Şehr-i Ramazân merhabâ

A+
A-

Şehr-i Ramazân merhabâ

Çok şükür, bu sene de Ramazan-ı şerife eriştik. Allah’a hamdolsun. Ramazan’ın geldiğini müjdeleyen ve merhaba ile karşılayan onlarca ilahi söylenmiş ve bestelenmiş. Onlardan birini paylaşmama müsaade buyurmanızı istirham edeceğim. Halvetiyye yolunun ulularından, mutasavvıf ve şair Abdülahad Nuri‘nin meşhur bir ilahisi.

“Şehr-i Ramazan merhaba” nakaratlı bu ilahinin sözleri şöyle:

Ey şehr-i nüzûl-i sûre
Bâ’is oldun çok sürûre
Gark eyledin bizi nûre
Şehr-i Ramazân merhabâ

On bir aylık yoldan gelir
Bir ay bize mihmân olur
Yarın bize şefî’ olur
Şehr-i Ramazân merhabâ

Sen cânların cânânısın
Derdlilerin dermanısın
Hakk’ın bize ihsanısın
Şehr-i Ramazân merhabâ

Temcîdi tesbîhi güzel
Tahvîli kandili güzel
Kadri vü vahîdi güzel
Şehr-i Ramazân merhabâ

‘Âşıkları mesrûr eder
Cân u dili ma’mûr eder
Bu Nûrî’yi pür-nûr eder
Şehr-i Ramazân merhabâ

Şiiri açıklamaya geçmeden önce kısaca şairinden bahsedeyim.

Abdülahad Nurî kimdir?

17. yüzyılın başında Sivas’ta doğan Abdülahad Nuri, hem anne hem baba tarafından Şemseddin Sivâsî’nin yeğeni. Halvetiyye’nin Şemsiyye kolunun şeyhlerinden dayısı Abdülmecid Sivâsî tarafından yetiştirilen Abdülahad Nuri, dayısı ile İstanbul’a gelir ve hem tahsilini hem de sülukunu burada tamamlar. Peş peşe kırk “erbain” çıkarmak gibi zor bir eğitimden geçer. Eğitiminin ardından da muhtelif görevlerde bulunur. Zamanın, Fatih, Beyazıt ve Ayasofya camilerinde kürsü şeyhi tayin edilecek kadar muteber şeyhlerinden biri olur. 1651’de vefat eder ve Eyüp Nişancası’nda Abdülmecid Sivâsî’nin türbesine defnedilir.

Halvetiyye’nin Sivasîyye kolunun önde gelen mutasavvıf ve âimleri arasında yer alan Abdülahad Nuri’nin tasavvufi şiirleri ve ilahilerinden oluşan bir divanı var.

Şehr-i Ramazân merhabâ

İlâhînin nakaratında geçen “merhaba” “İyi günler, günaydın” anlamında kullandığımız bir selâmlaşma sözü. Ayrıca övülen, yüceltilen kimse veya şeye hitap sözü olarak da kullanıyor. Şiirde de Ramazan övülüp yüceltilmek için hitaben söylenmiş.

İslam Ansiklopedisi‘ndeki maddede merhabanın, bolluk, rahatlık, huzur ve âfiyet temennisi içerdiğinden bahsedilir. Geleneğimizde de evimize gelen misafiri veya bulunduğumuz meclise sonradan gelen kimseyi, “Buyur, evimiz senin için geniş ve rahat bir yer olacak, burada dostluk bulacaksın, kendini rahat hisset” anlamına gelen merhaba ile selâmlarız. Merhabanın ayrıca, “Allah sana bolluk ve rahatlık, huzur ve âfiyet versin” mânasında bir dua olduğunu da hatırlatmış olalım.

Peygamberimiz de kullanırdı

Merhaba sözünü peygamberimizin de sık kullandığını rivayet edilen hadislerden biliyoruz. Aralarında Fâtıma validemiz, amcasının kızı Ümmühânî’nin de olduğu birçok sahabîyi, ziyaretçilerini, yabancı heyetleri de merhaba diyerek karşıladığına dair rivayetler var.

Peygamberimiz, birini öveceği zaman da merhaba sözünü kullanırdı. Ammâr b. Yâsir’i, “Merhaba, iyi olan ve iyiliğiyle tanınan kişi!” Peygamber olmadan önceki dönemden arkadaşı Sâib b. Ebü’s-Sâib’e, “Merhaba dürüstlükten sapmayan, eğilip bükülmeyen kişi!” şeklinde iltifatta bulunduğunu da biliyoruz.

Allah’ın sevgili kulları vefat ettiğinde ruhlarına, “Merhaba, güzel ve temiz bedenden gelen güzel ve temiz ruh! Övülmüş olarak gir; müjdeler olsun sana!” sözleriyle karşılanacağı, kötülerin ruhlarının ise “Çık git buradan ey kirli bedenden gelen kirli ruh! Sana merhaba yok” denileceğine dair rivayetler de var.

Peygamberimiz mi’racı anlatırken yedi kat semanın her birinde merhaba sözüyle karşılandığından bahseder. Süleyman Çelebi de mevlidinde Hz. Peygamber’in doğumunu anlattıktan sonraki bahrin adına merhaba diyerek dünyayı teşrif eden büyük bir insanı över. Bu yüzden Müslümanlar birbirini merhaba diye selamlarlar.

Abdülahad Nuri de Ramazan-ı şerifi yücelterek ve ululayarak karşılar.

Şairimiz, Ramazan ayına seslenerek başlıyor ilahiye. Ey surelerin, yani Kuran-ı Kerim’in nazil olduğu ay olan Ramazan. Yine gelerek çok sevinmemize vesile oldun. Bizi nurlara gark eyledin.

Bu dörtlükte şair, Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’m indirildiği aydır…” ayet-i kerimesine göndermede bulunur.

Şair ikinci dörtlükte Ramazan’ı on bir aylık yoldan gelen bir misafire benzetir. On bir ay, senenin Ramazan’ın dışında kalan ayları. Geçen süreyi yola benzetmiş. Mihman ise konuk demek. On bir aylık yoldan gelen bir misafir öyle iki gün kalıp gidecek değil ya. Geldiğine değmeli. Dolayısıyla bir ay bizim konuğumuz olmalı. Yarın ile de kıyamet günü, ahiret kastedilmekte. Ramazan’ın “şefi” olması ise o gün bizim için hüsn-i şehadette bulunmasıa işaret etmek için.

Ramazan’ın bizim için şefaatçi olması ise şu hadise dayanılarak söylenmiştir. “Kıyamet Günü, oruç ve Kur’an kula şefaat ederler. Oruç der ki: Ey Rabbim! Ben onun yemesine ve nefsanî arzularına engel oldum. Şefaatimi ona kabul et. Kur’an der ki: Ben onun gece uykularına mani oldum. Ona şefaatimi kabul et. Her ikisi de şefaat ederler.”

Şair üçüncü dörtlükte Ramazan’a bir sevgiliye seslenir gibi seslenmekte, onu çok sevdiğini ifade etmekte. Sen canların cananısın, demek ‘sevgililerin sevgilisisin, dostların dostusun’ demek aynı zamanda. “Dertlerin de dermanısın“‘da geçen dertliler ile günahkar kullar kastedilmekte. Peygamberimizin: “Kim, Ramazan’ın faziletine inanarak ve mükâfatını Allah’tan, umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları affedilir.” buyurur. Bu hadis bir günahkar için derdinin dermanı değil midir?

Şöyle bir hadis de var: “Üç kişinin duası reddolunmaz: Adaletli devlet başkamnın, iftar edinceye kadar oruçlunun, bir de mazlumun (yani zulme uğramış kimsenin) duası.“‘ Oruçlunun iftar vaktinde yaptığı duanın reddedilmemesi bizim için bir ihsan, bir lütuf ve hediye değildir de nedir?

Dördüncü dörtlükte ise Ramazan adetlerini sıralar. Tesbih, temcit, tahvil, kandil ve Kadir Gecesi ile müstesna bir aydır Ramazan. Temcid, sahur ile sabah namazı arasında minârelerden belli makamlarda okunan niyaz ilâhîsidir. Tesbih, Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh ve yüce olduğuna inanıp bunu sözleri ve davranışlarıyla belirtmektir. Tahvil, bizi kötülükten iyiliğe dönüştürmesidir. Kandil ise minarelerinde yakılan mahyalardır, camilerin geceleri aydınlatılmasıdır. Kadri vüvahidi ise bin geceden daha hayırlı olan Kadir gecesidir.

Son dörtlükte bu sefer şairimiz kendine dönmekte. Burada bahsedilen aşıklar, Hak aşığıdır. Şairimiz de bir Hak aşığıdır. Dünya güzeline aşık olanın gönlü harap olurken Hakk’a aşık olanın gönlü mamur olur, şenlenir. Nurî de bir Hak aşığı olarak bundan nasibini alır ve gönlü nurla dolar.

Abdülahad Nuri, Ramazan’ın gelişini bize bu şekilde müjdeliyor.

Vüruduyla şerefyâb, vusulüyle bahtiyar olduğumuz şehr-i Ramazan’ın getirdiği hayırlar ve bereketlerden nasipdâr olma niyazıyla Ramazan-ı şerifinizi tebrik ediyorum.

İsmail Güleç

https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2022/04/01/sehr-i-ramazan-merhaba