Nefis Cehennemdir – Filiz Konca

A+
A-

Nefis Cehennemdir

Filiz Konca

Hz. Mevlana mürşid kitap olan “Mesnevi” sinde şöyle bir hikâye anlatır:

At üstünde gelen bir akıllı, uyuyan birisinin ağzına bir yılanın girmek olduğunu gördü. O atlı gayret edip koştuysa da, yılanı kovmaya fırsat bulamadı. O iş bilir adam pek akıllı olduğundan, hemen uyuyana birkaç topuz vurdu. Adam, topuzun acısından uyanınca bir ağacın altına sığındı.

   Oraya çürük elmalar dökülmüştü. Atlı, “Bu elmaları ye!” dedi. O kadar çok elma yedi ki, ağzından geri gelmeye başladı ve dertli dertli dedi ki, “Ey emir! Niye sebepsiz yere bana elma yedirerek cevrettin?”

“Bana bir kızgınlığın varsa kılıcınla kes, kanım sana helal olsun. Sana rastlamam ne uğursuz saat. Ne mutlu seninle karşılaşmayana. Hiçbir suç ve günah olmadan dinsizler bile bu cefayı reva görmezler. Söylerken ağzımdan kan geliyor. Ey Allah’ım! Benim mükâfatımı sen ver.”

   Ona beddua ediyor, atlı da onu ovada durmaksızın koşturuyordu. Atlı, elinde topuz rüzgâr gibi o dertliyi düşe kalka kovalıyordu. Onun karnı tok ve uykunun verdiği gevşeklikten bedeni halsizdi. Ayakları ve yüzü yaralardan perişandı.

   Akşama kadar ağlaya sızlaya koştu. Nihayet safrası kalkıp kusmasına sebep oldu. İstifra ederek iyi kötü ne varsa içindekileri çıkardı. Bu arada o hain yılan da çıktı. Adamcağız içinden çıkan yılanı görünce, atlıya pek çok teşekkürler etti. O çirkin karayılanın dehşeti ona bütün dertlerini unutturdu. Dedi ki, “Sen meğer rahmet Cebrail’i imişsin veya Hakk’ın bir velinimeti. Mübarek bir anmış ki seni gördüm. Ölüyken beni dirilttin. Sen beni bir anne gibi arayıp dururken, bense senden eşek gibi kaçıyordum.”

 “Eşek aptallığından kaçarken sahibi şefkatinden onun ardınca koşar. Ona yardımdan maksadı, kurdu, yırtıcı hayvanların parçalamasından korumak içindir. Ne devlet yüzünü görene veya her an senin semtinde olana.”

“Senin için, bu aziz can feda olsun. Bense saçma sapan konuştum, küstahça davrandım. Ey efendi, ey şahlar şahı emir! O kötü sözleri bilgisizliğimden söyledim. Bu hale birazcık vakıf olsaydım bende böyle boş sözlerden bir eser olmazdı. Ey iyi huylu! Vaziyeti bana ima ile olsun anlatsaydın seni överdim. Fakat susarak dövdün. Dünyayı başıma karartıp dar ettin. Aklım başımdan gidip sersemledim. Bu sevda, bu kavga beni sarhoş etti. Ey iyi huylu! Manasız, delice sözlerimden dolayı beni affet!”

   Atlı dedi ki, “Eğer sana vaziyeti söyleseydim, korkudan ödün patlardı. Sana yılanı bildirseydim zehirden önce seni korku öldürürdü.”

 Mustafa (s.a.v.) buyurmuştur ki,

 -Sizde gizli olan düşmanı anlatsam yiğitlerin ödü patlar, akıllıların aklı mahvolur.
Gönül levhasından niyaz parıltısı gidip oruç ve namaza kuvvet kalmazdı.

Bunu bilen, kedinin pençesinde bir fare gibi olur, kurt görmüş kuzu gibi şaşırırdı……………….

