Pendârî Ahmed Dede – Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 7. Şeyhi
Pendârî Ahmed Dede (ö. 1120/1709)277
(Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 7. Şeyhi, Vekâleten Şeyh)
TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA
Mehmed Ziyâ’nın Esrar Dede’den naklen bildirdiğine göre, temiz ve pak elbiseler giymesiyle ünlü olmasından dolayı “Pendârî”278 lakabıyla anılan ve tahmînen 1037/1627-1628 yılında Bolvadin’de279 dünyaya gelen Ahmed Dede, Bolvadin Mevlevîhânesi şeyhlerinden Veliyyüddin Efendi’nin oğludur.280 Sahîh Ahmed Dede’nin, “İnâbet-i Sâkıb Dede” başlığı altında ve 1092/1681-1682 yılına dâir bilgi verdiği kısımda, hakkında “Boleviyyü’l/ Boluviyyü’l-asl” ibaresini kullanarak ayrıntılı bir şekilde bahsettiğine göre Pendârî Ahmed Dede, ilim ve hüner öğrenmek niyetiyle Bursa’ya gitmiş ve bir süre eğitim aldıktan sonra Bursa Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Ârif Dede’ye intisap ederek Mevlevîliğe girmiştir. Pendârî Ahmed Dede, Mehmed Ârif Dede’nin yanında yetişmiş ve çilesini tamamladıktan sonra Galata Mevlevîhânesi’ne gelmiştir. Dergâhın o dönemki şeyhi Gavsi Ahmed Dede’nin kendisine ser-tabbâhlık/aşçıbaşılık görevini teklif etmesi üzerine Pendârî Ahmed Dede, “Ben yeni derviş oldum, bu hizmete lâyık değilim” diyerek bu görevi kabul etmeyip281 Galata Mevlevîhânesi’nden ayrılmak sûretiyle Edirne Mevlevîhânesi’ne gitmiştir. Burada dergâhın şeyhi Seyyid Mehmed Efendi’den istifade etmiş, Sâkıb Dede’nin Mevlevîliğe girişine vesile olmuş; hatta Sâkıb Dede, Pendârî Ahmed Dede’yi üstat bilmiş ve kendisinden hayli istifade etmiştir. Pendârî, daha sonra çeşitli sefer ve seyahatlerde bulunmuş, ki bazı kaynaklarda Sâkıb Dede’nin kendisinden istifadesinin bu yüzden akamete uğradığına değinilmektedir, ardından tekrar İstanbul’a gelmiş ve Yenikapı Mevlevîhânesi’nde hücreye girmiştir. Yine Sahîh Ahmed Dede’nin bildirdiğine göre, dergâhın o dönemki şeyhi olan Nâci Ahmed Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde hücrenişîn olan Pendârî’yi 1092/1681-1682 yılında kendisine kãrî, yani Mesnevî okuyucusu eylemiştir.282
Pendârî Ahmed Dede’nin, Yenikapı Mevlevîhânesi’ne geliş serencâmı, aralarında Mehmed Ziyâ’nın da bulunduğu bazı kaynaklarda ise şu şekilde kayıtlıdır: “II. Viyana Seferi öncesinde IV. Mehmed tahttan indirilmiş, bu sırada Müneccim Ahmed Dede’nin, ihtiyarlığını ve hacca gideceğini bahane ederek görevinden istifa etmesi üzerine, dost ve arkadaşlarından Müncel Ahmed Efendi, Sadrâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın da aracılığı ve yönlendirmesiyle müneccimbaşı seçilmiş ve Pendârî Ahmed Dede, onunla Viyana Seferi’ne katılmak zorunda kalmıştır. Pendârî, sefer sonundaki acı yenilgiyi bir türlü unutamamış, önce Edirne’ye gitmiş ve sonra da İstanbul’a gelerek Yenikapı Mevlevîhânesi’nde inzivâya çekilmiş, burada imamet hizmeti ve Mesnevî kıraatıyla meşgul olmuştur.283
Nâci Ahmed Dede henüz hayatta iken ona vekâleten Yenikapı Mevlevîhâ-nesi’ne şeyh olan Pendârî Ahmed Dede, Sâkıb Dede’ye göre, bu dergâha şeyh olan ünlü yedi Ahmed’in sonuncusudur. Pendârî Ahmed Dede’nin vekâleten şeyh oluşu faslına “Vekâlet-i Pendârî Ahmed Dede” başlığı altında müstakil bir şekilde değinen Sahîh Ahmed Dede’nin bildirdiğine göre ise Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 6. şeyhi olan Nâci Ahmed Dede, 1 Muharrem 1109 (20 Temmuz 1697) tarihi itibarıyla on sekiz seneden beri meşîhat görevini yürütmekte ve yüz on iki yaşında bulunmaktadır. Nâci Ahmed Dede, yaşlılığından dolayı, kendisinden sonra yerine yedinci şeyh olmağa lâyık gördüğü ve on dört seneden beri Mesnevî okuyuculuğunu yapmakta olan Pendârî Ahmed Dede’yi, anılan tarihte ve görünüşte vekâleten, gerçekte ise asâleten mevlevîhâneye şeyh tâyin ederek inzivâya çekilmiştir.284
Çok şık giyindiği için “Pendârî” lakabıyla ünlü olan, sesi çok güzel olup tekkelerde Mesnevî okuttuğu için “Kãrî” lakabıyla da anılan,285 Sâkıb Dede tarafından “İkinci Kãrî Ahmed Dede”286 ve “Yedi Ahmed’in sonuncusu” olarak nitelendirilen,287 Sahîh Ahmed Dede’nin ise Yenikapı Mevlevîhânesi’nde vekâleten yedinci şeyh olduğunu belirttiği Pendârî Ahmed Dede, yine Sahîh Ahmed Dede’nin kaydettiğine göre on bir yıl meşîhat hizmetinde bulunduktan sonra, 1120 senesi Zilhicce ayının sonunda (12 Mart 1709) vefat etmiş ve türbede defn olunmuştur.288
Mehmed Ziyâ’nın, bir miktar karıştırmak sûretiyle belirttiğine göre de Pendârî Ahmed Dede, 1120’de vefat etmiş ve vefatından sonra postnişînliğe lâyık Ahmed isminde bir kimse kalmadığından dergâh şeyhliği birkaç ay boş kalmıştır. Mehmed Ziyâ, ayrıca Pendârî Ahmed Dede’nin medfeninin, türbenin kıble tarafındaki duvara yakın ve önde, başında yeşil destarlı ve kitâbesinde “vâsıl-ı râh-ı hakîkat, seyyid-i âlî-neseb, mürşid-i kâmil-i Mu-hammed, nesl-i Mevlânâ Celâl” yazılı zâtın ayak ucunda medfûn Kãrî Ah-med Dede’nin sol tarafında, tam Sabûhî Ahmed Dede’nin ayak ucunda olduğunu ve sandukasının altındaki taşta Dürrî adlı bir şairin yazdığı aşağıdaki kıt‘anın bulunduğunu belirtmiştir:
Kıt‘a
Azm-i ukbâ edip ol ârif-i Mevlânâ’yı
İ’tibâr etmedi bu dâr-ı fenâ tekyesine
Dürriyâ rıhletine dedi erenler târih
Kâri Ahmed Dedemiz göçdü bekâ tekyesine289
Sahîh Ahmed Dede, Pendârî Ahmed Dede’yi, “cemî fünûn-ı ulûmda mâhir, fâzıl” bir kişi olarak tanıtmış ve ayrıca Sâkıb Dede’nin, Pendârî’nin vefatını öğrendiğinde, üzüntüsünden çokça âh vâh edip “Basra harap olduktan sonra” anlamına gelen “Ba‘de harâbü’l-Basra” ibaresini söylediğini kaydetmiştir.2120
Mehmed Ziyâ’nın belirttiğine göre ise “Gerek tecrübesine, gerekse güzel ahlâk ve faziletine istinâden meşîhat makamına lâyık iken, ikinci Kãrî Ah-med ve ünlü Ahmedlerin yedincisi olmak arzu ve gayreti diğer dergâhlarda münhal olan şeyhlik görevlerini kabulüne engel olmuş ve Nâci Ahmed Dede de kendisini veliahd ve vekil-i umûr tâyin etmiştir. Pendârî Ahmed Dede, şeyhinin yaşlılık döneminde dergâh ve dervişlerin işlerini hakkıyla yerine getirmiş, vekâleten yedinci Ahmed ve ikinci Kãrî olmuş ise de asâleten şeyh olmasına ömrü kâfi gelmemiş ve son sözü olan “Allah Hû” lafz-ı celîliyle âhirete sefer eylemiştir.”291
TDEA’da “Kãrî Ahmed Dede” maddesi başlığı altında; ancak esâsen Pendârî Ahmed Dede anlatılmak sûretiyle onun, “hoş-sohbet, ehl-i dil, dürüst bir kimse olduğu, şiir ve inşâda mâhir bir zât olmasına rağmen hiçbir eserinin günümüze ulaşmadığı” kaydına yer verilmekte; ayrıca bir zamanlar Bursa ve Edirne civarında oldukça büyük şöhreti olduğuna değinilmektedir.292
277 Önsözde belirtildiği üzere, çalışmamızda yer verilen tüm isimler, esasen ölüm tarihleri dikkate alınmak sûretiyle sıralanmıştır. Bunun tek istisnâsı ise şeyhlik sırası Nâci Ahmed Dede’den sonra olmakla birlikte, ondan önce vefat eden Pendârî Ahmed Dede olmuştur. Bir diğer ifadeyle, şeyhlik sırası meselesinin daha da karmaşık bir hâle gelmemesi için ve bir defaya mahsus olmak üzere, ölüm tarihi değil şeyhlik sırası esas alınmış, kendisinden önce vefat eden başka isimler de olmasına rağmen Pendârî Ahmed Dede maddesi, sıralamada Nâci Ahmed Dede’nin ardından gelecek şekilde konulmuştur (HN).
278 Mehmed Ziyâ, “Pendârî” lakabıyla ilgili olarak Esrar Dede’den naklen; ancak bizim gerek tezkirenin yararlandığımız nüshasında, gerekse İlhan Genç tarafından hazırlanan tenkitli neşrinde bulamadığımız şu kayda yer vermektedir: “Esrar Dede, tezkiresinde bu zât[ın] nezâfet-i libâsla meşhur olmasından dolayı Pendârî demekle şöhret bulduğunu ve hatta bu mânâdan gâfil olanlar Pendârî, Nâci Ahmed Dede’nin lakabıdır zehâbında bulunduklarını yazıyor. Pendârî lu-gatta ucb ve gurur anlamına geldiğine nazaran, bu zâtın elbisesinin nezâfetinden dolayı âdetâ mağrur olmuş olması anlaşılıyor.” Mehmed Ziyâ bu kaydın ardından ayrıca, “Nâci Ahmed Dede’nin vefatında meşîhati kendisine münhasır addetmiş ise de, Nâci Ahmed Dede’ye Nesib Yusuf Dede cânişîn olmuştur. Vekâleti hasebiyle sâbi-i ehâmide olduğu Sefîne-i Mevleviyye îmâ ediyor.” değerlendirmesinde bulunmuştur (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 118-119).
279 Sâkıb Dede ile Sahîh Ahmed Dede, Pendârî Ahmed Dede için “Boleviyyü’l/Boluviyyü’l–asl” ibaresini kullanmışlardır (bk. Sâkıb Dede, a.g.e., II, 150; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 176, 178); Mehmed Ziyâ, bu zâtın nereli olduğu konusunda da yine Esrar Dede’den hareketle şu değerlendirmede bulunmuştur: “Sefîne bu zâtı Bolulu olmak üzere gösteriyor. Halbuki Yenikapı Mevlevîhânesi’nde mahfuz Esrar Dede tezkiresinde Bolvadinli diye mezkûrdur. Tahsil için Bursa’ya geldiğine bakılırsa Bolvadinli olmak hâtıra gelir.” (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 119-120).
280 Sâkıb Dede, a.g.e., II, 150; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 203; Mehmed Ziyâ, Pendârî’nin babası için “…ulemâdan bir zâtın oğludur.” demekle yetinmiştir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 118); Muharrem Bayar, a.g.m., s. 228-230.
281 Mehmed Ziyâ, Pendârî Ahmed Dede’nin yapılan teklifi kabul ederek Galata Mevlevîhânesi’ne aşçıbaşı olduğunu bildirmektedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e, s. 119).
282 Sâkıb Dede, a.g.e., II, 150; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 175; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 203; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 119-120.
283 Sâkıb Dede, a.g.e., II, 150-151; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 203; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 120-121.
284 Sâkıb Dede, a.g.e., II, 150; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 176.
285 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 118-120.
286 Mehmed Ziyâ, Sâkıb Dede’nin bu “İkinci Kãrî” kullanımını teyid sadedinde ve yine Esrar Dede’den naklen, Mevlevî tarîkatı içinde “Kãrî” mahlasıyla iki kişinin ünlü olduğu, bunlardan birincisinin Yenikapı Mevlevîhânesi’nin Nâci Ahmed Dede’den önceki şeyhi Kãrî Ahmed Dede (ö. 10120) olup bu zâtın aynı zamanda Kastamonulu Ahmed Dede diye anıldığı; ikincisinin ise Bolvadinli/Pendârî Ahmed Dede olup Nâci Ahmed Dede’nin kãrîi ve yaşlılık zamanında vekili olduğu, bunlardan başka bu lakapla anılan bir diğer Ahmed Dede’nin ise olmadığı kaydına yer vermiştir (Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 118-120).
287 Sâkıb Dede, a.g.e., II, 150.
288 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 178.
289 Mehmed Ziyâ, Nâci Ahmed Dede maddesinde de değindiğimiz üzere, kanaatimizce sehven Nâci Ahmed Dede demek sûretiyle; ancak aslında Pendârî Ahmed Dede’nin vefatı çerçevesinde bazı bilgiler vermiştir. Hatta bu meyan-da Hadîkatü’l-Cevâmî’nin ismini de anmak sûretiyle, vefat tarihi olarak verilen 1123 tarihinin kesinlikle yanlış olduğunu belirtmiş, ayrıca dedenin sandukasının altındaki taşta şair Dürrî Efendi tarafından tanzim edilen ve metnini verdiğimiz manzûmenin sonunda (Pendârî) Ah-med Dede’nin vefat tarihi olan 1120 tarihinin rakamla da yazılı olduğunu kaydetmiştir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 121-122). Manzûmede yer verilen “Kãrî Ahmed Dedemiz göçdü bekâ tekyesine” mısraındaki isimlendirme de bu kanaatimizi teyit eden bir diğer unsurdur (HN). Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229; Ahmed Rıfat, a.g.e., VII, 41; Nâci Ahmed Dede maddesinde de değinildiği üzere Zâkir Şükrü Efendi, Nâci ve Pendârî Ahmed Dedeleri ayrı ayrı ele almayarak, “Şeyh Pendârî Nâci Ahmed Dede Efendi” şeklinde iki şahsı bir isim altında vermiş, vefat tarihini ise 1123 olarak kaydetmiştir (bk. Zâkir Şükrü Efendi, a.g.e., s. 31).
2120 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 175, 178.
291 Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 121.
292 “Kãrî Ahmed Dede”, TDEA, İstanbul 1982, V, 198.