Semâzeni bilmeyenimiz yoktur sanırım. Beyaz elbiseleriyle dönen dervişleri hatırlarız ve söyleriz. Biraz daha ilgili olanlar Mevlevî olduklarını da ilave ederler.
Tüm tarikatların kendilerine mahsus kıyafetleri olur. Başlarına geçirdikleri takkeden ayaklarına giydikleri mestlere kadar farklı kıyafetler giyerler. Renk, biçim ve kullanma yerine göre birbirine benzemekle birlikte tarikatine göre farklılık gösterir. Bu konuda daha fazla bilgi isteyenlere merhum Serhan Tayşi hocamız ile Mustafa Aşkar‘ın birlikte hazırladığı Salih b. Yahya’nın Mecmuatü’z-Zarâ’if Sandukatü’l-Ma’arif isimli müstakil kitabını tavsiye ederiz. Hatta sadece başa giyilen serpuşlara dair Mustakimzâde’nin Risâle-i Tâciyye isminde bir eseri de var. Ezcümle kıyafet tarikatlarda önemlidir ve kıyafetten çok daha fazlasıdır.
Biz, Şeb-i Arus’un 748. sene-i devriyesi münasebeti ile semazen kıyafetini ve ne anlama geldiğini izah etmeye gayret edelim.
SEMAZEN KİMDİR?
Bir kişi Mevleviyye tarikatına intisap edince can olur. Nevniyaz da denilen bu kişiye tertip edilen merasimde tekbirlerle sikke adı verilen bir serpuş giydirilir. Sikkesi tekbirlenen derviş, semâ etmeyi öğrenmesi için mürebbî veya semâ dedesi adı verilen usta bir semâzene teslim edilir. Nevniyaz derviş semâ dedesinden semâ meşk eder. Önce çark atmayı, yani etrafında dönmeyi, sonra kolları açmayı, direk tutmayı, düz bir hat üzerinde ilerlemeyi ta’lim eder. Bunları iyice öğrendikten sonra bu sefer tennure ile çark etmeyi ve tennure açmayı, şeyh postunun önünden geçmeyi, selam başında durmayı öğrenir. İyice öğrendikten sonra aşçı dedenin idaresinde müptedi mukâbelesi adı verilen provalar yapılır. Burada da öğrendiklerini uyguladıktan sonra diğer semâzenler arasına girmeye hak kazanır. Çark vurmaya başladığı andan mukabeleye kadar geçen süre yılları bulabilir. Dervişin kabiliyeti ve dedenin himmetine bağlı olarak süreç değişir.
SEMÂZEN KIYAFETİ
Meydan-ı şerife sema için çıkmaya hazırlanan bir semazen, sikke, tennure, elifî nemed, mintan, destegül, hırkadan oluşan elbiseleri giyer. Sırasıyla ne olduklarını ve ne anlama geldiklerini ilgili kaynaklardan aktarayım.
Sikke: Külâh-ı Mevlevî ve fahir de denilen sikke 45-50 cm. uzunluğunda koyu kahverengi veya deve tüyü renginde keçeden yapılmış üst tarafı, alt tarafına nispetle daha dar olan bu külâh, ölmeden önce ölen dervişin mezar taşıdır. Bu taşın altında bu dünyada iken dünyanın zevk u sefasından vazgeçen bir derviş yatar, anlamına gelir.
Tennure: Semâ esnasında pervane gibi açılan geniş, kloş etekli, üst tarafı vücudu saran ve genelde beyaz renkli, kolsuz, yakasız, göğse kadar önü açık ve bele kadar kısmı dar olup belden aşağıya doğru gittikçe genişleyen bir elbise.
Tennure dervişin kefenidir. Onu giyerek elini her türlü dünyevi işten çektiğini, gassalın önündeki ölü gibi şeyhinin huzurunda olduğuna işaret eder.
Destegül: Tennûrenin üzerindeki yeleğin üstüne giyilen, dar ve düğmesiz, önü açık, bele kadar gelen ve boya nisbetle elifî nemedin yarısına varan, ince kumaştan yapılmış bir tür yelek.
Mevlevilikte hizmet eğitimin önemli bir evresidir. Çile süresince sırasıyla tüm hizmetlerde bulunur. Destegül dervişin hizmete soyunmasına işaret eder.
Elifinemed: Yaklaşık dört-beş parmak genişliğinde, iki ucu birer üçgen teşkil edecek tarzda sivri, aşağı yukarı bir buçuk metre uzunluğunda, içi bele sarılan kemer.
Derviş, tarikata girmeden önce bey’at eder, el verir, el alır. O tarikin kurallarını kabul ettiğini dili ile ikrar eder, söz verir. Elifinemed dervişin yolun başında verdiği ikrarı, bey’atı temsil eder.
