Prof. Dr. İsmail Fenter’i Hikayesi

A+
A-

Mevlana Celaleddin-i Rumi’den ve öğretilerinden etkilenen ABD’li Katolik papaz Prof. Dr. Craig Victor Fenter, İslamiyet’i seçerek ‘İsmail’ adını aldıktan sonra Mevlevi dervişi olup 7 kıtadan insanlara Mesnevi dersi vermeye başladı.

ABD’de 1955’te dünyaya gelen ve Katolik okuluna giderek papaz olduktan sonra 10 yıl görev yapan Fenter,  bu süreçte aldığı akademik eğitiminin sonunda profesör olarak üniversitelerde de din eğitimi verdi.

Her pazar kiliseye gittiklerini, kuzeninin de kilisenin papazı olduğunu ifade eden Fenter, “Din, ailem için çok önemliydi. Büyükannem benden papaz olmamı istiyordu. Rahipliği öğrenmek için ruhban okuluna gittim.” dedi.

Fenter, okulda hep Tanrı’nın, Hazreti İsa’nın anlatıldığını ancak birçok şeyin kendisine mantıklı gelmediğini vurgulayarak şöyle devam etti:

“Tanrı’ya inanıyordum ama bir şeyler doğru değildi. Daha sonrasında da öğrencilerime öğretmeye çalıştığım bilgiler bana hiç mantıklı gelmiyordu. Bu nedenle hayatımın büyük bölümünü arayışla geçirdim.

Ruhban okulunda ders veriyordum ama öğrettiklerime inanmıyordum. Bir süre sonra ‘bunu artık yapamam’ dedim ve papazlığı bırakıp kiliseden ayrıldım. Ailemin yanına California’ya döndüm ve müzikle ilgilenmeye başladım. Müziğin içinde çok şey vardı ama kalbim boştu. İnsanların alkışları harikaydı ama bir şey eksikti.”

İnancıyla ilgili aldığı eğitime rağmen içinde bir boşluk hissetmeye başlayan ve arayışlara giren Fenter, Bir öğretmeninin tavsiyesiyle, San Fransisco’ya gelen Mevlana’nın torunu Esin Çelebi Bayru ile tanıştığını dile getiren Fenter, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sufi’lerin toplandığı eve gittim ve yanında çevirmeniyle bir kadın geldi. Kim olduğunu bilmiyordum ama o Mevlana’nın soyundandı. Bu kadın Esin Çelebi’ydi. Dinledim ve duyduklarım hoşuma gitti. Hayatım boyunca onu arıyormuşum gibiydim. Ona, ‘Kendimi okyanusun dibinde hissediyorum ve hazinenin nerede olduğunu bilmiyorum’ dedim. Bana, ‘Aradığın için hazineyi zaten buldun’ dedi. Bu cümle beni çok etkiledi. Sonra Bayru’nun daveti üzerine 2005 yılı aralık ayında Konya’ya gelerek Şeb-i Arus törenlerini izledim.”

Fenter, semazenleri izlediği sırada “özel” bir şeyler hissettiğini belirterek, Konya’da bulunduğu günlerde Mevlana Müzesi’ne de gittiklerini aktardı.

Sabah namazı vaktinde müzeyi gezdikleri sırada Mevlevi dedesi Karnıbüyük’ün kendisini yeşil kubbenin yanındaki niyaz penceresine götürdüğünü ve nasıl dua yaptıklarını anlattığını dile getiren Fenter, şöyle konuştu:

“Burada dua etti. Durup onu izledim ve dua ettiği sırada etrafa baktım. Her yerde kar vardı ve sağımda karın tam ortasında kırmızı bir gül vardı. Sonra dua etmem için beni çağırdı. Ne yapacağımı bilmeden Niyaz Penceresi’ne doğru yürüdüm. Mevlana Müzesi içindeki Niyaz Penceresi önünde, Rumi’nin sandukasına doğru dua etmeye başladım. Sonra bir şey oldu. Ne olduğunu bilmiyorum ama şaşkına dönmüştüm aniden. Kalbim yırtılıp açılmış gibi hissediyordum ve ağlıyordum. Birçok kez duayı okudum. Celaleddin Rumi’nin beni çağırdığına inanıyorum. Gerçekten saatlerce ağladım.”

ABD’ye dönmeden önce “Nadir Dede”den kendisine bir şeyler öğretmesini istediğini ifade eden Fenter, şunları aktardı:

“Onunla otel odama gittik. Ses kaydını açtım ve o zikir yapmaya başladı. Benim için Kur’an ve bazı duaları okudu, ben de kaydettim. Onun Türkçe söylediği hiçbir şeyi bilmiyordum ama söylediği her şeyi anlıyordum. Çünkü biz kalp kalbe konuşurduk. Neler olduğunu anlamıyordum ama onu en derin seviyede anlıyordum. Artık biliyordum ki; Mevlana yolu, Muhammed yolu. Gerçeğin bu olduğunu bildiğim için de bir sonraki yıl Müslüman oldum.”

Mevlana’ya yakın olmak için Konya’ya yerleşmeye karar verdiğini anlatan Fenter, şunları kaydetti:

“Olmam gereken yerin burası, Mevlana kenti Konya olduğunu biliyordum. Sonraki her yıl Konya’ya geldim. Çünkü burası Mevlana’yı öğrenmek için gelmem gereken yerdi. Burada Mevlana’nın izinden yürümek Amerika’da olmaktan daha farklı. Bir gece genç bir derviş bana ailemi sordu ve ben de ‘Annem ve babam öldü’ dedim. Bana baktı ve ‘Biz senin aileniz’ dedi. Bu benim için birinin bana söylediği en önemli şeylerden biriydi. Bu yüzden Konya’ya gelmeye devam ettim. Sonrasında da Konya’ya yerleştim.”

Mevlevi dervişi olan Fenter, hayatını değiştiren Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin öğretisini daha geniş kitlelere yaymaya, insanların hayatlarına dokunmaya karar verdi.

Fenter, Kanada’dan Çin’e, Avustralya’dan Meksika’ya kadar onlarca ülkeden ulaştığı farklı inanışlara sahip 40 talebeye çevrimiçi Mesnevi dersleri veriyor. AA muhabirine Türkiye’yi, Konya’yı ve Hazreti Mevlana’yı çok sevdiğini anlatan İsmail Fenter, 2,5 yıldır Uluslararası Mevlana Vakfı için hizmet verdiğini söyledi. Dünyanın her yerinden vakfa gelen insanlarla tanıştığını ve tercümanlıklarını yaptığını belirten Fenter 1,5 yıl öncede İngilizce Mesnevi dersleri vermeye başladığını ifade etti.

İnsanların kendine, e-posta, Youtube videoları ve mesajlar ile ulaşarak Mesnevi’yi öğrenme talebinde bulunduklarını vurgulayan Fenter şunları kaydetti:

“Mesnevi’nin Konya’daki nüshasından yeni bir İngilizce tercüme yaparak Zoom’dan ders vermeye başladım. Çin, Pakistan, Arjantin, Mısır, Rusya, Meksika, İngiltere, İrlanda, İran, Avustralya, Kanada, ABD ve Türkiye gibi bir çok ülkeden insanlar katılıyor. Her cuma sabah 06.30’da derslerimiz başlıyor. Şu anda 40 aktif talebem var. Çok güzel bir şey. Hristiyanlar, Müslümanlar, Museviler, çok ilginç insanlar var.”

Kalbinde, Hazreti Mevlana’yı ve öğretilerini olabildiğince çok insana ulaştırmanın ve anlatmanın heyecanını yaşadığını dile getiren Fenter şöyle konuştu:

“Benim için insanların hangi inanışa sahip olduğu önemli değil. Çünkü biz hazreti Mevlana’dan ders öğreniyoruz. Öğretmen ben değilim. Öğretmen, mürşit, pir o. Biz ondan öğreniyoruz. Ben sadece bir kanalım. Derslerde bazen Farsça, bazen İbranice, Yunanca ve başka diller kullanıyorum. Çünkü her şeyi açmak istiyorum. Hazreti Mevlana’nın sözleri çok derin ve çok zor. İslam’da ibtida diye bir kelime var. Biz kalplere bir tohum ekiyoruz. Sonra biraz su, hava, biraz güneş… Belki o çiçek açacak ama onu bilemiyoruz. Mesela derslerimize katılan İrlandalı bir arkadaşımız buraya gelerek Müslüman oldu.”

Hazreti Mevlana ve İslamiyet’le tanıştıktan sonra adeta yeniden doğduğunu ve Konya’ya yerleştikten sonra ikinci hayatına başladığını aktaran Fenter şöyle devam etti:

“Mevlana’ya, Konya insanlarına, şeyhime, çelebilere çok büyük bir yakınlık hissediyorum. Burası benim için çok önemli ve özel bir yer. Burayı çok seviyorum ve burada kalmak, Türk vatandaşı olmak istiyorum. Çünkü hazreti Mevlana’nın beni buraya çağırdığına inanıyorum. Çağrıya uyup geldim. Huzurunda her gün ‘ya sabır’ çekiyorum. Biraz sabırsızlansam belki her şey kapanacak. Beklemek lazım, sabretmek lazım. Mevlana için hizmet vermeye devam edeceğim. İlk geldiğimde huzuruna çıkıp çok özel duygular hissettim. Orada kaldım, bekledim, sustum, hiçbir şey düşünmedim. Sonra bir ok geldi ve kalbimde patladı. Ağladım. Ne olduğunu, ne hissettiğimi anlamadım. Bu aşk mı, celal mi, cemal mi, hepsini hissettim ama bunu anlatacak kelime bulamıyorum. Ne hissettim bilemiyorum ama Mevlana’dan bir şey hissettim.”