâyet etmekte, hane çatısı altında kalması gereken sorunlar yabancı şahısların gündemlerine oturmakta, sırlar ifşa olmakta ve yıkımlar peş peşe gelmektedir. Mahkeme koridorlarında boşanma sırası bekleyen eşlerin çoğunun geçimsizlik problemleri altında yatan esas unsur; sır tutamayışları, problemleri başkalarına havale etmeleridir. Sevdiğinizi başkalarına şikâyet ettikçe, başkalarının aranıza girişi daha kolay hale gelir.
Adamın biri Hz.Ömer (r.a) ‘e karısını şikâyet etmek üzere gelir. Karısı dır dır etmekte ve adamın başının etini yemektedir. Tam şikâyet etmek üzere kapıyı çalacakken Ömer’in karısının Ömer’e bağırdığına ve halifenin buna sessiz kaldığına tanık olur. Şikâyetten vazgeçip dönerken ayak tıkırtılarını duyan halife dışarı fırlar ve adama derdini sorar. Adam:
“Ey Müminlerin Emiri!.. Karımı sana şikâyete geliyordum, baktım ki aynı şeyleri senin eşin de sana yapıyor,sen susuyorsun. Dönmeye karar verdim.” Ömer gülümseyerek: “Evine dön. Unutma, hanımlarımız çok kahrımızı çekiyor. Bulaşık, çamaşır onlarda. Bırak söylensinler. Sen açma kimseye!..” der.
Eş, Anne-Baba, Evlat sevgileri birer basamaktır. Çıkılması gereken asıl zirve; Allah’ı sevmektir. Allah’la olan bağınızı iyi düşünün. Başınıza gelen tüm dert ve sıkıntılar Allah’tan gelmiş ise onları kullara anlatmak; Allah’ı kullara şikâyet etmek değil midir? Anlatmak yerine o dertleri seccadede yüce sevgiliyle paylaşmak daha yerinde olmaz mı?.. “Derdimi seviyorum, çünkü onu bana sevgilim verdi” diyebildiğiniz gün, ibadet anlayışınız yeni bir boyut kazanacak.
7-Fedakârlık: Fedakârlık sevginin olmazsa olmaz prensibidir. Sevmek bir anlamda katlanmak, çileye, sıkıntıya talip olmaktır. Hz.Muhammed’i seven ilk Müslümanların neler çektiğini biliyoruz. Yine Peygamberler tarihine baktığımızda en fazla fedakârlık yapanların Resul ve Nebiler olduğunu görürüz. Fedakârlık;sevgiyle ayrılmaz bir ikilidir.
Yavrusunu dokuz ay on gün karnında taşıyan, gece yarılarında süt veren anneye onca fedakârlığı yaptıran nedir? Evladı için ağır işlerde çalışan, patronundan azar işiten, akşam eve bir poşet gıda getirme derdinde olan babayı bunlara katlandıran nedir? Yurt savunması adına göğsünü kurşunlara siper eden askeri o noktaya götüren hangi duygudur? Ferhat’a dağlar deldiren de sevgiyle ayrılmaz bir bütün olan fedakârlık hissinden başka bir şey değildir. Fedakârlıklarınız ölçüsünde sevginiz kıymet kazanır.
Allah, müminlerden mallarını, canlarını, sevdiklerini Allah yolunda feda etmelerini ister. Müminler daha büyük nimetlere ermeyi düşledikleri, cenneti sevdikleri için dünyada nefislerine zulmederler fedakârlıkların ödülünü almak; cenneti ve cemalini görmek için.