Ehlullah şöyle der: “Hz. Mevlana bu hikayeyi anlatırken, adamın içindeki yılanı bilmesinin, onun için ne kadar korkulu bir hal olduğunu belirttikten sonra; bizim içimizdeki yılanın, şehvetin, nefis yılanının bilinmesinin bizim için ne kadar korkunç olacağını bize haber vermekte…”

Yine Ehlullah şu örnekleri verir:

“Hadis-i Şerifte Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki: “Eğer benim bildiğimi siz bilseydiniz mutlaka çok ağlar ve az gülerdiniz. Ebediyyen iştiha ile yemek yemezdiniz. Ebediyyen isteyerek su içmezdiniz. Ve gölgelenmek için bir çatı altına girmezdiniz. Ve göğüslerinizi dökerek dağlara, tepelere çıkar da nefislerinize ağlardınız”  …

   …Orada uyumuş olan insan, İNSAN-I GAFİLDİR, ağzına giren yılan NEFS-İ EMMAREDİR. Emir süvari MÜRŞİD-İ KÂMİLDİR, onu uykuda iken döğe döğe uyandırıp kırda bayırda koşturması RİYAZET VE MÜCAHEDEDİR, yılanın çıkışı da salikin nefs-i emmareden KURTULMASIDIR.

Hz. Mevlana şöyle der:

Düşman (nefsin) her ne kadar dostça söylerse de, her ne kadar taneden, yemden bahsederse de sen onu tuzak say!

Sana şeker verirse sen onu zehir bil; bir lütufta bulunursa onu kahır bil!

Bu nefis cehennemdir; cehennem ise bir ejderhadır ki harareti denizlerle bile sönmez.

Bütün bir âlemi, bir lokma edip yutar da yine midesi “Daha fazla yok mu?” diye bağırır.

Bizim nefsimiz de cehennemin bir parçasıdır. Onun için cüzler, daima küllün tabiatındadır.

Nefsi öldürecek ayak da ancak Hakk’ın ayağıdır. Zaten nefsin yayını Hak’tan başka kim çekebilir?

Şunu bil ki; safları bozup dağıtan aslanla savaşmak kolaydır; asıl aslan ise, nefsini mağlûp edendir.

Vücudunda nefsi ölen kişinin emrine güneş de tâbidir, bulut da.

Âdem Peygamber, nefis zevkine bir adım attı da cennetin baş köşesinden ayrılma zinciri, boğazına geçti.

Melek, şeytandan kaçar gibi Âdem”den kaçmaya başladı. Bir lokma ekmek için ne kadar gözyaşı döktü.

Ercesine onu savaşa çek, yiğitçe onunla vuruş ki, Allah da  sana vuslatıyla karşılık versin!

Nefsin sağ elinde tespih ve Kur’ân vardır; ama yeninde de hançer ve kılıç gizlidir.

Onun Mushafına, riyasına kanma; kendini onunla sırdaş, hâldeş yapma!

Kendine gel de kargaya benzeyen nefsin ardından koşma. Çünkü o, seni mezarlığa götürür; bağa, bahçeye değil!

Sen, onun elini bağlamazsan o, senin elini bağlar. Sen, onun ayağını kırmazsan o, senin ayağını kırar.

Ey hevâ ve hevesini gizlice tazeleyen! (Sen) imanını tazele, fakat (sadece) dilinle değil!

Hevâ ve heves taze oldukça iman taze olmaz; zira hevâ, o kapının kilidinden başka bir şey değildir.

Gönlümüzdeki bütün bu gamlar, hevâ ve hevesimizin, varlığımızın tozundan, dumanından meydana gelir.

Bu kökümüzü söken gamlar, ömrümüzün orağına benzer. ‘Bu böyle oldu, şu şöyle oldu’ demeler de kuruntularımızdır.

Hevâ ve hevesle, nefsin isteğiyle az dost ol; zira seni Hakk’ın yolundan çıkaran, yolunu şaşırtan, odur.

Hakk’a (karşı) mest olmuş (kişilerden) başka bütün halk, çocuktur. Hevâ ve hevesinden kurtulmuş kişiden başka bâliğ yoktur.

Ey Allah’tan yalnızca “hu” ismiyle yetinen! İlâhi kadeh olmadıkça hevâ ve heveslerden nasıl geçeceksin?

Şüphe yok ki hevâ ve hevesi terk etmek acıdır; ama Allah’tan uzak olma acılığından elbette daha iyidir.

ETİKETLER: