Ses
•
A güzelim yoldaşım, sen alelâde tek bir insan değilsin ki…
Sen bir âlemsin, derin bir denizsin sen!
O senin muazzam varlığın yok mu
O belki dokuz yüz kattır
O, dibi-kıyısı bulunmayan bir deniz ki yüzlercesi o denizde gark olup gitmiştir.
[Cenâbı Mevlevî’den]
~
~~
~~~
Sıradan bir insanın kafasında kendisinin bile farkında olmadığı birçok ses vardır.
Denebilir ki insan zihnini bodrum katında, sürekli bir hırsız toplantısı hüküm sürer; evin tüm kaderi, işte tam da orada belirlenir.
Bu sesler behemehâl birbirleriyle çekişiyorlar, habire tartışıyorlar.
Farklı şeyler söyledikleri sürece, çatı hiçbir şey duymaz yalnızca hafiften bir tedirginlik hisseder.
Derken, bu seslerden birkaçı bir konuda uzlaşır ve hep bir ağızdan konuşmaya başlar.
Daha sonra toplam ses seviyeleri yukarıdan duyulabilecek kadar yükselir ve bir ekip olurlar ve işte o an, bir emre dönüşürler.
Ortalama bir insan sadece sesleri duymaz, onlara itaat eder. Daha doğrusu, o bu seslerin ta kendisidir, çünkü emirlere boyun eğilerek gereği yerine getirilmeye başlamadan önce, ortada öyle bir “kişi” yoktur.
Hatta kişilik, tam da bu seslerin hayata geçirilme sürecinde, hırsızların bedenlenmesiyle ortaya çıkar.
~~~
Mesele şu ki, ben herhangi birinin bu bodrum katına sızabilirdim ve o kişi bunu hiç fark etmeden, içindeki o hırsız toplantısında, çok yüksek olmayan ama son derece ikna edici bir tonda konuşabilirdim; öyle bir ses tonu ki, diğer tüm katılımcılar ânında râzı gelir, eşlik eder, ulur ve mırıldanmaya başlardı.
Sonuçta, o insan “beni” duymazdı, “kendini” duymuş olurdu!
Asla benim emrime boyun eğmiş olmazdı; yalnızca, varlığının en derin çekirdeğinde birdenbire filizlenen o güçlü arzuyu, en doğal haliyle yerine getirmek için bir telaşla acele içindeydi.
Bu istek, kendi isteği olduğu için olup biteni sorgulamak aklının ucundan bile geçmezdi.
Bu istek nerden geldi?
Bu istek kime geldi?
Bunu ancak birkaç gönül ehli yapabilir; fakat çok şükür ki onlarla hemen hemen hiç işim olmadı, çünkü onların kalpleri bu dünyanın yollarından çok uzaklarda bir yerlerde dolaşır.
[V. Pelevin’den]
~~~
Şimdi bu satırlar, kitaptan bir nice işâretin, dünya sahnesinde canlı canlı şâhit olunmasına bir güzel kapı aralamaz mı?
Hangileri mi?
…
Sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyleyene and olsun ki…
[Şems:8’den]
Derken şeytan, gözlerinden gizlenmiş edep yerlerini açığa çıkarmak ve fıtratlarında yer alıp da o ana kadar farkında olmadıkları şehvet duygularını kamçılayıp onları isyana sürüklemek için “her ikisine de fısıldayarak” şu telkinde bulundu:
“Rabbiniz size bu ağacı, sırf melek olmamanız veya burada ebediyen kalmamanız için yasakladı.”
[Arâf:20’den]
Ki o vesvese verir sinelerinde insânın…
[Nâs:5’den]
[Enfâl:34’den]
Ve biliniz ki şüphesiz Allah, kişi ile kalbi arasına girer.
***
Ve size şah damarınızdan, kendinizi öyle sandığınızdan daha yakındır.
[Kaf:16’dan]
Daha neler neler…
Artık bu mesele gün gibi açıktır, işitecek kalpleri açık olan canlara…
Mukâbele yerine sırf bu âyetlerin zevki inse cömertçe…
İçinden geçtiğimiz mevsimin evvelindeki rahmet bulutu boşalıp
~~~
Zihinde tutulan kişi yükünü yıkayınca mağfiret ne imiş bilinir
~~~
İkilik azâbıyla, ayrılık rüyasında köle gibi yaşayan, hepten azâd olmuş olur ve tâ böylece hiç ölmeyene döner, gerisi hep bayrâm olur vesselâm
°
X.com/benolanben