Hırka: Genelde siyah renkte, kolları yetmiş santimetre genişlikte ve bir metreyi geçen uzunlukta, önü açık yakasız, gayet geniş, belsiz ve ayaklara kadar uzanan en üste giyilen kıyafet.
Hırka ölmeden önce ölümü tadan dervişin girdiği mezarıdır. Hırkayı çıkarmak ölmeden önce ölen dervişin dirilişinin yanı sıra kıyamet günü mezardan kalkmasını hatırlatır. Sikkesi tekbirlenip semazen olmaya hak kazanan dervişin dışarı çıktığında giymesi ise kalabalıklar içinde saklanmayı, kaybolmamayı, kendini göstermemeyi, hizmete hazır olduğunu gösterir.
Meydan-ı şerifte hırkayı çıkarmak, her türlü dünyevi kaygı ve düşünceden kurtulup hakikate doğmak demektir.
SEMAZENLERİN DURUŞ VE HAREKETLERİ
Semazenlerin kendilerine has duruş ve hareketleri vardır. Onlardan beklenen ve istenen davranışlarda bulunurlar ve asla aşırılığa kaçmazlar.
Kolları çapraz bağlayıp baş eğmek: Elifi, yani biri, Allah’ın birliğini tasdik makamında olduklarının hâl ile ikrârıdır.
Ayak mühürlemek: Sağ baş parmağı sol baş parmağının üstünde beklemeye denir. Resûl-i Ekrem efendimizin Mi`râc’da Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda bulunmasına, mağarada iken ayağını yılan sokan Ebubekr’in bunu saklamak istemesine ve Haseneyn efendilerimizden birinin Resûlullah’a bir hizmet için heyecanla koştuğunda, parmağını bir yere çarparak kanatması ve döndüğünde Resûl-i Ekrem efendimizin bu hâli görüp üzülmemesi için o parmağını diğer ayağının parmağı ile örtmesine işarettir diyenler de var. Mevlevi geleneğinde anlatılan menkıbeye göre, mutfaktan sorumlu dede bir gün, mutfakta odun kalmadığını arzetmek üzere Mevlânâ’nın huzuruna girer. Mevlânâ hazretleri latife olarak, “Kazanın altına ayaklarını sokarak kazanı kaynat!” demesi üzerine öyle yapar; ayak parmaklarından çıkan alevlerle aşı pişirir. Mevlâna’nın kazancı dedenin bu kerametini açıklamamasını istemesi üzerine de parmağını kapatır.
Bu şekilde beklemek, mürşide teslîmiyyeti işaret eder. Derviş böyle durmakla mürşidine beden dili ile “her emrine hazırım, elim-ayağım bağlı ve ben size teslîm oldum.” demekdir.
Sema esnasında sağ elin göğe bakması: Allah’a dua etmeyi ve urucu temsil eder. Sol elin yere bakması ise Hak gözü ile yere bakmayı, nüzulü ve Hak’tan aldığını halka saçan insân-ı kâmili anlatır.
Semaya kalbin olduğu taraftan başlamak: Dünyanın sevgiden yaratıldığını ve cümle mahlukata muhabbetle nazar edileceğine işaret eder.
Sema etmek: Semazenler bir taraftan kendi etrafında dönerken öte yandan meydanı devrederler. Dünyanın, güneşin cazibesiyle hem kendi etrafında hem de güneşin etrafında dönmesini hatırlatan dervişler, kendi etrafında dönerek tarîk-i Mevlevî üzere olduklarını, meydanda dönerek de din-i Muhammedî üzere kaldıklarını gösterirler. Ayrıca dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar Hak’tan aldıklarını halka vereceklerini ve sırat-ı müstakim üzere olacaklarını göstermiş de olurlar. Şeyhin etrafında dönen dervişler yıldızlara, şeyh de güneşe yani kutba benzetilir.
Dönen semâzen
İki kolunu açıp bir pervane gibi dönen dervişe dikkatlice bakıldığında Arap alfabesindeki lamelif harfinin ters çevrilmiş şekline benzediği görülür. Lâm ve elif harflerinden lam “Lâ ilâhe”yi, elif ise “illallah”ı remzeder. Semazen diliyle zikrettiği gibi bedeniyle de “Lâ ilahe illallah” yani “Allah’tan başka ilâh yoktur.” demektedir.
Ayrıca bedeniyle lâ diyen semazeni mutlak varlıktan başka bütün varlık suretlerinin bir mevhumdan ibaret olduğunu bildiğini, kendi varlığıyla birlikte nefyettiğini ve hepsinin, mutlak varlığın zuhuru bulunduğunu ve ancak tek varlığın var olduğunu ispat eylediğine işaret ettiğini bize söyler.
Bu yazıyı okuduktan sonra lütfen şu soruma cevap veriniz: olmadık yerlerde ve zamanlarda semazen kıyafeti giyip dönenlere kızanlar haksız mı?
İsmail Güleç
https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2021/12/16/semazen-gorundugunden-cok-daha-fazlasidir