Şems-i Tebrîzi ve Felsefeciler – Masataka Takeshita
Şems-i Tebrîzi ve Felsefeciler
Masataka Takeshita
Tokyo Üniversitesi, Beşeri Bilimler ve Sosyoloji Yüksek Okulu
1.Giriş
Şems-i Tebrizi, genel olarak entelektüel ve akademik Mevlâna’yı, vecd halinde bir şaire dönüştüren, eğitimsiz gezgin bir derviş olarak düşünülür. İlk bakışta Şems-i Tebrizi, değil felsefe, hiç bir dini ilimle, ilgili görünmemektedir. Ancak değişik zamanlarda söylediklerinin, gelişigüzel toplaması olan Şems’in Makalat’ında,[1] sıkça felsefecilerin isimlerinden bahseder ve bazı felsefecilerle ilgili enteresan olayları nakleder. Bu tebliğde, Makalat’ta Şems’in felsefecilerle ilgili söylediklerini toparlayacak ve genel olarak felsefeciler hakkındaki fikirlerine açıklık kazandıracağım. Daha sonra, Makalat’taki en önemli felsefeci olan, ancak diğer kaynaklarda neredeyse hiç tanınmayan gizemli şahsiyet Şihab Hariva’ya, onun karakterini ve Makalat’ta tarif edilen felsefi doktrinlerini analiz ederek biraz açıklık getireceğim.
Herşeyden önce Şems, eğitimsiz, okuma yazma bilmeyen bir derviş değildi. O, Sufi şair Iraki gibi, akademik kariyerini terk edip, gezgin dervişlerin yaşantısına katılan dervişlerdendi. Dervişlerin yaşantısına katılmadan önce, akademik bir kariyeri vardı. Bir Kur’an okulunun öğretmeniydi. Fıkıh ve ilahiyat konusunda eğitim almıştı. Bir yerde şöyle der: “Ne de olsa ben bir fakihdim. Tenbih[2] ve diğerlerini defalarca okudum.”(Akhar fakih budam. Tanbih va gayr-e an ra beşyar kandam). Kendisi kuvvetle reddetmesine rağmen, başkaları tarafından bir yerde, mantıkçı diye çağrılır.[3]
II. Kadim Felsefeciler
Makalat’ta, Aristo’nun isminden bahsedilmez, ancak Eflatun’un ismi birçok yerde geçer. En enteresan yer şöyledir:
İbn Sina yarım felsefeciydi. En mükemmel felsefeci Eflatun’du. Aşka çağırdı. (Bu ‘Ali nime falsafi ast. Falsafi-ye kâmil Eflatun ast. Da’va-ye ‘Işk mikard)4
Burada görülüyor ki, Eflatun’a Ibn-i Sina’dan daha fazla değer veriliyor. Tüm diğer yerlerde, Eflatun’un ismi sadece, sembolik olarak felsefecileri temsil etmek için kullanılmıştır. Aristo’nun değil de, Eflatun’un bu amaç için kullanılması enteresandır. Bir yerde, liderleri Eflatun olan felsefecilerin, peygamberlere olan üstünlüğünü, şu şekilde beyan ettikleri söylenmiştir:
Eflatun ve takipçilerinin söylediği, “Herkes eğer bizim gibi olsaydı, peygamberlere gerek kalmazdı” sözü saçmalıktır. (Ançe Eflatun vâ tavâbi’-e u miguyand ke agar hame hamço ma budandi anbiya hacat nabudi, zhazh ast)[4]
Bir başka yerde denmiştir ki: “tek bir Allah sevgilisi, Eflatun’u bütün ilimlerden boşaltabilir.” (An Eflatun ra bandeyi az bandegan-e hoda az an hame ‘ilmha tohi tavanad kardan.)[5] Yine burada Eflatun, büyük âlimleri temsil etmektedir. Başka bir yerde Sokrat ve Hipokrat, İhvan-ı Safa ile beraber, büyük âlimleri temsil eden isimler olarak anılmış ve peygamber ve ailesi ile karşılaştırılmıştır…
Yoksa kim Muhammed (s.a.s.)’in, Muhammed (s.a.s.)’in ailesinin ve Muhammed’in ruhu ve kalbinin çocuklarının önünde Sokrat’tan, Hipokrat’tan, İhvan-ı Safa’dan ve Yunanlılardan bahsedebilirdi? (Agar na Sokhan-e Sokrat va Bokrat va Ihvan Safa va Yunaniyan dar hudur.-e Muhammad va Al-e Muhammad wa farzandan-e jan wa del-e Muhammad.)[6]
III. İslam Felsefecileri
1. Ibni Sina
İslam felsefecileri arasında, İbn-i Sina’nın ismi dört yerde geçer. Yukarıda gösterildiği gibi, İbn-i Sina, Eflatun ile kıyaslanmış ve daha düşük bir sıralama verilmiştir. Çok enteresan bir bölümde, Muhammed Gazali’nin, Ömer Hayyam ‘la beraber, İbn-i Sina’nın İşaret ve Tenbih’ini çalıştıkları anlatılmıştır. (Muhammad Ghazzali rahmat Allah ‘alayhi Isharat-e Bu ‘Ali ra bar ‘Umar Khayyam be khand.)[7] Gazali’nin, Ihya-i Ulumiddin’in de eleştirildiği söylenmiştir. Çünkü bu kitapta Gazali, İşaret’ten alıntılar yapmıştır. Gazali, İşaret’i Ömer Hayyam’la beraber, iki kere okumuş ancak anlamamıştır. Öyle görünmektedir ki, Şems, Gazali’yi sufiden çok bir âlim olarak görmektedir. “İlim metodlarında, Muhammed Gazali’nin rakibi yoktur. Onun kompozisyonları, güneşten daha nettir. Mevlâna bunu gerçekten bilir.” (Muhammad Ghazali dar shive-ye ‘ulum la nazira lahu bud. Tasanif-e u azhar min al-shams ast. Mavlana khod midanad).9
Son olarak, İbn-i Sina’nın ismi, çağdaş felsefeci ve Şems’in yakın tanıdığı olan Şihab Hariva -ki beyanları aşağıda tartışılacaktır- ile ilişkili olarak geçer. Şihab Hariva’nın, İbn-i Sina’ya hiç saygı göstermediği söylenir. (Bu ‘Ali ra hiç Mahall na nehadi.)[8]
2. Şahabettin Sühreverdi Maktul
Makalat’ta, Işrak Şeyhi Sühreverdi Maktul, bir kez onun trajik idamının tuhaf, uzun anlatımında görünür.[9] Şems, İbn-i Sina’ya itibar etmemesine karşılık, Sühreverdi’ye saygı duyar. Şems, onun ölümüyle ilgili anlatımını şöyle bitirir: “Onun kelimeleri, Şihab Sühreverdi’nin kelimelerini yuttu?? Sonra ilahiyatçı Esad onu lanetledi. O ne kadar haksız.” (Sokhan-e u Shihab Suhrawadi ra ba sokhanesh foru bordi. Angah in Asad-e mutakallim u ra doshnam dadi. An bi insaf.)[10] Burada, Sühreverdi Maktul, Sühreverdi tarikatının kurucusu Sufi Şeyh Şihab Sühreverdi ile karşılaştırılmıştır ve felsefeci Sühreverdi, Sufi Sühreverdi’den daha üstün telakki edilmiştir. Bir başka yerde, Şems’in Şihab Nişaburi ile ilgili aşağıdaki yorumunu farketmek enteresandır: “bu Şihab, (Şihab Nişaburi), Şeyh Şihabettin’den çok daha mükemmeldi.”[11] Bu Şihab Nişaburi, Şems’in daha önce belirtilen, felsefeci arkadaşı ile aynı olmalı. Hem aydınlanma okulunun üstadı Şihabettin Sühreverdi, hem de mucizevî felsefeci Şihab Hariva, aynı Sufi Sühreverdi ile karşılaştırılmış, ondan daha üstün kabul edilmişlerdir. İki Şihab (Şihabettin Sühreverdi ve Şihab Hariva) arasında karışıklık olması muhtemeldir.[12]
Metnin farklı bir nüshasında Sühreverdi’nin, Hz. Muhammed’in dinini terk etmekten bahsettiği söylenir. (tarak-e mutaba’at-e Din-e Muhammad goft)[13] Eflatun bahsinde görüldüğü gibi, dinin reddedilmesi, felsefecilere karşı yapılan klişeleşmiş suçlamalardan biridir. Aynı yerde, şöyle de denilmiştir: bu Sihanettin, (Sühreverdi Maktul) ilim, akıldan daha baskındır. ”demiştir.(An Shihab al-Din ra ‘ilmesh bar ‘aqlesh gharib bud.)[14]
3. Fahrettin Razi
Fahrettin, Şems’in Makalat’ta Şihab Hariva’dan sonra sıklıkla bahsettiği felsefecidir. [15] Genellikle Fahrettin, felsefeci değil, Eşâri ilahiyatçı olarak kabul edilir. Ancak onun ilahiyatçılığı, felsefeden kuvvetli bir şekilde etkilenmiş ve birçok felsefi mesele ile ilgilenmişti. Makalat’ta, “felsefecilerden biri ya da, onun gibi bir şey” olduğu söylenir.(Fakhr-e Razi az ahl-e falsafa bude ast ya az an qabil)[16]
Birçok yerde Fahrettin, akli ilimlerin en mükemmeli olarak anlatılır ki, bu sufi ilminin tam zıttıdır. O, insan ilminin en üst seviyesine ulaşmış, ancak sonunda insanın aklî gayretlerinin, boşuna olduğunu idrak etmiştir. Fahrettin’in bu imajı, onun genel kabul görmüş imajı ile örtüşmektedir. Yaygın inanışa göre, ömrünün son yıllarında Fahrettin, ilahiyat ve aklî ilimlerle uğraştığı için, tövbe etmiş ve kendisinin mükemmel olduğu aklî ilimlerin ötesinde, daha yüksek bir ilmin varlığını tasdik etmiştir.[17] Arapça yazdığı meşhur şiirinin bir parçası, insanın aklî gayretlerinin boşuna olduğunu göstermek üzere, Makalat’ a alınmıştır. Seyid Hüseyin Nasr’ a[18] göre bu şiir Fahrettin’in, Sufizme yönelişinin yeterli kanıtıdır. Fahrettin’in isminin burada zikredilmediğini, ancak “bilim araştırmacılarının en iyisi” olarak atıfta bulunulduğunu farketmek enteresandır.
İnsan bir amaç için yaratılmıştır. -ki nereden geldiğini ve nereye döneceğini bilsin… Bu dünya insanının, en iyi meşguliyeti olan bilimle kendini meşgul ederek, günlerini geçirir ve amacından uzaklaşır. Bu alandaki en iyi araştırmacı, yaşamının sonunda, “Bu dünyadaki yaşamımız, başkalarına acı vermek ve günahtan başka bir şey olmamıştır”demiştir. (Adami ra jihat-e maqsudi afaridant ta khod ra bedanad ke az kojast wa marja’e u kojast…Dar ishtighal-e ‘ulum ke behtarin mashghuliha-ye ahl-e donya st ruzgar mibarad wa az maqsud dur mimanad. Behtarin bahhathan dar in bab dar akhar ‘umr in miguyad “Hasil dunyana adha wa bal”)21
Bir yerde, Fahreddin, Ebu Yezid ve Cüneyd gibi sufi mürşitlerle kıyaslanmıştır.[22]
Onun engin bilgisi, onu bu mürşitlerin ulaştığı seviyeye çıkaramamıştır.
Makalat’ta, kendini beğenmiş, gururlu bir insan olarak tasvir edilmilştir.
Şems, Fahreddin’in şu sözlerini iletir:
“Böylelikle, köklerin ve dalların ince noktalarına gittim. Eflatun zamanından günümüze kadar çok eskilerin ve modernlerin kitaplarını inceledim. Her ünlü kompozisyonun, seviyesini tespit ettim, açıklığa kavuşturdum ve ezberledim. Bütün eskilerin defterlerini inceledim ve her birinin ölçüsünü öğrendim. Bu zamanların halkını, tamamıyla soydum ve her birinin sahip olduklarını gördüm. O disiplini, şu disiplini öğrendim ve onları listeledim. “Ve onları, hiç tahayyül edilemeyecek bir yere götürdüm.”(Chonin dar raftam dar daqa’iq-e usul wa furu’ ; hame kitabha-ye awwaliyan wa akhariyan ra barham zadam. Az ‘ahd-e Aflatun ta aknun har tasanif ke mu’tabar bud pish-e man semat-e har yeki mu’ayyan shod; wa rowshan ast, wa dar hafz ast. wa daftarha-ye awwaliyan ra hame barham zadam, wa hadd-e har yeki bedanestam, wa ahl-e ruzgar-e khod ra barahne kardam, wa hasel-e har yek ra bedidam, wa folan fann ra wa folan fann ra— bar shomord—wa be jayi rasanidam ke wahm gom shavad.)[23]
Kibri öyle bir boyuta çıktı ki, kendini Peygamberle eşit görmeye başladı. Şems şöyle der:
Fahreddin Razi’ninki ne küstahlık! Diyor ki: “Muhammed Tazi şunu söylüyor, Muhammed Razi bunu söylüyor.” O, zamanın dinden döneni değil mi? O tam bir kâfir değil mi? ?(Fakhr-e Razi che zahre dasht ke goft, “Muhammad Tazi chonin miguyad wa Muhammad Razi chonin miguyad.” In mortadd-e waqt na bashad? In kafir-e mutlaq na bovad?)[24]
Öbür yandan Şems, aşağıdaki güçlü kelimelerle, Fahreddin Razi’yi eleştiren Sayf Zangani’ye karşı, aşırı bir kızgınlık gösterir.
Sayf Zangani kim ki, Fahreddin Razi hakkında kötü konuşuyor? Fahreddin yellense, Sayf gibi yüz tanesi var olur ve yok olur. Onun mezarını ve ağzını bozarım. Başına toprak saç! (Sayf Zangani u che bashad ke Fakhr-e Razi ra bad guyad.? ke u az kun tizi dahad hamcho u sad hast shavand wa nist shavand….Khak bar sarash.)[25]
Genelde Fahreddin, eski felsefeciler arasında, Eflatun gibi, sadece felsefeci olarak değil, aynı zamanda büyük bir ilim adamı olarak da tasvir edilmiştir. Bir yerde Şems, felsefeciyi, her şeyi bilen adam olarak, tarif eder. Sonra, felsefeci birçok şeyi bilen adamdır. Çünkü her şeyi bilen sadece Allah’tır diyerek tarifini düzeltir.
Bu anlamda, Şems için Fahreddin, asrının en önemli felsefecisidir. [26]
IV. Şihab Hariva: İnsan ve Düşüncesi
Şihab Hariva, diğer kaynaklarda hemen hiç bilinmemektedir. Horasan’lı olduğu ve Nişabur lehçesinde konuştuğu söylenir. Ancak yaşadığı ve Şems’le ilişkide olduğu ve öldüğü yer Şam’dır. Eğer Şeyh Muhammed’in arkadaşı[27] ve bir keresinde, Şeyh Muhammed’in rüyasını gördüğü kişi[28] olarak Makalat’ta bahsedilen Şihab Nişaburi ile aynı ise, büyük ihtimalle Fahreddin Razi’nin Şahrazuri’nin “Nüzhet-el Ervah”ında Fahreddin’in biyografisinde bahsedilen, öğrencilerinden biri olan Şihabettin Nişaburi ile aynıdır. [29]
Bu, Şihabettin Nişaburi hakkında, diğer kaynaklarda sahip olduğumuz tek bilgidir. Hayatı ve düşüncesi hakkında, hiçbir şey bilmiyoruz. Öbür yandan Makalat’ta Şihab en önemli karakterlerden biridir. Gerçekten de, Şihab ve yukarıda bahsedilen Şeyh Muhammed’in Makalat’ta, Mevlâna’dan sonra en çok bahsedilen iki karakter oldukları söylenebilir. Şeyh Muhammed sufi iken, Şihab bir felsefecidir. Şeyh Muhammed ve Şihab iki iyi arkadaştı.(ham rafiqan budand).[30] Büyük ihtimalle birbirlerini Şems vasıtasıyla tanıdılar. Şihab aynı zamanda, bir ilahiyatçıydı. “Şam’da bir ilahiyatçı olan Şihab, bütün mantıkçılar tarafından kabul görmüştü. (Shihab Hariva-ye mutakallim dar Dimashq maqbul bud pish-e jomle-ye mantiqiyan). Ona, aynı zamanda Herat’ın bilgesi deniyordu. (Shihab, hâkim-e Hariwa).[31] Ancak, yaygın olarak felsefeci olarak biliniyordu. Şam’da insanlar arasında büyük bir üne sahipti.
İnsanlar Şihab’ı ziyaret edip binlerce akli şey duyuyorlardı. Faydalanıyorlar ve onun önünde secde ediyorlardı. “O (Şihab)bir felsefeci, felsefeci herşeyi bilir” diyerek çıkarlardı. miamadand be-khedmat-e in Shihab, hezar-e ma’qul mishenidand. Fayede migereftand, sujud mikardand. Birun miamadand ke faslafi ast. Al-faylasuf dana be hame chiz.”[32]
Başka bir yerde şöyle denir:
Onların arasındaki büyük kimseler onun (Şihab) önüne gelir, kendilerini aşağılar ve çıkar sağlarlardı. .(amadandi bozorgan-e ishan pish-e u, khudu’ karadandi, estefade gereftandi.)[33]
Bir yerde Şems, Şihab’dan, “Asir’e[34] ve diğerlerine göre en büyük felsefeci, onlar hiç bir şey değil” diye bahseder. (bozorgtareshan ke in Athir wa ghayrhu pish-e u ‘adam budand)[35]
Bir yerde, “Şihab Hariva mükemmel bir koruyucudur” (kubr-e khanevade bud”)[36] denmektedir. Muvahhid bundan Şihab’ın Peygamber’in soyundan (seyit) olduğu kanısındadır, Chittick de onun Şii olduğunu düşünmektedir. [37]
Birçok kişi tarafından ziyaret edilmesine rağmen, kendisi inzivayı tercih etmiştir. Az sayıdaki müritleri dışında Şems, Şihab’ın en yakın arkadaşıydı. Şems hakkında, “Bu adam aynı benim cinsimdendir. Kendimi onun yanında huzurlu hisediyorum.” derdi. (in mard ahl ast; ba neshastan-e u mi asayam, asayesh miyabam.)[38] Başka bir yerde, Şihab’ın Şems’e şöyle dediği kaydedilir: “Sen gel çünkü kalbin senin yanında huzurdadır” (to, biya, ke mara ba to aram-e del ast.)[39] Bu arkadaşlık karşılıklıdır. Şems, Şihab’ın çoğu felsefi düşüncesini kabul etmemesine rağmen, ondan hep sevgi ve hürmetle bahseder. Bir yerde ondan, “hoş kâfir” diye bahseder. (khosh kâfir).[40] Öbür yandan, Şihab’dan açıkça kâfir diye bahsedenlere karşı, kuvvetli bir nefret duyar. “Bu köpekler Şihab’a açıkça kâfir dediler. Dedim ki, “Aman dikkat! Şihab nasıl kâfir olur? O çok aydınlıktır.” (An Shihab ashkara kâfir migoftand an sagan. goftam. Hasha, Shihab kâfir chun bashad? Chun nurani ast.)[41]
Makalat’ta, Şems, onun çoğunlukla eleştirdiği felsefi düşüncelerinden alıntı yapar. Şihab’ın Makalat’ta alıntılanan ifadelerinden, onun en belirgin felsefi özelliklerini sekiz noktada özetleyebiliriz.
1.Aklın Şaşmazlığı
Muhammed Guyani’nin, Şihab’a “Akıl, yargılarında hiç hata yapar mı? dediğini Şems kaydediyor. Şihab cevap verir, “Hayır, akıl hiç hata yapmaz. O, öbür şeydir hata yapan.” (Muhammad Guyani gofte budesh ke in ‘aql hich dar fatwa khata nakonad? Goft ney, ‘aql khata nakonad. An chizi digar ast ke khata konad.)[42]
2. Allah’ın İradesinin Reddilmesi
Allah’la ilgili olarak Şihab’ın “O, o kimsedir ki, O’na karşı zat ile hareket edilsin.” Dediği kaydedilir. O seçim yapan değildir. (khoda’i ra goft: mujib bi-l-dhat ast mukhtar nist.)[43]
Yine, başka bir yerde, Şihab’ın şu sözlerini alıntılar. “ Benim için açıkça anlaşılır bir şeydir ki O, ona karşı zat ile hareket edilmesi gerekendir.” O, canını istediğini yapan değildir. (11/107) ”(Bar-e man ma’qul-e sorf ast ke mujib ast bi-l-dhat; na fa’’al lima yurid.)[44] Cürcani’ye göre, mucibi’l zat o kimsedir ki, ondan ortaya çıkan fiil aynı, güneşten ışığın gelmesi ya da ateşten yanmanın ortaya çıkması gibi, zorunlu olarak irade veya niyet dışıdır. [45] Bu, Gazali’nin, felsefecilere göre Allah, kelimenin tam anlamıyla fail değildir. Çünkü fail olabilmesi için, irade ve seçim sahibi olması gerekir diyerek, felsefecileri eleştirdiği doktrinlerden biridir. Oysa felsefecilere göre, Allah’ın ne iradesi ne de seçimi vardır. [46]
3.Allah’ın Cüzler Hakkındaki Bilgisinin Reddedilmesi
Şems, Şihab’ın aşağıdaki cümlelerini alıntı yapar.” O, (Allah) cüzleri (parçaları) bilmez. O küllileri (bütün)bilir. (‘alim nist be juz’iyat; ‘alim ast be kulliyat). Sonra Şihab şöyle devam eder: “O’nun, cüzleri bilmemesinin bir kusur olduğunu söylemiyorum. Örneğin benim midemde, dışkıda uyuyan bir kurt var diyelim. Ben bu kurtu bilmiyorum. Onu bilmek ya da bilmemekte nasıl bir kusur olabilir.” (na az ruye noqsan miguyam ke ‘alim nist be juz’iyat, mathalan dar shekam-e man kermi hast dar hadath mikhosbad. Man an kerm ra nadanam. Che noqsan bashad az na danestan-e an va danestan-e an?”[47] Bu aynı zamanda Gazali’nin felsefecileri eleştirdiği doktrinlerden biridir. [48]
4.Peygamberlere Karşı Hürmetsizlik
Şems şöyle kaydeder: O, (Şihab)bütün peygamberlere göz ucuyla bakardı. Şöyle derdi: Melekler kıskançlıkları sebebiyle, onların yüzlerini halka çevirmelerini sağladılar. Bu sebeple, onlar yaratıklarla meşgul oldular.” (Be kereshme minegarist dar hame anbiya; migoft ke az gheirat fereshtegan ru-ye ishan ra ba khalq kardand. Ishan mashghul-e khalq shodand.)[49]
Başka bir yerde Şems, Şihab’ın şu sözlerini alıntı yapar: “Peygamberler bilge insanlardır, ancak böyle şeyleri (kıyamet olayları) insanların, ilgisi hatırına söylemişlerdir.” (anbiya ra guyad: Hakim budand illa jihat-e masaleh-e khalq choninha gofte-and.)[50]
Yukarıdaki alıntıdan, Şihab’ın peygamberlerle ilgili esas eleştirdiği şey, onların inzivaya çekilmeyip, özellikle kadınlar olmak üzere, halkla meşgul olmalarından, Şihab’ın talep ettiği züht seviyesini karşılayamamış olmalarıdır.
