Saye saldı ehl-i imân üstüne
Saye saldı ehl-i imân üstüne
Ramazanda herkes kendine göre birtakım işler yapar. Kimileri kitaplar okur, kimileri cami cami gezer. Kimileri nafile ibadetlerini artırır kimi iftar sofralarını takip eder. Benim yaptığım iş ise Ramazan ilahisi dinlemek.
Ramazan ilahisi dinlemenin benim için iki zevki var. İlki oluşturduğu manevi havayı teneffüs etmek, diğeri de sözlerini anlamaya çalışarak zevk etmek.
Dinlediğim ilahilerden biri İsmail Hakkı Bursevî’nin “Sâye saldı ehl-i imân üstüne” mısraııyla başlayan nutk-ı şerîfi. Benim dinlediğim kadim dostum Enes Ergün’e ait olan idi. Hacı Hafız Zeki Altun tarafından yapılmış bir bestesi daha varmış. Daha sonra da onu dinledim.
Bursevî’nin nutk-ı şerifinin sözlerinin merhum Amil Çelebioğlu Hoca’mızın Türk Yurdu‘nda yayınlanan makalesinden aktarıyorum.
Sâye saldı ehl-i îman üstüne
Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan
Doğdu ol nûr ehl-i irfân üstüne
Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan
Bağlayıp şeytanı bende vurdular
Cümleten ağyâr-ı Hakk’a sürdüler
Ehl-i Hakk ol ayda Hakk’ı gördüler
Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan
Ehl-i cürmün Hak gözü yaşın siler
Ağlayanlar şâd olur dâim güler
Şerbet-i gufrân içerler âsiler
Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan
Kıl terâvihi safâlar bula gör
Et tesâbihi vefâlar bula gör
Zikr ü tâat nûru ile dola gör
Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan
Kalbi jeng-i mâsivâdan eyle ağ
Bu vücudun zenbin andan kıl ferâğ
Hakkı’yâ nûr-ı Hudâ’dan yak çerâğ
Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan
İlahiyi anlamak şairini tanımadan eksik olur. O yüzden kısaca bahsetmekte fayda var.
İsmail Hakkı Bursevî, yaşadığı devrin önemli mutasavvıf şairlerinden biri idi. Şeyhi Osman Fazlî İlahî’nin halifesi ve halefi olan Bursevî, vaazlarıyla halkı irşad ederken sohbetleriyle da müridanını yetiştirirdi. Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Sadreddin Konevî, Üftâde ve Aziz Mahmud Hüdâyî hazretleri yolunu takip ettiği büyük veliler. Vaazlarında devrinde gördüğü kimi haksızlıkları dile getirmekten çekinmeyen Bursevî bunun bedelini sürgünlere gönderilerek ödemiş. Ahir ömrünü sürgün olarak gönderildiği Bursa’da geçiren Bursevî Hazretlerinin türbesi Bursa’dadır.
Bu kısa bilgiden sonra ilahiyi açıklamaya geçebiliriz.
İlahinin nakarat mısraı “Hamdülillah geldi mâh-ı Ramazan”. Önce ramazanın getirdiği nimetler açıklanıyor. Daha sonra da bunun için Allah’a hamdediliyor. Söylenen ramazanın gelmesi ama söylenmeyen bizim de ramazana erişmemiz. Dolayısıyla ilahide bizleri ramazana eriştirdiği için Allah’a da şükredilmektedir.
Bursevî Hazretleri ilahisine ramazanın geldiğine şükrederek başlıyor. Sebebi de iman ehlinin üstünün üstüne gölgesini salması. Bir şeyin gölgesinde olmak o şeyin himayesinde olmak anlamına gelir. Dolayısıyla iman ehli olan müminler de ramazanın gölgesine sığınacakları için şükrederler. İlk mısrada iman ehlinden bahseden şair üçüncü mısrada irfan ehlinden bahseder. Müminlerin üzerinde gölge salarak onları himaye eden ramazan irfan ehlinin üzerine bir nur olarak doğar. İrfan ehli de bu yüzden Allah’a hamdeder. Nurun doğması hakikate ermektir. İrfan ehli ise hakikate erenlerdir. Dolayısıyla bir nura benzetilen ramazan irfan ehlinin nura gark oldukları bir zevk mevsimidir.
İkinci dörtlük Hz. Peygamber’in “Ramazan ayı girince şeytanlar zincire vurulur.” Hadisine yapılan bir gönderme ile başlar. Şeytanını zincire vuran müminler Allah’tan başka ne varsa düşünmeyi ve ilgilenmeyi unuttular, hayatlarından çıkardılar. Böyle yapan Hak ehli yani Allah’ın adamları bu dünyada iken cemalullah ile müşerref oldular. Ehl-i hak hakikat mertebesine eren kâmil kimselerdir. Ramazan geldiği için Allah’a şükürler olsun.
