Birini sevip sevmediğinizi, seviyorsanız ne kadar sevdiğinizi nasıl ölçersiniz? Veya birinin sizi sevip sevmediğini öğrenmek istemez misiniz? Cevabınız evet ise size yardımcı olmaya çalışayım.

Büyüklerimiz sevmek ile benliği birlikte değerlendirmişler hep. Kendinizi ne kadar çok severseniz başkalarını o kadar az severseniz. O yüzden tasavvufun ilk mertebesi başkalarını sevmekle başlar. Benlikten kurtuldukça sevgi büyür. O yüzden büyüklerimiz, benliği yani nefsimizi en büyük hasım olarak görüp önce onunla mücadele etmişler.

Benliğinizin derecesi size sevginizin derecesini de gösterecek. O yüzden önce benlik derecesini ölçmemiz gerekiyor.

Nefis mertebeleri gibi benliğin de yedi mertebesi var.

1. Mertebe: Bende yok, onda da olmasın.

Bu mertebeye haset mertebesi de diyoruz. Haset, başkasında olan bir nîmeti çekememe, kendisine faydası olmadığı halde kıskançlık sebebiyle karşısındakinin sâhip olduğu nîmetten mahrum kalmasını isteme, çekememe hali. Böylelerine de hasut diyoruz. Nâcî merhumun dediği gibi, mahveder hâsudu kendi hasedi. O yüzden;

Ni’metine kimsenin etme hased
Kâdir isen kıl hased bâbını sed

Allah bizleri muhafaza buyursun. Hiç sönmeyen can yakıcı bu ateşîn hastalığın ilacı ise iyilik yapmaktır. Haset ateşi ancak iyilik suyuyla söndürülebilir.

Nâr-ı hasedi âb-ı mürüvvetle et itfâ
Kim nâr-ı hased kalbi yakar özge şererdir

2. Mertebe: Bende var, onda olmasın:

Bu mertebeye buhl mertebesi diyoruz. Buhl cimrilik, pintilik demek. Kıskançlıkla karışık bir haldir ve böylelerine bahîl adı verilir. Kıskandıkları için kendilerinde olanın başkalarında olmasının istemezler. Ancak Âgâh Paşa’nın dediği gibi;

Buhl ile âleme darbü’l-mesel olmak yeğdir
Mahz-ı da’vâ ile sahip-kerem olmaktan ise

O yüzden desinler diye vermek, paylaşmak cömertlikten sayılmaz ve böyleleri pintilerden daha da aşağıdadır. Çünkü pintiler, en azından dürüst bir şekilde pinti olduklarını ilan ederler. Can u gönülden verilmedikçe pintilikten kurtulmuş sayılmazsınız.

3. Mertebe: Onda var, benim olsun

Bu mertebeye şuhh diyoruz. Şuhh, hırsa yakın cimriliğe denir. Kendisine faydası olup olmadığını düşünmeksizin sırf kıskandığı için kendisinde de olmasını istemesidir. Bu mertebede de nefis güçlüdür, kişi benliğinin esiri durumundadır.

4. Mertebe: Onda var, bende de olsun

Bu mertebeye gıpta mertebesi diyoruz. Bu mertebede olan kişi de başkasında görüp beğendiği bir nesnenin kendisinde olmasını ister ancak başkasında olmasını da kıskanmaz, haset etmez. Burada insanlık mertebesi başlar. Eğer bu mertebede iseniz normal bir insansınız demektir. Ancak bunun bir mertebesi var ki o çok daha üst mertebedir.

Şehâ serîr-i cihânın gedâların gördük
Gedâya gıbta eden pâdişâhların gördük

O mertebe ise dilencilere gıpta eden padişahlara aittir. Daha değerli olana değil, derece olarak daha düşük olana gıpta etmek de velilik alameti kabul edilir.