Allah’ı seviyorsanız, vaktinizden, uykunuzdan, zevklerinizden ve hatta çok sevdiğiniz kimselerden fedakârlık etmeniz gerekir. Mekke’ye hicret edenler; kadınlarını, mallarını, evlerini, bahçelerini neden geride bıraktılar?..Hicret gecesi henüz 18 yaşında yağız bir delikanlı olan Hz.Ali’yi, Hz.Muhammed’in yatağına yatıran da Resul sevgisi için lazım olan fedakârlık değil midir? Sabah müşriklerin geleceğini, belki örtüyü açmadan içinde yatanı hançerleyecekleri ihtimalini göze alarak Ali’yi o yatağa yatıran his ne kadar yüce bir histir!…
Bursa’da Kadılık gibi yüksek makamda iken ağır bir sınava tabi tutulan Aziz Mahmud Hüdâî (k.s) nefsine egemen olan makam tutkusundan fedakârlık etmeseydi bugün gönüllere taht kurabilir miydi?
Asırlar geçti, nice kadıların, valilerin,vezirlerin isimleri unutuldu, nesilleri kesildi ama, Hüdâî Üsküdar’daki makamında hala dipdiri!..
Doksan yaşında surlar önüne gelen Halid b.Zeyd (Eyüp Sultan) acaba İstanbul halkına asırlarca Medine atmosferi solutmak için mi fedakârlık etti?
8-Sınırsız-Hesapsız Verici Olmak: Sevilenin istekleri ne derece ağır, ne kadar çok olursa olsun seven: “Artık yeter, sınırı aşıyorsun” diyemez. Seven; sınırsız, hesapsız vermeye mecburdur. “Hayır- Olmaz- Yapamam” kelimeleri sevenlerin sözlüğünde olmamalıdır.
Allah yoluna baş koyan nice erenler, o yolda akla gelebilecek her şeylerini vermişlerdir. Paylaşmanın sınırı yoktur sevenler arasında.
İslam, Medine’ye intikal ettiğinde mallarını,bahçelerini, hurmalıklarını, evlerini Mekke’li kardeşleri ile paylaşanlar; birbirlerine mirasçı olmayı dahi kabullenmiş, daha sonra ilahi emirle buna gerek olmadığı bildirilmişti.
Tebük Savaşı hazırlıkları sürerken Resulullah(s.a.v) sahabesine mallarını getirmelerini,harp hazırlıklarına katkıda bulunmalarını istedi. Hz.Ebubekir(r.a) malının tamamını getirdi. Rasülullah(s.a.v):”Ya Ebubekir! Geride ailene,çocuklarına ne bıraktın?” diye sorunca Ebubekir(r.a.):”Allah ve Resulü’nün sevgisini bıraktım” dedi.
9-Aynîleşmek: Sevgide varılacak doruk noktalardan biri de sevenle sevilenin aynîleşmesi,
birbirlerini gönüllü taklit etmeleridir. “Ben Senim, Sen de Bensin” diyebilmektir bunun özü. Sevgiyi iki kişilik olarak değil, iki kişide tekleşen tek varlık gibi görebilmektir.
Yıllarca evli kalıp muhabbeti iyi olan eşlerin birbirlerine hem huy hem de çehre olarak benzediklerini görürsünüz. Sanki o süreçte yüzleri birbirinin aynı olmuştur. Türk siyasi hayatının meşhur simalarına dikkatle bakınız. Nazmiye- Süleyman DEMİREL, Rahşan-Bülent ECEVİT, Nermin- Necmeddin ERBAKAN çifti sîmâ olarak ne kadar da birbirlerine benziyorlar!… Bu; içteki aynîleşmesinin dışa aksinden başka bir şey değildir.
Sahabe-i Kiram Resulullah’la aynileşmede o kadar ileri giderlerdi ki; O ne hareket yaparsa tereddütsüz taklit ederlerdi. <sÜnnet></sÜnnet>adıyla sistemleşen yaşam tarzı bu aynileşme çabalarının sonucudur.
Hudeybiye Anlaşması sonrasında hacdan vazgeçip geri dönmeyi onuruna yediremeyen sahabe, ihramdan çıkmamakta direnir. Resulullah(s.av.)çaresiz biçimde çadırına dönünce eşi; sevgili annemiz Ümmü Seleme(r.a) şöyle tavsiyede bulunur:”Onlar nasılsa seni sever, her yaptığını yaparlar. Önce sen ihramdan çık, traş ol, kurbanını kes. Seni gördüklerinde hepsi itirazı bırakıp ihramdan çıkacaktır.” Resulullah(s.a.v) bunu yapar ve sahabe hiç tereddüt etmeden ihramdan çıkar.
Tasavvufun zirve isimleri Allah’la aynîleşmede o kadar ileri giderler ki;Hallac-ı Mansur: “Enel Hak; Ben Hakkım”, Cüneyd-i Bağdadî: “Cübbemin içinde Allah’tan başkası yok” demekten kendini alamaz. Bakın Yunus Emre şu dizelerde aynîleşmeyi nasıl yansıtıyor:
Hem bâtınam, hem zâhirem, hem evvelem, hem âhiram
Hem ben Olam, hem Ol benem, hem ol kerîm u han benem
Bâtın da, zâhir de, evvel de âhir de benim.
Ben O’yum, O da bendir, cömertçe veren de hüküm Kur’an da benim.
10-Sevilene Sevgiyi Belli Etmek: Sevgi; mutlaka belli edilmeli, sevilene “Seviyorum” denmelidir. Sahabenin zaman zaman Resulullah(s.a.v)’e “Anam Babam sana feda olsun Ey Allah’ın Resulü, seni her şeyden çok seviyorum” itirafına karşılık Rasulullah(s.a.v) de şöyle diyecektir: “Emziren bir annenin evladına olan sevgisinden daha çok ben sizi seviyorum, ümmetimi seviyorum.”
Sevgiyi açıklamak karşılıklı bir ihtiyaç gibidir. Bu, sevenler arasındaki bağı artırır. Sevgiyi belli etmek adına nice şiirler yazılmış, nice besteler yapılmıştır değil mi? Resul sevgisi Naatlarda yer bulur:
Ruhum sana, varlık sana hayrandır efendim
Bir ben değil âlem sana kurbandır efendim
Sen habib-i Kibriya Muhammed Mustafa’sın
Senin yoluna uyanlar sultan olur efendim
(Ali Ulvi Kurucu)
***
Canım kurban olsun senin yoluna, adı güzel kendi güzel Muhammed
Şefaat kıl kemter kuluna, adı güzel kendi güzel Muhammed
(Yunus Emre)
Allah,kullarına sevgisini kitaplar, Resul ve Nebiler göndererek açıklarken; kullar ibadet halinde Allah’la konuşarak sevgilerini bildirirler.
”Allah’la konuşmak isteyen namaz kılmaya devam etsin” Hz.Muhammed (s.a.v)
11-Dürüst-Güvenilir-Şeffaf ve Doğru Olmak: Belki en başa almamız gereken madde bu idi. Sevginin ayakta kalması için dürüst olmak şarttır. “Seviyorum” dedikten sonra güven zedeleyici hareketler, sevgi ağacına vurulan balta gibidir. Her şeyi ile sevilene açık olmalı, yalan söylememeli, şeffaf olunmalıdır. Her ne pahasına olursa olsun doğru söylenmelidir. Saklanan her şeyin günün birinde açığa çıkacağını unutmamak gerekir. İnsan; sırları ile yaşayan bir varlıktır. Sırlar sadece sevgili ile paylaşılır. Sevgiliden gizlenen sırlar, günün birinde açığa çıktığında aradaki güvene darbe indirecektir.
***
Evet Değerli Dostlar,
Sevgi kavramının yaşayabilmesi için gerekli olan prensipleri 11 madde halinde incelemeye çalıştık. Aslında bu prensipler artarak uzar gider. Biz, en çok sevgiyi yaralamasından korktuklarımıza öncelik verdik.
Sevgi; yürek ve emek ister. Kalp; sevmekle yorulmaz. Nefret, kin, öfke, hırs kalbe yüktür. Yüklendikçe hafiflenilen, verdikçe çoğalan, paylaşmakla azalmayan tek olgu; sevgidir.
Son sözü Aşkın Sultanı Mevlana’mıza bırakalım:
“Seviyoruz; işte hayatımızın güzelliği bu yüzden.”
Mehmet DOĞRAMACI