Başka bir yerde, Şems, Şihab’ın adını telaffuz etmeden, felsefecilerin şu bakış açısını sunar. “Bir grup felsefeci, meleklerin peygamberlerden üstün olduklarını kabul ettiler. Muhammed (s.a.s.)’i ve peygamberleri kendilerini halkla meşgul ettikleri için kusurlu bulurlar. Meleklerin, peygamberleri kıskandıkları için onların yüzlerini halka çevirdiğini söylüyorlar. Onları kandırdılar ki, böylece halka öğüt versinler… Kısaca, felsefeciler, peygamberleri halkla meşgul oldukları için kusurlu bulurlar ve onlar yolda, mevki ve peygamberlik aşkı ile tuzağa düşürüldüler. Ancak, bütünüyle yollarını kaybetmediler ve manevi âlemin yolu, onlara bütünüyle kapanmadı. Her şeye rağmen, dünyadan kopma derecelerinden ve inzivadan uzak tutuldular. Ayrıca peygamberlerin, eşler istemeleri gerçeğinin de, bir kusur ve leke olduğunu söylediler.” (jama’ati-ye falsafiyan mala’ika ra bar anbiya tarjih nehand. Mustafa ra va anbiya ra noqsan nehand az in ru ke be khalq mashghul shodand. Guyand ferishtegan bar peyghambaran gheirat kardand va ruy-ye ishan ra be donya kardand va ishanra benasihat-e khalq be fariftand… Hasel, falsafiyan anbiya ra noqsan nehand ke be khalq mashghul shodand va dusti-ye jah va peyghambari ishan ra rah zad, illa gomrah nashodand be-kulli, va rah-e malakut bar ishan baste nashod be-kulli. Likan az darajat-e tajrid va khalwat mandand wa niz zan khastan-e anbiya ra ham noqsan va aludegi guyand)[51] Şihab’ın isminden bahsetmemesine rağmen, peygamberlere yöneltilen bu eleştirinin Şihab’dan geldiğine şüphe yoktur.
5.Öldükten Sonra Dirilmenin ve Kıyamet Olaylarının Reddedilmesi Şihab’ın öldükten sonra dirilmeyi ve kıyameti (qiyamat ra munkir budi)[52] cennetlerin dürülmesi gibi kıyamet alametlerini, reddettiği açık olarak söylenmiştir. Öyle görünmektedir ki o, Kur’an’da tarif edilen bu olayları, insanın idrakinde meydana gelen, manevi olaylar şeklinde sembolik olarak yorumlamıştır.[53]
Bir yerde, Şems, Şihab’ın adını söylemeden şunu kaydeder. “Felsefeci, ruhların yeniden dirileceğini söyler.” (Falsafi guyad hashr-e arwah bashad)[54] (s. 697) Bu felsefeci, büyük olasılıkla Şihab’tır. Bu, aynı zamanda Gazali’nin, felsefecileri eleştirdiği doktrinlerden biridir. [55]
6.Peygamberlerin Mucizelerinin Reddedilmesi
İnsan aklına kuvvetle inanan Şihab’ın, akla ters düşen, kaydedilmiş peygamber mucizelerini reddetmesi, anlaşılır bir şeydir. Şems, Şihab’ın reddettiği ya da reddetmiş olacağı iki mucizeden bahseder. Reddetmiş olabileceği ilk mucize, hurma sütununun ağlamasıdır. (ustun-e hannane)[56] ve açıkça reddettiği mucize ise, ayın ikiye bölünmesidir. (shaqq-e qamar)57. Oysa burada, ayın bölünmesini, manevi olaylardan biri diye kasdediyor olabilir. Bir yerde Şems, Şihab’ın adını belirtmeden, felsefecilerin, peygamberlerin mucizeleriyle ilgili olarak, şu düşüncelerini kaydeder: Onlar (felsefeciler) “biz akılla kavranabilenleri (mucizeler) kabul ederiz, akılla kavranamayanları reddederiz. Çünkü idrak, Tanrı’ya delildir ve Tanrı’nın delilleri (insan idraki ve mucizeler ) birbirine ters düşmez.” (amma mu’jizat-e anbiya ra guyand anche az an ma’qul ast qabul mikonim va anche ma’qul nist qabul nakonim. ‘Aql Hujjatullah ast va Hujaj Allaha la tatanaqad.”58 Büyük ihtimalle bu sözler de, aklı, hakikatin tek kriteri kabul eden Şihab’a aittir
7.Züht
Yukarıda bahsedilen altı noktanın kaynağı da, İslam felsefî geleneğine kadar gider. Ancak züht, Şihab’ın düşüncesinde çok özgün bir hususiyettir. Bize, ilk sufi uygulamalarını hatırlatır. Şems, Şihab’ın züht anlayışını paylaşmamasına rağmen, onu kesinlikle çok etkilemiş olmalı ki, Makalat’ta bir çok yerde bundan bahsediyor.
“Kendini kadın ve tutku ile meşgul etmeyi, doğal olarak zayıflık kabul etti ve bunun aklın hükmü olduğunu söylerdi.” (albatte mashghul shodan be zan va shahvat ra da’f nehadi, va gofti fatwa-ye ‘aql in ast.)[59]
Şihab Hariva Şam’da, zühtü yaşayarak, bütünüyle eridi… Halvetinde kimsenin kendisiyle oturmasına izin vermedi.” (Shihab Hariwa dar Dimashq sakht godakhte bud az riyadat… In Shihab kasi ra be khod dar khalwat rah na dadi.)[60]
“Saf nur haline gelmişti. Hiçbir şey yemiyordu. Tüm hayatı boyunca, ne helale ne harama bakmadı.” (Nur-e mahd shode. Ghadha na mande. Hame ‘umr na haram na halal dide.)[61]
“Şihab, küfür ifadeleri kullanmasına rağmen, saf ve maneviydi. Saf ruh haline gelmişti. Artık yemek yemiyordu.” (An Shihab agar che kufri migoft amma safi wa ruhani bud. Ruh-e mahd shode. Ghaza az u rafte.)[62]Kadınlardan ve yemekten özellikle kaçındı. Yukarıda belirttiğimiz gibi, peygamberlere yöneltilen eleştirilerden biri de, onların halvete çekilmeyişi ve bekâr kalmayışlarıydı.
8.Hayata Karamsar Bakış
Böyle bir zahit ve insanlardan nefret eden bir felsefeci olan Şihab’ın, bu dünyadaki fiziksel mevcudiyeti, bir yük ve ölümü de bir kurtuluş olarak düşünmesi, çok şaşırtıcı değildir. Onun hayata karşı olan karamsar bakışı, Şems tarafından iki yerde kaydedilmiştir.
“Benim için hayat, birisinin boynunda sanki çok ağır bir sırt çantası yüklenmesi gibidir. Ayakları çamurun içinde, kendisi yaşlı ve zayıftır. Birdenbire birisi gelir ve ipi keser, böylece ağır yük boynundan kalkar ve kurtulmuş olur.” (Bar man hayat hamchonan ast ke kasi ra bar-e geran shode bashad poshtvar-e geran dar gardan wa payi dar vahal. wa u pir wa da’if. Yeki beyayad nagah wa an risman beborad ta an bar-e geran az gardan-e u beyoftad ta u berahad)[63]
“Benim için ölüm, böyle bir şeydir. Yetkililer haksız olarak, zayıf bir adamın sırtına ağır bir yük yerleştirmişlerdir. Bataklığın içine gider, ya da yüksek bir dağa çıkar, kendini binlerce kez devirir. Biri gelir, yükü boynuna bağlayan ipi çözer ve böylece yük sırtından düşer. Sonra nur haline gelir. Kurtulmuş, ruhu tazelenmiştir.” (Marg bar man hamchonin ast ke bar posht-e shakhs-e da’if javal-e geran nehade bashad ‘awwanan be zulm. Wa dar wahli miravad ya bar kuh-e bolandi miravad be hezar jan kandan. Kasi beyayad wa risman-e an jawal ra ke bar gardan-e u baste ast foru bord ta javal az posht-e u foru oftad chon sabk shavad wa khalas yabad wa janesh taze shavad.)[64]
Hayatı zevklerden ve mutluluklardan, mahrum olarak yaşamış, böyle melankolik ve karamsar bir adam için hayat, yorucu ve herşey zahmettir. Bir yerde Şems, Şihab’ın aşağıdaki derin bıkkınlık ifadelerini kaydeder. (mululi). “Cebrail bana zahmetti, kendi varlığım da. “(Jibril mara zahmat ast… wujud-e man ham mara zahmat ast.)[65] Bu karamsarlık ve züht, İslam felsefî geleneğinde yoktur. Kesinlikle ne karamsarlık, ne de züht Aristocu bakış değildir. Diğer yandan, kurtuluş için vücudun küçümsenmesi ve ölüm kavramı Eflatunculuktan kaynaklanıyor olabilir.
Zaten belirtildiği gibi, Şihab ve sufizm arasında, züht ve karamsarlık açısından benzerlikler bulunmaktadır. Buna ilaveten, Şam’da 13. Yüzyılın başlarında, Kalenderiye Tarikatının kurucusu Cemaleddin Safi’nin etrafında, vücutla ilgili herşeyi ihmal eden, zühtü uçta yaşayan bir grubun oluştuğunu fark etmek enteresandır. Ancak, onların akıl dışı eğilimleri, Şihab’ın akli rasyonalizminden kesin şekilde farklıdır.
Muvahhid, Şihab ve erken 11. yüzyıl ünlü Arap şairi Ma’arri arasında, insan aklına kuvvetle inanma ve hayata karamsar bakma açısından benzerlikler olduğuna dikkat çeker.[66] Ancak Ma’arri felsefeci olarak hiç tanınmamış ve felsefi spekülasyonlarla hiç ilgilenmemiştir. Bana öyle geliyor ki, Şihab’ın Makalat’ta belirtilen düşünceleri, doktor ve 19. Yüzyıl sonları ve 20. Yüzyıl başlarının felsefecisi olan ve kendisi Şihab gibi bir zahit olmamasına rağmen, Tolemi ve Öklid gibi bilim adamlarının insanlığa, peygamberlerden daha büyük fayda sağladığını iddia eden, Zekeriya Razi’ye daha yakındır.