5. Mertebe: Onda yok, bende de olmasın

Fakr adı verilen bu mertebede kişide eşya sevgisi ve ilgisi yok olmuştur. Fuzulî’nin dediği gibi;

Fakr mülkü taht ü âlem terki efserdir bana
Şükr-li’llah devlet-i bâki müyesserdir bana

Böyleleri sonsuz mutluluğa erişir ve fakrın nihâyeti manevi yokluğa gider. Bu yolun sonu ise fenafillâhtır. Bu mertebenin zevkini mal ve mülk sahipleri bilmez. Ancak Hak erleri bilir.

Ne bilsin lezzet-i fakr u fenâyı mâl ü câh ehli
Bu zevki gel kanâat kûşesinde merd-i Hak’tan sor

Fakr sahibi Allah eridir. Bu erlik cinsiyete bakmaz, nice kadınlar er olur.

6. Mertebe: Bende var, onda da olsun

Sahavet mertebesidir. Cömertlik de denir. Artık sahip olduğu nesneleri sevgiyle paylaşır. Etrafındakileri sahip olduklarından mahrum bırakmaz. Benlikten biz makamına geçmiştir.

7. Mertebe: Benimki onun olsun

Îsâr mertebesidir. Artık burada benlikten eser kalmamıştır. Kişi, malını esirgemeden, kendinden çok başkalarının menfaatini düşünerek fedakârlıkla verir. Eşrefoğlu Rûmî gibi veliler ise;

Biz teni cânı onun yolunda îsâr etmişiz

Diyerek sadece malını, mülkünü değil, canını da Hak yola verir. Bu da îsârın üst mertebesidir.

Siz hangi mertebedesiniz?

Mertebeleri okudunuz, şimdi başınızı elleriniz arasına alın ve düşünün. Kendinizi hangi mertebede görüyorsunuz? Eğer birincide iseniz durumunuz vahim. Hemen bir gönül doktoruna gidin.

İkinci mertebede iseniz durumunuz yine vahim. Yine hemen bir gönül doktoruna gidin.

Üçüncü mertebede iseniz durumunuz vahâmetini koruyor. Nefsiniz hâlâ çok kuvvetli. Yine gönül doktoruna gitmelisiniz.

Dördüncü mertebede iseniz normal bir insansınız. Hemen olmasa da siz yine bir gönül doktoruna gidin. Çünkü sevginiz ve benliğiniz birbirine eşit.

Beşinci mertebede iseniz iyi bir insansınız, sevgi içinizi kaplamış, benliğinizi aşmış. Sizden hiçbir canlıya kötülük gelmez. Çevrenizdekiler sizden mübarek insan olarak bahseder. Evliya olma yolundasınız. Gönül doktoru size yardımcı olacaktır.

Altıncı mertebede iseniz cömertsiniz ve gerçek bir kardeşsiniz, iyi bir müminsiniz. “Onda da olsun” demek yetmez, elinizdekini de paylaşacaksınız.

Yedinci mertebede iseniz artık benlik adına sizde bir şey kalmamış, serapa sevgi olmuşsunuz demektir. Artık siz gönül doktoru olmuşsunuz, demektir.

Bu hallerin biri sevdiklerinize diğeri sevip sevmediğinize bakmaksızın tüm insanlara karşı olmak üzere iki hali var. Daha üstün ve değerli olan, ikincisi, tanımadığı kimselere karşı bile aynı hisleri besleyendir. Bunlar gerçek manada Allah dostlarıdır. Onlara evliya diyoruz.

Bir de her mertebebin âfâk ve enfüsü var ki onu ölçecek bir ölçek geliştirilmedi henüz.

Benliğin ilacı sevgi. Sevginin ilacı ise iyilik yapmak. İyilik ise kafanızı kaldırıp çevrenizle ilgilenmekle başlar. Hadi kaldırın kafaları ve çevrenize bakmaya başlayın. Güler bir yüz ve sıcak bir merhaba bile iyilikten sayılır. Hâlâ başınızı kaldırmadınız mı?

 

İsmail Güleç