[NAZAR•I’M]
‘Ayn-ı Hakk’a ‘ayn-ı insân-ı nazar
Nûrudur insân-ı insâna basar
İnsan, hayat veren gözden ibârettir aslında, geri kalan kuru cesettir.
[Cenâbı Mevlevî]
Göz, bu kesîf vücutta pek latîf olan ışığın geçebildiği tek yerdir ve gözün kıymeti ibret nazarındadır, ibret ise dönüştürmek, kaba olan suretten ince olan manâya geçirmek, inceltmek demektir.
Bir şeye şöyle veya böyle düşünerek bakma, onu şöyle veya böyle kabul ederek ele alma, bakış için “nazar” kelimesinin harflerine nefes vurarak can veriyor, bakışa iltifat ediyoruz.
Evveline sefere niyetli, aşk ocağında can olmuşlar, benlik senlik bişi olmadığını pekalâ bildiklerinden “ben, sen” gibi varlık ifâde eden tâbirlere iltifat etmezler, ben yerine “fakir”, sen yerine de “nazarım” derlerdi, “gözümün nuru” deyip nazarlarını akıttığına can verirler, “can” derler idi.
Nazardan düşmek ise, itibarını kaybetmek, gözden düşmek birinin size dönmemesi, ilgisini kesmesi yâni “yok hükmünde olmak” demekti.
Yoğunlaştırılan ilgi, dikkat gözlerden aktığında, bir yere, bir, şeye, bir kişiye nazar affedildiğinde bu bakış ne kadar kişilik öğelerinden yoksun, yorumsuz, yargısız ise o kadar Hak nûru ile bakış, lutûfkâr ve keremli bakış, teveccüh ile bakılan “safâ nazar” oluyor, perdesiz olduğundan cemâl doluyor, bu yüzden karşılaşmak•aynalaşmak cemâl Cemâle oluyor.
Nazar-gâh ise bakılan, nazar edilen yer demektir, söyler misin ey can, nazargâh-ı ilâhî neresidir?
Hak, nazar kıldıkça insâna, gönül hayrân hayrân dolanıyor.
Şimdi kalbin açıklığı, gönlün enginliği belki daha iyi anlaşılıyor.
Bak işte mukâbil aynadan hakîkat parıldıyor.
Zat-ı Hakk’ta ifnâ eyleyen vârın
Her nazarda görür vechini yârın
Nasıl mühürleyelim de
Size nazar kılsın her dem güzeller
Yek nazarda
Aşk olsun
Aşkınız cemâl bulsun
Cemâliniz nûr olsun
Nûrunuz ‘ayn olsun
Güzeller güzeli…