A+
A-

ÖNSÖZ

Tarihî seyri içerisinde sûfî düşünce geleneğinin evvelemirde amelî yönünün ön plana çıktığı daha sonra ise amelî yön ile paralellik arz eder tarzda nazarî yönünün tesbît ve tahkîk edildiği, tasavvuf tarihi araştırmalarınca ortaya koyulan bir husustur. Bu itibarla tasavvufun klasik dönemi, daha ziyade zühd esasına dayalı ferdî ve ahlakî bir tutumun sufiyâne hayat tarzına dönüştüğü ve kendine mahsus usûl ve ıstılahların belirlenmesiyle zamanla tasavvufun ilimler tasnifi içerisinde müstakil yerini alma süreci olarak nitelendirilebilir. Bu süreci takip eden sonraki dönemde ise tasavvuf, bir taraftan ilmî hayatı derinden etkileyen izahlar geliştirerek âdeta ilimler üstü bir usûl ve nazariyât hâlini alırken diğer taraftan da amelî sahada sosyal ve kültürel hayata son derece faal bir surette ve doğrudan tesirde bulunacak şekilde müesses hâle gelmiştir. Özellikle hicrî VI. asırdan itibaren tasavvufî düşünce ve hayat tarzının iyiden iyiye belirginleşerek husûsî bir İslâm anlayışı geliştirdiği ve bu durumun da tarikat yapılanmaları şeklinde müstakil zümreler doğurduğu görülür.

H. VII. / M. XII. asır Anadolusunda tezâhür etmiş bulunan Mevlânâ Celaleddin Rûmî, söz konusu dönemin önde gelen sûfîlerindendir. Kendisi, bir taraftan selefleri tarafından ortaya koyulan sûfî geleneği bütünüyle tevârüs eden, diğer taraftan da bi’l-kuvve sahip bulunduğu zâtî husûsiyetleri, tasavvufî usûl ve irtibatlar vasıtası ile bi’l-fiile dönüştüren keşf ve nazar ehli muhakkik bir sufidir. Ayrıca Mevlânâ, hakîkati ve hakîkate taalluk eden ma’rifeti kendisine mahsus bir tarzda ve son derece güçlü bir üslûp çerçevesinde ifâde ve işâret etmiştir. Böylelikle de sûfî geleneğin zatında tahakkuk ettiği özel bir şahsiyet olarak Muhammedî mertebenin tercemânı ve Kur’ânî ahlâkın mücessem sûreti hâline gelmiş bulunan Mevlânâ, sahip olduğu câmi’ tavrın neticesi olarak kendisine nisbetle tesis edilen ve bizim de çalışmamızın esasını oluşturan “Mevleviyye” tarîkatının mesnedi ve pîri olmuştur.

Mevlânâ ve Mevleviyye hakkında gerek geçmişte ve gerekse günümüzde pek çok çalışma yapılmıştır ve halen de yapılmaktadır. Hususiyle memleketimizde uzun zamandır akademik çevreler tarafından son derece cazip bulunan mevzu, muhtelif yönleriyle ele alınarak araştırılıp incelenmektedir. Şu var ki söz konusu çalışmaların gerek kemiyet ve gerekse keyfiyet açısından tam ve yeterli olduğunu; meselenin bütün yönleriyle ve detaylı bir şekilde ortaya koyulduğunu söyleyebilmek için henüz erkendir.

Bu minvalde biz çalışmamızla Mevlânâ ve Mevleviyye’nin anlaşılmasına yönelik araştırmalara oldukça mütevâzî bir katkıda bulunmak ümidindeyiz.

Mevleviyye’nin teşekkül dönemini ele aldığımız çalışmamız meseleye giriş ve üç bölümden oluşan bir tasnife göre hazırlanmıştır. Giriş kısmında konuyla ilgili ana kaynakların oldukça genel bir değerlendirmesinin ardından yöntemimizi tesbite çalıştık. Bu meyanda sûfî edebiyatının başlıca bir türü olarak oluşan ve gelişen “menâkıbnâme” tarzını açıklamayı ve usûl olarak çalışmamıza adapte etmeyi hedefledik.

Esasında Mevlânâ merkezinde ele aldığımız Mevleviyye çalışmamızın giriş kısmından sonra gelen ana bölümlerini Mevleviyye’nin “teessüsü, teşekkülü ve tezâhürü” şeklinde formüle edebileceğimiz bir sistematik çerçevesinde kurguladık. Bu meyanda çalışmamızın müstakil bölümlerinin ilkinde ana mesele olarak Mevlevî düşünce geleneğinde “tarîkat ve pîr” telakkîsine temâs etmeye çalıştık. Burada geleneğin her iki mefhumun ayniyetini öngördüğü fikrinden hareketle söz konusu fikri çalışmamızın geneline de aksettirmeye gayret ettik. Söz konusu fikrin tabîî bir neticesi olarak Mevleviyye’nin Mevlânâ’ya isnâdı dolayısıyla -gelenek esasına dayalı her yapının karakteristik özelliği olmak üzere- Mevleviyye hakkında ortaya koyulacak her türlü bilgi ve araştırmanın dolaylı olarak Mevlânâ hakkında olduğu/olması gerektiği, başka bir deyişle Mevlânâ ile irtibatı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği kanaatiyle hareket ettik. Bu itibarla Mevleviyye hakkında söyleyeceklerimizin bir cihetten ve dolaylı olarak Mevlânâ’ya râci’ olduğunu ifade etmekte bir beis görmüyoruz. Aynı şekilde Mevlânâ hakkında ulaşacağımız her türlü yargının bütünüyle Mevlevî geleneğinde bir tür tezâhürünü görebileceğimizi de söyleyebiliriz.

Ayrıca bu ilk bölümde Mevlânâ’nın tevârüs ettiği geleneğin tarihsel zeminini resmetmeye çalıştık. Burada kendisinin ilmî, nesebî ve tasavvufî silsilelerinden hareketle tarihsel irtibatlarına ve taalluklarına atıfta bulunmak suretiyle Mevlânâ’nın ve dolayısıyla Mevleviyye’nin İslâmî düşünce geleneğindeki yerini ve istinâd ettiği esasların genel şekliyle tesbîtini hedefledik.

İkinci bölümümüzde evvela Mevlânâ’nın tarihsel zeminde yakın çevresinde irtibatta bulunduğu ve Mevleviyye’nin kutub olarak addettiği ricâl üzerinden hareketle tarîkatın esas olarak benimsediği umdelere temâs edilmiş, böylelikle Mevleviyye’nin üzerinde şekillendiği esaslar belirlenmeye çalışılmıştır. Mevleviyye’nin teessüsü meselesinin ardından ise Mevlânâ’nın haleflerinden hareketle tarîkatın teşekkülü meselesi ele alınmıştır Böylelikle tarîkatın kuruluşu ve teşekkülü Mevlânâ’nın ilk halîfesi Çelebi Hüsâmeddîn ile başlayan ve Pîr Âdil Çelebi ile nihâyet bulan bir süreçte tasvîre çalışılmıştır. Tarihsel sürecin belirlenmesinde kriterimiz Pîr Âdil Çelebi’nin gelenek tarafından “pîr” vasfı ile nitelendirilen birkaç isimden biri olarak tarikatın usûl ve âdâbının belirlenmesinde nihâî bir dönüm noktası oluşturacak derecede etkin ve belirleyici oluşu ile alakalıdır. Bu sebeple biz Mevleviyye’nin teşekkül döneminin Çelebi Hüsâmeddîn ve daha belirgin bir surette Sultan Veled ile başlayan ve Pîr Âdil Çelebi ile nihayet bulan yaklaşık iki asra yakın bir süreç içerisinde büyük ölçüde tamamlandığını söyleyebiliriz. Ayrıca Mevleviyye’nin söz konusu süreç içerisinde sair tarikatlardan daha muntazam ve merkezî bir karakterle kurumsallaştığı da görülmektedir.

Nihayet üçüncü ve son bölümde ise tarîkatın sosyal ve kültürel sahada tesirlerine dair örnekleri belirlemeye ve böylelikle Mevleviyye’nin tezâhür tarzına yönelik tesbitlerde bulunmaya çalıştık. Burada zaman zaman, Anadolu’nun muhtelif merkezlerinde farklı sosyal, kültürel ve siyâsî şartlarla çevrelenmiş bulunan Mevlevî sûfîlerin çevre ile irtibatlarına temasta bulunduk. Bu minvalde tarikatın kurumsallaşmasını zâhirî yönden tamamlayan, Anadolu’nun çeşitli merkezlerinde kurulmuş Mevlevîhânelerin oluşturduğu coğrâfî bir tasnîf sistemini esas aldık. Böylelikle tarîkatın teşekkül dönemindeki intişâr sâhâsını da belirlemeyi hedefledik. Şu var ki bir hatta bir kaç müstakil çalışmanın konusunu teşkîl edebilecek bir mâhiyette bulunan son bölümü ana meselelerden uzaklaşma endîşesiyle ancak bir mukaddime ve katalog oluşturabilecek nitelikte ve muhtasar düzeyde tutmaya özen gösterdik.

