ORUÇLULARA ARMAĞAN-II
ORUÇLULARA ARMAĞAN-II
Sultan Veled’e âit “Tuhfetü’s-Sâimîn” adlı manzûmenin Ahmet Remzi Dede tarafından yapılmış şerhinden seçmelerin ilk 15 beytini bir evvelki yazımızda vermiştik. Bu bölümde kalan 15 beytin açıklamasını sunuyoruz.
16. BEYİT: Oruçsuz kimsenin secdedeki durumundan, oruçlunun gülüşü daha makbuldür. Çünkü, ey inanmış kişi oruç seni Hakk’ın sofrasına oturtur. Yüce Allah kudsi hadiste şöyle buyurur: “Oruçlunun ağzının kokusu, benim nezdimde misk kokusundan daha değerlidir.”
A.Remzi Dede: Hakîkat ehline göre burada söz konusu olan kokuyla kastedilen şey, koku alma duyusuyla hissedilen koku değildir. Bu koku, manevi kokuları alma duyusuyla hissedilen şeydir, ibâdetin deruni (içsel) kokusudur. O halde, karnı tok kimselerin masiva vesveseleriyle ve güçlükle yaptıkları secdeden, sırf Hak rızası için oruç tutan, takvâ sâhibi insanların gülmesi ve tebessümü daha değerlidir.
17. BEYİT: Yiyeceklerle bağırsağın dağarcığı bulaşık olursa, oruç seni bütün kirlerden arındırır. Yani yemek içmekle miden, mâsiva (Allah’tan gayrı şeyler) kiriyle de için dolduğu zaman oruca devam et. Bedenin kirlerini hamam temizlediği gibi, oruç da, ruhta ve gönülde bulunan gereksiz fazlalıkları temizler ve uzaklaştırır. Gerçekten oruç, hatâ ve isyan pisliklerine bulanmış olan yüzü karalara öyle bir temizlik verir ki, buna insan aklı hayran kalır.
18. BEYİT: Aşırı yemek sevgisini gönlü karartan uğursuz bir yıldız bil; oruç seni göklerdeki ay gibi aydınlatır. Yani nefsin isteklerine ve şeytanın dürtülerine uyup sadece yeme içmeyle vakit geçirmek bir tâlihsizlik ve yıldızı düşüklük sayılır. Ancak orucun hakkını vereni bu ibâdet, parmakla gösterilen hilâl gibi iki cihanda ışığa boğar. Eskilerin şöyle bir sözü vardır: “Eğer açlık çarşıda satılan bir şey olsaydı, âhiret isteklilerine ondan başka bir şey almamak gerekirdi. Dünyanın anahtarı tokluk, âhiretin anahtarı açlıktır.” O halde âhiret nimetlerini isteyen oruca devam etmelidir.
19. BEYİT: Sen hiç ilim nûruyla aydınlanmış bir hayvan gördün mü? Beden hayvan gibidir, hayvan için oruç tutma.
A.Remzi Dede: Hakîkat ehline göre orucun üç derecesi vardır: Avâmın orucu, seçkinlerin orucu ve en seçkinlerin orucu.
Avâmın, yani işin derinliğine inemeyen sıradan insanların orucu, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır. Bu grup sabahtan akşama kadar riyazet çekip, akşam iftar ederek rahata ererler.
Seçkinlerin (havas) orucu el, ayak, göz ve kulağı dinin haram saydığı şeylerden temizleyip, bütün organları yasaklardan uzak tutmaktır. Bu zümre suç ve günahlardan sakınıp ruh güneşinin batmasına kadar oruç tutarlar ve ölümden sonra, dünya mihnetinden kurtulup âhiret nimetlerine kavuşurlar. Zîrâ bu seçkinler “ömrün tamamı bir gün gibidir, biz o günde oruçluyuz” derler.
En seçkinlerin orucu bütün mâsivâya, yani Allah’tan gayrı her şeye karşı perhiz etmek, arzu ve isteklerden sıyrılmaktır.
20. BEYİT: Vücûduyun arzularını şeker kamışı gibi kır, ta ki can içerisinde orucu ucuz şeker göresin. Yani şeker kamışı, suyu sıkılıp defalarca pişirilip kaynatıldıktan sonra yabancı maddelerden arınmış hâlis şeker olduğu gibi, sen de vücûd kamışını oruç açlığıyla kır.
21. BEYİT: Sen bir damlasın, deniz tarafına gelebilirsen oruç seni yağmur ve sel gibi denize ulaştırır. Yani, ey olgunlaşmak isteyen kişi, sen ki bu aşırı dünya isteğin sebebiyle bir damla hükmündesin; bir de yeme içme seline kapılıp mâsivâ girdâbına düşersen hakîkat denizine ulaşamazsın. Ancak oruç tutar ve Allah için açlık ve susuzluğa devam edersen, bu takdirde oruç, bir sel ve yağmur olur, seni mârifet ve vuslat denizine ulaştırır.
22. BEYİT: Dikkat ve gayret ayağını, oruç vasıtasıyla daha değerli olan baş seviyesine çıkar. Yani oruca devam et, Zîrâ ilâhî muhabbetle kendinden geçip şaşkınlığa düşenler ruh huzurunu ve manevi refahı oruçta bulmuşlardır.
23. BEYİT: Nefisle savaşta kendini yere vur; bu konuda çok dikkatli ol, oruç öyle ucuza satılıp alınan bir şey değildir.
Ahmet Remzi Dede: Bilindiği gibi az yemenin amacı, insandaki hayvani arzuların merkezi olan nefsi zayıflatıp yenilgiye uğratmak, böylece yüreği beyazlatıp kalbi kötü huylaran arındırmaktır.
İrfan sahibi olup olgunlaşmak isteyen birisi, kâmil bir kimseye gelip kendisine ilâhî mârifet yolunu göstermesini rica eder. O bilge kişi, istek sahibinin boğazına düşkün olduğunu farkederek der ki: “Önce yemeyi öğren sonra gel bizimle ilâhî marifet sözünü söyle!”
İşte irfan sahibi olmak isteyen bu konuda nefs-i emmareye karşı açlıkla ve oruçla savaş açmaktadır. Nefsin yeri bütün bedendir ve Cehenemin aşağı doğru olan kademeleri gibi, nefsin de yedi niteliği vardır. Bunlar: 1- Kibir, 2- Hırs, 3- Şehvetler (her türlü aşırı istek), 4- Haset (çekememezlik), 5- Gazap (öfke), 6- Cimrilik, 7- Kin tutmak.
Mutasavvıflara göre nefsin nefsin yedi mertebesi vardır:
1. Nefs-i Emmâre (Kötülüğü emreden nefis): Bunun eğilimi beden tarafınadır, maddi istek ve hazları emreder, kalbi aşağılık yönlere sevkeder. Kötülüklerin ve düşük huyların kaynağıdır.
2. Nefs-i Levâme (Kınayan nefis): Kalb nuruyla bir parça adınlanmış olup, bazan itaatli bazan isyankâr olur. Sırasında hatasından dolayı pişmanlık duyup kendini kınar.
3. Nefs-i Mülheme (İlhama ermiş nefis): Hak Taâlâ’nın kendisine ilim, alçak gönüllülük, kanaat, cömertlik ilham ettiği nefistir. Sabır, tahammül ve şükür sahibidir.
4. Nefs-i Mutmainne (Huzura kavuşmuş nefis): Kalb nuruyla aydınlanmış olup, kötü huylardan arınmış, iyi huylarla dolmuştur.
5. Nefs-i Razıye (Râzı olmuş nefis): Allah’ın kendisinden razı olduğu nefis. Bu râzı olunmuşluğun eseri; kerâmet, ihlâs ve zikir şeklinde ortaya çıkar.
6. Nefs-i Marzıyye (Kendisinden râzı olunan nefis) Kendisi Allah’tan râzı olur, yani bu makamda kazandığı mârifet sonucu kerameti terk eder. (Not: Yaygın olan kabûle göre 5. ve 6. sıradaki terimlerin îzahları yer değiştirmelidir. MD)
7. Nefs-i Sâliha: Allah’la kul arasında olan sırlarla dolu bir makamdır
24. BEYİT: Herne kadar nefsin, şiddeti ve gücüyle Rüstem gibi kalbiyin üzerine baskı kurup üstünlük taslarsa da, sen oruca devam et ki, oruç onu gül yaprağı gibi titrer hâle getirir, hatta parça parça eder.
Ahmet Remzi Dede: Zîrâ nefs eğitimi açlığa bağlıdır. Orucun önemi hakkında rivayet edilir ki: Allah bütün yaratıklardan önce aklı yarattı ve Gel!” dedi, geldi. Git! dedi, gitti. Sonra: “Sen kimsin ben kimim?” dedi.Akıl: “Sen Rabbimsin, ben de senin zayıf bir kulunum” dedi. Sonra Allah şöyle dedi: “Ey akıl! Senden daha üstün bir şey yaratmadım.”
Allah daha sonra nefsi yarattı ve ona Gel!. Dedi. Nefis cevap vermedi. Sonra ona sordu: “Sen kimsin, ben kimim?”. Nefis dedi ki: “Ben benim, sen sensin.” Bunu üzerine Tanrı ona cehennem ateşinde uzun süre azap etti. Sonra ateşten çkardı ve sordu: “Sen kimsin, ben kimim?” Nefis cevap verdi.” Sen sensin, ben benim.” Bu defa onu uzun bir müddet açlık ateşine mahkûm etti. Ve aynı soruyu tekrar sordu. Nihâyet nefis, kendisinin kul, Allah’ın Rab olduğunu kabul etti. Böylece Allah, nefsin eğitimi ve eksiksiz hâle gelmesi için üzerine orucu farz kıldı.
25. BEYİT: Bir karanlık ki içerisinden âb-ı hayat damlar; işte o karanlık, basîret sahiplerine göre oruçtur. Evvelce belirtildiği gibi; oruç, nefse ağır gelmesi bakımından sanki “karanlık” gibiyse de, ebedi hayattaki diriliği isteyenler için son derecede sevimlidir. Onlar tıpkı Hızır gibi, âb-ı hayâtı oruçta bulurlar.
A. Remzi Dede ilâve eder: Âb-ı hayat (hayat suyu, bengisu) hakkında şunlar anlatılır: O meşhur bir çeşme olup, İskender-i Zülkarneyn’in eski kitaplarda okuduğuna göre, Mağrip tarafında karanlık bir yerde âb-ı hayat pınarı vardır. Ondan içen kıyamete kadar yaşayacaktır. İskender bu suyu aramaya çıktı. Evvelce onun yakını olan Hızır bu suyu bulup içmiş olduğundan, İskender ona rastlayamadı. Âb-ı hayata ab-ı Hızır (Hızır suyu) da denir.
Aslında bu bir semboldür. Mânâ yolunun mensuplarına göre âb-ı hayat, ilâhi aşka ve gerçek sevgiye işaret eder. Çünkü bunlar, bir başka anlamda ebedi hayat sebebidir. Ayrıca şâirlerin dünyâsında ab-ı hayat temiz, nâzik ve yumuşak sözün, bir de sevgilinin ağzından dökülen tatlı sözlerin simgesidir.
26. BEYİT: Eğer ruhunda Kur’an nurunu hissetmek istersen, bil ki Kur’an’ın bütün sırrı oruçtur. Çünkü açlık, oruç açlığı hikmet pınarı, sevgi anahtarı, marifet lâmbası ve hakîkat kaynağıdır. Kur’an’ın sırrı ise mârifet ve hakîkati elde etmekten ibârettir. Elhasıl, ilâhî hitabın rumuzlarına ve sırlarına ulaşmak isteyen oruç tutsun.
Ahmet Remzi Akyürek burada şu şiiri ilâve eder.:
“Bulan açlıkta bulmuştur fenâdan devlet-i fakrı
Duyan açlıkta duymuştur rumûz-ı sırr-ı Sübhân’ı
Gören açlıkta görmüştür eğer aşkı eğer rûhu
Duyan açlıkta duymuştur künûz-ı nefs-i insânı
Eren açlıkta ermiştir huzûr-ı hazret-i Hakk’a
Bilen açlıkta bilmiştir ulûm-ı bahr-i irfânı
Kamuya açlıktadır devlet, saâdet, izzet ve lezzet
Olur cu’ ehli ruhunu, dahi siması nûrânî”
27. BEYİT: Oruç, temiz insanların oturduğu ruh sofrasında, seni onlarla kadeh arkadaşı yapar. Allah’a kavuşma sofrasında, bu mânevî yemekte bulunan temiz yaradılışlılarla birlikte olmak isteyen, amaca oruçla ulaşabilir. Çünkü oruç, aşağılık nefsi aç bırakır, ama ruhu doyurur. Oruç tutan, görünüşte aç kalırsa da, gerçekte Allah adamlarının son derecede faydalı sofrasında bulunur ve vuslata erer.
28. BEYİT: Oruç senin gönlünü güneş gibi şenlendirir ve ruhu temizler. Oruç Hakk’a kavuşmadır, o bayram gününe hazırlanmış kurbandır. Evvelce “onun karşılığını ben vereceğim” sözü geçmişti. Bâzı bilginlere göre bu kudsî hadiste sanki Cenab-ı Hak şöyle demek istemiştir: “Her ibâdetin sevabı cennettir, orucun karşılığı ise bana kavuşmadır. Bu kavuşmada ben ona (oruç tutmuş olana) bakarım, o bana bakar, tercümansız olarak o benimle konuşur, ben onunla konuşurum.” Velhâsıl Hakk’a vuslat bayramının kurbanı oruçtur.
29. BEYİT: Orucu gayet neşeli olarak tut, Zîrâ üzüntülü kimselere oruç yakışmaz, böylesi yasaktır da. Oruç Allah’la kulları arasında bir gizli sır olup, ona yabancı olanların anlamadığı bir ibâdettir. Bununla beraber, oruç tutan kimse, oruca niyet ettiği vakit, fazilet ve mükâfatlarını düşünüp sevinçle bu ibâdeti yapmalıdır. Yoksa ben oruç tutuyorum diyerek naz uykusuna çekilir veya vakit geçireyim diye kahvehânelere devam etmeye kalkarsa; özellikle de tiryakilik satarak, yemeği bırakmasına mukabil ağzına gelen hezeyanı söyleyecekse, böyle oruç sevgilinin armağanına lâyık olmaz.
30. BEYİT: Tertemiz oruç elbisesi içinde bulunan oruçlular zümresi, îman sağlamlığında beka billâh derecesine yükselir ve orada başlarını gösterirler. Ey aziz, orucun faziletlerinin sınırı ve sonu yoktur, açlığın faydaları pek çoktur. Sözü uzatmayalım. Zîrâ bir ibâdet ki kulu bekaya mazhar eyler, başkaca îzâha ihtiyâcı olmaz.
(Not: “Tuhfetü’s-Sâimîn” Ahmed Remzi Dede’nin Sultan Veled’e ait manzumeyi şerheden kitapçığıdır. Bu şerh ve benim ilave ettiğim açıklamalar için. Bk. İbâdetlerin İç Anlamı, Mavi yayıncılık)