Perde – Mehmet Doğramacı
Perde
Akşam eve döndüğünde her zamankinden daha yorgun olduğunu hissetti.Kitap okumak şöyle dursun sayfa açmaya mecali yoktu. Kendini koltuğa bıraktığında bedeninin çuval gibi yığılışına karşı koymaya, tonlarca yük binmişçesine ağırlaşan göz kapaklarını aralamaya güç yetiremiyordu. Lisede edebiyat öğretmenlerinin yaptırdığı gibi; bir kelimeyi ele alıp onunla ilgili manaları sıralamayı düşündü.
Akşamüstü şekerlemesine böyle dalarsa belki Üstadının vurguladığı rüyaları yönlendirme sırrını yakalayabilirdi. Nefsi seslendi öte yandan: ”Bedenine dahi hakim olamadın,rüyana mı hakim olacaksın?!” Olsun, yine de bir kelime seçip düşünmeliydi. Perdeye ilişti gözü. ”Perde” sözcüğü etrafında uzunca bir seyahate çıktı.
…
Akşam kızıllığı şehre çökerken, aile reisi ihtiyar baba kızını uyardı:
-Perdeleri çek artık.
Kız,zamane gençlerine özgü havailikle:
-Aman babaaa!… Herkesin avizeleri görünüyor açık perdelerden. Hala köylü gibi perde çektirirsin, diye burun kıvırdı. Son dönemlerde açık perde ile oturmak, avizelerini göstermek, mahremiyeti ifşa etmek moda olmuştu kentte. Baba:
-Aile mahremiyeti için perde eminliktir kızım, diyerek ısrar etti.
O akşam da perdeler dış dünyaya kapandı ve huzur içinde sofradaki yerlerini aldılar.
…..
Ana caddede aniden meydana gelen çökme, dolmuşun aşağı yuvarlanmasına neden olmuş, basit bir sebepten 3 can gitmişti. Onlarca yaralı da cabası!… Yol günlerce trafiğe kapalı kalacaktı. Yolun alt kısmında süren inşaatın istinat duvarı, perde betonu zayıf olduğundan çökmüştü.
…
Olay yeri inceleme ekibi cinayeti tetkik etti. Failler kaçmışlardı. İz sürülecek, perde ardındaki azmettiriciler bulunacak yada faili meçhuller zincirine yeni bir halka eklenecekti. Günler geçti, cinayetin üzerindeki sis perdesi aralanamadı.
…
Şehir Tiyatroları yeni sezona perdelerini açıyordu. Televizyon ve video Yeşilçam’ın Beyaz Perdesine darbe vursa da halen tiyatro sevdalıları vardı. Lüküs Hayat kim bilir kaç yüzüncü defa perde diyordu.
…
Bekir Sıtkı Erdoğan’ın dizelerinde aradı perdeyi:
Gurbetten gelmişim yorgunum hancı
Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş
Aman karanlığı görmesin gözüm
Beyaz Perdeleri çek yavaş yavaş.
…
Ahmet Haşim, muhtemelen Boğaziçi’ne nâzır bir köşkte meşhur “Merdiven” şiirini, güneş kırmızı yorganını denize çekerken guruba karşı söylemişti:
Sular sarardı, yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
…
İki deniz arasını bir perde ile ayırmıştı Allah:İki denizi birbiri üstüne salan O’dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; şu, tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasında bir berzah, geçişi engelleyen bir perde koymuştur.(Furkan-53)
…
Hz.Musa, İki Denizin birleştiği yerde buluşacaktı Hızır’la. Zahir-Kesret perdesi Musa Hızır yolculuğunun anlamını teşkil edecekti. Hızır, perdesiz görüyordu hakikati:
-Kararını ver, bana dayanamazsın, benimle arkadaşlık edemezsin, dedi Hızır.Musa:
-N’olur geleyim, dayanırım, diye ısrar etti.Hızır:
-Sebepleri sormayacak, işime karışmayacaksın, dedi.
Musa, tamam dese de her olayda sebep sordu, bazılarına da itiraz etti.Yolculuk bitince Hızır:
-Başta söylemiştim, bana dayanamazsın.
Kesret ve Zahir perdesi yırtılmadıkça Hakikati, Vahdeti anlamaya imkan yoktu..
…
Hz.Muhammed (s.a.v) Cebrail’e sordu:
-Vahyi nereden alırsın? Cebrail:
-Perde gerisinden Ya Rasulallah, dedi.
Hz.Muhammed (s.a.v):
-Hiç baktın mı ne var perde gerisinde? Cebrail:
-Bakmadım, dedi.
Hz.Muhammed (s.a.v):
-Bir daha ki gelişine bak öyleyse oldu mu, dedi..
Bir süre sonra Cebrail tekrar vahiy getirdi. Hz.Muhammed(s.a.v) sordu:
-Ne gördün perde ardında?
Cebrail:
-Seni gördüm Ya Rasulullah, meğer ben vahyi senden alır sana verirmişim…
Hz.Muhammed (s.a.v) sadece gülümsedi. Cebrail hayretler içindeydi. Muhammedî bilince eren müminler, bütün sırların kendilerinde olduğunu, ilim ve hikmet akışının özden olacağını bu olayla düşüneceklerdi…
…
Rasülullah(a.s) hicret için evinden çıktığında kapıda bekleşen kafirler Onu göremediler. Yasin Suresini okumuş,yüzlerine toprak saçarak yürüyüp geçmişti.
Cenab-ı Allah, Rasül’ünü perdelemiş, korumuştu. Sevr mağarasında perde görevini
güvercinle,örümcek üstlenecek, müşrik sürüsü eğilip bakmayı akıl edemeyecekti.
…
Allah, kimilerinin kalplerini ve gözlerini perdelemişti. Yarasalar dayanamazdı ışık görmeye!.. Rahmeti, gereği yarasalara acımış, ışığa kapamıştı gözlerini. Işık etrafında pervane olan kelebeklerin olması kadar, yarasaların varlığı da Sünnetullah gereğiydi:
Kur’an okuduğunda,seninle, âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz.
(İsra-45)Onlar, gözleri benim zikrim/Kur’anım karşısında perde içinde olan insanlardı. Dinlemeye dayanamıyorlardı.(Kehf-101)Hayır! Onlar o gün Rablerine karşı tam bir şekilde perdelenmişlerdir. (Mutaffifin-15)Allah, kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş;gözlerine de bir perde inmiştir. Bunların hakkı pek büyük bir azaptır.(Bakara-7)
***
Aşkın Sultanı Mevlana’ya sordu: ”Perde ne ola sultanım?” Mevlana:
-Mesnevi’de yazdık ya!.. Eğer bilirsen Mesnevi; perdeyi aralamaktır aslında!..
Mesnevi’ye göz attı. Perde geçen cümleleri not etti:
-Gözün, aklın ve kulağın saf olsun dilersen; tamah perdesini yırt!
-İnsan dilinin altında gizlidir. Dil; gönül kapısına perdedir. Rüzgar eserse perde açılır, iç görülür.
-Nakış ve suret; manayı görmeye perdedir.
-Allah bir kimsenin perdesini yırtmak dilerse o kişiyi temiz kimseleri ayıplamaya sevk eder. Ayıbını örtmek dilerse o kişi kimse hakkında konuşamaz hale gelir. Yardım etmek dilerse ona yalvarma ve yakarış kapısını açar.
-Geçmişe üzülmek, gelecekten tedirgin olmak; Allah’la arandaki perdedir. O perdeyi ateşe ver ki; ardından Allah görünsün!
***
Sakarya Irmağı kenarına düştü yolu. Salkım söğütler altında bir derviş çıkınını açmış, azığını yiyordu. Usulca yaklaştı. Selam verdi:
– Selamunaleykum Erenler!…
Derviş başını çevirince gözleri yerinden fırlayacak şekilde hayret etti. Yunus’tu bu!… Bizim Yunus!.. Taptuk Emre’nin bendesi Yunus… Heyecandan kalbi yerinden çıkıverecek gibi oldu. Yunus:
– Ve aleykumselam delikanlı. Buyur otur, hoş sefalar getirdin!..
Oturdu Yunus’un yanına… Yunus:
– Nereden gelir,nereye gidersin? Ne ararsın bizim illerde,diye sordu.
Kekeleyerek cevapladı:
– Şeyyyyy….Kesretten gelirim, Vahdete gitmek isterim, yol var mıdır?
Yunus:
– Zor iş!… Kolay gidilmez o tarafa!.. Ama söyle bakalım ne istersin?
– Şeyy… Perde sırrına taktım bu ara!.. Perde ne ola ki Baba Erenler?!
Yunus:
– Baba; Taptuk’tur. Biz bendesiyiz Erenlerin. Siz perde dersiniz, biz Hicab deriz:
Hicabdasın, bugün seni göstermezler belki sana
Hicab dediğimi anla dünyeliktir gözden bırak
– Demek en büyük perde Dünya öyle mi?!.. Dünyaya bakarsam göremez miyim Vahdet sırrını?!..
Yunus:
-Çok acelecisin çooook!… Sabır,sabır,sabır!… Dünya mı en büyük perde?Güldürme insanı!… En büyük perde dünya değil… Sabret de dinle bir yol!..
Özür diledi.. Yunus devam etti:
Varlıktır hicab kat’i,kim yıka bu hicâbı
Dost yüzünden nikâbı götürmeye er gerek
– Demek ki en büyük perde kendini var kabul etmek öyle mi?.. İyi de, ben nasıl ererim Vahdete?..
Yunus, yerinden doğruldu:
-Çok işim var çocuk!.. Daha Yukarı İller gezilecek!… Kurak, çorak gönüllere Gönül Testisinden Aşk Şarabı dökülecek!.. Sulanacak nice fidan beni bekler!.. Vaktim yok!.. Kal sağlıcakla!…
Yunus’un eline yapıştı:
– Dur gitme hele!.. Deyiver bir kez, ben nasıl soyunurum hicaptan? Nasıl aralarım perdeleri?…
Yunus, asasına dayanarak son sözlerini söyledi:
– Hala BEN derken, hiçbir şey göremezsin! Sen senlikten geçmeden göremezsin!
Demek perdelerin en büyüğü BENLİKti… KENDİNİ VAR SANMAKTI..
***
Üstadını düşündü.. Hatırlamaya çalıştı… Nasıl diyordu O?..
Perde;basiretimizde mevcut olan, anlayışımızı–kavrayışımızı idrâkımızı- tefekkür kâbiliyetimizi kısıtlayan şeylerdir.Tek`liği örten perdeler, yine kendinden kendine olan perdelerdir.“Perde”den kasıt, kişinin bahsi geçen konuyu kavramasına engel olan şartlanma bilgileridir. Bu şartlanma ile o konuya bakışını kaldırınca, kavrama ve bunun sonucunda da kişide idrâk açılması oluşur.. Elbette ki tek tek olur.
En büyük ve en kalın perde olan “BENLİK” perdesi kalkmış olsa, görecekler ki; varlık, “BENLİK” hep Hak’ka ait!. Bu durumda bilecekler ki, O dilediğini yapıyor ve hep O’nun hükmü, takdiri yerine geliyor!. Kendileri hakkındaki takdir de her ne ise o, muhakkak yerine gelecektir!.(*)
Nasıl olacaktı BENi terk? Ne verilirse bu terk yaşanırdı? Neyi varsa infak edebilirdi ama benliği nasıl verecekti? Ayette şöyle diyordu Allah: “SEVDİĞİNİZ ŞEYLERDEN İNFAK ETMEDİKÇE BİRR’E EREMEZSİNİZ”. (A.İmran-92) BİRR neydi acaba? Perdeyi aralayacak şey BİRR miydi yoksa?
“BİRR”e ermenin yolu “BEN”i terkten geçer!. “BEN” kalmazsa, elbette “BENİM” de sözkonusu olmaz!. “BEN” kalmazsa, hep “O” olur!. Hep “O” olunca, artık, benim, senin, onun kavramı kalmaz. Sevdiğin, nerede ve kiminle olursa olsun, gerçekte hep seninledir!. Çünkü hep O’nunladır!. Bu yaşamda ise, artık birimsellikten ileri gelen kavramlar eriyip gider; “ALLAH”la olmak sana yeter!Bu sebepledir ki, şeklen, sevdiğini bağışlamak, vermek; gerçekte benliğini terketmek ve arınmaktır… Ki bu yol da vuslat kapısını açar!.(*)
***
Bir el kolunu silkeliyordu. ”Baba kalk sofra hazır!” Küçük oğluydu bu. Güç yetiremedi babasına, annesine döndü: ”Anneeee babam uyanmıyoooo!” Gözlerini araladı. ”Haydi seni bekliyoruz” dedi eşi.
– Perde açıldı mı, diye sordu.
“Ne açılması, akşam oldu perdeleri çektik!.. Amma uyudun, kalk kendine gel!…
– Niye kaparsınız ki, açık dursa!..
“Sen iyice daldın.. Kalk Ya Huuu!..”
Kalktı. Gözü hala perdedeydi.
Bütün perdeler yırtılsa kıyamet mi kopardı?!..
————
(*)A.H.de Kavramlar/Allah’ın Perdeleri-Benlik-Birr(www.allahvesistemi.org)