Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Hz. Mevlana, modern psikiyatriye yol gösteriyor”
Hz. Mevlana’nın Mesnevi’de yer alan hikayelerinde insanın kendini tanıması için yöntemler gösterdiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu yöntemlerin modern psikiyatride de kullanıldığını söyledi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Mevlana tarafından kaleme alınan Mesnevi’nin hikâyelerle insanların farkındalığını arttırmaya çalıştığını, çeşitli mecazi ifadelerle kıyaslama yaparak insanları farkına varmadığı ya da bilmediği bazı hakikatleri bulmaya yönlendirdiğini, böylece kişinin kendini tanıyarak keşfetmesine yardım ettiğini söyledi.
Mesnevi’deki hikayeler insana yol gösteriyor
Kişinin bu hikayeler sayesinde hayatına yön verebildiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi orada kendini buluyor. Hayat bir yolculuksa bu yolculukta trafik işaretleri lazım. İşte o trafik işaretleri de Mesnevi’de. Hz. Mevlana bu eserinde kendini tanımak isteyen, kendini geliştirmek isteyen ve aynı zamanda kendi varoluşuna uygun yaşamak isteyen ve yaratanla bağ kurmak isteyen kişiler için son derece etkileyici bir yöntem uygulamış.
Mevlana’nın yöntemleri psikiyatride kullanılıyor
İşte biz Mesnevi’deki bu yöntemi günümüzde psikiyatri alanında kullanıyoruz. Üçüncü dalga psikoterapiler var; meta bilişsel tedaviler, meta kognitif tedaviler var. Bu tedavilerin metodu da kişinin daha önceki klasik psikoterapilerden farklı. Klasik psikoterapiler kişinin geçmiş hayatını ele alıp onunla ilgili eski travmalarını ve eski yaralarını çözmeye çalışırdı, bilişsel davranışı tedaviler bugünü düzeltmeye çalışırdı. Gelecekle ilgili korkuları, ölümü, felsefi sorunları çözmeyle ilgili psikoterapi tekniğinde bir boşluk vardı. Bu psikiyatrinin ilgi alanı değil gibi kabul ediliyordu ama üçüncü dalga psikoterapiler artık kişinin bazı sorularının olduğunu kabul ediyor. Ölüm nedir, sonsuzluk nedir, hayat nedir, niçin varım, niçin yaşıyorum gibi soruları soran kişilerin bu sorularına verilecek yanıtlar araştırılıyordu. Varoluş meselesiyle ilgili bunalıma giren kişiler ve bu tür depresyon yaşayan kişiler için bir tedavi yöntemi araştırılıyordu. Meta kognitif tedaviler diye bir tedavi yöntemi ortaya çıktı. Bu tedavi yöntemine bir bakıyorsunuz ki Doğu hikayelerini almışlar. Onu metodoloji olarak kullanıyorlar. Bu metod 2000’li yıllarda kullanılmaya başladı. Bu metodu Doğu’dan Mevlana’dan almışlar ama referans vermiyorlar. Bu durum, Batı’nın Rönesans döneminde yaptığı gibi Doğu’dan alıp da kendi malı gibi bütün dünyaya sunduğu şeyin tekrarı gibiydi. Pozitif Psikoloji diye bir bilim metodolojisi çıktı. Aslında bu iyi de oldu, kullandığı metoda bakıyorsunuz empati, merhamet öğretiliyor” dedi.
Mutluluk Bilimi, önde gelen üniversitelerde okutuluyor
Pozitif Psikolojinin “mutluluk bilimi” olarak da geçtiğini ve dünyanın önde gelen üniversitelerinde ders olarak okutulduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi: “Pozitif psikoloji, Harvard’da şuan ders olarak okutuluyor. Harvard Üniversitesi’nin en çok tercih edilen dersi pozitif psikoloji. Çığır açan ders olarak web sitelerinde duyurdular. Yale Üniversitesi’nde de 2018’de Pozitif Psikoloji ders olarak müfredata konuldu. Üniversite olarak biz 2013 yılından bu yana Pozitif Psikoloji bilimini ders olarak veriyoruz. Pozitif Psikoloji aslında iyi insan yetiştirme bilimi ya da mutluluk bilimi diye geçiyor. İyi insan nasıl olursunuz, minnettarlık eğitimi bağışlayıcılık ve şükretmek gibi kavramlar ve bu kavramların önemi öğretiliyor. Bütün bunlar Hz. Mevlana’da var. Mesnevi’de hikayelerle anlatmış. Metafor kullanarak analoji yapıyor. Çeşitli metaforlarla ve mecazi hikayelerle benzetmeler yaparak olayları anlatıyor ve oradan kişinin kendini keşfetmesini ve hakikati bulmasını sağlıyor. Bu da kişinin ruhsal olgunlaşmasına müthiş bir katkı sağlıyor. Bunu Mesnevi Terapi isimli kitabımızda ele aldık. Psikiyatride kullanılan ölçekler var. Hatalı inanış ölçekleri, kişisel inanış ölçekleri gibi. O metotlarla Mevlana’nın hikâyelerini birleştirdik. Mevlana bu metotları kullanarak kişinin negatif düşüncesini düzeltiyor, hayatını etkileyen durumları belirlemesine ve güçlü olduğu yönlerini anlamasına imkan sağlıyor. Mesela ‘Kimse beni sevmiyor, ben işe yaramam’ şeklinde olumsuz düşüncelere sahip olan bir kimse oradan bir hikâye alıp okuyor ve kendindeki olumlu yönleri keşfediyor.”
Bibliyoterapi, kişinin kendini tanımasına yardım ediyor
Bibliyoterapiye de değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bibliyoterapi, rölatif terapi diye de biliniyor. Bu da bir psikoterapi tekniğidir ve aynı zamanda üçüncü dalga psikoterapilerde kullanılıyor. Bibliyoterapi ya da naratif yöntemde, naratif hikâyeyle bir kişinin iyileşmesine katkı sağlamak, kendini tanımasına ve hastalığının tekrar nüksetmemesi için yapması gerekenler konusunda yardımcı oluyor. Bibliyoterapide daha çok bir okuma parçası veriliyor ve o metin üzerinden ilerliyor. Kişi bu metni okuyor ve onunla ilgili zihinsel bir çaba harcıyor, zorluyor, yorumlar yapıyor ve bunu terapistle paylaşıyor. Bu şekilde kendisini tanıma gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu da bibliyoterapide zaten tedavi yöntemi olarak kullanılan bir yöntem” diye konuştu.
“Mesnevi Terapi” isimli kitabından sonra kaleme aldığı “Hz. Mevlana ile Aile Terapisi” kitabında Mesnevi’de aile ile ilgi anlatımları psikiyatri ile birleştirdiklerini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mesnevi Terapi, İngilizce, Endonezya, Bulgarca ve son olarak Farsça’ya çevrildi, ikinci baskısı da yapıldı. Batı dünyası çok merak ediyor Mevlana’yı. Mesnevi’de yer alan bir hikaye var. Hikayedeki kişi akıl hastanesine gidiyor. Elleri ayakları bağlı bir şekilde yerde yatan fakat şarkılar söyleyen neşeli bir hasta görüyor. ‘Senin ellerin kolların bağlı hiç hareket edemiyorsun ama yine neşelisin. Bu nasıl mümkün oluyor?” diye soruyor. O da şöyle bir cevap veriyor; ‘Benim elim kolum bağlı ama ruhum gönlüm bağlı değil ki.’ Buradan şöyle bir yorum yapıyoruz ki kişi zindanda bile olsa insanın ruhunu ve duygularını hapsedemezsiniz. Yani insan ruhunu mutlu etmeyi başarırsa zindanda bile neşeli olabilir” diye konuştu.
Zekanın birçok çeşidi olduğunu, çoklu zekâ kuramından sonra zekâ ile ilgili araştırmaların çok arttığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Mesela duygusal zekâ deniyor, sosyal zekâ deniyor, işsel zekâ, müziksel zekâ, estetik zekâ, fiziksel zekâ. Bu zekâ türlerini incelerken bir şey dikkatimi çekti. İnsanın iç dünyasını ölçme ile ilgili bir zekâ formu tanımlanmamış. Onun için orada vicdani zekâ diye bir kavrama ihtiyaç olduğunu gördüm, onu geliştirdim. Daha sonra vicdani zekayı herhalde? Dumlupınar Üniversitesinden bir ekip ölçek haline getirip yayınladı. Vicdani zekâ ise kişinin kendini tanıması, kendini sorgulaması ve hesap verme duygusu ile hareket etmesi anlamına geliyor. Kişi kendi iç sesini yani vicdani zeka dediği zaman iç ses, bir bekçi gibi, içimizde iyi ve güzel şeyleri yapıp yapmamaya karar veren iç bir zekâmız var” dedi.
Ahlaki akıl yürütmede üç teknik kullanıldığını, bunlardan birinin yasalar olduğunu belirten Tarhan, “Bu yasaların oluşturduğu normlara göre hareket etmektir. İkincisi sosyal normlara göre hareket etmek yani geleneklere sosyal örf adetlere göre davranmaktır. Üçüncüsü de vicdani normlara göre hareket etmektir. Mesela hiç kimse yokken hırsızlık yapmamak, yalan söylememek, bu iç ölçüyü bir ölçek haline getirmek gerekiyordu. Bunu vicdani zekâ olarak tanımladık ve kitapta o şekilde ifade etmiş olduk. Vicdani zekâ da insanın kendi kötülük yapmaması ile ilgili. Vicdani zeka, insanın kendini düzeltmesine, kendini bu konuda tanımasına katkı sağlayan bir ölçek olarak söylenebilir” dedi.
Pozitif psikoloji, kendini iyi hissetme hali ortaya çıkarıyor
“Mesnevi Terapi” kitabıyla ilgili bireysel geri dönüşler aldığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, moralim bozulduğu zaman bu kitabı okuduğunu belirten çok sayıda kişi olduğunu söyledi. “Mesnevi Terapi” isimli kitabının kişiyi mutsuz eden düşünce ve değer yargılarını fark edip düzeltmesini sağladığını, diğer yandan kişide iç huzur, rahatlama ve iyilik hali ortaya çıkardığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişide kendini iyi hissetme hali ortaya çıkarıyor. Bu da terapide hedeflenen teknik. Klasik psikoterapiler eksiyi sıfıra getiriyordu ama şuandaki ideal psikoterapi yani pozitif psikolojis tekniği sıfırın üzerine çıkarmayı hedefliyor. Kişi öyle bir yaşamalı ki yaşam felsefesi ve yaşam stili öyle bir olmalı ki o kişi tekrar hasta olmamalı. Onun için olaylara pozitif anlam yüklemeye başlamalı, insanlarla pozitif iletişim kurmaya başlamalı. Kendine pozitif hedefler koyabilmeli. Biyolojik olarak insanda şu var; İnsan tehdide öncelik verme eğiliminde. Yapılan bilimsel çalışmalarda kötülük iyilikten beş misli daha hızlı yayılıyor. Kötü bir haber, kötü bir olay daha hızlı yayılıyor” dedi.
Kişinin iyilik yapma motivasyonuna sahip olması gerekiyor
İnsanın biyolojik olarak kendini korumak için olumsuz duygulara ve kaygılara yatkınlığı olduğunu kaydeden Tarhan, “İnsan yaşam kalım kaygısı ile negatife karşı daha duyarlı. Öyle olduğu zaman kişi pozitif düşünmek için bir çabalamadığı zaman kendini kötülerle mücadele ediyor gibi ya da hayatta hep kötüler var şeklinde olumsuz düşünmeye başlıyor ve yalnızlaşıyor, mutsuzlaşıyor. Onun için kişinin kendine iyilik yapma motivasyonu vermesi gerekiyor. Yoksa içgüdülerimiz ile kalırsak herkes kötücül olur” dedi.
Yakınmacı kişiler, olumsuz yönleri görüyor
Yakınmacı kişilik özelliklerine de değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu kişilerin genellikle olayların olumsuz yönlerine odaklandığını belirterek şunları söyledi: “Bazı insanlarda yakınmacılığı çok yaygın olarak görüyoruz. Bazıları hep çocuğundan eşinden ya da çevresindeki kişilerden yakınıyor, şikâyet ediyor. Karşılaşılan bir olayın olumlu yönleri ve olumsuz yönleri vardır. O kişi hep olumsuz yönlerini görüyor. Onu değiştiremediği için de şikâyet ederek kendini korumaya çalışıyor. Bu bir yöntem ama bunun sonucunda mutsuz oluyor, depresif oluyor. Aslında şikâyetçi olan yakınmacı kişilerin arkasında ego büyümesi vardır. Yani narsistlik eğilimler vardır. Kişi kendisini önemli görür, kendisini özel görür üstün görür ve kişi kendini eleştirilemez gibi hisseder. Birisi onu eleştirdiği zaman hemen şikâyet eder. Bazı kişiler böyle durumlarda çok çalışarak kendini kanıtlamaya çalışırken bazıları da yakınarak kendini kanıtlamaya veyahut korumaya çalışır. Yakınmayı ve şikâyet edinmeyi dert edinmiş bu kişiler, bir müddet sonra hep negatif etkileme özellikleri nedeni ile diğer insanlar tarafından dışlanır yalnız kalırlar. Şikayetçilik ve yakınmacılık, depresyona en çok götüren kişilik özelliğidir.”