Prof. Dr. Temizel, “Zira Mevlâna ne bir devlet adamı ne de bir ordunun komutanıdır. O, gönüllerin ve mana âleminin sultanı idi”

A+
A-

Gönüllerin ve mana âleminin sultanı: Mevlâna

Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ali Temizel, Mevlâna’nın Konya’ya gelişini ve o günkü siyasi, dini, askeri, iklim yapısını anlattı. Mevlâna’nın bir insanlık dostu olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Temizel, “Zira Mevlâna ne bir devlet adamı ne de bir ordunun komutanıdır. O, gönüllerin ve mana âleminin sultanı idi” dedi.

Konya için önemli bir değer olan Mevlâna, Konya’ya nasıl geldi? O dönemlerde nasıl bir siyasi, dini ve askeri yapı vardı?  Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ali Temizel, konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Mevlâna’nın insanların faydası için gerçek bir mutasavvıfa yakışır şekilde o günkü yöneticilerle barış ve dostluk işinde yaşadığını söyleyen Prof. Dr. Ali Temizel, “Mevlâna, ebedi âleme göçtüğü 17 Aralık 1273 tarihine kadar toplam 44 yıl Konya’da yaşamıştır. Bu dönem içerisinde Türkiye Selçuklu yöneticileri ile münasebetleri devam etmiştir” ifadelerini kullandı.

MEVLÂNA KONYA’YA NASIL GELDİ?

Mevlâna Konya’ya geldiğinde Sultan Alâaddin ve şehir halkı tarafından karşılama yapıldığını söyleyen Dr. Temizel, “Selçuklu Sultanlarının Anadolu’yu bir emniyet ve medeniyet bölgesi haline dönüştürmeye çalışması, Moğollar önünden kaçan Türkmen göçebeleri gibi ilim, tasavvuf ve sanat erbabını da Anadolu’ya çekiyordu. Bu münasebetle Mevlâna ve ailesi Horasan’dan Belh’ten kalkıp birçok memlekete ulaşan bir seyahate başlamıştır. Mevlâna ve ailesi Larande’ye (yani bugünkü Kahraman’a) ulaşan bu göçten sonra, burada yedi yıldan biraz fazla kalmıştı. Mevlâna kendileri ile beraber Larende’ye gelen Şerafettin Lala’nın kızı Gevher Bânû Hatunla burada evlenmiş ve Sultan Veled ve Alâaddin isimli çocukları doğmuştur. Bu sıralarda Selçuklu başkenti Konya’da ilmi ve ilim erbabını çok seven, onlara büyük değer veren Selçuklu Sultanı I. Alâeddin Keykubat hüküm sürmektedir. Muhiddin Arabî, Sadreddin Konevî gibi seçkin âlimler, ayrıca Şehâbeddin Sühreverdî ve benzeri Ulemanın teşrifi ile Konya bir ilim ve kültür merkezi olmuştur. Bu âlimler halkasına katılması için Sultan Alâeddin Keykubat, Mevlâna’nın babası Bahaeddin Veled’i ailesiyle birlikte ısrarla Konya’ya davet etmiştir.  Bunun üzerine Mevlâna, ailesi ve babası Bahâeddin Veled, Karamandan ayrılıp 3 Mayıs 1228 tarihinde Konya’ya gelmişlerdir” şeklinde konuştu.

‘TÜRKEYE SELÇUKLU DEVLETİ O DÖNEMDE HARAÇ VEREN BEYLİK DURUMUNDAYDI’

Temizel, Mevlâna’nın yaşadığı dönemde I. Alaaddîn Keykubad dönemi hariç, Türkiye Selçuklu Devleti’nin, Moğollara haraç veren bir beylik durumunda olduğunu söyledi. Temizel şunları sözlerine ekledi: “Anadolu’da Haçlı akınlarının izleri henüz silinmemişti. Halk Moğol saldırıları karşısında korku, dehşet ve güvensizlik ortamında çaresizlik içerisindeydi. Çoğu küçük yaşta tahta çıkan sultanlar, Moğol yöneticilerinin nüfuzlu karşısında etkisiz kalmıştı. Yöneticiler birbirlerine karşı güvensizdi.  Bu atmosfer içerisinde Konya’da Mevlânâ Celâleddin, manevî kişiliği ile gittikçe sözü dinlenen bir şahsiyet olmuştu. Halkın, Moğollara bağımlı olmaktan doğan teessürü, bu büyük şahsiyete karşı duyulan sevgi ve saygıyla hafifletilmiş oluyordu. Mevlânâ’nın Mektûbât isimli eserinde yer alan ve Moğol yöneticilerine yazılmış birkaç mektupta onun halkın şefaatçi olarak başvurduğu ve Moğol yöneticilerin de Mevlâna’nın ricalarını kabul ettiklerine ve onların nazarında değerli bir şahsiyet olduğuna işaret edilmektedir.”

‘GELECEĞİ YEŞERTEN MANEVİ REHBER: MEVLÂNA’

Mevlâna’nın o dönemde geleceği yeşerten bir manevi rehber gibi görüldüğünün altını çizen Temizel,” Menakıbname yazarları, Mevlâna’nın pek çok Selçuklu sultanı ve devlet adamı ile olan ilişkisinden söz etmektedirler.  Eflâki, Menâkibu’l-Arifin isimli eserinde Mevlâna’nın, devrin ileri gelen yöneticileri ve Selçuklu otoriteleriyle olan ilişkilerini nakletmektedir. Mevlâna’nın yöneticiler ile olan ilişkileri hakkında en teferruatlı bilgiler, Menâkibu’l-Arifin isimli eserde yer almaktadır. Sipehsâlâr ve Fîhi Mafîh’de de bu ilişkilerle ilgili çeşitli bilgiler bulunmaktadır. Mevlâna’nın Mektuplarında ise bu ilişkilerin özel boyutu ile karşılaşılmaktadır. Mevlâna, Türkiye Selçuklu Devleti’nin bu çöküş döneminde fikir ve eserleriyle halk ve yöneticiler için en güven vermiş, gelecek adına yeşeren bir ümit ve manevi bir rehber olarak görülmüştür. Mevlâna, bu rekabet ortamında herkes ile dost olmuş, halk ve yöneticiler üzerinde önemli etkileri olmuştur. Mevlâna, bu çalkantılı dönemde ümitsizleri hayata bağlamış ve onlara yaşama sevinci vermiştir.  Mevlâna, 1228 yılında Konya’ya geldikten sonra Sultan Alâaddin Keykûbad’ın 1237 de Kayseri’de zehirletilerek ölümüne kadar dokuz yıl, Sultan Alâaddin Keykûbad’ın döneminde yaşamıştır” ifadelerine yer verdi.

‘O GÜNKÜ YÖNETİCİLERLE BARIŞ VE DOSTLUK İÇİNDE YAŞADI’

Mevlâna’nın o günkü yöneticilerle barış ve dostluk içinde yaşadığını kaydeden Temizel, “Mevlevî kaynakları, 1230 yılında Sultan Alâeddin Keykubâd’ın Celâleddin Hârizmşah’a karşı kazandığı zaferi, sultanın sefere çıkarken Bahaeddin Veled’in (Mevlâna’nın babası) türbesine gidip dua ettiğini ve bu sayede zafer kazandığını söylerler. Mevlâna’nın çağdaşı Selçuklu Sultanlarından özellikle II. İzzeddin Keykavus (1245 – 1257) ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan (1257-1266) Mevlâna’nın huzurunda bulunmuşlar ve semâ’ meclislerine katılmışlardır. Devrin emirleri, vezirleri Mevlâna ile bir araya gelmekten mutlu oluyorlardı. Mevlâna kendisi ile çağdaş olan Alaeddin Keykubad, II. Gıyaseddin Keyhüsrev, III. Gıyaseddin Keyhüsrev, IV. Rükneddin Kılıçaslan, II. İzzeddin Keykavus, Muineddin Pervane, Sahib Ata Fahreddin Ali, Emineddin Mikâil, Celaleddin Karatay gibi sultanların ve yöneticilerle çeşitli vesilelerle görüşmüş, bir arada olmuş ve onların bazılarına mektup yazmıştır. Bu da gerçek bir mutasavvıfa yakışır şekilde Mevlâna’nın insanların faydası için o günkü yöneticilerle barış ve dostluk işinde yaşadığını göstermektedir. Mevlâna, ebedi âleme göçtüğü 17 Aralık 1273 tarihine kadar toplam 44 yıl Konya’da yaşamıştır. Bu dönem içerisinde Türkiye Selçuklu yöneticileri ile münasebetleri devam etmiştir” diye anlattı.

‘KENDİSİNE KOŞAN HERKESE KOLLARINI AÇTI’

Mevlâna’nın o dönemde kendisinden yardım isteyen herkese bir el uzattığını ifade eden Temizel, “ Mevlâna’nın Moğollarla iyi münasebetler içinde bulunması Mevlâna adına kötüye yorumlanmamalıdır. Olayların o dönemin şartlan içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira Mevlâna ne bir devlet adamı ne de bir ordunun komutanıdır. O, gönüllerin ve mana âleminin sultanı idi. Her mutasavvıf gibi o da kollarını kendisine koşan herkese açmıştı. Mevlânâ’nın Moğollarla iyi geçinmesinin amacı onların hâkimiyetini güçlendirmek değildi.  Mevlâna’nın amacı güç durumda olan ve çaresizlik içinde bulunan kimselere yardım etmekti. Bu haliyle Mevlâna, bir Moğol dostu değil, insanlık dostu olarak görülmelidir” diyerek sözlerine son verdi.

SÜMEYRA KENESARI / YENİ HABER GAZETESİ