Selman Tüzün
SELMAN TÜZÜN*
(11205-1995)
1 Aralık 11205 yılında dünyaya geldi. Babası, Sirkeci Büyük Postanede mümeyyiz olan Ahmed Hamdi Bey, annesi Bahâriye Mevlevîhânesi şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’nin kızı Fatma Fasîha Hanım’dır. Henüz iki aylıkken annesini, altı yaşına geldiğinde dedesi Hüseyin Fahreddin Efendi’yi ve dokuz yaşında da babasını kaybetti. Ablası Zübeyde Hanım ve teyzesi Destina Hanım’ın yanında büyüdü.2
1925 yılında tekke ve zâviyelerin kapatılması kanunuyla mevlevîhâne’nin de kapısına kilit vuruldu. Ablası Zübeyde Hanım ve teyzesi Destina Hanım ile birlikte mevlevîhâne’den ayrıldı.3 Eyüp Mekteb-i İbtidâî’sinde tahsiline başladı. Akâbinde medresede eğitimine devam ederek Arapça ve Farsça öğrendi. Medreselerin kapatılmasının ardından Muallim Mektebine giderek eğitimini tamamladı. 1932 senesinde Burdur’un ilçesi olan Tefenni de öğretmenlik mesleğine başladı. Aynı yılın 16 Ekim’inde Melâhat Hanım ile evlendi ve bu evlilikten Yücel, Hüseyin ve Zehra adlarında üç çocuğu oldu. Tefenni de başladığı öğretmenlik vazifesini sırasıyla Manisa, Akhisar ve Kırıkkale’de devam etti. 11 yıl yaptığı görevinden istifa ederek Et Balık Kurumu’nda Mübayaa Şef’i olarak meslek hayatına devam etti. Emekliliğinden sonra 72 yaşına kadar tuğla fabrikasında idareci olarak çalışmaya devam etti.4
Mevlevîliği
Mânevî eğitimini ilk olarak dedesi Hüseyin Fahreddin Efendi’den aldı. Dört yaşındayken sikkesi tekbirlendi. Henüz dört yaşındayken Mevlevîhâne’de âyine katıldı.5 1911 yılında Hüseyin Fahreddin Efendi’nin vefatıyla, mevlevî adâb ve erkânına uygun olarak yetiştirilmek üzere İbrahim Zuhurî Dede’ye teslim edildi.6
7 yaşına geldiğinde, Konya için ayarlanan Semâ heyetinde bulundu. Konya’ya giderken Afyon ve Eskişehir’de Semâ meşkine katıldı, fakat Konya’daki âyîn’de küçük olduğu için ezilebileceği endişesiyle Meydân-ı Şerif’e çıkmadı. 7
13 Eylül 1911 yılında Hüseyin Fahreddin Dede’nin vefatından sonra yerine oğlu Küçük Hasan Nazif Dede geçmiş, 1915 yılında vefat edince şeyhlik makamı kendine geçti.8
Yaşı küçük olduğu için Makam Çelebisî Abdülhâlim Çelebi sırasıyla, Afyon Çelebileri’nden Ahmed Salâhaddin Efendi’yi ve Bilecik Mevlevîhânesi Şeyhi Bahâeddin Dede Efendi’yi vekil tâyin etti.9 1940’lı yıllara gelindiğinde Konya’da düzenlenmeye başlanan Mevlâna’yı Anma Törenlerine 1953 yılında Mukâbele-i Şerîf’de eklendi. Tekke ve Zâviyelerin kapatılmasından 28 yıl sonra düzenlen Midhat Bahârî Beytur’un postnişîn, Resuhî Baykara’nın semazenbaşı olarak katıldığı semâ âyinine Abdülbâki Gölpınrlı ile birlikte postnişîn olarak katıldı.10
Bu yıldan itibaren, Midhat Bahârî Beytur, Abdülbâki Gölpınarlı, Gavsi Baykara, Ahmet Bican Kasapoğlu, Süleyman Hayâti Loras, Enver Turunç Çelebi, Mustafa Holat, Faruk Hemdem Çelebi gibi isimlerle ihtifallere katıldı. 1971 yılında Midhat Bahârî Beytur’un vefatıyla, postnişînlik vazifesi kendisine verildi. Bu tarihten itibaren 1988 yılına kadar şeyh postuna bazen tek başına bazen Afyon Çelebisi Enver Turunç Çelebi, bazen Süleyman Hayâti Loras ve bazen de Mesnevîhân Şefik Can ile beraber oturdu.11
1965 yılından itibaren Mevlâna İhtifâllerine katılan H. Hüseyin Top’un Mevlevî Usûl ve Âdâbı adlı eserinde şu bilgileri paylaşmaktadır:
“(…) 19120 yılına gelinceye değin her yıl Konya’da, Aralık âyinda yapılan mukabelelerde posta Selman Tüzün Dede otururdu. Daha kıdemli bir dede olan 12.7.1971’de vefat eden Midhat Baharî Beytur Efendi’de 14 veya 15 Aralık günü Konya’ya gelir, sadece Şeb-i Arûs gecesi mukabeleye iştirak eder ve posta geçerdi. Selman Tüzün Dede de ikinci şeyh olarak mukabeleye kayılırdı. Sanırım 1969 yılındaydı. O sene Şeb-i Arûs törenine, başta Midhat Baharî Beytur Efendi, sonra Selman Efendi, Afyon Çelebilerinden Enver Çelebi ve Süleyman Hayatî Loras Efendiler olmak üzere dört şeyh katılmıştı.”12
Yurt içi ve Yurt dışında da birçok Semâ âyînine katıldı. Konya’da gerçekleşen ve postnişîn olarak katıldığı son Semâ Âyîni’nde “Onur Ödülü” aldı. 13
İlerlemiş yaşı, hastalığı ve kaybettiği oğlunun acısıyla 9 Haziran 1995 yılında vefat etti. Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından 14 Eyüp Bahârîye’de bulunan dedesi Hüseyin Fahreddin Dede’nin yanına defnedildi. 15
* SELMA DÜLGEROĞLU – Cumhuriyet Dönemi Konya’daki Şeb-i Arûs Törenleri Postnişînleri – Yüksek Lisans Tezi
2 Nuri Şimşekler, “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Son Şâhidi Selman Tüzün”, Aşkın Sultanları Son Dönem İstanbul Mevlevîleri Sempozyumu, s.280-281.
3 Şimşekler, “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Son Şâhidi Selman Tüzün”, s.283.
4 Şimşekler, “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Son Şâhidi Selman Tüzün”, s.282-283.
5 Şimşekler, “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Son Şâhidi Selman Tüzün”, s. 281.
6Ahmed Güner Sayar, Gönül Pazarı İnsanlar, Olaylar ve Mekânlara Dair Yazılar, İstanbul 2007 s. 79.
7 Şimşekler, “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Son Şâhidi Selman Tüzün”, s.283
8 Bahariye Mevlevîhânesi, İSTEV, ed. M. Baha Tanman, İstanbul, 2012 s, 30.
9 Müntehabât-ı Fahrî, Post-nişîn-i Mevlevîhâne-i Bahâriye Hüseyin Fahreddin el-Mevlevî, Mevlâna
Kültür ve Sanat Vakfı, Ankara 2010, s.19.
10 Sayar, Gönül Pazarı İnsanlar, Olaylar ve Mekânlara Dair Yazılar, s. 87.
11 Şimşekler, “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Son Şâhidi Selman Tüzün”, s. 287.
12 Top, a.g.e., s.128.
13 Şimşekler, “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Son Şâhidi Selman Tüzün”, s. 287.
14 Şimşekler, “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Son Şâhidi Selman Tüzün”, s. 285.
15 Sayar, Gönül Pazarı İnsanlar, Olaylar ve Mekânlara Dair Yazılar, s. 120.
***************
Son Mevlevi Şeyhi Hamuşan’a sırlandı
Nezih Uzel
Eski zaman Mevlevi şeyhlerinin sonuncusu geçen hafta Hakk’a yürüdü. Hamuşan’a sırlandı.
İmparatorluk İstanbul’unda yer alan beş Mevlevihaneden Eyyub Bahariye Mevlevihanesi’nin son şeyhi Selman Tüzün hayata veda etti.
Selman Efendi ailesinden devraldığı eski Beşiktaş, sonraki Bahariye postuna çok küçük bir yaşta oturmuştu. Bu yüzden Konya Çelebilik Makamı, Bahariye Mevlevihanesi’ne bir de şeyh vekili tayin etti. Baha Bey adını taşıyan bu vekil, Selman Efendi’nin olgunluk çağına kadar tekkeye nezaret edecekti. Ne yazık ki, bu amaç gerçekleşmedi. Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra Cumhuriyet hükümeti, bir isyanı öne sürerek bütün tekkeleri kapattığında Bahariye Mevlevihanesi de küçük Selman, vekili Baha Bey, binası, semahanesi, harem dairesi, selamlık odası, mutbağı, mescidi, su kuyusu, mezarlığı, nesi var nesi yok bütün teşkilatı ile birlikte tarih oldu, gitti.
Aile bir süre “mülga” tekkede oturdu…
Sonra yangın…
Yangından sonra göç., evsizlik., perişanlık.
Felaketli yıllar.
* * *
Aradan otuz yıl geçti.
Bir gün Selman Bey bir haber aldı. Konya’da Mevlana İhtifali yapılacaktı…
Toplantılar, törenler, konuşmalar, şiir geceleri…
Bu arada sema…
Cenabı Mevlana’yı “takliden” sema yapılacak, ancak ortada kallavi bir “yasaklama” kanunu bulunduğu için “sema” sadece “gösteri” mahiyetinde olacaktı. Bir “tarikat ayininden” asla söz edilmeyecekti.
Selman Bey düşündü…
Onunla birlikte bütün Mevleviler de düşündüler…
Otuz yıldan beri sema yapılmamıştı… Az değil, yedi yüz yıllık gelenek nerede ise unutulacaktı.
Tekkeleri kapayan, koskoca bir medeniyeti silip süpüren, geri kalanları da yok etmeye azmetmiş muazzam siyasal güç, bu defa yıkıntıların arasından seçtiği eski bir düzene, bilinmez hangi sebeple ve kimlerin eli ile yeniden “yol” vermeye çalışıyordu.
Her ne hal ise…
Kısacası yeniden “sema” edilebilecekti…
Mevleviler razı oldular…
Selman Bey de razı oldu…
Kim ne isterse düşünsün, ne isterse yapsın, ne plan kurarsa kursun, yeter ki, “sema yapılsın” dediler.
* * *
Bir otuz yıl da böyle geçti.
Konya’da Mevlana ihtifali “kanunun açık bıraktığı” bir yerden “İçişleri Bakanlığı’nın” görüşü alınarak yıllarca devam etti. Sema da yapıldı, tarikat ayini de… Ancak “gösteri” kavramı ile “ayin” anlayışı arasında çok ince bir denge kurulmuştu. Yönetim “son derece de dikkatliydi”.
Semazenler dönecek fakat bu dönüşte “din ve tarikat” neş’esine yer vermeyeceklerdi. Açıkçası idare “Dönün ama Allah (c.c.) için değil turistler için dönün” diyordu.
Bu gerçek, bir hükümet yetkilisi tarafından James Dicky isimli bir İngiliz’e açıkça söylendi. Bir gün Ankara’da Mevleviler’i ve dervişleri hararetle savunan James Dicky, Türk yetkilinin ağzından dökülen şu kelimeler karşısında hayatı boyu unutamayacağı bir şaşkınlığa düşüyordu: “Onlar gerçek Mevlevi değillerdir. Eğer öyle olsalar biz onlara izin vermeyiz. Dönmeleri bir oyundan ibarettir. Allah için döndüklerini söylüyorsalar engel oluruz…”
Kimin ne için döndüğünün pek anlaşılmadığı önceki otuz yılın sonlarına doğru Mevleviler’le idarenin arasında kurulan “ince denge” iyiden iyiye sallanmaya başlamıştı…
O sırada İstanbul’da bir grup “Mevlevi” işin gidişatını farkederek yeni bir grup kurmaya çalışıyor, bir başka grup Konya’yı resmileştirmeye çaba harcıyordu. Konyalıların içlerine semazenlikten gelme milletvekilleri bulunduğu için başarılı da oluyorlardı.
* * *
Doksanlı yıllara doğru ortalık iyice kızıştı…
Hükümet, tekke, denge derken ortaya bir de “kadın semazen” mes’elesi çıkmıştı.
Mevleviler üzülüyorlardı.
Selman Bey de üzülüyordu. Eski Mevlevi tekkesinin son şeyhi hayatının sonlarına doğru “çöküntüyü” bütün sıkıntıları ile birlikte yaşıyordu. Tekke asıl şimdi kapanıyordu.
Yaşı da ileriydi. Hazret sonunda eve kapandı.
Kendisine bağlı kalmış bir grup yaşlı-genç Mevlevi veya Mevlevi hayranı ile birlikte küçük bir topluluk oluşturdular.
Evradlarını okudular, sema ve zikrullaha gayret ettiler.
İntisaba meyledenlere sikkeleri giydirildi, dersleri verildi. Din ve tarikat terbiyelerine ihtimam gösterildi. Kusurlarına “ya settar” dendi.
Neticede yüreklere su serpen muhteşem bir şey oldu.
Eyyub’de Bahariye’de sönen gül, Nişantaşı’nda kuytu bir apartmanın zemin katında açtı…
Harap hıyaban “gül bahçesine” dönüştü. Her yer yediveren gülleri ile doldu.
Şaşılacak bir iş oldu… Hem de “I-çişleri Bakanlığı’nm görüşü” alınmadan.
Eski Beşiktaş, sonra Eyyub Bahariye Tekkesi, Nişantaşı’ndan filiz verdi.
Selman Bey geçen hafta göçtü… Hamuşan’a sırlandı.
Mevleviler, mezarlığa “Hamuşan” diyorlar… “Susanlar” demek.
Selman Bey de “sustu”… Ama sesi hep duyulacak.
Kalp gözü açıklar için.
Aksiyon 17 Haziran 1995