Neden bu kadar benciliz?
Neden bu kadar benciliz?
Son günlerde gazetelerde okuduğum televizyonlarda dinlediğim haberler, beni ciddi ciddi düşündürüyor. Hep böyle mi idik, yoksa son yıllarda mı böyle olduk, bilmiyorum. Ne demek istediğimi daha açık anlatmak için şahit olduğum bir olayı müsaadenizle paylaşayım.
Bir yolculuk sonrası uçakla Türkiye’ye dönüyoruz. Havaalanına yaklaştık. Pilot kulenin uçak trafiğinin izin vermediği için iniş yapamadığını, izin alır almaz ineceğini anons etti. Yarım saat kadar havada kaldık. Zaman geçtikçe yolcular önce mırıldanmaya, sonra söylenmeye, daha sonra da bağırmaya başladılar. Neymiş, neden havada bu kadar uzun süre bekliyormuşuz, kaptan açıklama yapmalıymış felan filan. Adamın hosteslere bağırması bitince destekleyen alkışlar, bravolar vs. Derken çok geçmeden kule izin vermiş olmalı ki uçak indi. Pilot mutad konuşmasını yaptı ve yeniden pilotu protesto eden alkışlar. Gerçekten pilot bunları hakketti mi?
Anlıyorum, havada boş yere kalmak insanları huzursuz eder, ediyor. Herkes bir an önce evine gitmek istiyor. İşi olan var, bir başka uçağa yetişecek olan, karnı acıkan var, çocuğu durmayan var. Uçakta iki yüz yolcu varsa, iki yüz sebep sıralanabilir. Ancak bu mazaretlerin hiçbiri uçak havada iken kulenin izin vermediği için iniş yapamayan pilotu protesto etmek için yeterli bir sebep midir?
Amacım pilotu savunmak değil, meseleyi doğru bir şekilde ortaya koymaya çalışmak. Herhalde hiç bir yolcu bir pilot kadar uçağı piste sağ salim ve bir an önce indirmek istemez. Keyif olsun diye uçağı İstanbul semalarında dolaştırmaya meraklı pilot var mıdır, bilmem, ama normal bir pilot en azından ticari kaygılarla uçağı vakti saatinde indirmek ister. Geciken her dakika hava yolu şirketi için bir maliyet demektir ve pilotlar da şirketlerini zarara uğratacak işlerden kaçınırlar. Bütün bu gerekçeler bir yana pilotun inmesine kule izin vermiyor. Kule de trafik yoğunluğundan dolayı uçakların her hangi bir kazaya sebep olmadan güvenle inmesini sağlıyor. Kulenin ihmali olduğuna dair elimizde bir bilgi varsa itiraz edelim, şikatet edelim, hakkımızı arayalım. Ama öyle bir bilgiye de sahip değiliz.
Hiç bir suçu ve kabahati olmadığı halde, üstelik hayatımızın ellerinde olduğu bir insana haksız yere bağırmanın, çağırmanın sebebini ve faydasını anlamış değilim. Üstelik bu insanlar da yurt dışına tatile gidebildiklerine göre muhtemelen hali vakti yerinde okumuş yazmış insanlar.
Acile getirilen bir hastaya müdahale etmeye çalışan doktoru döven kaba saba adamlarla kule izin vermediği için uçağı indirmeyen pilota ulaşamadığı için fiziki şiddet kullanamayan, hiddetini sözleriyle gösteren kadınlı-erkekli yolcular arasında ne fark var?
Ne oluyor bize? Dünya sadece bizim eksenimizde dönüyormuş gibi davranarak nereye gideceğiz? Herkesin kendini bir prens ve prenses sandığı bir toplumda fedakarlık, ferağat, basiret, irfan, idrak, mülayemet, hilm, tevazu gibi kavramlar bir anlam ifade eder mi? Bu kavramların olmadığı, bu erdemlere sahip olmayan insanlardan oluşan bir toplum ne kadar huzurlu olabilir?
Karıncayı incitmekten sakınan, eşyaya merhametle muamele eden, komşusunun verdiği rahatsızlığı dile getirmekten imtina bir neslin ahfadı böyle mi olmalı? Elbisesinin eteği üzerinde uyuyan kediyi uyandırmamak için eteğini çıkartan bir peygamberin ümmetine yakışan bir davranış mıdır bunlar?
Böyle gidersek biz de İŞİD’in farklı bir versiyonu olacağız. Erdem ve irfan olmazsa dünya yaşanmaz olur. Biraz daha sabır, biraz daha anlayış, biraz daha güzel düşünmeye çaba. Hepsi bu.