Sağlıklı beslenmek üzerine
Sağlıklı beslenmek üzerine
Malum, son yıllarda insanlar yedikleri yiyecekler konusunda ziyadesiyle endişe ediyorlar. Kimi gdo’su ile oynanmış yiyeceklere dikkat ediyor. Kimi obeziteye neden olan yiyeceklerin listesini alıp onlardan uzak durmaya çalışıyor. Kimileri arabalarına atlayıp yakınlarındaki köy veya bahçe ürünleri satan pazarlara çıkıyorlar, sadece daha organik yiyecekler almak için. Alacak organik yiyecek bulamayanlar çareyi bahçesinde, balkonunda saksıda biber domates yetiştirmede buluyorlar.
İnsanların böyle arayışlara girmesinin nedeni seyrettikleri televizyonlarda ve okudukları gazetelerde çıkan haberler. Bazı hastalıkların nedeni olarak gösterilen hazır gıda ve junk food denilen ve sağlıksız olduğu söylenen yemek çeşitleri ile ilgili haberlerin üstünde altında konunun uzmanları da görüşlerini söylüyorlar. Böylece herkesin aklına yiyecek konusunda acaba sağlıklı mı, zararlı mı, diye kurt düşürüyorlar. Ondan sonra da sağlıklı gıda için pazar pazar dolaşmalar, uzaklardan sipariş vermeler felan.
Bir de sağlıklı beslenme ile ilgilenenler ve tavsiyede bulunan uzmanlar var. Bazen bu uzmanların tavsiyeleri birbirleriyle çelişse de insanlara tüketilen gıdaların zararlı olup olmamasından daha çok tüketim miktarı, şekli ve zamanı ile ilgili açıklamalar yapıyorlar ve kendilerini dinleyenlere bir takım tavsiyelerde bulunuyorlar.
Bazı insanların derdi ise yedikleri yemeklerin sağlıklı ve sağlıksız olmaları değil. Çok veya az olması da değil. Düzenli veya düzensiz yemeleri de değil. Onlar dini hassasiyeletinden ötürü yiyeceklerin helal olup olmamasına bakıyorlar. Haram olan yiyecekleri yemedikleri gibi haram para ile alınmış helal gıdaları da yemiyorlar. Dinin bu konudaki emirlerine harfiyyen uyuyorlar ve hassasiyet gösteriyorlar.
Acaba biz eskiden de yemeklerimize dikkat eder miydik böyle?
Ben cevap vereyim, helal-haram dışında böyle dikkat etmezdik, ama başka türlü dikkat ederdik. Başka türlü dikkat nasıl olur, dediğinizi duyar gibiyim. Meramımı izaha çalışayım o halde.
Muradımı iki küçük örnek ile anlatayım. Bir şeyh efendi müridanıyla birlikte bir yere davet edilirler ve sofralar kurulur. Şeyh efendi başlamadan yemeğe başlanmadığı için herkesin gözü şeyh efendidedir. Şeyh efendi ise bir türlü elini kaşığa götürmez. Davet sahibi biraz çekinerek, biraz da sıkılarak, efendim, der, çorbanızı soğutmasanız.
Şeyh efendi, biz bu çorbayı içemeyiz evlat, der. Hane sahibi telaşlanır, aman efendim bir eksiklik, bir kusur mu gördünüz, diye sorar. Yok, der şeyh efendi, yemek çok güzel görünüyor ama öfke ile pişirilmiş, der. Biz öfke ile pişirilen yemekleri yiyemeyiz. Bu cevabı işiten hane sahibi soluğu karısının yanında alır. Hanım, der, sen bu yemeği pişirirken bir şey kızdın mı? Hanımı, evet, der. Çocuk bir türlü susmadı, çorba ocakta iken ona kızmıştım, der.
Buna benzer bir olayı, sanırım Tarık Ramazan’a ait, bir yazıda okumuştum. Kurbanlıklara dikkat edilirken dişine, kulağına, boynuzuna, kilosuna dikkat edildiği kadar sahibinin ona nasıl davrandığına da dikkat etmeliyiz. Sahibi tarafından dövülen, iyi beslenmeyen hayvanların da kurban edilmemesi gerektiğini söyleyen bir yazı idi.
İkinci olayı İrfan Öztürk Hoca’dan dinledim. Olay Pamukova’da geçiyor. Fatma Nine adında bir teyzemiz eve gelen ekmekler konusunda oğluna der ki, evladım bu ekmekler boğazımdan geçmiyor. İçime sıkıntı basıyor. Acaba fırıncı ekmeği besmele çekmeden mi pişiriyor?
Hangimiz ekmek alırken iyi pişmiş olmasına dikkat ettiğimiz kadar pişirenin besmele çekip çekmediğine dikkat ederiz? Hangimiz önümüze konulan yemeğin muhabbet ve sevgiyle pişip pişmediği konusunda hassasiyet gösteririz?
Galiba sorunumuz da bu. Ne zaman önümüzde gelen yemeğin besmele çekilip muhabbetle pişirildiğini, şişmanlatıp şişmanlatmadığından, gdolu olup olmadığından, hastalık yapıp yapmadından daha çok merak ve endişe ederiz o zaman gerçek mümin ve müslümanlardan oluruz.
Mevlam, bize adını anmayı unutturmasın ve gönlümüzden muhabbeti eksiltmesin. Amin.