RECÂÎ-ZÂDE İBRÂHİM ŞEFÎK DÎVÂNI’NDA MEVLÂNA VE MEVLEVÎLİK – Pervin ÇAPAN
RECÂÎ-ZÂDE İBRÂHİM ŞEFÎK DÎVÂNI’NDA MEVLÂNA VE MEVLEVÎLİK
* Pervin ÇAPAN
ÖZET
XIX. yy. şairlerinden olan Recâî-zâde İbrahim Şefîk Efendi, H.1223/M.1808″de İstanbul”da doğmuştur. Reisü”l-küttâb Recâî Efendi”nin torunu ve ikinci tezkireci Mehmed Celâleddin Bey”in de oğludur. Küçük yaşta hem yetim, hem de öksüz kalır. Bir hanımın himayesinde tahsilini sürdürerek, Gölpazârî Şakir Efendi”den Arapça, Cerrahpaşalı Hamdi Efendi”den de hat öğrenir. 1250″den itibaren devlet hizmetine girer. Sadaret kâtipliği görevinden başlayarak kabiliyeti ile dikkat çeker. Osman Gazi”den, Sultan Abdülmecîd”e kadar, padişahların cülus tarihlerini gösteren bir tarih manzumesi yazarak hâcegânlık derecesine yükselmiş, Sultan V. Murad”ın velâdetine söylediği tarihle de nişan almıştır. 1263″te Sayda valisi olan Kâmil Paşa”ya; 1265 yılında ise Mısır valisi Abbas Paşa”ya divan kâtibi olur. 1267 yılında İstanbul”a döner ve 1268″de evkaf muhasebeciliğine kadar yükselir. H.1273/M.1856″da vefat eder. 1257 yılının Miraç gecesinde, Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhi Osman Salâheddin Dede Efendi”den sikke giyip derviş olmuştur. Bu itibarla, kendisinin ele geçen divan yazmalarında, Mevlâna müntesibi olmak şerefine mazhar düştüğünü belirten, pek çok metin vardır. Bu metinler arasında dört Mevlâna medhiyesi başta gelmektedir. Bunlardan başka divanın, gazeliyyat, tarih ve mukattaat kısımlarında da, bu sevgiyi dile getiren manzume ve beyitlerle karşılaşılmaktadır. Şiir tekniği bakımından güçlü, söyleyiş itibarıyla samimi ve lirik olan bu manzumelerin arka plânında, Mevlevîlik düşüncesi yoğun biçimde işlenmektedir.
Bu tebliğde, Recâî-zâde İbrahim Şefîk”in şiirlerinin üslûp ve fikir plânında tasnif ve tahlili aracılığıyla, Mevlâna felsefesinin XIX. yy.”daki tezahürüne dikkat çekilecektir.
Anahtar kelimeler: Mevlâna sevgisi, Mevlevîlik, Recâî-zâde İbrahim Şefîk
MEVLANA AND HIS MEVLEVI TRADITION IN RECAIZADE IBRAHIM SEFIK”S DIVANS
ABSTRACT
The 19th-century poet Recaizade Ibrahim Şefik Efendi was born in Istanbulin H.1223/M. 1808. He was the grandson of Reisülküttab Recai Efendi and the son of Tezkireci Mehmed Celaleddin Bey. He was an orphan at an early age. He continued his education under the auspices of a woman and learned Arabic from Gölpazari Şakir Efendi and calligraphy from Cerrahpaşalı Hamdi Efendi. He started to serve for the state in 1250. He attracted attention with his talent during his position of sadaret katibi. He wrote a historic manzume which included the cülus of the Ottoman sultans from Osman Gazi to Sultan Abdülmecid and therefore he was raised to the position of hacegan. He also gained a nişan with his history about the birth of Sultan Murad V. He became the divan katibi of the governor of Sayda, Kamil Paşa, in 1263 and the governor of Egypt, Abbas Paşa, in 1265. He returned to Istanbul in 1267 and was raised to the position of evkaf accountant in 1268. He died in H.1273/M.1856. He wore a sikke from the Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhi, Osman Salaheddin Dede Efendi, and became a dervish on Miraç night in 1257. Therefore, in his divans there are many writings about his honour of being a Mevlana”s dervish. Among these writings, his four Mevlana medhiyes stand out. In addition, there are manzumes and beyits expressing love for Mevlana in the gazeliyat, history and mukattaat parts of his divans. Mevlevi thoughts are remarkable in the background of his manzumes which are effective in relation to the poetic technique, sincere and lyrical regarding the expression.
In this paper, Mevlana”s philosophy in the 19th century is highlighted through an analysis of Recaizade Ibrahim Şefik Efendi”s poems with respect to their style and idea.
Key Words: Love for Mevlana, Mevlevi tradition, Recaizade Ibrahim Şefîk
Mevlâna ârif insan, şair ve mütefekkir bir şahsiyet olarak, fikir ve eserleriyle Türk kültürünün temel unsurları ve vazgeçilmezleri arasındadır. O”nun ruhânî varlığı çocuk denecek yaşlardan itibaren, ilim, ilâhî aşk ve vecd arasında gidip gelerek şekillenmiştir. Mevlâna”nın barışçı ve birleştirici söylemi, sadece devrinde değil, çağımızda da en çok ihtiyaç duyulan değerleri sembolize etmektedir. Yaratılanı yaratandan ötürü seven ve sevgisini İslâm”ın sonsuz hoşgörüsüyle birleştiren Mevlâna, mazide ve hâlde olduğu gibi, gelecekte de manevî varlığını bütün cepheleriyle sürdürecektir. 13. yy.”dan başlayarak fikir ve eserleriyle Türk tefekkür tarihini taçlandıran Mevlâna, asırlar boyunca en çok okunarak takip edilen şahsiyet olmayı da başarmıştır. Sûfî hayat tarzı ve tasavvufî felsefenin zirve ismi olması hasebiyle, kültürün tabiî yansıması olan edebiyatta da varlığı her asırda kendisini gösterir. O”nun açtığı yoldan yürüyenlerle, hayat ve eserlerine asırlarca O”nun düşüncelerini nakşedenler, saymakla bitecek gibi değildir. 19.yy. şairi Recâî-zâde İbrâhim Şefîk de bu isimlerden sadece birisidir.
Recâî-zâde İbrâhim Şefîk, H.1223/M.1808″de İstanbul”da doğmuştur. Reisü”l-küttâb Recâî Efendi”nin torunu ve ikinci tezkireci Mehmed Celâleddin Bey”in de oğludur. Küçük yaşta hem yetim, hem de öksüz kalır. Halasının himayesinde tahsilini sürdürerek Gölpazârî Şâkir Efendi”den Arapça, Cerrahpaşalı Hamdi Efendi”den de hat öğrenir. H.1250/M.1834 tarihinden itibaren devlet hizmetine girer. Sadaret kâtipliği görevinden başlayarak kabiliyeti ile dikkat çeker. Osman Gâzi”den Sultan Abdülmecîd”e kadar padişahların cülûs tarihlerini gösteren bir tarih manzumesi yazarak hâcegânlık derecesine yükselir, Sultan V. Murad”ın velâdetine söylediği tarihle de nişana lâyık görülür. H.1263/M.1847″de Sayda valisi olan Kâmil Paşa”ya; H.1265/M.1849″da ise Mısır valisi Abbas Paşa”ya divan kâtibi olur. H.1267″de İstanbul”a döner ve H.1268/M.1852 tarihinde evkaf muhasebeciliğine kadar yükselir. Şair ve bürokrat Zîver Efendi”nin mühürdarı olduğu süre zarfında, onun şairi Sultan II. Mahmud”a tanıttığını belirten Fatîn Efendi, Hâtimetü”l-Eş”âr”da: “…müşârün ileyh Zîver Efendi”nin mühürdarlık hıdmetinde bulunduğu müddetde müşârün ileyhün hüdâvendigâr-ı sâbık cennet-mekân Sultan Mahmud Hân-ı Sânî hazretlerine takdim eylediği tevârih ve kasidelerin ekserîsi mûmâ ileyhün hattıyla muharrer olup eş”âr-ı mezkûreden bazısını esnâ-yı mütâla”ada; ” Zîver Efendi ne güzel şiir söyler ve ne a”lâ yazu yazar. Acaba bu yazu dahi kendü yazusı mıdur?” diyü ıtk-ârâ-yı tahsîn olmalarıyla mûmâ ileyhün eser-i kalemi olduğu ifade ve ta”yîn olundukda hüsn-i hatt-ı mezkûresine pesend ü tahsîn buyurulduğu”nu ifade ederek şairin hattı ile padişahın takdirlerini kazandığını, Şefîk”in bunu bir iftihar sebebi saydığını söyler ve kaleme aldığı hâl tercemesini bu bilgilerle tamamlar1. Yine Fatîn Efendi”ye göre Şefîk; “… mezâmîn-âferîn bir şâir-i nâzük-terîn” dir. “… dîvân olacak mikdâr eş”âr-ı dil-nişîn tanzîmine muvaffak” iken, edindiği bilgiler ışığında, kendisinin “…Sayda”ya azîmetinde mecmu”a-i eş”ârı kazâ-zede-i rûzgâr olmuş” tur2. Şefik Dîvânı, Ali Emîrî Efendi Manzûm Eserler(Millet Ktb) 228; Ali Emîrî Efendi Manzûm Eserler (Millet Ktb) 229 ve Ali Emîrî Efendi Manzûm Eserler (Millet Ktb) 230 numarada kayıtlıdır3. Dîvân müretteb olmadığı gibi, oldukça eksik ve son derece karışık üç ayrı nüsha hâlinde elimizdedir. Bu nüshalardan ilki olan Ali Emîrî Efendi Manzûm Eserler (Millet Ktb) 228″de kayıtlı olan nüsha tarafımızdan numaralandırılmış olup diğer iki nüshaya göre oldukça eksiktir. Söz konusu diğer iki nüsha arasında ise sadece bazı metin farkları vardır. Buna göre dîvanda 13 na”t, biri mersiye olmak üzere 2 muhammes, 4 Mevlâna medhiyesi, 294 tarih, 89 gazel, 69 kıt”a, 6 kaside, “feryâd res” redifli bir manzume ve 59 müfred vardır.
Şefîk Efendi, H.1273/M.1856″da İstanbul”da vefat eder.
Recâî-zâde İbrâhim Şefîk, H.1257/M.1842″de, bir Miraç Kandili gecesinde, Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhi Osman Salâhaddin Dede Efendi”den sikke giyip derviş olmuştur. Fatîn Efendi onun Mevlevîliğe adım atışını; “…kendüsinün îrâd-ı mezâmîne kemâl-i mecbûriyyeti cihetiyle ekser mazmûnları tahsîne şâyân ve zevk-bahş-ı dil-i şâ”irândur. Târîh:
Sikke giydi müjdeler Osmân Efendi”den Şefîk
târîh-i menkûtı mantûkunca Yenikapu Mevlevîhanesi Şeyhi Osmân Salâhü”d-dîn Efendi”den sikke-pûş-ı intisâb olduğu leyle-i Mi”râc-ı Hazret-i Nebevî”ye tesâdüf eyleyerek sâlifü”t-terceme Zîver Efendi Darb-hâne-i Âmire nâzırı bulunduğu hâlde mevlevî-hâne-i mezkûrede bulunup hâzır-ı meclis olmasıyla mütercem-i mûmâ ileyh âyîn-i Mevlevîyye üzre sikke-pûş-ı intisâb olduğu hengâmda; ” İşte darb-hâne nâzırı efendi hâzır-ı meclis iken sikke giydük inşâ”allâh-ı Te”âlâ ma”nevî a”yârımuz hâlisdür” diyerek îrâd-ı mazmûn eylediği ba”zı Mevlevî cânlardan mervîdür” diyerek kendine hâs üslûbuyla nakleder. Bu anekdotu doğrulayan;
Mâh-ı rûze içre oldum sikke-pûş-ı Mevlevî
Şems-i Tebrîzî”nün ide feyzini Allah refîk
Mevlevîler çekdiler gülbang târîhün diyüp
Sikke giydi müjdeler Osmân Efendi”den Şefîk
1257
şeklindeki tarih Şefîk”e aittir ve şairin ele geçen Dîvân”ında4 tarih kıt”âları arasında kayıtlıdır. Ali Emîrî Ktb. 228″de 76b-77b”de (Ali Emîrî Ktb. 229″da ise 110b-111a”da) kayıtlı “ ile redifli” müzeyyel gazelde, söz konusu şeyh övülmüş, kendisine sikke giydirmiş olmasına duyulan minnet belirtilerek şeyhin manevi şahsiyetine dualarla dikkat çekilmiştir. Şefîk, bu şiirde Osman Salâhaddin Efendi”yi şu sözlerle tanıtır: “ …Beni bir yüce sikke ile baştan ihya eden Mevlevî Şeyhi Osman Salâhaddin Efendi”dir. O yücelik sırrına eskiden sahip olmuştur ve şu anda da Yenikapı Dergâhını ihyaya çalışmaktadır. Tanrı”nın hikmetiyle, Hz. İsa”nın ölüleri diriltmesi gibi O da nefesiyle pek çok ölü gönlü ihya eder. Şeyhimiz bir er oğludur, onun değerini bilen bilir. Sonsuzluk sırrı onda bâkîdir ve onun aracılığıyla anlamlı ve görünür olmuştur. Efendi bak! O”nun feyzli dergâhı, bey, ağa, molla ve paşalarla doludur. O”nun cömertlik mutfağının çeşit çeşit nimetlerinden nasiplenen canlar, şimdi bir çorba ile kanâat etmezler. Bizler Mesnevî”den yüce Zerkûb (Salahaddin Zerkûb) gibi feyz alırız, bu sebeple kimya ve simya ile uğraşmayız. O”nun feyzin künhüne ermiş dergâhı, hacet sahiplerinin yöneldiği yerdir. Bu sebeple onun dergâhının yüce Kâbe”ye benzetilmesine şaşmamak lâzımdır. Güneş”i (Şems-i Tebrîzî) anlatmaya ne gerek var? O herkesçe bilinmektedir. Bu sebeple temiz kalbimi bina etmekle yetindim. Tanrı O”nun çok zaman şeyhlik seccadesini süslemesini sağlasın, zâtına sağlıklı uzun ömürler bağışlasın.”
Yine söz konusu Dîvân”da şairin Mevlâna müntesibi olmak şerefine mazhar düştüğünü belirten pek çok metin vardır. Bunlar arasında dört Mevlâna medhiyesi başta gelmektedir. Yine Dîvân”ın gazeliyyât, târîh, mukatta”ât ve müfredât kısımlarında da, bu sevgiyi dile getiren manzûme ve beyitlerle karşılaşılmaktadır. Şiir tekniği bakımından güçlü, söyleyiş itibarıyla samimi ve lirik olan bu manzûmelerin arka plânında, Mevlevîlik düşüncesi de yoğun biçimde işlenmektedir.
Bu bildiride, Recâî-zâde İbrâhim Şefîk”in şiirlerinin üslûp, mânâ ve fikir plânında tasnif ve tahlili aracılığıyla, Mevlâna felsefesinin 19.yy.”daki tezahürüne dikkat çekilerek şairin tarafımızdan hazırlanan Dîvânı”nda yer alan bu kabil şiirleri topluca verilmeye çalışılacaktır.
Şefik Dîvânı”nda dört müstakil Mevlâna medhiyesi vardır. Bilindiği üzere Klâsik Türk edebiyatında, birinin güzel hasletlerini saymak ve onu övmek amacıyla yazılmış şiirlere, genel olarak medhiye denilmektedir.
Medhiye konusu umumiyetle kaside nazım şekliyle işlenmiştir, ancak kaside dışında başta terkîb-i bendler olamak üzere farklı nazım şekilleri, ya da müstakil uzun manzûmeler şeklinde de medhiyeler yazıldığı görülmektedir. Medhiyelerde Tanrı ve Hz. Peygamber başta olmak üzere, dört halife, din ve tarikat büyükleri, hükümdarlar, devlet büyükleri ve diğer yüksek makam sahiplerinin övgüleri yapılmıştır. Bunlardan Tanrı için yazılanlar tevhid, Hz. Peygamber medhinde olanlar da, na”t başlığı altında toplanmaktadır.
Şefîk Dîvânı”nda yer alan ilk medhiye, Ali Emîrî Ktb. 229″da 10b-11b”de kayıtlıdır. Kaside nazım şeklinden farklılaşmış veya bazı ana bölümleri atlanmış uzun bir manzûme görünümündeki “hazret-i Mevlâna”dır” redifli bu metin, Fâ”ilâtün/Fâ”ilâtün/Fâ”ilâtün/Fâ”ilün veznindedir ve toplam 36 beyittir5. Şair birinci beyitten başlayarak şunları söylemektedir: “ Hz. Mevlâna, Tanrı”nın nûrunun ışığı (pırıltısı) ve hidâyet güneşinin aydınlığıdır; Onun gül bahçesine benzeyen fikir âlemi, binlerce âşığa Tanrı”nın sırrını gösterir, çünkü Hz. Mevlâna, vefâ gül bahçesinin sünbülüdür; Tanrı indinde onun kadrinin payesi, arşın kapısıdır, bu yüzden Hz. Mevlâna yücelik ve şeref sahibidir; Yüce ataları cömertlik ve yüceliğin çocuğu olduklarından, kendisi de cömertliğin maden ocağıdır; Hak üzre insanlık ilminin varisi olduğundan, ulemanın önderi ve muktezası olmuştur; Mânâ âleminin tılsımı onun yüce ismiyle çözülebilir; O sonsuzluk hazinesinin sahibidir. O kerem sahibi Tanrı”nın yüce cömertliğine mazhar düştüğü için, hediye ve lutfun mânâsı da odur; Bahtının yıldızı kendisine çok hamdedilen Hz. Peygamber”in yıldızından parladığından, Âl-i Zehrâ”nın (Hz. Fâtıma”nın) soyunun ışığı da odur; Kâinât âdeta onun aşkının çenberine kapıldığı için, semâ eder gibi dönmektedir. Yeryüzünde semâ”ın kıskandığı da odur; O”nun bereketli gönlüne, Hakk”ın sırrının mazhar düşmesine şaşmamak lâzımdır, çünkü Hz. Mevlâna ilâhî aşka mahrem olmaya lâyıktır; O”nun temiz dergâhının âlemin yöneldiği yer olmasına şaşılır mı? Hz. Mevlâna şeref sahiplerinin kıblegâhıdır; Âşık! Onun Mesnevî”sini bir kez oku, bu vesile ile Hakk”ı bulursun, çünkü Hz. Mevlâna sâliklerin yol göstericisidir; Anadolu ârifleri onun zâtına “irfân ehli” dediler, çünkü O âriflerin öncüsüdür; Tanrı kâinâtı onun gelişiyle ferah kıldı, çünkü O, âşıkların kalplerinin neş”esidir; O”na bende olmakla büyük küçük herkes övünmektedir, çünkü O zengin ve yoksulun sığınağıdır; Gönül hastalarının O”nun kapısında şifâ bulmasına şaşılır mı? Kalpdeki hastalığa devâ da O”dur; O sâlikleri maksada kavuşturan yolun rehberi olan bir erdir. Hz. Hızır O olmalıdır; Şefîk! O bizi de bendelerinden saydığı için, akşam sabah bizim derdimiz de Hz. Mevlâna”dır; Fânîlik ülkesinin sahibi Hz. Mevlâna”dır. Bekâ ülkesinin hükümdârı Hz. Mevlâna”dır; Gül bahçesini bin şevkle arayıp bulduğu için, safâ gül bahçesinin gülü de Hz. Mevlâna”dır; Bak! Sünbül onun dergâhının kapısında şeref buldu, ona bolluk ve bereket suyunu sunan da Hz. Mevlâna”dır; O”nun temiz yüzünde Hz. Peygamber”in nuru parladığından, kâinâtın güneşine ışık veren de O”dur; Aşkın tezahürü O”nun temiz gönlünde tecellî eder, çünkü Tanrı”nın aynasının sırrı da Hz. Mevlâna”dır; Mesnevî”sini oku, O”nun mânâ âlemindeki değerini anla, çünkü iki cihanı süsleyen O”dur; “Dinle neyden” diyerek Tanrı”nın sözlerini açıkladı, bu sebeple O âlimlerin övüncüdür; Tanrı O”nun adını kendi ismiyle yüceltti, çünkü O aşk rütbesine lâyıktır; Tanrı Anadolu”ya onun temiz adımını takip etmeyi lutfetti, çünkü O lutuf ve cömertlik menbaıdır; Ehl-i nazar (basiret sahipleri) O”nun dergâhının toprağını gözlerine sürme eder, çünkü O dünyanın gözünün cilâsıdır; Biz mânâ âleminde şöhretin bir parça değeri olmadığını biliriz, çünkü cömertlik ülkesinin mührü O”dur; Dünya insanları O”nun lutuf yeri olan kapısını kendilerine yer edinmişlerdir, O zengin ve fakirin koruyucusudur; O”nun kimsesizlere şefkati, o kadar fazladır ki, sanki onların babası Hz. Mevlâna”dır; O”nun can bağışlayan konuşması ölü gönülleri diriltir, çünkü sürekli olarak sadra şifâ O”dur; O Celâl ismiyle Tanrı”nın yolunu sürekli parlattı. O hidayet sahiplerinin mürşididir; O”nun himmeti yere düşenleri yücelterek göğe kaldırır, O zayıfların elinden tutandır; O”nun bendelerinin padişaha bile baş eğmemesine şaşmamak lâzımdır, çünkü zenginlik sahiplerinin tacı Hz. Mevlâna”dır; Şefik! Şükürler olsun ki, beni kimseye muhtaç etmez. Öyle ki benim için, Tanrı”nın lutfu, Hz. Mevlâna”dır.”
Dîvân”daki ikinci medhiye, Ali Emîrî Ktb. 228″de 2a”da kayıtlı olan “yâ hazret-i Monlâ-yı Rûm” redifli manzûmedir. Toplam yedi beyit olan bu manzûme, Müstef”ilün/ Müstef”ilün/ Müstef”ilün/ Müstef”ilün vezniyle söylenilmiştir. Şefîk bu şiirine, Hz. Mevlâna”ya; “Anadolu”nun yüce Mollası” diye seslenerek başlar ve “Sen kimsesizlerin koruyucusu ve âcizlerin yardımcısısın” der. Şiirin devamında; “ Dönen gök kubbe bana daima gam denizinde kürek çektiriyor. Ey Anadolu”nun yüce mollası! Bu yüzden insan ve melekler bana ağlıyorlar; Ben bu sebepten isyana kapıldım, kurtuluşum asla mümkün değil, sana geldim beni kurtar; Benim hâlim dünyanın cevrinden her zaman yaman oldu, aman dileyerek dergâhına geldim; Zamanın bana cevri çoktur ve bir an huzurum yoktur. Derman isteyerek sana geldim imdadıma yetiş; Ey Anadolu”nun yüce mollası! Beni lutfuna lâyık gör ve beni akranlarımın arasında övülen bir kişi eyle. Lutfunu benim için devamlı eyleyerek, harap gönlümü mamur kıl; Ey Anadolu”nun yüce mollası! Ben Şefîk”i her an şâd eyle.” diyerek dua ve niyazlarla manzûmesini tamamlar.
Dîvân”daki üçüncü medhiye, Ali Emîrî Ktb. 228″de 2b-3a”da kayıtlı olup, Mefâ”ilün/Fe”ilâtün/Mefâ”ilün/Fe”ilün vezniyle söylenilmiştir. Toplam 19 beyit olan bu manzûme “cenâb-ı Monlâ”dır” rediflidir. Şefîk”e göre; “ Velilik göğünün ayı Yüce Mevlâna”dır. Kerâmet güneşinin ışığı da yüce Mevlâna”dır; Kâinât O”nun cömertlik mutfağından sunulan nimetin bereketine kavuşmuştur. Bu sebeple O yüce Molla, inayet sofrasının Halîl”idir; Neyden yapılmış âsâsıyla, nefis sihrini mahveder, hakîkat Tur”unun Kelîm”i de O”dur; Kalp ateşini lutfunun Nil”i ile söndürür, güzellik Mısr”ının azîzi (Hz. Yûsuf) de O”dur; O”nun kitabı, ledün ilminin ve Kur”ân”ın özüdür. Dünyaya hidayet Hızr”ı da O”dur; Binlerce ölü gönlü, bir anda ihyâ etti, Mesîh yaratılışlı olan da O”dur; Ay ve güneş O”nun kapısından ışık ve parlaklık almaktadır, asalet nurunun ışığı da O”dur; O”nun feyzinden istifade eden yoldaşlarının yolu Tanrı”nın yoluna ulaşır, yol sahiplerinin delili de O”dur; Tanrı”nın sevgisine kavuşma O”nun vasıtasıyla olur, ümmetin yardımcısı da O”dur; Cihan sahipleri baştan başa O”nun sikkesini taşıyarak şeref buldular, saadet ülkesinin şahı da O”dur; Felek O”nun devlet olan kudümünün şevkiyle dönmeye başladı, yücelik merkezinin övüncü O”dur; Bu aşk denizinde keder dalgası seni telâşlandırmasın, muhabbet gemisinin kaptanı da O”dur; O”nun sunduğu feyzin kokusunu alan binlerce bendesi var, himmet gül bahçesinin baharı da O”dur; Hatem-i Tayy”ın hediyeleri O”nun lutfu karşısında silindi, ortadan kalktı, cömertlik ülkesinin hidivvi de O”dur; O”nun lutuflarının varlığı Tanrı bilgisine sahip olmasındandır, çünkü Tanrı”ya yakın olma hücresinde oturan da O”dur; Yıldızlar ve felekler tıpkı bir pervâne gibi O”nun başında döndüğü için, velîlik şahının çerağı da O”dur; Dünyadaki kesret üzerine bu şekilde ışık saçmasına şaşılır mı? O birlik cevherinin aydınlatıcısıdır; O sunduğu aşk ilacıyla, âdeta ayrılık hastalarının tabibidir; Tanrı, kulu Şefîk”e aşk nimetlerini sunduğundan beri, elbette Şefîk”in velinimeti de O”dur”
Şefîk Dîvânı”ndaki dördüncü medhiye “yâ hazret-i Monlâ” rediflidir. Ali Emîrî Ktb. 228″de 1b-2a”da; Ali Emîrî Ktb. 229″da 12a-12b”de kayıtlı olan manzûme, Mefâ”îlün/ Mefâ”îlün/ Mefâ”îlün/ Mefâ”îlün veznindedir. Yine Mevlâna”ya “Ey yüce Molla” diye seslenen şair; “Cihan halkının O”nun lutfunu umduğunu, çünkü kimsesizlere el verenin O olduğunu” söyler. Manzûmenin devamında da seslenişini sürdüren şair; “Tanrı senin dergâhını çaresiz ve evsiz barksızlara daima yardım ulaştıran bir yer eylemiştir; Tanrı seni velilerinin en başına geçirmiştir. Bütün insan ve canlar sana muhtaçtır; Sen de ben kulunu senin yüce zâtını şiir yoluyla vasf ettikçe şairlerin başına geçir. Benim yüz bin tane dilim olsaydı, hiç şüphe yok ki, yine de senin vasfını beyan edemezdim. Mahşer günü elbette suçlulara şefkat edeceksin, sen benim de orada şefâatcim olacaksın, bundan hiç şüphem yoktur; İşte o vakit bu kimsesiz kölene bir acıma bakışıyla bak ve onun hâlini güzel eyle. Yoksa o sırada işim yaman olur; Beni, âlemlerin övüncü olan Hz. Peygamber”in hürmeti için, iki âlemde daima lutfuna yetişenlerden eyle; Şefîk”in gönlü dünya elemlerinden mahzûndur. O”nu lutfunla mutlu eyle” diyerek âdeta Mevlâna”ya yakarır.
Ali Emîrî Ktb. 228″de 65a-66b”de yer alan Yûsuf Kâmil Paşa medhindeki 37 beyitlik bir manzûmenin 1. beytinde, memduha, padişahların bile Mevlâna kapısına baş koydukları söyleyen şair, 27. beyitte de yüce Anadolu Mollası”nın eserinin Kur”ân”ın özü olduğuna dikkat çeker.
Pâdişâhân bâb-ı Mevlâna”ya eyler ser-fürû
Kurb-ı Mevlâna”da ne imiş anla kadr ü rif”atin
…
Yetmiş anla kadr ü şân Hazret-i Monlâ-yı Rûm
Mağz-ı Kur”ân âleme okur kerâmet âyetin
Şefîk Dîvânı”nda târîh şeklinde söylenilmiş medhiyeler de vardır. Bunlardan birincisi Abdülmecîd Hân”ın Hz. Mevlâna Mesnevîsi”ni bastırmasına duyulan şükranın ifadesidir. 1268 tarihli bu manzûme Ali Emîrî Ktb. 229″da 19b-20a”dadır. Toplam 21 beyitlik bu tarihte şair bir taraftan böyle bir eserin basımında gösterdiği dikkat ve himmet için Sultan Abdülmecîd”e hayır duaları ederken, diğer taraftan da Mesnevî”nin mânevî varlığına dikkat çekerek önemini vurgular. Şefîk”e göre; “Tanrı, Abdülmecîd Hân”ın temiz vücudunu hayırlı işlerin yapılmasına sebep kılmıştır. Tanrı”nın kitabı hükmünce, dünya insanlarının o şaha itaat etmeleri gerekir. O bütün zamanını hayırlı emirler vererek, ilimlerin dağılıp çoğalmasını destekleyerek geçirmektedir. O sayılıp dökülmesi mümkün olamayacak kadar çok güzel ve hayırlı işlerde başarılı olmuştur. O Hakk”ı bilen gönül şahlarının şahı, velilik görüntüsü bahsinin de seçkinidir. O Tanrı”yı gerçek mânâda bilenlerin eserlerine itibar ve rağbet eder, onların ortaya çıkarılmasını sağlamak işleri arasındadır. Celâleddîn-i Rûmî”nin kadrinin ne olduğunu da, o dünyayı süsleyen padişah bilir. Sonsuzluk şahını rivâyet ederek, O”nun kitabının basılmasını ima etti. Yüce fermanı ile bu hikmetli kitap basıldı. Bu vesile ile o padişah Mevlâna”nın temiz ruhunu ihya etti. Mesnevî kitabı cana kuvvet verir ve mânâ sahipleri ondan pek çok lezzet alır. O mânâlar denizini dalgalandırır. Her beyti sanki hakikat denizidir. Ârif olanlar onunla varlıklarının sırrına ulaşırlar, sanki onun beyitleri cilalı birer ayna gibidir. Bu kitaba Kur”ân”ın özü denilmiştir ki, böyle bir unvan başka bir kitaba verilmemiştir. İnkâr edenler ne derlerse desinler, hâlâ yine de o ad ile anılmaktadır. Mesnevî”nin o saf ismi değişmez. Bu o eser için keramet değildir de nedir? Âşık gel Mesnevî”den dersini al, ondan haberdar ol. Öyle yaparsan o olur olmaz muradını sona erdirir. O eseri al oku, çünkü onun nüshaları çoğaltıldı. O padişaha da dua et. Yaratan ve yaratmaya kadir olan Tanrı, o padişahın ömrünü artırsın. Mevlâna”nın sırrı, o Tanrı bilgisine vâkıf padişahın daima işlerine yardımcı olsun. Ey Şefîk! Mesnevî”nin güzelce basıldığının tarihini söyledim.1268”
Dîvân”daki tarih şeklinde söylenilmiş diğer bir medhiye ise Ali Emîrî Ktb. 228″de 26a”da kayıtlıdır. 1270 tarihli bu medhiye Beşiktaş Mevlevîhanesi şeyhi içindir. Şefîk bu manzumede Mevlevî geleneği içinde, Hz. Mevlâna ve Sultan Veled sırrına vâkıf olduğuna inandığı şeyhi, keramet ve uygulamaları bakımından değerlendirerek manevî varlığına dikkat çeker. Şefîk”e göre; “ “Dinle neyden ki hikâyet ediyor” mısraı, aşk ehlinin hâlini beyan eder. Veled”in sırrına vâkıf olan bu seçkin zât, Beşiktaş dergâhı şeyhidir. Daha önce feyzinin mumu, Yenişehirfener dergâhını aydınlatmaktaydı, şimdi ise tıpkı güneş gibi, ayağının nuru bu semte ışık saçmaktadır. O”nun Hızr”a benzeyen himmeti, aşka susamışlara âb-ı hayat sunmuş ve onları canlandırmıştır. O”nun zâtı marifet tortusundan mesttir. Bu sebeple gönül sahiplerine neşe ulaştırır. O”nun devrinin kutbu olduğuna dair müridlerinin inancı tamdır, şüphe etme. O”nun kudüm ve neyi dünyayı sese boğunca, âşıklar semâ etmeğe kalktı. Mesnevî bilmez, ancak onun birlik sırrına ulaştığı sözlerinde açıkça görülmektedir. O cehlin ışığını içinden keşfeder, dünyanın sırrının onun için gizli olduğunu sanma. Şayet deniz ve maden ocağı bütün varını sunsa da, böyle bir cevher bir daha bulunmaz. “Zât-ı Hakk” onun doğumuna tarihtir. Allah Allah bunda da bir işaret var. Mevlevîler onunla zât-ı Hakk”ı buldular, âşıkların Kâbesi bu dergâh oldu. Ben bu yüce zâtın vasfını nasıl edeyim ki, O İsa değildir, ama ahir zamanın Mesîh”idir. O”nun yüce vasfını artık uzatma. Ârif olanlar bu remz ile bunu anlayabilirler. O”nun himmeti dostlarına karşı hazır olsun, bırak inkâr edenler ne derlerse desinler. Bu tarihimizi beğenip, himmetiyle gönlümüzü mutlu etti. Şefîk “yâ Hû” diyerek bu tarihi söyledi. Gönül sahipleri, onda Hakk”ın zâtını gördüler.1270”
Ali Emîrî Ktb. 228″de 77b-78a”da kayıtlı, “külâh-ı Mevlevî” redifli gazel ise Mevlevîlik âdâb ve erkânı içinde sembolleşen, Mevlevî kıyafetinin tamamlayıcısı olan sikkenin medhindedir. Sikkeye, “külâh-ı Mevlevî” veya “fahir” de denir. Sikkeler kahverengi, bal rengi veya beyaz olur. 45-50 santimetre uzunluğunda olup dövme yünden yapılır ve genellikle iki katlıdır. 11 beyitlik bu gazelde Şefîk külâh hakkında şunları söylemektedir: “Hakikat gül bahçesinin servi Mevlevî külâhıdır. Mevlevî külâhı cennetteki tûbânın gölgesidir; Tanrı”nın yaratışının sırlarını apaçık gösteren bu külâh, birlik yolunun dürbünüdür; Artık sen âdem”in devrinde onun sahibini hayal et. Mevlevî külâhı yüce Tanrı”nın arşının çatısıdır; Her kim ki aşkile “yâ Hû” diyerek giyerse başı arşa kadar değer. Mevlevî külâhı, keramet sahiplerinin tacıdır; Bülbül onun gül bahçesinin ruhunu baş üstünde taşır. Mevlevî külâhı letâfet gül bahçesinin goncasıdır. Sakın o külâhı “nasılsa Konya külâhıdır” diye başından atma. O Mevlevî külâhı aşk sahipleri için baş göstergedir; Biz harflerin sırrı aracılığıyla bilinmeyenden haber alırız. Mevlevî külâhı işte o işaret harfinin tepesidir; Ey Efendi! Sen onun kel başa baş tacı olacağını zannetme. Mevlevî külâhı ancak gerçek âşıklara lâyıktır; Gönül çocuğu aşk hocasına baş eğdiği için, Mevlevî külâhı onun başında o zamandan kalma âyettir.; Şefîk! Osmanlı sikkesini sen başınla beraber tut. Mevlevî külâhı tarikat erbabının övüncüdür; Padişahlar Hz. Mevlâna”nın dergâhına baş eğerler, çünkü Mevlevî külâhı devleti yönetenlerin de başının süsüdür.”
Şefîk Dîvânı”nda toplam 89 gazel vardır. Bunlar çoğunlukla “müzeyyel gazeller” şeklindedir. Bu tür gazellerde, genelden farklı olarak şairin mahlası makta beytinden önce söylenir. Şair gazeline aşk, şarap, güzellik, sâkî gibi konularla başladıktan sonra, bir beyitte mahlasını söyler ve bu arada gazeline bir ya da birkaç beyit daha ekler. Eklenen beyitlere zeyl denir. Bu beyitlerde şair, zamanın padişahı, devlet büyükleri, ya da din ve tarikat uluları için övgüde bulunur. Bu bir çeşit medhiyedir. Gazel bu hâliyle kimi bölümleri eksik, beyit sayısı en çok 15 kadar olan küçük bir kaside görünümündedir. Klâsik Türk şiirinde böyle gazellere gazel-i müzeyyel (eklentili veya ekli gazel) denir.6 Şefîk Dîvânı”nda rastlanan gazeller, gazel nazım şeklinin sınırlarını zorlamakta ve genel bilgilerle de büyük oranda farklılık göstermektedir. Bu gazeller yer yer bazı bölümleri atlanmış veya farklılaşmış kaside görünümündeki şiirlerdir. Özellikle şairin, mahlas beytini takiben, bazen Mevlâna veya mevlevîlikle ilgili oldukça uzun tavsif ve övgüler söylediği veya bu medhiyeyi bazen de bir beyitle sınırladığı görülmektedir. Bu gazellerin toplam sayısı aynı kalmakla birlikte, nüshalardaki yerleri ve sıraları itibarıyla karışıklıklar vardır. Bunlar arasında yer yer nâ-tamam gazellere rastlanıldığı gibi, diğer nüshalardan tamamlanan gazeller de vardır. Gazellerden bazıları da diğer nüshalarda hiç yer almamaktadır. Buradan itibaren örneklenen gazellerde, gazelin genel konusu değil, bu zeyl kısımları, dolayısıyla Hz. Mevlâna ve Mevlevîliğe atıflar yapılan beyitler söz konusu edilecektir7. Gazellerin zeyllerinde yer alan bu beyitlere genel olarak bakıldığında, Hz. Mevlâna”nın dergâhına, dergâhının kapısına, matbahına, Şems ve Mevlâna aşkına, Mevlâna”nın marifet mülkünün padişahı olduğuna, Mevlâna”nın himmet veya feyzine, Mevlâna bendesi veya müntesibi olmanın faziletlerine ve semâ”a dair atıflar yapıldığı görülür. Bunları Dîvân nüshalarındaki yer alış sıralarını dikkate alarak topluca inceleyecek olursak:
Ali Emîrî Ktb. 228″de 64a”da yer alan gazel-i âhir başlıklı 12 beyitlik gazelin mahlas beytinde şair Mevlâna Dergâhı”ndan talebkâr olduğunu ifade etmektedir.
Şefîk eyler ricâ böyle turub dergâh-ı Monla”da
Efendim lutf kıl geldüm der-i ihsâna ihsâna
Ali Emîrî Ktb. 228″de 67a”da yeralan “ne hâcet” redifli gazelin 10. beytinde şair, dünyanın Şems-i Tebrîzî ve Pîr aşkıyla nurlandığını, bunun için de artık, güneş ve ayın âlemi nurlandırmasına gerek olmadığını vurgulamıştır.
Pür-nûr olıcak Şemsile Pîr aşkına devrân
Mihr ü meh ile âlemi tenvîre ne hâcet
Ali Emîrî Ktb. 228″de 67b”deki gazel-i âhir başlıklı “garaz” redifli gazelin mahlas beytini takiben gelen 14. beytinde şair, Mevlâna”nın feyzli kapısına gitmekten maksadın, kabiliyet sahiplerini davet etmek olduğunu söyler.
Da”vet-i erbâb-ı isti”dâddur
Feth-i bâb-ı feyz-i Monla”dan garaz
Ali Emîrî Ktb. 228″de 67b”de ve Ali Emîrî Ktb. 229″da 86b”de yer alan gazel-i dîger başlıklı, Fehmî”ye nazîre olan 19 beyitlik “aşk” redifli gazelin 15. beytinde şair, aşkın kendisini Mevlâna”nın bendelerini kaydettiği deftere yazdığından beri, şairâne yaratılışının da onun bende-zâdesi olduğunu; 16. beyitte ise marifet nurunun Mevlâna”nın kalbinden tutuştuğunu, bu sebeple de aşkın, dinin güneşiyle dünyayı aydınlattığını söyler.
Zâde-i tab”-ı Şefîk olmaz mı bende-zâdesi
Anı bende defterine ideli tahrîr aşk
Kalb-i Mevlâna”dan işrâk itdi nûr-ı ma”rifet
Şems-i dîn ile cihânı eyledi tenvîr aşk
Ali Emîrî Ktb. 228″de 68b-69a”da yer alan “olacakdır” redifli Fehmî”ye nazîre olan 13 beyitlik gazelin mahlas beytinde, gönlüne seslenen şair, Mevlâna”nın kapısında Şefîk”le birlikte oturmasını, bu vesile ile kendisine Tanrı”nın pek çok inayetleri olacağını müjdeler.
Ey dil der-i Monla”da Şefîk ile mukîm ol
Gör kim sana Hakk”dan ne inâyet olacakdır
Ali Emîrî Ktb. 228″de 69a-69b”de yer alan “garaz” redifli 12 beyitlik ikinci gazelin mahlas beytinde kendisini mahlasından tecrîd eden şair, “marifet ülkesinin şahı” terkibiyle Hz. Mevlâna”yı kasdettiğini söyler.
Şâh-ı mülk-i ma”rifet dirüz Şefîk
İşte bundan zât-ı Monlâ”dur garaz
Ali Emîrî Ktb. 228″de 69b-70a”da bulunan “eyledi mahzûz” redifli 9 beyitlik gazelin mahlas beytini takiben söylenilmiş bir beyitte şair, inleyen gönlünün Mevlâna”nın kapısının toprağında kimyayı bulduğunu ve onu kendisine göz pınarı yaptığını söyler.
Hâk-i der-i Monlâ”ya varup kaldı dil-i zâr
Kimyâyı bulup anı bunar eyledi mahzûz
Ali Emîrî Ktb. 228″de 71b”deki “olalı” redifli 14 beyitlik gazelin, 10. beytinde, çocukluğundan beri Mevlâna bendesi olduğuna dikkat çeker.
Cenâb-ı Mevlevî-i Rûm”a bendeyüm ben de
Gönül sabâveti hâlinde ben suvâr olalı
Ali Emîrî Ktb. 228″de 73b”deki “nişân” redifli Râsih”e nazire olarak söylenmiş 6 beyitlik gazelin 5. beytinde şair yine kendisini mahlasından tecrîd ederek; “Şefîk! Pir hazretlerinin himmet nişanının, açık sinedeki elmas gibi görünür olmasına şaşılır mı?” demektedir.
Himmet-i hazret-i Pîr ile aceb işve Şefîk
Oldı elmas gibi sîne üryâna nişân
Ali Emîrî Ktb. 228″de 74b”deki 9 beyitlik “bu” redifli gazelin mahlas beytinde şair; “Ey Şefîk! Yazdığın şiiri pir hazretlerinin huzuruna ulaştır, çünkü bu şiir, karıncanın ağzından Süleyman”a ulaşan bir armağan gibidir.” der.
Şefîkâ nazmını arz it huzûr-ı hazret-i Pîr”e
Süleymân”a dehân-ı mûrdan bir armağandur bu
Ali Emîrî Ktb. 228″de 75a-75b”de yer alan, Reşit Paşa medhindeki 20 beyitlik gazelin, 10. beytinde şair; Mevlâna”nın feyzi ile kendisine bende olup, yüce dergâhına yüz sürerek, güzel bir tabiata sahip olduğunu söylemektedir.
Bende oldum dergeh-i vâlâsına sürdüm yüzüm
Mâlik-i hüsn-i tabî”at feyz-i Mevlâna ile
Ali Emîrî Ktb. 228″de 76b-77a”da yer alan “ile” redifli diğer bir gazelin medhiye kısmında mahlas beytinden sonra söylenilmiş iki beyitte şair; sevgilinin, Mevlâna”nın Celâl isminin aşkıyla, Mevlevî olduğunu, feleklerin de Mevlâna aşkıyla döndüklerini; Dünyayı rızıklandıran Tanrı”nın, yarattıklarına pek çok ihsanda bulunduğunu, bundan nasip alan Mevlâna”nın mutfağından da, gönüllerin doymasına şükrettiğini, söyler.
Yârün olmuş Mevlevî ism-i celâli aşkına
Geldiler devre felekler aşk-ı Mevlâna ile
Eylemiş rezzâk-ı âlem bizlere ihsân-ı küll
Çok şükür dil-sîr olduk matbah-ı Monlâ ile
Ali Emîrî Ktb. 228″de 79b-80b”deki “gitdükçe” redifli gazelin mahlas beytinde kendisine seslenen şair, önceleri bir zerre iken Şems-i Tebrîzî”nin himmetine ulaşıp, giderek marifet göğündeki parlak güneşe dönüştüğünü söyler.
Şefîkâ zerre iken varup irdi himmet-i Şems”e
Sipihr-i ma”rifetle mihr-i rahşân oldu gitdükçe
Ali Emîrî Ktb. 228″de 81a-81b”de yer alan 14 beyitlik bir gazelin mahlas beytinden sonra söylediği 13. beyitte şair, Pir”in dergâhına gitmekte olan gönlünün kendi hâline bırakılmasını ister ve onun oraya gitme sebebinin bayramlaşmak olduğunu belirtir. 14. beyitte ise Anadolu evliyalarına feyzin, başlarında taşıdıkları Mevlevî sikkesinden geldiğini ve bu sebeple onların da yüce Hünkâr”ın kulu kurbanı olduklarını söyler.
Dergâh-ı Pîr”e dil gidiyor hâline koyun
Tebrîk-i iyd eylemeğe âşinâsına
Hünkâr-ı ekberün kulı kurbânı oldılar
Sikkeyle geldi feyz bu Rûm evliyâsına
Ali Emîrî Ktb. 228″de 81b-82b”deki “görsünler” redifli 22 beyitlik gazelin 14. beytinde şair, kalp gözünün Mevlevîlik sırrından nurlandığını, bu sebeple onun tıpkı güneş gibi gayb âleminin sırlarını görebildiğinin bilinmesi gerektiğini söylemiştir.
Benüm buldukça sırr-ı Mevlevî”den çeşm-i kalbüm nûr
Ricâlü”l-gayb-ı şemsâsâ anı manzûr görsünler
Ali Emîrî Ktb. 228″de 82b-83a”da yer alan 13 beyitlik “görünür” redifli gazelin mahlas beytinden sonra üç beyit söylenilmiştir. Bunlardan 11. beyitte şair, Yenikapı Mevlevîhanesi şeyhini överek, maneviyat bakımından onu Mevlâna”ya benzetir.
Dergeh-i bâb-ı cedîde yüri bul sen de kemâl
Şeyhi aynı ile sûret-i Monla görinür
Ali Emîrî Ktb. 228″de 83a-83b”deki 22 beyitlik, “görünür” redifli ikinci gazelin 13. beytinde şair, Mevlâna bendesi olmasının, kendisini iki âlemde de Tanrı cemâline ulaştıracağına dair inancını dile getirmiştir.
Gördi lâyık bizi çün bendeliğe Mevlâna
İki âlemde umaruz bize Mevlâ görinür
Ali Emîrî Ktb. 228″de 85a-85b”deki 14 beyitlik “döner” redifli gazelin 12. beytinde şair, yüce Mevlâna”nın semâ”ının verdiği şevkin, felekleri bile sürekli döndürdüğünü söyler.
Şefîk şevk-i semâ”-ı cenâb-ı Mevlâna
Getürdi bu feleği devre kim hemâre döner
Ali Emîrî Ktb. 229″da 54b”de yer alan ve Fehmî Bey”in bir gazeline yazılmış 13 beyitlik naziresinin mahlas beytinden sonraki zeyl beytinde şair, Mevlâna”nın sikkesinin âlemi baştanbaşa memnun ve sevinçli kıldığını söyler.
Sikke-i Hazret-i Monla Hünkâr
Ser-te-ser âlemi mesrûr itdi
Şefîk Dîvânı”nın Ali Emîrî Ktb. 229″daki nüshasında “seyr it” redifli üç gazel vardır. Bunlardan birincisi, 67b-68a”da kayıtlıdır. 10 beyitlik bu gazelin zeyl beytinde şair, Mevlâna”nın gönül ülkesinin hükümdarı olması düşüncesinden yola çıkarak, bütün sultanların bendesi oldukları o şahlar şahını seyretmelerini ister.
Sultânlar abîd-i Monla Hünkâr
Neymiş bir o şehriyârı seyr it
İkinci “seyr it” redifli gazel 68a”dadır. 9 beyitlik gazelin zeyl beytinde şair, şiirinin kazandığı itibarın çok görülmemesini, çünkü onun feyzini mevlevîlikten aldığını söyler.
Çok görme ki feyz-i Mevlevîdür
Güftârıma i”tibârı seyr it
Üçüncü “seyr it” redifli gazel 68a”dadır ve 9 beyittir. Şairin kendi şiirini değerlendirdiği ve şâirâne tefahür olarak nitelenebilecek 8. ve 9. beyitlerde şair, şiir söyleme yeteneğinin gücünü yüce Mevlâna”nın lutfuna bağlar.
Mülk-i suhan oldı mâlikânem
Zabt ide Şefîk kârı seyr it
Bâ-lutf-ı cenâb-ı Monla Hünkâr
Tab”ımda bu iktidârı seyr it
Ali Emîrî Ktb. 229″da 69b”de harfü”r-râ”da yer alan 11 beyitlik bir gazelin mahlas beytinden başlayarak şairin mevlevîliğine atıfta bulunduğu ve zeyl beyitlerinde ise Mevlâna ve kendi şeyhi Hemdem Çelebi”yi övdüğü görülür. Mevlevî silsilesinin Mevlâna”dan sonraki kısmı, Çelebi unvanı almış Mevlevî şeyhlerini takip ederek, günümüze kadar gelmektedir. Gölpınarlı”nın tasnifine göre; Şefîk”in medhettiği Hemdem Çelebi, 1857-1858″lerde bu unvanı alan, Hacı Mehmed Çelebi oğlu olan Said Hemdem Çelebi olmalıdır8.
Beyt-i nazmunda Şefîk”ün görinen mastara bak
Arş-ı ma”nâya tayanmış ucı bir süllemdür
Fikr kıl saltanat-ı Hazret-i Mevlâna”yı
Sikkesiyle ser-i şâhân-ı cihân mükremdür
“Bişnev ez-ney” buyurup gizledi zâtın fehm it
Vâkıf-ı sırr-ı azîz veled-i âdemdür
Sırr-ı pâk-i Veled”e ceddi ile ceddi ile
Şeyhimüz hazret-i Hemdem Çelebi hemdemdür
Ali Emîrî Ktb. 229″da 69b-70b”de yer alan “olur” redifli 30 beyitlik gazelin zeyl beyitleri de yine Hemdem Çelebi medhindedir. Gazelin mahlas beyti olan 18. beyitte Şefîk, Mevlevîlik yolunun Tanrı”nın yolu için en selâmetli yol olduğunu söyler ve bu yolda irşadlarından istifade ettiği Hemdem Çelebi”yi övmeye başlar. Özellikle şeyhin manevî şahsiyeti etrafında örülen bu beyitler, Mevlevîlik âdâbını göstermesi açısından önemlidir.
Mezhebce tarîk-i Hakk”a Şefîk
Mevlevî râhı şer”-i eslem olur
Dergeh-i pîre kim ki süre yüzin
Mazhar-ı lutf-ı Rabb-i Ekrem olur
Kimseye dil baş eğmez amma kim
Hâk-pây-ı cenâb-ı Hemdem olur
Seyyîd-i vakt olur ne Sa”dü”d-dîn
İlmu”llâh andan a”lem olur
Şeh-i iklîm-i ma”rifet olalı
Mülk-i ma”nâ ana müsellem olur
Nutk-ı pâki ider beyân-ı edeb
Ehl-i mantık yanında ebkem olur
Fazlını kimse idemez inkâr
İbn-i hâcet derinde mülzem olur
Neş”e-i sırrı zâhire çıksa
Âlem içinde başka âlem olur
Zât-ı Hakk ile kâ”im oldukça
Cismu”llâh var arş-ı a”zâm olur
Çokdan oldur velî velî-zâde
Sonra olmaz velî makdem olur
Var kıyas eyle lutf-ı tab”ın anun
Çâker-i hânkâhı hâtem olur
Saklarum sînede muhibbi
Bir gün olur ki bana elzem olur
Çeke demler safâ diyü gülbang
Nâ”il-i zevk-i kalbüm ol dem olur
Ali Emîrî Ktb. 229″da 70b”de yer alan, 11 beyitlik “arar”redifli gazelde Şefîk, Pîr”inin eşiğine baş eğip, kaybettiği safâsını aradığını; gönlünün de, “meded yâ Celâleddin” diyerek Tanrı”nın dininde kendisine rehberlik edecek olan Mevlâna”yı aramakta olduğunu söyler.
Baş eğüp âsitân-ı Pîr”e Şefîk
Anda gayb itdüği safâsın arar
Dil meded yâ Celâlü”d-dîn diyü
Şer-i Hakk ile reh-nümâsın arar
Ali Emîrî Ktb. 229″da 71a”da kayıtlı ve Nâbî”nin gazeline yazılmış bir nazire olan, “olur” redifli 9 beyitlik gazelin zeyl beytinde şair, gönlünün, dünyanın en emin yeri olduğu için, Mevlâna dergâhını makam edindiğini söyler.
Monla-yı Rûm dergehin eyler gönül makam
Çün kim cihâna orası dârü”l-emân olur
Ali Emîrî Ktb. 229″da 71a”da harfü”r-râ başlığı altında kaydedilmiş 10 beyitlik bir gazelin son beytinde şair, mukaddes varlıkların Mevlâna”nın kapısını tavaf etmesine şaşmamak gerektiğini, çünkü o kâşânenin âşıkların Kâbe”si olduğunu söyler.
Bâb-ı Mevlâna”yı tâ”if n”ola olsa kudsiyân
Kâ”betü”l-uşşâk dinür öyle bir kâşânedür
Ali Emîrî Ktb. 229″da 71b”de yer alan, harfü”r-râ”daki 14 beyitlik bir gazelin zeyl beytinde Şefik, Tanrının sırlarını takdis etmesi için dua ettiği Mevlâna”nın değerinin yüceliğini belirterek, onun bendeleri arasında evliyaların da olduğunu söyler.
Celâlü”d-dîn-i Mevlâna-yı Rûmî kaddese sırra
Ne itmiş kadrin anla bendegânı evliyâdandur
Ali Emîrî Ktb. 229″da 71b-72a”da kayıtlı olan 11 beyitlik “var” redifli gazelin zeyl beytinde şair, artık zayıf gönlünün dünyanın cefasından korkmadığını, çünkü onun Mevlevî Dergâhı gibi bir emin yeri olduğunu söylemektedir.
Korkmaz cefâ-yı dehrden artık dil-i nizâr
Dergâh-ı Mevlevî gibi dârü”l-emânı var
Ali Emîrî Ktb. 229″da 74b”de yer alan 21 beyitlik “nedür”redifli gazelin mahlas beyti olan 15. beytinden sonra gelen zeyl kısmı, şaire sikke giydiren Mevlevî Şeyhi Osman Efendi medhindedir.
Şems ider bak zerre aşkile semâ
Anla kim âyîn-i Monla nedür
Dergeh-i bâb-ı cedîde gel de gör
Sırr-ı pâk-i hazret-i Monla nedür
Rind-i aşk-ı Osmân Efendi”dür dirüm
Bilinür bilmez riyâ asla nedür
Nutk-i pâki öyle ahlâdur aceb
Oluna temsîl ana halvâ nedür
Bâde-i lutfı virür yârâne keyf
Ana nisbet neş”e-i sahbâ nedür
Hâk-pâyıdur cevâbın virürem
Bana dirlerse eğer kimyâ nedür
Cânları hep yek- dil itdi himmeti
Dergehünde bilmeyüz gavgâ nedür
Kalbidür seyr eyle bahr-i ma”rifet
Sözleridür lü”lü-i lâ”lâ nedür
Öyle vâsî”dür dil-i pür-feyzi kim
Katredür yanında bak deryâ nedür
Var tefekkür eyle rüşdin kim bilür
Açmadan râz-ı dilin hattâ nedür
Asrımızda şeyh-i ârif zâtıdur
Kendü bilmez kendüyi hâlâ nedür
Mevlevîdür Mevlevîdür Mevlevî
Sırrı bilinmez daha zîrâ nedür
Dil göründükçe ide hayr-du”â
Dimezüz kimdür gelen bu yâ nedür
Ali Emîrî Ktb. 229″da 76b-77a”da yer alan 25 beyitlik “gelmez” redifli müzeyyel gazelin 15. beytinden itibaren söylediği zeyl beyitlerinde Şefîk, Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhi Hemdem Çelebi”yi medheder.
Biz dirüz Mehdî-i Hak hazret-i Mevlâna”dur
Bir gelür Mehdî-i dîn öyle dem-â-dem gelmez
Âşıkunun kalbine gelmez mi der-i Mevlâna
Sanmasun hâtırına beyt-i mu”azzam gelür
Geldi geçdi nice ârif çelebi anda velî
Mürşîd-i vaktimize bir dahi Hemdem gelmez
Sıddîk-i Bû Bekr ana mîrâs-ı peder geldi sâhib
Böyle bir seyyîd-i ensâb hakk-ı âlem gelmez
Bir gelenlerden imiş ol neseb-i âlîden
Öyle hergiz kuyudan âleme zemzem gelmez
Geçdi nice çelebi geldi neden sonra bu zât
Bir yere gelse kibâr öyle mukaddem gelmez
Gelecekde gelecekdür bir böyle kerîm
Gitdi çokdan ademe şermile Hâtem gelmez
Nefes-i pâki ile cism-i cihân buldı hayât
Gelmedi ancılayın Îsî-i hoş-dem gelmez
Dergeh-i pîre varup dil nice dem zevk itsün
Ko disün halk gidüp kaldı şu sersem gelmez
Bendegân içre efendüm kulına merhamet it
Rüstem adlu köleler gelse de Rüstem gelmez
Bilelüm kadrini şu vakt-i azîzân yâ Hû
Gelmedi zâtı gibi şeyh-i mükerrem gelmez
Ali Emîrî Ktb. 229″da 77a-78a”daki 19 beyitlik “bilirüz biz” redifli gazelin 12. beytinden sonraki zeyli Hikmet Bey medhindedir.
Zâhirde velî hazret-i Hünkâr ana ebdür
Sultân Veled”i mâ”nîde dâder bilirüz biz
Hikmet Bey Efendimüzi Allah bilür kim
Bir ârif-i evlâd-ı peyember bilirüz biz
Ali Emîrî Ktb. 229″da 78a”daki 8 beyitlik “gelmez” redifli gazelin son iki beyti yine Hemdem Çelebi medhindedir.
Dergeh-i Pîr”e gelüp çok çelebi sürdi demin
Bilmiş ol gelmedi Hemdem gibi hemdem gelmez
Gidüp anunla görüşsün der-i Monla”da gönül
Yâr içün bu dil-i Hürrem gibi hemdem gelmez
Ali Emîrî Ktb. 229″da 78a-78b”deki 10 beyitlik “geldük biz” redifli gazelde şair, yüce Mevlâna”nın giderek kendisini bende olarak kabul edeceğinden ümitli olduğunu, çünkü aşk yoluna aman dileyerek geldiğini söyler.
Kabûl ider bizi git git cenâb-ı Mevlâna
Tarîk-i aşka çünkim amâna geldük biz
Ali Emîrî Ktb. 229″da 80b”deki 17 beyitlik gazelin son beytinde şair, yüce Şems-i Tebrîzî”nin birlik akşamını varlığıyla aydınlattığını, ancak bir ara feleğin oyunuyla kaybolarak Mevlâna”ya kendisini aratmasını hatırlatmaktadır.
Cenâb-ı Şems”i şâm-ı vahdete zâtıyla vermiş fer
Felekde bir zaman kesretle Mevlâna”yı aratmış
Ali Emîrî Ktb. 229″da 86a”daki 12 beyitlik “aşk” redifli gazelin zeylinde şair, Mesnevî”nin mânâlar okyanusunun dalgıcı olduğunu, Allah”ın da bildiği gibi onda aşkın seçkin incisinin bulunduğunu söylemektedir.
Mesnevî”ye didi gavvâs-ı me”ânî bahrin
Vardur Allah bir anda dürr-i şeh-dâne-i aşk
Ali Emîrî Ktb. 229″da 87b”deki “zülfün” redifli gazelin son beyti olan 12. beyitte, tasavvufî şiirde siyah rengi ile küfrün, çokluğu sebebiyle kesretin sembolü olan zülfün, Mevlâna dergâhına süpürgeci olduğundan beri, renkten kurtularak saflaştığı söylenilmiştir.
Dergeh-i Pîr”e olalı cârûb
Renkden âzâde safdur zülfün
Ali Emîrî Ktb. 229″da 89b”deki “eyler gönül” redifli 22 beyitlik gazelin 14. beytinde Şefîk, gönlünün, başındaki Mevlevî sikkesini bir iftihar tacı saydığını söylemektedir. Bu mahlas beytini takiben gelen 15. beyitten sonraki beyitler Mazlum Bey”in medhindedir.
Sikkesiyle Molla Hünkâr itdi çün bende Şefîk
Başda böyle anı tâc-ı iftihâr eyler gönül
Hazret-i Mazlûm Bey bir zât-ı dil-âgâhdur
Ârifân-ı râz-ı âlemden şumâr eyler gönül
Ali Emîrî Ktb. 229″da 120a”daki 12 beyitlik “gönül” redifli gazelin mahlas beytinde Şefîk gönlünün, başındaki Mevlevî sikkesinin, kendisine sunduğu manevî nimetlerle iftihar etmesini söyler.
Sikke-i Pîr var başında Şefîk
İftihâr eylesün in”âma gönül
Ali Emîrî Ktb. 229″da 120a”daki 13 beyitlik diğer bir gönül redifli gazelin 13. beytinde, Mesnevî hocası Hüsâm”a atıfta bulunur ve gönlünün de kendisiyle derslere gittiğini söyleyerek gönlü teşhîs eder.
Mesnevî dersine benümle gider
Hvâcemüz hazret-i Hüsâm”a gönül
Ali Emîrî Ktb. 229″da 120b”deki 8 beyitlik,“ kim gönlümdür ol” redifli gazelin son beytinde şair, Allah aşkı sebebiyle dünyaya gelen gönlünün, saf bir kalp ile Mevlâna”nın kapısını kendisine yer edindiğini söylemektedir.
Bâb-ı Mevlâna”yı cây eyler hulûs-ı kalbile
Geldi Allah aşkına devrâna kim gönlümdür ol
Ali Emîrî Ktb. 229″da 120b-91a”da yer alan “bir nây bir ben bir gönül” redifli gazel bir Mevlevî bendesinin hislerini samimi bir şekilde dile getirmesinin ürünüdür. Gazelde varlık-gönül ve ney ilişkisine dikkat çekilmiştir.
Kûy-ı cânândan cüdâ bir nây bir ben bir gönül
Derd-i hecre mübtelâ bir nây bir ben bir gönül
Ehl-i aşka câh-ı feyzi Haydarî”den dem urur
Vâkıf-ı sırr-ı Hudâ bir nây bir ben bir gönül
Mahrem-i râz-ı muhabbet sanma cânım herkesi
Remz-i aşka âşinâ bir nây bir ben bir gönül
Bir nefesle sihr-i nefsi mahv eder yek hamlede
İşte hem-hâl-i Îsâ bir nây bir ben bir gönül
Kutb-ı nâyun bir nefes evlâdı mı bilmem nedür
Dem alur bâd-ı hevâ bir nây bir ben bir gönül
“Bişnev ez-ney “emrini gûş eyleyüp hemçün Şefîk
Göz kulak olan ana bir nây bir ben bir gönül
Sâye-i Monla”da bulaldan düzen sâz-ı derûn
Hem-dem-i ehl-i safâ bir nây bir ben bir gönül
Ali Emîrî Ktb. 229″da 102b”deki 12 beyitlik “öğrendüm” redifli gazelin mahlas beytinde şair, mahlasını kendisinden ayırarak; “Şefîk, eğer sana “dünyaya gelip de ne öğrendin?” diye sorarlarsa, ben de “ismi Celâl olan Pîr”imin yüce adını söyleyerek öğrendim” diye cevap veririm” şeklinde âdeta kendi kendine konuşmaktadır. 12. beyit ise Zîver Paşa medhindedir.
Ne öğrendin gelüp dünyaya dirlerse Şefîk öyle
Dirüm ism-i Celâl-i pîri ber-ikrâr öğrendüm
Ali Emîrî Ktb. 229″da 102b”deki 15 beyitlik “mazlûm” redifli gazelin mahlas beytinde şair, gönlüyle konuşmakta ve Mevlâna Dergâhı”na baş eğdiği takdirde mazlûm olanların külâhının arşa değebileceğini söylemektedir.
Başun eğ dergeh-i Monla”ya Şefîk eyle gönül
Arşile hem-ser olur anda külâh-ı mazlûm
Ali Emîrî Ktb. 229″da 103a”daki 6 beyitlik “âlem”redifli gazelin mahlas beytinde şair, kendisine nasihatte bulunarak “dinle neyden” emrini her an can kulağıyla dinlemesini, dünyanın efsanelerinin yalan olduğunu onlara kulak vermemesini söyler.
Sıma”-ı cân ile dinle bişnev ez-ney emrini her dem
Kulak virme yalandur hep Şefîk efsâne-i âlem
Ali Emîrî Ktb. 229″da 108b”deki 12 beyitlik “içinde”redifli gazelde şair, Mevlevîlerin Mesnevî”yi maarif okyanusu saydıklarını ve onun içinde dünyaya değecek kıymette hikmet incileri bulunduğunu söyler.
Biz Mesnevî”yi bahr-i ma”ârif bilirüz kim
Kevneyn değer çok dürr-i hikmet var içinde
Ali Emîrî Ktb. 229″da 113a”daki 9 beyitlik gazelin zeylinde ise şair, Mevlâna”nın dergâhına bende olmasını, rica niyetiyle de olsa, kimseye saflığını sunmamasını söyler.
Bende ol dergehine hazret-i Mevlâna”nın
Kimseye arz-ı hulûs itme ricâ niyetine
Ali Emîrî Ktb. 229″da 114b”deki 10 beyitlik “inceden ince” redifli gazelin zeyl beytinde şair; “Her kim ki, Mevlevîlik yolunda yolsuz davranmazsa, inceden inceye olgunluk yoluna girmiş olur” demektedir.
Tarîk-i Mevlevî”de kim ki tavranmaz ise yolsuz
Sülûk itmiş olur râh-ı kemâle inceden ince
Klâsik Türk şiirinde, aynı konuyu işleyen, aynı vezinle yazılmış beyitlerle kaleme alınan, gazel tarzında kafiyelenen, ancak ilk beytinin mısraları birbirleriyle kafiyeli bulunmayan nazım şekline kıt”a denir. Şefîk Dîvânı”nda toplam 69 kıt”a vardır. Bunlardan bazıları yine Mevlâna ve Mevlevîlik üzerinedir. Kıt”aların hemen hepsi, samimi bir Mevlâna müntesibinin yüreğinden gelen derin bir hassasiyetin ürünüdür. Bu çalışmada esas alınan iki nüshanın ışığında, bunları nüshalardaki sıralanışları çerçevesinde muhteva bakımından değerlendirecek olursak;
Zerreyem gerçi ben ammâ ki cenâb-ı Şems”e
Müntesib olalı itsem feleğe nâz ne var
Padişeh sikkesi cebimde benüm yoksa ne gam
Başum üzre var iken sikke-i Molla Hünkâr
Ali Emîrî Ktb. 228″de 14b”de “Hû” başlığı ile kaydedilmiş, Ali Emîrî Ktb. 229″da ise 59b”de yer alan bu kıt”ada şair; “ Yüce Şems”e göre ben bir zerreyim, ama O”na intisab ettiğim için ben de feleğe nazlanırsam ne olur? Başımın üstünde Molla Hünkâr”ın sikkesi varken, cebimde padişah sikkesi olmamasına üzülmem.” diyor. Şiirde sikke kelimesi hem Mevlevî külâhı, hem de para manasıyla cinaslı kullanılmıştır.
Var dünyada gönül çekme gam inşaa”llâh
Nâ”il-i kâm oluruz sâye-i Mevlâna”da
Hâk-i dergâhına ihlâsla var sür yüzünü
Feyz o yüzden buluruz sâye-i Mevlâna”da
Ali Emîrî Ktb. 228″de 49a”daki bu kıt”ada şair; “ Gönül sen dünyada gam çekme. Tanrı nasip ederse, yine Tanrı katında, Mevlâna sayesinde mutluluğa ereriz. O”nun dergâhının toprağına salih olarak yüzünü sür. Tanrı nasip ederse O”nun sayesinde feyz buluruz.” diyor.
Bir kişi sürse yüzün dergeh-i Mevlâna”ya
Başı devletle irer tâ felek-i a”lâya
Külini matbahınun çeşmine it sürme Şefîk
Olasın sen de sezâ tâ na”m-ı Mevlâ”ya
Ali Emîrî Ktb. 228″de 49a”da yer alan bu kıt”ada şair, “ Her kim ki Mevlâna Dergâhı”na yüzünü sürse, onun başı devlet bulur ve giderek başı feleğin en yüksek yeri olan arş-ı âlâya kadar yükselir. Şefîk sen onun mutfağının külünü gözüne sürme et. (Bu vesile ile) sen de giderek Tanrı”nın nimetlerine lâyık olursun.” diyor.
Âşık it secde der-i hazret-i Mevlâna”ya
Yalnız kapu deyip geçme ki bâb-ı Allah”dur
Nûr-ı feyz ile n”ola olsa münevver hucerât
Ki bakun o kapınun halkası mihr ü mâhdur
Ali Emîrî Ktb. 228″de 49b”deki bu kıt”ada şair; “ Ey âşık Hz. Mevlâna”nın kapısına secde et. Ona yalnız bir kapı deyip geçme. O Tanrı”nın kapısıdır. O kapının feyzinin nuru ile hücrelerin aydınlanmasına şaşılır mı? O kapının halkası güneş ve aydır.” diyor.
Var kıyas eyle gönül saltanatın inda”llâh
Bendedür pâdişâhân hazret-i Mevlâna”ya
Dest-gîri olur elbet iki âlemde Şefîk
Bir kişi dirse aman hazret-i Mevlâna”ya
Ali Emîrî Ktb. 228″de 49b”deki bu kıt”ada şair; “ Ey gönül! Tanrı katında saltanatının ne olduğunu var sen karşılaştır. Padişahlar bile Mevlâna”ya bende olmuştur. Şefîk, iki âlemde de bir kişi aman dilediğinde, imdadına elbette Mevlâna yetişir.” diyor.
N”ola sâyende idersem feleğe istiğnâ
Kulunum dâ”irene müntesibim Mevlâna
Sitem-i dehr beni itdi diger-gûn hâlüm
Yetiş imdâduma pek muzdaribüm Mevlâna
Ali Emîrî Ktb. 228″de 49b”de yer alan bu kıt”ada şair; “ Yüce Mevlâna, benim senin sayende feleğe aldırmayışıma şaşmamak lâzım, çünkü kulunum, senin dairene intisab etmişim. Dünyanın cefası benim hâlimi değiştirdi. Yüce Mevlâna ıztırabım çok, imdadıma sen yetiş.” diyor.
Âleme rahm ederek şemsâsâ
Lutfın itmekde ayân Mevlâna
Tard u def” itme kapundan kulunu
İki âlemde aman Mevlâna
Ali Emîrî Ktb. 228″de 49b”deki bu kıt”ada ise şair; “ Mevlâna güneş gibi dünyaya acıyarak, lutfunu ortaya koymakta. Ne olur! Ben kulunu da iki âlemde kapından kovma, aman Mevlâna!” diyor.
Cihânda bâb-ı kibâra gönül sakın varma
Güşâdedür der-i feyz-i cenâb-ı Mevlâna
Tarîk-i Hakk”a abes itme cüst-cû mürşid
Şefîk variken elde kitâb-ı Mevlâna
Ali Emîrî Ktb. 228″de 49b”deki bu kıt”ada şair; “ Ey gönül! Yüce Mevlâna”nın feyzinin kapısı sana daima açıktır, (bu sebeple) dünyada sakın büyüklerin kapısına varma. Ey Şefîk! Tanrı”nın yolunu boş yere başka yerlerde, başka mürşidlerde arayıp durma. Mürşid istiyorsan elindeki Mevlâna”nın kitabı sana yeter.” diyor.
Evliyâ bendelerin itse cihânda taksîm
Ben de elbet düşerüm pâyına Mevlâna”nun
Devlet el virmek eğer ister isen âlemde
Sür Şefîkâ yüzüni pâyına Mevlâna”nun
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50a”daki bu kıt”ada şair pây kelimesinin ayak ve hisse olmak üzere, iki anlamını da düşündürecek şekilde cinas yapmıştır. Buna göre; “Evliyalar dünyadaki bendeleri bölüşseler, ben elbette Mevlâna”nın payına düşerim. Dünyada yüce bir değere ulaşmak dilersen, ey Şefîk! Yüzünü Mevlâna”nın ayağına sür.” demektedir.
Bâb-ı Hakk”dan gayre etmezler cihânda ser-fürû
Pâdişeh-meşreb gedâ-yı hazret-i Mevlâna-yı Rûm
Çâkeri hakkında ibzâl eylemez mi lutfunu
Âlemi şâmil-i atâ-yı hazret-i Mevlâna-yı Rûm
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50a”daki bu kıt”ada şair; “ Hz. Mevlâna-yı Rûmî”nin dilencisi olanlar, padişah yaratılışlıdırlar, onlar dünyada Tanrı”nın kapısından başkasına baş eğmezler. Dünyayı sunduğu lutuflarla dolduran Mevlâna acaba bu kulu için de lutfunu sunmaz mı?” diyor.
Lutf-ı Hakk ile olur vâsıl-ı kâm dü cihân
Gider ihlâs ile dergeh-i Mevlâna”ya
Bulur âlemde hakikatde tarîk-i Hakk”ı
Kim sülûk itse Şefîkâ reh-i Mevlâna”ya
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50a”daki bu kıt”ada şair; “ Sâlih bir kalple Mevlâna”nın dergâhına gidenler, Tanrı”nın lutfu ile iki cihan saadetine ulaşırlar. Ey Şefîk her kim ki, Mevlâna”nın yoluna gider, onlar dünyada Tanrı yolunu gerçekten bulurlar.” diyor.
Ey felek nâ-kâmdur zann eyleme
Kâmrândur abd-i Mevlâna Şefîk
Yüz sürelden dergeh-i vâlâsına
Şâdmândur abd-i Mevlâna Şefîk
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50a”daki bu kıt”ada da şair; “ Ey felek! Sen Mevlâna kulu olan Şefîk”i mutsuz zannetme, o mutludur. Şefîk Mevlâna dergâhına yüz sürdüğünden beri mutludur.” diyor.
Bâb-ı Monla Kâ”betü”l-uşşâkdur
Kim tavaf eyler hemîşe ârifân
Bâb-ı gayre ilticâ etmez Şefîk
İdeli dergâh-ı vâlâsın mekân
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50a”daki bu kıt”ada Şefîk; “ Hz. Monla”nın kapısı âşıkların (Tanrı dostlarının) Kâbe”sidir, ârifler daima onu tavaf ederler. Şefîk Mevlâna”nın yüce dergâhını kendisine mekân edindiğinden beri, başka kapıya sığınmaz.” diyor.
Vahyile te”lîf olunmuşdur disem ben de ne var
Magz-ı Kur”ândur hakîkatde kitâb-ı Mesnevî
Bir kişiye Şems ü Mevlâna nazar itse Şefîk
Nâ”il-i maksûd olur bî-şüphe şâdî vü ma”nevî
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50b”deki bu kıt”ada şair; “ Ben de “Mesnevî gerçekte Kur”ân”ın özüdür ve vahy ile yazıldı desem ne olur? Şefîk Şems ve Mevlâna bir kişiye baksa, hiç şüphe yok ki, o maksadına erişerek mutlu ve yüce olur.” diyor.
Ehl-i dil bulur idi mihre berâber rif”at
Zerre insâf eğer olsa idi sende felek
Hazret-i Şems bana elbet eder hüsn-i nazar
Zerre-âsâ girerüm bil gözüne ben de felek
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50b”deki bu kıt”ada şair; “ Ey felek! Eğer sende zerre kadar insaf olsaydı, gönül sahipleri yükselerek güneşe kadar ulaşırlardı. Felek! Şems-i Tebrîzî elbette bana da bir gün güzelce bakar. O vakit ben de zerre gibi senin gözüne girerim.” diyor.
Sanur kendüsini cennetde âdem
Gönül dergâh-ı Monla”yı mekân it
Sana geldüm amân yâ Hazret-i Pîr
Benüm mahzûn gönlüm şâdmân it
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50b”deki bu kıt”ada ise şair; “ Gönül! Sen Hz. Monla”nın dergâhını kendine mekân edin. İnsan orada kendisini cennette sanır. Ey Pîr hazretleri! Aman dileyerek sana geldim, benim mahzun gönlümü mutlu kıl.” diyor.
Sana muhtaçdur bây u gedâ yâ hazret-i Monla
Ki sensün şâh-ı dünyâ vü bekâ yâ hazret-i Monla
Benüm sorma günâhumdan aman dergâhuna geldüm
Nigâh-ı merhamet eyle bana yâ hazret-i Monla
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50b”de ki bu kıt”ada şair; “ Ey Hz. Mevlâna! Zengin ve fakir sana muhtaçtır. Çünkü sen bekâ âleminin ve dünyanın şahısın. Aman dileyerek dergâhına geldim. Ne olur bana günahımı sorma, bana merhametle bak.” diyor.
Hazret-i Monlâ-yı Rûm”un sayesinde dâ”imâ
Eylemişdür tab”uma feyz-i suhan i”tâ Hudâ
Vasf-ı âlîsinde nice kıt”alar nazm eylerüm
Ba”dezîn âlem disün meddâh-ı Mevlâna bana
Ali Emîrî Ktb. 228″de 50b”deki bu kıt”ada şair; “ Tanrı Hz. Mevlâna”nın sayesinde daima yaratılışıma söz söyleme feyzi vermiştir. Ben de bu vesile ile Mevlâna”nın yüceliğini vasfeden kıt”alar nazmederim. Bundan böyle dünya bana, “Mevlâna meddâhı” desin.” diyor.
İki âlemde ider çâkerine lutf u kerem
Pâdişâh-ı dü cihân hazret-i Mevlâna”dur
Dergehinden taleb it maksûd-ı dil her ne ise
Âleme feyz-resân hazret-i Mevlâna”dur
Ali Emîrî Ktb. 228″de 51a”daki bu kıt”ada ise şair; “Hz. Mevlâna, bendelerine iki cihanda da lutufta bulunduğu için, iki cihânın da padişahıdır. Sen de gönlünün maksadı her ne ise onun dergâhından talep et, çünkü dünyaya feyz ulaştıran Hz. Mevlâna”dır.” diyor.
Âlemin hiç gözünden düşmezem
Kime eylerse nazar Mevlâna
Dergehün mesken ider çâkerine
Lutf ider haşre kadar Mevlâna
Ali Emîrî Ktb. 228″de 51a”daki bu kıt”ada şair; “ Bu dünyanın gözünden hiç düşmüyorum, çünkü Mevlâna kime nazar eylerse, dergahını kendisine mesken seçen bendelerine kıyamet gününe kadar lutufta bulunur.” demektedir.
Baş keser dergehine pâdişâhân-ı âlem
Server-i cümle velî hazret-i Mevlâna”dur
Zülfikârı n”ola dinürse Hüsâmü”d-dîn”e
Mazhar-ı sırr-ı Alî hazret-i Mevlâna”dur
Ali Emîrî Ktb. 228″de 51a”daki bu kıt”ada Şefîk; “ Dünya padişahları onun dergâhına baş koyarlar, çünkü gerçekte bütün başların başı Hz. Mevlâna”dır. Dostu Hüsameddin”e Zülfikâr denilmesine şaşılır mı? Çünkü Hz. Ali”nin sırrına mazhar düşen de Hz. Mevlâna”dır.” diyor.
Cihânda devlet ile nev-be-nev bulur ikbâl
Kime ider ise feyzin refîk Mevlâna
Kibâr-ı asrdan itme ümîd-i şefkat hiç
Şefîk hâline ancak şefîk Mevlâna
Ali Emîrî Ktb. 228″de 51a”daki bu kıt”ada ise şair; “ Mevlâna, dünyada feyzini kime arkadaş ederse, o devletle çeşit çeşit ikbale ulaşır. Şefîk, sen zamanın büyüklerinden hiç şefkat ümit etme. Senin hâline sadece Hz. Mevlâna şefkat edecektir.” diyor.
Sikke-i hazret-i Mevlâna”ya
Her kim eylerse görünce hürmet
Mülk-i irfâna olup şâh bulur
Ol kişinün başı tâc-ı devlet
Ali Emîrî Ktb. 228″de 51b”deki bu kıt”ada ise şair; “ Hz. Mevlâna”nın sikkesini görünce hürmet edenler, irfan ülkesine şah olurlar ve onların başı devlet tacına ulaşır.” diyor.
Mesnevî-i Monla şod est
Muktedâ-yı ârifân bî-irtiyâb
Güft-i Câmî bi”ş-ez-în der vasf-ı û
Nist peygâmber velî dâred kitâb
Ali Emîrî Ktb. 228″de 51b”deki bu Farsça kıt”ada ise şair, 15.yy. İran şairlerinden Molla Abdurrahman Câmî”nin Mevlâna hakkında söylediği bir kıt”ayı işaret ederek onunla aynı duygu ve düşünceyi taşıdığını gösterir.
Şaire göre; “ Hz. Mevlâna”nın Mesnevî”si hiç şüphesiz âriflerin uyduğu bir eserdir. Câmî onun vasıflarından bahsederken, ” O peygamber değildir, ama kitabı vardır” demiştir.”
Mevlevî-hâne-i Beşiktâş”a
Bir güğüm vakf olundı şerbet içün
Şeyhi zâtı gibi nazîf tutar
Dime bir şey ana nez”afet içün
Ali Emîrî Ktb. 228″de 56a”daki bu kıt”a Şefîk”in sürekli olarak Mevlevî geleneği içinde bulunduğunun ve bu çevrelerle ilgili gündemi de yakından takip ettiğinin bir delilidir. Şair bu kıt”ada; “ Beşiktaş Mevlevîhanesi”ne şerbetlik olmak üzere bir güğüm vakfedildi. Bu dergâhın şeyhi o güğümü kendisi kadar değerli görür, ona incelik konusunda bir şey deme.” der.
Monla Hünkâr kudümin işidüp sikke ile
Terk-i tâc itdi baş eğdi ana İbni Edhem
Sikkesin n”ola cihân eylese ser-tâc Şefîk
Ma”nevî oldı dede baksana İbni Edhem
Ali Emîrî Ktb. 229″da 59b”de yer alan bir başka kıt”ada da şair, yine Mevlevî gündeminden bir kesit sunar. Bu kıt”a Mevlevî dedeliğine yükselen İbni Edhem hakkındadır. Şefîk bu kıt”asında söz konusu bu şahıs ile, zâhid, sûfî ve muhaddis olan ve H.161/M.778″de vefat eden İbrâhim Edhem hazretleri arasında bir alaka kurar. İbrâhim Edhem hazretleri, Horasan”ın Belh şehrinde hükümrân olan bir ailenin çocuğu olarak doğmuş olmasına rağmen, daha sonra sahip bulunduğu bütün dünya nimetlerinden vazgeçerek zühd yolunu seçmiş ve destanlaşmıştır9. İslâm edebiyatlarında menkabevî hayatı hakkında manzum-mensur pek çok eser yazılmıştır10. Şair bu kıt”ada İbni Edhem adlı kişinin de aynı yolu seçtiğini ifade ederek; “ Monla Hünkâr”ın kudümünü işitip sikke giyen İbni Edhem, tacını terk ederek ona baş eğdi. Şefîk! Bütün dünyanın Hz. Mevlâna”nın sikkesini baş tacı etmesine şaşılır mı? İbni Edhem de manevî olan bu yolu seçip dede oldu.” demektedir.
Şeyh Gâlib”le şu dîvân sâhibi sırdaş olup
Nice demler kodı bâlin-i vefâdârîye baş
Söyledüm târîhini ben de tabî”atümce Şefîk
Tab” ile Esrâr”un oldı âleme Dîvân”ı fâş
1257
Ali Emîrî Ktb. 228″de 56a”da kayıtlı olan bu tarih kıt”ası, Şefîk”in, Klâsik Türk şiirinin 18.yy.”daki son büyük temsilcisi ve Mevlevî geleneğinin son döneminde yetişmiş en güçlü isim olan Şeyh Gâlib”in kardeş kadar yakın saydığı arkadaşı Esrâr Dede”nin, Dîvânı”nın basılmasına dair söylediği tarihtir. Bu kıt”a da Şefîk”in Mevlevî gündemiyle yakınlık ve alakasına bir başka delildir.
Şefîk Dîvânı”da örneklenen bu nazım şekillerinin yanında müfredler de vardır. Dîvân”da kayıtlı 59 müfredden sadece birinde, Mevlâna ve Mevlevîlik ilgisi kurulmuştur. Ali Emîrî Ktb. 229″da 141b”de yer alan bu beyitte Şefîk, Hz. Mevlâna ve mürşidi Şems-i Tebrîzî”yi, maneviyat ve vahdet sırrına vakıf oluş noktasından, Hazret-i Peygamber ve Hz. Ali ile hemen hemen denk gördüğünü söylemektedir.
Biri birinde fâni oldı neymiş sırr-ı vahdet bil
Hemân ayn-ı Muhammed”le Ali”dür Şems ü Mevlâna
Sonuç olarak, Recâî-zâde İbrahim Şefîk Dîvânı”nda Mevlâna sevgisi ve Mevlevîlik felsefesinin işlenişine dair yapılan bu araştırma, âdâb ve erkânı asırların sınırlarını aşan köklü bir geleneğin, 19.yy.”da yaşamış bir şairdeki yansımalarını ortaya çıkarmıştır. Mevlevî geleneğine sıkı sıkıya bağlı bir şair olduğu şiirlerinde açıkça görülen Şefîk, şiir tekniği bakımından güçlü, söyleyiş itibarıyla samimi ve lirik manzûmelerinde, Tanrı aşkının yansıması olarak gördüğü Mevlâna müntesibi olmanın şerefini, yüreğinin ve kaleminin gücü nisbetince aksettirmiştir. Dîvân”da yer alan nazım şekillerinden, başta dört müstakil medhiyeden başlayarak Mevlâna sevgi ve bilgisi beyit beyit işlenmiştir. Bazı beyitlerde lirizmden uzaklaşarak didaktik ölçülere varan bilgilendirme ve atıflar dikkat çekmektedir, ancak bu bilgi yoğunluğuna rağmen şair yine de samimiyeti elden bırakmaz.
Bunlardan başka Dîvân”da şahıslara yönelen medhiyelerin yanında, tarih şeklinde söylenilmiş veya doğrudan doğruya Mevlevî külâhı medhinde olan şiirlerle de karşılaşılmaktadır. Ayrıca müzeyyel gazel şeklinde söylenilmiş 48 şiirin, çoğunlukla mahlas veya zeyl beyitlerinde işlenen muhteva da yine, Mevlâna sevgisi ve Mevlevîlikle ilgili bilgilere dayanmaktadır. Özellikle bunlarda Mevlâna Mesnevî”si manevî anlamı ve mesajı itibarıyla en çok vurgulanan değerlerden biri olarak görülmektedir. Yine şair söylediği 27 kıt”ada da Mevlâna ve Mevlevîliğin vazgeçilmez değerlerini dile getirmiştir. Dîvân”ın sonunda yer alan müfredlerden sadece birinde Hz. Mevlâna ele alınmıştır.
KAYNAKÇA
ALBAYRAK, Nurettin, “İbrâhim b. Edhem” maddesi, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 21, İstanbul 2000, s. 295-296.
DİLÇİN, Cem, “Divan Şiirinde Gazel”,Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), S. 415- 417/Temmuz-Ağustos-Eylül 1986, s. 87.
FATÎN EFENDİ, Hâtimetü”l-Eş”âr, İstanbul 1271, s. 219-220. İSTANBUL KÜTÜPHANELERİ TÜRKÇE YAZMA DÎVÂNLAR KATALOĞU IV, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1969, s. 1048-1050.
ÖNGÖREN, Reşat “İbrâhim b. Edhem” maddesi, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. 21, İstanbul 2000, s. 293-295.
ÖZTÜRK, Yaşar Nuri , Mevlâna ve Mevlevîlik, Hürriyet Ofset Matbaacılık ve Gazetecilik A.Ş., İstanbul Aralık 1991, s. 23-24.
EKLER
AE229/10b
I Fâ”ilâtün/ Fâ”ilâtün/ Fâ”ilâtün/Fâ”ilün
Lem”a-i nûr-ı Hudâ Hazret-i Mevlâna”dur
Pertev-i şems-i hüdâ Hazret-i Mevlâna”dur
Gülşeni kıldı hezâr aşıka bu sırrı ayân
Sünbül-i bâğ-ı vefâ Hazret-i Mevlâna”dur
Arş-ı derün pâyesidir kadrine bak inda”llâh
Sâhib-i izz ü a”lâ Hazret-i Mevlâna”dur
Cedd-i âlîsi kerîm ibn kerîmdir öyle
Ma”den-i cûd u sehâ Hazret-i Mevlâna”dur
Vâris-i ilm-i benî olmağıle Hak üzre
Muktedâ-yı ulemâ Hazret-i Mevlâna”dur
Açılır ism-i celâliyle tılsım-ı ma”nâ
Mâlik-i kenz-i bekâ Hazret-i Mevlâna”dur
Mazhar-ı cûd-ı alâ zât-ı kerîmin bilirüz
Ma”nî-i lutf u atâ Hazret-i Mevlâna”dur
Nûr-ı Ahmed”den olup kevkeb-i bahtı Rahşân
Âl-i Zehrâ”ya ziyâ Hazret-i Mevlâna”dur
Cezbe-i aşkı ile gelip semâ”a gerdûn
Hâkda reşk-i semâ Hazret-i Mevlâna”dur
Dil-i pür-feyzi aceb mazhar-ı sırr-ı Hak”dır
Harem-i aşka sezâ Hazret-i Mevlâna”dur
Dergeh-i pâki n”ola olsa matâf-ı âlem
Kıblegâh-ı şurefâ Hazret-i Mevlâna”dur
Mesnevîsin oku bir Hakk”ı bulursun âşık
Sâlike râh-nümâ Hazret-i Mevlâna”dur
Ehl-i irfân didiler zâtı içün ârif-i Rûm
Pîşvâ-yı urefâ Hazret-i Mevlâna”dur
Kıldı devrânı kudûmüyle ferahnâk Hudâ
Kalb-i uşşâka safâ Hazret-i Mevlâna”dur
11a
Fahr eder bendeliği ile büyük küçük aceb
Melce-i bây u gedâ Hazret-i Mevlâna”dur
N”ola dil-hastelere gelse deründen dermân
Maraz-ı kalbe devâ Hazret-i Mevlâna”dur
Sâlike râh-ber-i maksûd ola bir erdir ol
Hazret-i Hızr bu yâ Hazret-i Mevlâna”dur
Addeder bendelerinden bizi de hemçü Şefîk
Derdimiz subh u mesâ Hazret-i Mevlâna”dur
Mâlik-i mülk-i fenâ Hazret-i Mevlâna”dur
Şeh-i iklîm-i bekâ Hazret-i Mevlâna”dur
Gülşeni şevk-i hezâr ile arayıp buldu
Gül-i gülzâr-ı safâ Hazret-i Mevlâna”dur
Erdi bak şerefe hâk-i derinde sünbül
Bâdî-i feyz ana Hazret-i Mevlâna”dur
Vech-i pâkinde eder nûr-ı Muhammed leme”an
Şems-i devrâna ziyâ Hazret-i Mevlâna”dur
Sûret-i aşk eder cilve dil-i pâkinde
Sırr-ı mir”ât-ı Hudâ Hazret-i Mevlâna”dur
Mesnevîsin oku ma”nâda bir anla şânın
Zîbâ taht-ı dü serâ Hazret-i Mevlâna”dur
Biş nev ez-ney diyü şerh etdi kelâm-ı Allah”ı
İftihâr-ı ulemâ Hazret-i Mevlâna”dur
İsm-i zâtıyla Hudâ kadrini kıldı terfî”
Rütbe-i aşka sezâ Hazret-i Mevlâna”dur
Rûm”a Hak rahmet-i mehaz etdi kudüm-i pâkin
Menba”-ı cûy-ı atâ Hazret-i Mevlâna”dur
Hâk-i dergâhın eder ehl-i nazar kuhlü”l-ayn
Çeşm-i devrâna cilâ Hazret-i Mevlâna”dur
Şöhret-i ma”nâyı bir pâre etmez bilirüz
Hâtem-i mülk-i sehâ Hazret-i Mevlâna”dur
Bâb-ı ihsân me”âbın eder âlem me”vâ
Hâmî-i bây u gedâ Hazret-i Mevlâna”dur
Bî-kesâna o kadar şefkati efzûndur kim
Gûyiyâ ana baba Hazret-i Mevlâna”dur
Nutk-ı cân-bahşı eder murde-dilânı ihyâ
Dem-be-dem sadra şifâ Hazret-i Mevlâna”dur
Eyledi ism-i celâliyle reh-i Hakk”ı cilâ
Mürşid-i ehl-i hüdâ Hazret-i Mevlâna”dur
11b
Kaldırır himmeti göğe yere düşmüşleri hep
Dest-gîr-i zu”afâ Hazret-i Mevlâna”dur
Pâdişâha bile baş eğmez aceb bendeleri
Tâc-ı erbâb-ı gınâ Hazret-i Mevlâna”dur
Çok şükür kimseye etmez beni muhtâc Şefîk
Lutf-ı Hak öyle bana Hazret-i Mevlâna”dur
II
AE228/2a
Müstef”ilün/ Müstef”ilün/ Müstef”ilün/ Müstef”ilün
Sensin zâhir-i bî-kesân yâ Hazret-i Monlâ-yı Rûm
Sensin mu”în-i âcizân yâ Hazret-i Monlâ-yı Rûm
Deryâ-yı gam içre felek çekdirmede dâ”im kürek
Ağlar bana ins ü melek yâ Hazret-i Monlâ-yı Rûm
İsyâna oldum mübtelâ mümkin değül asla rehâ
Kurtar beni geldim sana yâ Hazret-i Monlâ-yı Rûm
Cevr-i cihândan her zamân oldu benim hâlim yaman
Dergâhına geldim amân yâ Hazret-i Monlâ-yı Rûm
Besdir zamânun cevri bes yokdur huzûrum bir nefes
Dermândeem feryâd-res yâ Hazret-i Monlâ-yı Rûm
Şâyân-ı ihsân et beni memdûh-ı akrân et beni
Rahm eyle şâdân et beni yâ Hazret-i Monlâ-yı Rûm
Lutfun bana mu”tâd kıl vîrân dilim âbâd kıl
Her dem Şefîk”i şâd kıl yâ Hazret-i Monlâ-yı Rûm
III
AE228/2b
Mefâ”ilün/Fe”ilâtün/ Mefâ”ilün/Fe”ilün
Meh-i sipihr-i velâyet cenâb-ı Monlâ”dur
Ziyâ-i şems-i kerâmet cenâb-ı Monlâ”dur
Cihân matbah-ı cûdundan aldı feyz-i ni”am
Halîl-i hvân-ı inâyet cenâb-ı Monlâ”dur
Asâ-yı neyle eder sihr-i nefsi mahv u helâk
Kelîm-i Tûr-ı hakîkat cenâb-ı Monlâ”dur
Atâş-ı kalbi eder Nîl-i lutfile şâd-âb
Azîz-i Mısr-ı melâhat cenâb-ı Monlâ”dur
Kitâbı ilm-i ledünnî vü magz-ı Kur”ân”dur
Cihâna Hızr-ı hidâyet cenâb-ı Monlâ”dur
Hezâr murde dili itdi yek-demi ihyâ
Mesîh-meşreb ü haslet cenâb-ı Monlâ”dur
Derinden almadadır mihr ü mâh pertev ü nûr
Şu”â-ı nûr-ı asâlet cenâb-ı Monlâ”dur
Tarîk-i feyz-refîki çıkar reh-i Hakk”a
Delîl-i ehl-i tarîkat cenâb-ı Monlâ”dur
Delâletiyle olur vuslat-ı habîb-i Hudâ
Mu”în ü yâver-i ümmet cenâb-ı Monlâ”dur
Ser-â-ser ehl-i cihân sikkesiyle buldu şeref
Şeh-i serîr-i sa”âdet cenâb-ı Monlâ”dur
Kudüm-i devlet-i şevkiyle geldi raksa felek
Medâr-ı merkez-i rif”at cenâb-ı Monlâ”dur
Bu bahr-i aşkda mevc-i kederden etme telâş
Re”is-i fülk-i muhabbet cenâb-ı Monlâ”dur
Hezâr bendesi var bûy-ı feyzin almakda
Bahâr-ı gülşen-i himmet cenâb-ı Monlâ”dur
3a
Atâ-yı Hâtem-i Tayy tayy olundu lutfuyla
Hidivv-i mülk-i sehâvet cenâb-ı Monlâ”dur
Vücûd-ı eltâfıdır nâzenîn-i ehlu”llâh
Mukîm-i hücre-i kurbet cenâb-ı Monlâ”dur
Döner başında çü pervâne encüm ü eflâk
Çerâğ-ı şâh-ı velâyet cenâb-ı Monlâ”dur
Cihâna şa”şa”a-pâş olsa kesret üzre n”ola
Fürûğ-ı cevher-i vahdet cenâb-ı Monlâ”dur
İlâc-ı aşk verir vuslata eder şâyân
Tabîb-i haste-i firkat cenâb-ı Monlâ”dur
Şefîk-i çâkerine aşkın edeli in”âm
Velîni”metim elbet cenâb-ı Monlâ”dur
IV
Mefâ”îlün/ Mefâ”îlün/ Mefâ”îlün/ Mefâ”îlün
AE228/1b-2a
AE229/12a-12b
Umarlar lutfunu halk-ı cihân yâ Hazret-i Monla
Ki sensün dest-gîr-i bî-kesân yâ Hazret-i Monla
Hudâ bî-çârgân u hânumâna eylemiş dâ”im
Senün dergâhını dârü”l-emân yâ Hazret-i Monla
Seni Hak eylemişdir ser-firâz-ı evliyâu”llâh
Sana muhtâcdır hep ins ü cân yâ Hazret-i Monla
Kulun vasf eyledikçe nazmile zât-ı hümâyûnun
Beni kıl ser-firâz-ı şâ”irân yâ Hazret-i Monla
Benim yüz bin zebânım olmuş olsaydı yine bî-şekk
Ne mümkin eylemek vasfın beyân yâ Hazret-i Monla
Şefâ”at mücrimine olur elbet rûz-ı mahşerde
Şefî”imsin benim etmem gümân yâ Hazret-i Monla
2a
Nigâh-ı rahm edip kıl yahşi bî-kes çâkerün hâlin
Bu esnâda işim oldu yaman yâ Hazret-i Monla
Beni kıl fahr-i âlem hürmetiyçün iki âlemde
Hemîşe lutfuna mazhar-ı emân yâ Hazret-i Monla
Şefîkun gönlü âlâm-ı cihândan vâh-ı mahzûndur
Anı lutfunla eyle şâdmân yâ Hazret-i Monla
****
AE228/26a
Bişnev ez-ney çün hikâyet mî-koned
Ehl-i aşkun hâlini eyler beyân
Vâkıf-ı sırr-ı Veled zât-ı Nazîf
Şeyh-i dergâh-ı Beşiktâş”dur inan
Oldı dergâh-ı Yenişehirfenâr
Şem”a-i feyziyle Rûşen bir zaman
Nisbet-i Şems ile nûr-ı makdemi
Şimdi bu semte olup pertev-feşân
Virdi Hızr-ı himmeti âb-ı hayât
Zinde-dem oldı gürûh-ı teşnegân
Zâtıdur mest-i müdâm-ı ma”rifet
Kim olur ehl-i dile neş”e-resân
Vardur elbetde mürîdinde velî
Kutb-ı vakt oldığuna itme gümân
Âleme nây-ı kudümi velvele
Viricek girdi semâ”a âşıkân
Mesnevî bilmez velî ammâ olur
Sırr-ı vahdet her kelâmından ayân
Pertev-i cehle ider keşf-i zamîr
Râz-ı âlem sanma yanında nihân
Böyle bir cevher bulunmaz bir daha
Varını arz itse de deryâ vü kân
26b
Zât-ı Hakk mîlâdınun târîhidür
Allah Allah bunda da var bir nişân
Mevlevîler zât-ı Hakk”ı buldılar
Kâ”betü”l-uşşâk baş ed in mekân
Men çi gûyem vasf-ı ân-ı âlî-cenâb
Nist-i Îsî Mehdî,i âhir zamân
Vasf-ı şânın gayri tatvîl eyleme
Fehmi der bu remz ile ârif olan
Hâzır olsun himmeti ahbâbına
Ko ne dirlerse disünler münkirân
Musarra târîh-i ilcâsın bulup
Oldı gönlüm himmetiyle şâd-mân
Didi yâ Hû işbu târîhi Şefîk
Zât-ı Hakk”ı gördiler ehl-i dilân
1270
***
AE229/19b
Vücûd-ı pâk-ı Hân Abdü”l-mecîd”i
Sebeb kılmış vücûh-ı bere Mevlâ
Kİtâbu”llâh hükmünce o şâha
Muti” olmak gerekdür ehl-i dünya
İder neşr-i ulûma emr-i hayra
Dem-â-dem nakd-i vaktin bezl ü i”tâ
Muvaffakdur nice hayr-ı hassâna
Ne mümkin olunsa ta”dâd u ahsâ
Mülk-i sîret-i vilâyet münakkahdur
O şâhenşâh-ı dil-âgâh-ı Hakkâ
İder âsâr-ı ehlu”llâha rağbet
Umurunda olur tevfîk-i peydâ
Celâlü”d-dîn-i Rûmî kadri neymiş
Bilür ol pâdişâh-ı âlem-ârâ
Ri”âyet idüp şâh-ı bekâya
Kitâbı tab”ın işte kıldı îmâ
20a
Berây-ı menkabet-fermânı üzre
Basıldı bu kitâb-ı hikmet-efzâ
O şeh ta”zîm ile itdi bu yüzden
Revân-ı pâk-i Mevlâna”yı ihyâ
Kitâb-ı Mesnevî kim kuvvet-i cândur
Telezzüd eyler andan ehl-i ma”nâ
Temevvüc eyler emvâc-ı me”ânî
Hakîkat bahridür her beyti gûyâ
Görür ârif olan sırr-ı vücûdın
Ki san her beyt mir”ât-ı mücellâ
Dinildi bu kitâba magz-ı Kur”ân
Dinilmez Mesnevî”den gayre hâşâ
Ne dirlerse disünler ehl-i inkâr
Yine ol nâm ile mezkûr hâlâ
Değişmez Mesnevî”nün ism-i hâsı
Değüldür de kerâmet bu nedür yâ
Gel âşık it tefâ”ül Mesnevî”den
Olur olmaz murâdın eyler inhâ
Al oku nüshayı teksîr olundı
Du”â-yı pâdişâhîyi kıl îfâ
Firâvân eylesün şevketle ömrin
Cenâb-ı Hâlık u Hayy-ı tuvânâ
O şâh-ı ârif-i bi”llâhun olsun
Meded-kârı İlâhî sırr-ı Monlâ
Şefîkâ söyledüm târîh-i tab”ın
Kitâb-ı Mesnevî basıldı a”lâ
1268
DİPNOTLAR
* Prof. Dr., Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Muğla.
1 Fatîn Efendi, Hâtimetü”l-Eş”âr, İstanbul 1271, s. 219–220.
2 Fatîn, ay.
3 İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Dîvânlar Kataloğu IV, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1969, s. 1048–1050.
4 Şefîk Dîvânı, Ali Emîrî Efendi Manzûm Eserler (Millet Ktb) 228 de 52a” da; Ali Emîrî Efendi Manzûm Eserler (Millet Ktb) 229″da 116a”da kayıtlı tarih kıt”ası)
5 Not: Buradan itibaren, değerlendirilecek medhiye metinleri uzun oldukları için, sadece nesre çevirileri verilecek, metinler bildirinin sonuna ayrıca eklenecektir.
6 Cem Dilçin, “Divan Şiirinde Gazel”,Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), S. 415– 417/Temmuz-Ağustos-Eylül 1986, s. 87.
7 Not: Gazel metinlerinin tamamı, yer ve zaman bakımından tebliğin sınırlarını zorlayacağı için verilmemiştir.
8 Yaşar Nuri Öztürk, Mevlâna ve Mevlevîlik, Hürriyet Ofset Matbaacılık ve Gazetecilik A.Ş., İstanbul Aralık 1991, s. 23-24.
9 Reşat Öngören, “İbrahim b. Edhem” maddesi, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C. .21, İstanbul 2000, s. 293–295.
10 Nurettin Albayrak, “İbrahim b. Edhem” maddesi, Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C 21, İstanbul 2000, s. 295–296.