Araştırmamız boyunca inâyet ve himmetlerine mazhar olduğumuz pek çok kişi ve kurum çalışmamıza önemli derecede katkıda bulunmuştur.

Husûsiyle Mevlânâ’nın engin deryasına bir nebze olsun yakınlaşmamıza vesile olan ve Mesnevî şevkıni eflâke çıkaran nây mesâbesinde bulunan muhterem Emin IŞIK ve Ahmet Kadri YETİŞ beyefendilere; talebeleri olmakla bahtiyâr olduğum M.Ü. İlahiyat Fakültesi’nin değerli öğretim üyelerine, Tasavvuf Bilim Dalı mensûbu hocalarım Prof. Dr. Mustafa TAHRALI, Prof. Dr. Hasan Kamil YILMAZ, Prof. Dr. Mahmud Erol KILIÇ, Prof. Dr. Süleyman DERİN beyefendiler ile her dâim yüreklendirici ve ufuk açan tavsiyeleri dolayısıyla Prof. Dr. İsmail KARA hocamıza şükran ve minnetimizi arz ederiz. İlmî rehberliklerinin yanı sıra bir ağabey samîmiyeti ile her daim alakasını titizlikle devam ettiren; eserlerini, kıymetli düşüncelerini ve kütüphanelerini bizimle paylaşma nezaketi gösteren Danışman Hocam Prof. Dr. Necdet TOSUN beyefendi ile Prof. Dr. Sâfi ARPAGUŞ hocamızı ayrıca anmayı vazife addetmekteyiz.

Öğrencilik hayatımızın her aşamasında olduğu gibi çalışmamız sürecinde de bizim için adeta ikinci bir yuva haline gelmiş olan TDV İslam Araştırmaları Merkezi mensuplarına da sayın başkan Prof. Dr. M. Âkif AYDIN ve yönetim kurulu şahsında teşekkürlerimizi arz ederiz. Hususiyle Doç. Dr. Semih CEYHAN beyefendiye ilmî destekleri ve yol gösterici düşünceleri dolayısıyla ayrıca teşekkür ederiz.

Ayrıca kaynak temini hususunda her daim yardımcımız olan, Pakistan’ın yetiştirdiği değerli ilim adamlarından Prof. Dr. Arif NEVŞÂHÎ beyefendiye,

Kendisine her ne zaman mürâcaatta bulunsam engin bilgisi ve hoşgörüsüyle müşkillerimizi halleden kıymetli hocamız Prof. Dr. Erhan AFYONCU beyefendiye,

Çalışmamızın her anında değerli katkılarıyla yanı başımızda bulunarak hem-hâlimiz olan; her türlü ilmî ve fikrî ızdırâbımıza, ezâ ve cefâmıza tahammül nezâketini gösteren ve bizim için adeta kardeşliğin mücessem timsâli hâline gelen aziz ve samîmî dost Dr. Uğur DEMİR beyefendiye,

Kendisinden ilmen istifadenin yanı sıra edeben de pek çok şey öğrenmemize fırsat tanıyan, üzerimizde büyük emeği ve hakkı bulunan isimlerden Farsça hocam Prof. Dr. Mustafa ÇİÇEKLER beyefendiye,

Tahammül ve hoşgörüyle bize her zaman yol gösteren, yetişmemizde büyük emeği bulunan Prof. Dr. Mustafa Sabri KÜÇÜKAŞCI beyefendi başta olmak üzere babam Enver TOPATAN ve dedem Ahmet Ziya KÜÇÜKAŞCI beyefendiler şahsında tüm aileme,

Ve nihâyet sabır, fedâkârlık ve diğergâmlık timsâli eşim Betül TOPATAN Hanımefendi’ye,

minnettâr, müteşekkir ve medyûn olduğumuzu bir kez daha ifade etmek isteriz.

Hülâsâ üzerimizde hakkı olan, bize bir nebze muhabbeti bulunan ve hayır dua kılan herkese teşekkürlerimizi arz eder Hakk Teâlâ’dan aşk u inâyetini, Hz. Habîbullâh’tan şefâatini, Hz. Pîr’den ve ehl-i irfândan himmetlerini Mevlevîyâne ta’bîrle niyâz ederiz.

Mustafa TOPATAN

ETİKETLER: