Sedef gibi kanaatkâr olmadan inci sahibi olunmaz
Sedef gibi kanaatkâr olmadan inci sahibi olunmaz
Mevlâna, Mesnevî’sinin 20. beytinde bize şöyle seslenir.
Harislerin göz testisi dolmadı. Sedef, kanaatkâr olduğundan inci ile doldu.
Beyit yorumlanarak şöyle de tercüme edilebilir:
Hırs sahiplerinin testiye benzeyen gözleri dolmadı, yani doymadı ve gönüllerine kanaat gelmedi. Onun için içleri kederden ve yükten kurtulmadı. Vücud metaları itibar pazarında rağbet görmedi. Oysa sedef gibi kanaat etselerdi varlıkları aziz olur ve birçok faydasını görürlerdi.
Hırs ve kanaat konusunda yazılmış o kadar çok şey var ki yeni bir şey söylemek mümkün değil. Bunda konunun çok önemli olması ve insanın ayağını kaydıran ve terakkisini engelleyen hallerden olmasının da rolü var elbette. Özellikle yolun başındakiler hem camilerde hem tekkelerde bu konuda sıkı sıkı uyarılır. Biz meselenin tekkelerde anlatılan yönü üzerinde durmaya çalışacağız.
Mevlâna bu beyitte insanı ve dervişi sedefe benzetir. Kanaat etmenin ne faideler getirdiğini onun üzerinden anlatır bizlere. Gelenekte anlatılanlara göre sedef içinde inci bulunan midye ve istiridye gibi deniz kabuklularına verilen isim. En iyileri Hint ve Fars denizlerinde bulunan bu hayvanlar senede bir kere nisan ayının on sekizinci günü denizin üstüne çıkarak ağızlarını yani kapaklarını açar. Yağmur damlalarından artık ne kadar nasibine düşerse alır ve ağzını kapatıp tekrar denizin dibine iner. Sedef ne kadar az damla alırsa içine o kadar iyi olur onun için. Çünkü damla adedi ne kadar az olursa incisi o derece kıymetli olur. Bir katre alsa incisi dürr-i yekta olur. İki veya üç olsa kıymeti düşer. Damla sayısı ne kadar artarsa kıymeti de o kadar azalır.
Sedef damlaları aldıktan sonra deniz suyu karışıp rengi bulanmasın diye ağzını kapatır ve hızla denizde kalacağı yere gider.
Sedef senede bir kere ve birkaç damlaya kanaat etmekle tertemiz ve çok değerli bir inci ile kıymete biner ve kanaat etmenin faydasını görür. Kabe-i Mükerreme de böyledir. Senede sadece bir defa örtüsünü değiştirirler. Örtü çok az değiştirildiği için rağbet görür ve halk onu paylaşamaz. Tüm hacılar teberrüken o örtüden bir parça almak isterler ve uğur getirsin diye ülkelerine götürürler. Değer örtünün kendisinde değil, Kabe’ye yakın olmasındadır.
Dervişler de sedef gibi kanaatkâr olmalıdır. Zihnini ve gönlünü Rabbani maarif incileri ile doldurmak isteyen müritler, içlerini mâsivâdan yani Allah’tan başka yer şeyin sevgisinden ve ilgisinden temizlemelidir. Gönlünü boşaltırken midesini doldurmamalı, kifaf-ı nefs miktarı yani ölmeyecek kadar yemeli, içini vücuduna ihtiyacından fazlasını koymamalıdır. Şeyh Sadi’nin de işaret buyurduğu gibi arzularına düşkün olanlar idrakten uzak olurlar, midesi dolu olanlar da hikmeti anlayamazlar.
Dünya malına kanaat etmek olarak da anlaşılan bu beyit tasavvufta daha farklı bir biçimde anlaşılır. Nisan yağmurları feyz-i İlâhîdir. Bulutlar ise mürşit kelamıdır, ledün ilmidir, tarikata dair bilgidir. Sedef olan derviş mürşidin ağzından damlayan yağmur damlaları gibi olan ledün ilmini, ilahi bilgiyi kulaklarından içeri alır ve huzurdan ayrıldığı zaman, günlük yaşantısına, hayata yani denizin içine girer ve kulaklarını mürşidin sözleri dışında tüm sözlere, bilgilere kapatır. Kalabalıklar içinde olsa bile şeyhi tarafından zihnine damlatılan o bilgileri düşünür, anlamaya çalışır ve hallerini yaşar. Böylece o sözleri hale yani inciye dönüştürür.
Oysa şeyhinden başka kimselerin sözlerini dinlese, sohbetlerine katılsa, şehyinin izin vermediği kitapları okusa ve adamları dinlese tatlı su içine karışan acı deniz suyunun bozduğu gibi zihnini bozar ve inci gibi değerli hallere hiçbir zaman ulaşamaz. Mürit şeyhinin sözlerine kanaat etmelidir.
Hazreti Pir bize sedef gibi olmayı öğütlüyor. Dünya denizinde Allah’ın bize yağmur gibi yağdırdığı nimetlerden nasibimiz kadar olanı, bardağımızı dolduracak kadar olanını alalım, nimetler taşsa da artsa da bırakalım, sahipleri alsın. Bizim kısmetimiz sadece bizim tasımız kadar. Ne kadar aldığımız değil aldığımızı ne yaptığımız önemli. Onu bir inciye mi çeviriyoruz yoksa çöpe mi?
Gönlü inci gibi olan, inci ile dolan kullardan olmak niyazıyla…