Son olarak Fahreddin’in öğrencisi olan, Şihabettin Nişaburi, gerçekten Şems tarafından kaydedilen fikirlere sahip miydi? sorusu sorulmalıdır. Malesef, bu soruya kesin bir cevap veremem. Fahreddin’in, felsefi bilgisi derin olmasına rağmen, bu uç felsefi düşüncelere sahip olması pek mümkün değildir. Şihab’a göre, Fahreddin önce Allah’ın özgür seçimini reddetmiş, ancak Harezmşah’ın, zengin hediyeleri uğruna bakışını değiştirmiştir. “Fahreddin Razi, Harezmşah tarafından verilen, bol yemek, şeref elbiseleri ve altın ayakkabılar uğruna Allah’ın, dilediğini yapan olduğunu söyledi.” (Fakhr-e Razi jihat-e lut-e charb wa khal’at-e Khwarezmshah wa na’l-e zarrin Fa’’al lima yurid goft.).
Yukarda bahsedilen altı noktanın hepsi, Gazali tarafından kafir olarak lanetlenen felsefecilerin, kötü şöhretli doktrinleridir. O dönemde herhangi bir felsefecinin- ne kadar felsefi aklı olursa olsun- inanışa ters düşen, böyle düşüncelere sahip olduğuna inanmak güçtür. Bana öyle geliyor ki, bu düşünceler, o dönemin, sıradan insanlarının, takva sahibi olmayan felsefecilerin, cüret edip inandıklarını zannettikleri düşüncelerdir. Şihab’ın Makalat’ta kaydedilen felsefi düşüncesi, gerçekten bu olmasa bile, Şihab’ın, Şems’in yakın arkadaşı olduğuna ve züht hayatı yaşadığına, şüphe etmeye gerek yoktur. Şems, Fahrettin’in temsil ettiği felsefi, akılcı ilahiyatın, Zekeriya Razi’nin temsil ettiği genel inanışa aykırı felsefe kadar, din için zararlı olduğunu düşünmüş olabilir. Şems, felsefecilerin abartılmış ve basmakalıp düşüncelerini, arkadaşı Şihab’a dayandırarak, bu tip ilahiyatla alay etmiştir. Öbür yandan Şems, onun manevi kişiliğine ve zahitlik yaşam tarzına duyduğu hayranlığı, gizleyememiştir. Bu nedenle, Şihab’la ilgili açıklamalarında, iki yönlülük bulunmaktadır.
V. Sonuç
Onüçüncü yüzyıl Anadolu’sunda, kalender ya da baba denilen ahlaksız eğilimleri olan birçok cahil, gezgin derviş ortaya çıkmıştır. Şems-i Tebrizi, çoğu kez bu dervişlerden biri olarak, kabul edilmiştir. Ancak, Makalat’taki sohbetlerini değerlendirdiğimizde, onun yüksek eğitimli olduğunu, çoğu kez felsefi konularda tartıştığını ve kadim ve İslam felsefecilerinin isimlerinden bahsettiğini ve felsefeye yönelmiş ilahiyatçı olan Şihabettin Nişaburi ile yakın arkadaşlığı olduğunu öğreniyoruz. Şihab’ın engin bilgisi ve züht hayatına karşı olan dürüst hayranlığına rağmen, onun felsefi ilahiyatını eleştirmiştir. Kendi zamanında, felsefecilere karşı olan yaygın önyargıyı, paylaşmıştır. Felsefeciler, insan aklını vahyin üzerinde tutan ve peygamberleri reddedenlerdir. Şems, bu karikatürize edilmiş felsefi düşünceleri, felsefi aklı olan arkadaşına mal ederek ve aksini ispatlayarak, Fahreddin’in temsil ettiği, akli ilahiyatı eleştirmeye ve insan aklının limitlerini ve mistik ilhamın akli düşünceden üstün olduğunu göstermeye çalışmıştır.
[1] Shams al-Din Muhammad Tabrizi, Maqalat-e Shams-e Tabrizi, ed. yazan Muhammad ‘Ali Movahhed, (Teheran, 1369 AH Solar). Kitabın bir kısmı İngilizce’ye William C. Chittick tarafından çevrilmiştir. William C. Chittick (tr.), Me & Rumi; The Autobiography of Shams-e Tabrizi (Louisville, 2004). Bu tercüme, konularına gore hazırlandığı için çok faydalıdır. Bu çalışmada bazı değişiklikler yaparak onun tercümesini kullandım.
[2] Maqalat, s. 676. (c. 2, s. 78). Bahsedilen kitap al-Tanbih fi Furu’ al-Shafi’iya by Abu Ishaq Shirazi. Movahhed’in yorumuna bakınız, a.g.e., s. 913 (c. 2, s. 310.)
[3] a.g.e.,s. 626 (c.2, s.28)
[4] a.g.e., s. 231.
[5] a.g.e., s. 711. (c. 2, s. 113)
[6] a.g.e., s. 716 (c. 2, s. 118)
[7] a.g.e., s. 84
[8] a.g.e., s. 649, (c. 2, s. 51)
[9] a.g.e., s. 320.
[10] a.g.e., s. 339.
[11] This episode is treated in Muhammad ‘Ali Movahhed, Shams-e Tabrizi (Teheran, 1375), s. 87-120.
[12] a.g.e., s. 297.
[13] a.g.e., s.29 (s. 697-698)
[14] Örneğin, Ahmad Khoshnevis, Maqalat-e Shams’in, iki ayrı yere belirtilen başka bir editörü, Shihab ile Suhrawardi, Shaykh al-Ishraq. Maqalat-e Shams-e Tabrizi, ed. Ahmad Khoshnevis (Teheran, 1349 AH Solar), s. 220-221; s. 329, Movahhed baskısında sırasıyla s. 657-658 ve s. 275.’e tekabül ediyor. Her iki yerde de Shihab ile Shihab Hariwa kastedildiğini düşünüyorum.
[15] a.g.e., s. 296.
[16] Suhrawardi Maqtul hakkındaki yaygın fikir gibi görünüyor, Sayf al-Din Amidi’nin Wafayat al-A’yan’ında Ibn Khallikan tarafından alıntılanan ifadelerinde görüldüğü gibi. “İlmi geniş ama aklı az.(kathir al-‘ilm qalil al-‘aql). Movahhed’in yorumuna bak, a.g.e., s. 559.
[17] Bak: Movahhed, Shams-e Tabrizi, s. 120-93.
[18] a.g.e., s. 658. (c. 2, s. 60)
[19] Onun itirafı bazan”Kelam kullandığı için ölüm döşeğinde tövbe”.diye yorumlanmıştır. Makdisi, “Ash’ari ve Ash’arites Islamic Religeous History” in Sutudia Islamica, c. 18 (1963), s. 31 Tony Street tarafından alıntılanmış, “Fakhr al-Din al-Razi’nin Hayatı ve Eserleri Hakkında” in Peter G. Riddell & Tony Street (ed.) Islam: Essays on Scripture, Thought & Society: A Festschrift in Honor of Anthony H. Johns (Leiden, 1997), s. 134. Tony Street bu itirafın yorumunun Ibn Teymiye tarafından yayıldığını düşünmektedir. Ancak Makalat’ta açıktır ki ömrünün sonundaki tövbe hikayesi Şems-i Tebrizi zamanında mevcuttu.
[20] Seyyed Hossein Nasr, “Fakhr al-Din Razi” in M. M. Sharif (ed.), A History of Muslim Philosophy (Wiesbaden, 1961), c. 1, s. 654
[21] a.g.e., s. 678. (c. 2, s. 80).
[22] a.g.e., s. 128.
[23] a.g.e., c. 658-659 (c. 2, s. 60-61)
[24] a.g.e., c. 288. Bu, büyük ihtimalle o dönemde Şam’da çok yayılmış bir söylentidir. Abu Shama al-Maqdis, Fakhr al-Din’in aynı ifadelerini haber vermektedir.. Abu Shama al-Maqdisi, Tarajim Rijal al-Qarnayn al-Sadis wa al-Sabi’ (Beirut, 1974), s. 68.
[25] a.g.e., s. 641 (c. 2, s. 43)
[26] a.g.e., s. 658 (c. 2, s, 60)
[27] Movahhed bu Shaykh’i Ibn ‘Arabi ile özdeşleştirir. Movahhed, Shams-e Tabrizi, s. 100-105. Chittick bu kimliğe karşı çıkar. Chittick, s. xviii-xix.
[28] Maqamat., s. 698 (c. 2, s. 100)
[29] Shahrazuli, Nuzhat al-arwah wa rawdat al-afrah fi ta’rikh al-hukama’ wa’lfalasifa, ed. Khurshid Ahmad, vol. (Hyderabad, 1976), s. 144. Movahhed (Shams-e Tabrizi, s. 84) bu kimlikten çok emin değil. (Aya in Shihab ba an Shihab Nishaburi ke az shagardan-e arshad-e Emam-e Fakhr-e Razi bude ast yeki ast?) Chittck’e göre (s. xvii), Shihab Hariwa büyük ihtimalle Shihab al-Din Nishaburi ile aynı. Abu Shama al-Maqdisi der ki, Fakhr al-Din al-Razi’nin bir grup müridini Şam’ a gelirken gördüm. (Abu Shama al-Maqdis, Tarajim Rijal al-Qarnayn, s. 68). Belki Şihab onlardan biriydi.
[30] Makamat, s. 698 (c. 2, s. 100)..
[31] a.g.e., s. 118
[32] a.g.e., s. 658. (c. 2, s.60).
[33] a.g.e., s. 339
[34] Movahhed’e gore, bu, büyük olasılıkla Asir al-Din Abhari. a.g.e., s. 584-585.
[35] a.g.e., s. 339. Burada Şihab isminin zikredilmemesine rağmen Şems’in Şihab’ı kastettiği açıktır.
[36] a.g.e., s.286. “kubr-e khanevade”, ifadesi için, Movahhed’in yorumuna bakınız. a.g.e., s. 555
[37] Chittick, s. xiii.
[38] Makamat, s. 641. (c. 2, s. 43)
[39] a.g.e., s. 271
[40] a.g.e., s. 697 (c. 2, s. 99).
[41] a.g.e., s. 275.
[42] a.g.e., s. 82.
[43] a.g.e., s. 635 (c. 2, s. 37)
[44] a.g.e., s. 658-659 (c. 2, 59-60)
[45] Jurjani, Kitab al-Ta’rifat (Teheran, 1368 AH. Solar), s. 104-105
[46] Bu problem Tahafut al-Falasifa’nın üçüncü bölümünde ele alınmıştır. Ghazzali, The Incoherence of the Philosophers, çev. Michael E. Marmura ( Provo, 1997).
[47] Maqamat, s. 225.
[48] Bu problem Tahafut al-Falasifa’nın onüçüncü bölümünde ele alınmıştır. Tahafut al-Falasifa.
[49] Maqamat, s.271
[50] a.g.e., s. 658 (c. 2, s.60)
[51] a.g.e., s.192-193
[52] a.g.e., s. 658 (c. 2, s. 60)
[53] a.g.e., s. 658 (c. 2, s. 60)
[54] a.g.e., s. 697 ( c. 2, s.99)
[55] Bu problem Tahafut al-Falasifa’nın onikinci bölümünde tartışılmaktadır.
[56] Maqamat., c. 111.
[57] a.g.e., s. 658 (c. 2, s. 60) a.g.e., s.6
[58] a.g.e., s. 192.
[59] a.g.e., s. 82.
[60] a.g.e., s. 271.
[61] a.g.e., s. 339.
[62] a.g.e., s. 225.
[63] a.g.e., s. 658 (c. 2, s. 60)
[64] a.g.e., s. 286.
[65] a.g.e., s.271.
[66] Movahhed, Shams-e Tabrizi, s. 85-86
ŞEMS – GÜNEŞLE AYDINLANANLAR