İlk iki dörtlükte müminler, arifler ve hakikate erenlerden bahseden Bursevî üçüncü dörtlükte sözü günahkarlara getirir. Cürüm ehli günah işleyenler demektir. Bu günah iki türlüdür. Hırsızlık yapmak, yalan söylemek, ibadetleri ihmal etmek gibi günahlar olduğu gibi, Hakk’tan gafil olmak, dünya işlerine dalıp Hakk’ı unutmak gibi günahlar da da vardır. Allah’ın bu günahkar kullarının gözlerinin yaşını silmesi onları affetmesidir. Allah’ın kendilerini affetmesi için yalvarıp yakaran, ağlayıp sızlayan günahkarlar, “Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhari, İman 28) hadis-i şerifinde müjdelendiği gibi günahları bağışlanır ve hüzünleri sevince tebdil olur. Böylece Allah’ın emirlerini dinlemeyerek asi olan kullar O’nun merhamet şerbetini içerler, yani günahları affedilir. Günahların bağışlanmasına vesile olan ramazan geldi, Allah’a hamdolsun.
Dördüncü dörtlükte Bursevî hazretleri bize ramazanı nasıl değerlendireceğimizi hatırlatır. Teravih namazı kılmak safalar bulmamıza, gönlümüzün şenlenmesine vesile olur. Tesbihler çekmek yani Allah’ın güzel isimlerini anmak ile vefa bulunur. Vefa bulmak sevdiğimizden karşılığını almaktır. Burada sevgili Allah olduğuna göre çektiğimiz tesbihlerin ve ettiğimiz zikirlerimizin karşılığı Allah tarafından verileceği müjdelenmektir. Kılınan namazlar, çekilen tespihler, edilen zikirler kişiyi nura gark eder. Nura gark olmak cenneti yaşamak, cennette imiş gibi zevk almaktır. Dolayısıyla ramazanda yapılan farz ve nafile ibadetlerden alınan zevk bu dünyada cennet hayatı yaşatır. Bizi hem bu dünyada hem de öldükten sonra cennete götüren ramazan geldi, şükürler olsun.
Bir önceki dörtlükte tüm müslümanlara hitap edilirken son dörtlükte dervişlere hitap edilir. Ey derviş, kalbini masiva pasından temizle. Böylece varlığındaki günahları ve kusurlardan kurtul. Ey Hakkı, sen de Hüda’nın nurundan bir mum yak. Ramazan ayı geldi hamdolsun.
Masiva kişiyi Allah’tan uzaklaştıran her şeydir. Kalpte Allah’tan başka herhangi bir şeye duyulan sevgi ve ilgi pastır ve kalbi kirletir, bir şeyler doğmasına, Hakk’ın gönle sığmasına mani olur. Gönül beytinin sahibi olan Allah’ın gelmesi için kalbin tüm kirlerden paslardan temizlenmesi gerekir.
Vücud zenbi ile maksat ikilik, kişinin kendi varlığından vaz geçmemesidir. Derviş benliğinden ve nefsinden geçerek kendini Hak’ta ifna eder, yok olur. Dolayısıyla ben demek en büyük günahtır ve ben demekten ve benlikten kurtulmak gerekir. Benlikten kurtulan da Hakk’ın çerağını yakar. Hakk’ın çerağının yanması muhabbetullahtan başka bir şey kalmayan kalpten hazineler taşmasıdır. Gönlünü Hak ile dolduran müridin ağzından Hakk’ın sözlerinden başka sözler çıkmaz. Bu sözler ise diğer insanları aydınlatan bir mum, bir ışık mesabesindedir. Bu da tasavvufta sâlikin ermek isteyeceği son mertebedir. Bursevî hazretleri kendini bu mertebeye eriştiren Allah’a hamdederek sözlerini nihayete erdirir.
Bir ilahi dinlemek demek yapılan ibadetlerden zevk almak, anlatılan hakikatlere erişmeye çalışmak, verilen müjdeye sevinmek demektir. Dolayısıyla ilahi dinlemek Allah’ın adamlarının sözlerini dinleyerek önce adam, sonra da Allah’ın adamı olmaya çalışmaktır.
Ramazana hamdedenlerden olmak niyazıyla…
İsmail Güleç
https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2025/03/08/saye-saldi-ehl-i-iman-ustune