Nâci Ahmed Dede – Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 6. Şeyhi

A+
A-

Nâci Ahmed Dede (ö. 1124/1712)

(Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 6. Şeyhi, Şair)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Nâci Ahmed Dede, Sahîh Ahmed Dede’nin bildirdiğine göre 998/1587-1588, Mehmed Ziyâ ve Hüseyin Vassâf’ın kaydettiğine göre ise 1042/1632-1633 yılında dünyaya gelmiştir242

Şeyhî Mehmed Efendi, Sâlim ve Mehmed Süreyyâ, Nâci Ahmed Dede’nin babasının adını Hızır, memleketini Karaman olarak bildirmekte iken243 Sâkıb Dede, Sahîh Ahmed Dede, Esrar Dede, Ali Enver, Mehmed Ziyâ ve Hüseyin Vassâf onun Bursalı olduğunu bildirmekte, ayrıca Sahîh Ahmed Dede onu Burûsevî Nâci Ahmed Dede diye de anmakta ve babasının Emânetçi İbra­him Beşe isminde bir zât olduğunu belirtmekte, Sâkıb Dede ise onun önceleri sanatkâr veya tüccar gürûhundan olduğunu kaydetmektedir.244 Kaynaklarda âilesi ile ilgili rastlayabildiğimiz diğer bir kayıt ise Defter-i Dervîşân’da Sahîh Ahmed Dede’nin türbesinin inşaatı bahsinde ve bir vesile ile dile getirilen, Nâci Ahmed Dede’nin zevcesinin Emine Hanım olduğu şeklindeki bilgidir.245

Sahîh Ahmed Dede, Nâci Ahmed Dede’nin 1048/1638-1639 yılında ve elli ya­şında iken Bursa’da Şeyh Sâlih Dede’ye intisap edip onun ihlaslı bir müridi olduğunu, “Nâci” mahlasını da kendisine şeyhinin verdiğini kaydetmekte-dir.246 Aralarında Sâkıb Dede’nin de bulunduğu bazı kaynaklar ise ayrıca onun Bursa Mevlevîhânesi Şeyhi Sâlih Zihnî Dede’nin on sekiz yıl hizmetinde bu­lunduğunu ve bilâhare ve izin almak sûretiyle İstanbul’a geldiğini bildirmek-tedirler.247 Şeyhî, Nâci Ahmed Dede’nin Bursa’daki bu eğitim süreci hakkında ayrıntıya girmeden ve benzerine Sâlim’de rastladığımız, “tahsil-i maârif ve tekmîl-i âdâb” ettikten, yani eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a geldiği­ni kaydetmektedir.248 Tezkiresinde kendisine Nâci Dede şeklinde yer veren ve asıl adının Ahmed olduğunu belirten Esrar Dede ise onun Sâlih Zihnî Dede’ye intisap etmek sûretiyle Mevlevîliğe girdiğini; hatta Sahîh Ahmed Dede’nin de belirttiği üzere, kendisine “Nâci” mahlasının da bu yüzden verildiğini be-lirtmektedir.249 Esrar Dede’ninkine benzer bir bilgiye yer veren Mehmed Ziyâ ise Ahmed Dede’nin kendisinden hayli etkilendiği Sâlih Dede’nin hizmetinde bulunduğunu ve ondan Mevlevî külâhı giydiğini dile getirmektedir.250

Tüm bu verileri birleştirdiğimizde, Nâci Ahmed Dede’nin Bursalı olup Bursa Mevlevîhânesi Şeyhi Sâlih Zihnî Dede’den hilâfet aldıktan ve bir süre onun hizmetinde bulunduktan sonra İstanbul’a gelmiş olduğu görüşü daha mâkul görünmektedir. Ayrıca Esrar Dede ve ondan da naklen Ali Enver, Nâci Ah-med Dede hakkında bazılarının Konyalı dediğini; ancak onun Konyalı olarak tanınmasının “Mevlevîliğinden galat” olduğunu, bir diğer ifadeyle Mevle-viyye münâsebetiyle böyle söylendiğini kaydetmektedirler.251

Mehmed Ziyâ’nın bildirdiğine göre, Nâci Ahmed Dede, Bursa Mevlevîhâ-nesi’nde ikâmet ettiği günlerde gerekli dinî ilimleri öğrendikten sonra, bir yandan Farsça öğrenmeye başlamış, bir yandan Mesnevî tâlim etmiş, bir yan­dan da tarîkat âdâb ve erkânını en iyi şekilde öğrenmeye gayret etmiştir.252

Nâci Ahmed Dede, Bursa’da Şeyh Sâlih Zihnî Dede’nin hizmetinde bulun­makta iken, Sahîh Ahmed Dede’nin kaydettiğine göre, 1066/1565-1566 yılında ve altmış sekiz yaşında iken İstanbul’a gitmiş, diğer bazı kaynaklarda da belir­tildiği üzere, aynı zamanda dönemin önde gelen şeyhlerinin, örneğin Galata Mevlevîhânesi’nde Arzî Mehmed Dede, Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nde Seyyid Fâzıl Halil Dede ve Yenikapı Mevlevîhânesi’nde Kãrî Ahmed Dede’nin sohbet­lerinde bulunmuş; ayrıca Fatih Câmii’nde vaaz etmiş ve Mesnevî okumuştur.253

Aralarında Şeyhî’nin de bulunduğu bazı kaynaklar ise Nâci Ahmed Dede’nin İstanbul’a geldiğinde bir müddet Galata Mevlevîhânesi’nde sâkin olduğunu ve anılan dergâhın şeyhi Âdem Dede’ye bağlanmak sûretiyle tekmîl-i tarîkat ettiğini; hatta Âdem Dede ile birlikte 1063/1652-1653 tarihinde hacca gitti­ğini, Mekke ve Medîne ziyaretlerinin ardından Mısır’a geçtiklerini, Mısır’da şeyhinin vefat etmesinin ardından İstanbul’a dönüp Galata Mevlevîhânesi’nin yeni şeyhi Arzî Mehmed Dede’nin hizmetinde bulunduğunu kaydetmekte­dirler. Yine anılan kaynaklar Nâci Ahmed Dede’nin, 1071/1660-1661 senesi başlarında Beşiktaş Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edildiğini,254 bu görevin­den, “1073 Rebîülevvelinde (Ekim-Kasım 1662) Kırım Muhârebesi vesilesiyle orduyla birlikte Kırım’a gitmesi üzerine” azledildiğini255 ve yerine Beşiktaş Mevlevîhânesi’ne Çengî Yusuf Dede’nin getirildiğini, 1075/1664-1665’de tek­rar İstanbul’a döndüğünde Derviş Çelebi yerine Galata Mevlevîhânesi şeyhli­ğine tâyin edildiğini256; ancak 1087/1676-1677’de bu meşîhatının kaldırılıp yerine Gavsi Ahmed Dede’nin (ö. 1109/1697-1698) getirildiğini bildirmek-tedirler.257 Yine kaynaklarda belirtildiğine göre Nâci Ahmed Dede, bir süre boşta kaldıktan sonra kendisine tekrar taltîf ve ikrâmda bulunulmak sûretiyle 10120/1679-1680 yılında, Kãrî Ahmed Dede yerine Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhliğine, üstelik yedi ünlü Ahmed’in altıncısı olarak tâyin edildiğini bil­dirmektedirler. Kaynaklarda ayrıca, Nâci Ahmed Dede’nin tâyininden önce Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhliğine, Seyyid Abdülhalim Çelebi’nin arzı ile önce Mimar Tekkesi Şeyhi “Habîbî” mahlaslı İsmail Efendi’nin atandığı; lâkin onun henüz bu görevine başlamadan vefatı üzerine Nâci Ahmed Dede’nin bir nevi boşta kalan dergâh şeyhliğine tâyin edildiği dile getirilmektedir.258

Tâyin konusunda Sahîh Ahmed Dede ve Esrar Dede ise Nâci Ahmed Dede’nin Beşiktaş ve Galata’nın ardından üçüncü olarak Yenikapı Mevlevîhânesi’ne 10120 tarihinde ve dergâhın yedi ünlü Ahmed’inin altıncısı olarak postnişîn atandığını bildirmektedirler. Sahîh Ahmed Dede ayrıca, Nâci Dede’nin bu esnada doksan iki yaşında olduğunu kaydetmektedir.259

Aralarında Ayvansarâyî ve Zâkir Şükrü Efendi’nin de bulunduğu bazı kay­naklar, Nâci Ahmed Dede’yi yanlışlıkla “Pendârî” olarak lakaplandırmış,260 diğer bazı kaynaklar da bu hatayı devam ettirmişlerdir (Msl. bk. Ekrem Işın, “Yenikapı Mevlevîhânesi”, DBİst.A, VII, 477; Hasan Özönder, a.g.m., s. 159-160). Oysa bu lakabın, Pendârî Ahmed Dede maddesinde de değinildiği üze­re, Nâci Ahmed Dede’nin yetiştirip hilâfet verdiği ve kendi yerine vekil ola­rak bıraktığı Bolvadinli Ahmed Dede’ye âit olduğu bilinmektedir.261

Sahîh Ahmed Dede’nin verdiği bilgiye göre Nâci Ahmed Dede, 1 Muharrem 1109 (20 Temmuz 1697) tarihinde, on dört yıl kadar Yenikapı Mevlevîhâ-nesi’nde mesnevîhânlığını yapmış olan Pendârî Ahmed Dede’yi vekâleten kendi makamına geçirmiştir.262 Yine Sahîh Ahmed Dede’nin kay­dettiğine göre, vekili Pendârî Ahmed Dede’nin vefat etmesiyle anı­lan dergâhın şeyhliğine 122 yaşında iken ve ikinci kez olmak üzere yine Nâci Ahmed Dede geçmiş ve üç buçuk yıl daha postnişînlik hizmetini yürütmüştür. Sahîh Ahmed Dede’nin verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre Nâci Ahmed Dede Yenikapı Mevlevîhânesi’nde, iki ayrı dönem hâlinde ve yaklaşık yirmi iki yıl postnişînlik yapmıştır.263 Bu konuyla ilgili olarak Sâkıb Dede ise “…on yıl kadar Mesnevî okuyuculuğunu yapan Bolvadinli Ahmed Dede’yi yerine ve Ahmedlerin yedincisi olarak dergâhın başına geçmesi arzusuyla vekil bırakmış; ancak bu Ahmed de vefat ettiğinden dergâh şeyhliği birkaç ay boş kalmış; akabinde Yusuf Nesib Dede şeyh atanmıştır” şeklinde farklı bir bilgiye yer vermektedir.264

Yine Sahîh Ahmed Dede’nin kaydettiğine göre ise Nâci Ahmed Dede, 1 Muharrem 1124 (9 Şubat 1712) tarihinde ve 126 yaşın­da iken vefat etmiş, dergâh şeyhliği birkaç ay boş kaldıktan son­ra, postnişîn olarak Yusuf Nesib Dede tâyin edilmiştir. Nâci Ah-med Dede, Defter-i Dervîşân’da da kaydedildiği üzere Yenikapı Mevlevîhânesi’nde türbe derûnunda medfûndur.265

Aynı zamanda dönemin ünlü mutasavvıflarından biri olan Nâci Ahmed Dede’nin belki de en önemli özelliği önce Beşiktaş, ar­dından Galata ve Yenikapı mevlevîhânelerinde şeyhlik yapmak sûretiyle, İstanbul Mevlevîliğine ilk defâ dönüşümlü meşîhat mo­delini getiren kişi olmasıdır.266

Meşîhati zamanında diğer şeyhler arasında güzel huyları, seçkin tavırları ve taviz vermeyen kişiliğiyle tanınan Nâci Ahmed Dede, kaynaklarda “ilim, fazilet ve kemâl-i edeb sahibi, ilm-i akâid, hikemiyyât-ı İslâmiyye, Türk ve Fars edebiyatlarında geniş bilgi­si olan, nazma meyilli olup dîvân sahibi bir şair, ayrıca yetenekli kişilerin yolunu açan bir şahsiyet” olarak tanıtılmaktadır. Meh-med Ziyâ da Nâci Ahmed Dede’nin ilmî fazîletini, diğer kaynak-lardakine benzer ifadelerle uzun uzadıya anlatmış ve ayrıca onun, âlimler ve şeyhler arasında güzel ahlâkı ve olgun tavırlarıyla tanın­dığını; Yenikapı’da şeyhlik yaptığı süre içinde aynı zamanda Fatih Câmii’nde Mesnevî dersleri verdiğini, akâid okuttuğunu ve evliyâ menâkıbı anlattığını, dersine devam edenler arasında muhâlif dü­şüncelerden kişilerin de olmasına rağmen, herkesin kendisini can kulağıyla dinlediğini dile getirmiştir.267

Mevlevîlere konulan semâ yasağının,268 1095/1684’te kaldırılması üzerine söylemiş olduğu “Gûş-ı câna mülhem-i gaybî dedi târîhini/ Mevlevîler döndü câna aşk-ı Mevlânâ ile” beyti ile tarihe nakşedil­miş olan Nâci Ahmed Dede, “Nâci” mahlasıyla ve zamanının şiir anlayışına uygun bir şekilde yazdığı sûfiyâne, âşıkâne ve hakîmâne tarzdaki şiirlerini mürettep bir dîvânda toplamıştır.269 Dîvânın 65 varaklık bir yazma nüshası İÜ Ktp., TY, nr. 1245’de kayıtlıdır.270

Şeyhî Mehmed Efendi, Nâci Ahmed Dede’nin şairliğini övdükten ve mü-rettep bir dîvânının bulunduğunu belirttikten sonra, Hüseyin Vassâf’ın Hz. Mevlânâ’nın bir beytini tercemeten söylediğini bildirdiği ve az farklı şekline Sahîh Ahmed Dede’nin de yer verdiği bir rubâisi ile bir kıt‘asını şiirlerine ör­nek olarak vermiştir. Sâlim, Nâci Ahmed Dede’nin şairliği üzerine herhangi bir değerlendirmede bulunmayarak sadece bir gazelini vermekle yetinmiştir. Esrar Dede ise, onun şiirlerinin güzel ve dîvânının mükemmel olduğunu be­lirtmiş, ayrıca bir gazelini şiirlerine örnek olarak vermiştir.271

Rubâi

Her bende ki âzâd ola elbette olur şâd
Alemde senin benden olan bende olur şâd
Lutf eyle eyâ pâdişeh-i mülk-i şefâ‘at
Nâcî kuluna eyle şefâ’at ki ola dil-şâd
272

Kıt‘a

Günahkâr olmada Nâcî müşârün bi’l-benân olsam
Ne gam çünkü Hüdâ’nın afv u gufrân etmedir şânı
Şu denli rahmeti deryâsı vâsîdir ki indimde
Ki bir katre değildir bendegânın cürm ü isyânı273

Gazel

Bârekallah Hüdâ-yı celle celâl
Verdi bu bendesine akl u kemâl
Bahr-i cûdu temevvüc etdikde
Sâhil-i tabbma getirdi le’âl
Eeyz-i lutf-ı vücûd-ı mutlakdan
Çehre-perdâz olur hemîşe makâl
Cilve-gerdir derûn-ı sinemde
Şâhid-i ma‘ni âfitâb-misâl274

Gazel

Pîşvâ-yı sâlik-i pîr-i tarîkatdir semâ
Kâşif-i ser-beste-i sırr-ı hakîkatdir semâ
Ârif-i ilm-i ledünnî âmil-i şer‘-i Nebî
Şehr-yâr-ı mülk-i ma’nâya hidâyetdir semâ
Dâmenin elden komaz tâlib olanlar bir nefes
Himmetin ümmîd eder şeyh-i kerâmetdir semâ
Cân u dilden isteyen dâim Hicaz-ı vuslatı
Aşık-ı teşne-dile râh-ı selâmetdir semâ
Eeyz-yâb olmak dilersen Nâcîyâ gerdişde ol
Dâimâ nûr-ı tecellîye delâletdir semâ275

Beyit

Nâya âheng etdi mutrib devr edip câm-ı şarâb
Mevlevîler gibi girdiler semâa her habâb276


242  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 152; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 172; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 113.

243  Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 423; Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 637; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 531.

244  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 149; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 152, 167, 171-172, 174; Esrar Dede, a.g.e., vr. 110b; Ali Enver, a.g.e., s. 230; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 172; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 113.

245  Defter-i Dervîşân-II, vr. 65a.

246  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 167.

247  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 149; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 171-172; Ali Enver, a.g.e., s. 230-231; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 172.

248  Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 423; Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 637.

249  Esrar Dede, a.g.e., vr. 110b.

250  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 113.

251  Esrar Dede, a.g.e., vr. 110b; Ali Enver, a.g.e., s. 231; “Nâci Ahmed Dede”, TDEA, İstanbul 1986, VI, 495.

252  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 114.

253  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 149; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 172-173; Esrar Dede, a.g.e., vr. 110b; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 43-44; Ali Enver, a.g.e., s. 231; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 531; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 172, 177.

254  Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 423; Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 637; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 172-173; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 44; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 531; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 113-114.

255  Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 423; Sahîh Ah-med Dede, sebebini bildirmediği bu azlin tarihi­ni 1074/1663-1664 olarak vermekte ve Nâci Ah-med Dede’nin o esnada yetmiş altı yaşında ol­duğunu belirtmektedir. Hatta eserinin bir başka yerinde 1077 tarihinde Nâci Ahmed Dede’nin hâlen Beşiktaş Mevlevîhânesi ma‘zûlü olup yetmiş dokuz yaşında bulunduğunu ve Yeni-kapı Mevlevîhânesi’nde Karî Ahmed Dede’nin sohbetine devam ettiğini kaydetmektedir (bk. Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 172-173); Hüse­yin Ayvansarâyî “…Kırım cânibine seyâhat etmekle…” demekle yetinmekte (bk. Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 44); Mehmed Süreyyâ ise “…Kırım’a seyâhatle istifâ eyledi” kaydına yer vermektedir (bk. Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 531).

256 Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 44; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 531; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 114.

257  Bu tarih, Ayvansarâyî’de 1082 olarak verilmiş­tir (bk. Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 44); M. Süreyyâ ise bu fasılla ilgili olarak “…1078’de infisâl eyledi” bilgisine yer vermektedir (bk. Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 531).

258  Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 423; Mehmed Sâlim, Nâci Ahmed Dede’nin Yenikapı’ya atanma tarihini 1091 yılının başları şeklinde ver­mektedir (bk. Sâlim, a.g.e., s. 637); Esrar Dede, a.g.e., vr. 110b; Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., II, 43-44; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 531; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 172-173; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 116; “Nâci Ahmed Dede”, TDEA, s., 495.

259  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 174; Nâci Ahmed Dede’nin ilk olarak Beşiktaş Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edildiği bilgisine yer vermekle bir­likte bu tâyine ilişkin bir tarih vermeyen; ancak tâyinin, anılan dergâhın şeyhi Hasan Dede’nin vefatının ardından gerçekleştiğini belirten Es­rar Dede, ayrıca Nâci Ahmed Dede’nin Gala­ta Mevlevîhânesi’ne Arzî Mehmed Dede vefat ettiğinde tâyin olunduğunu ve Derviş Çelebi vak‘asında Galata’dan Yenikapı’ya nakl olundu­ğunu kaydetmektedir (bk. Esrar Dede, a.g.e., vr. 110). Mehmed Ziyâ ise Nâci Ahmed Dede’nin Yenikapı meşîhatine atandığında kırk sekiz ya­şında olduğunu bildirmektedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 116).

260  Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229, II, 43; Zâkir Şükrü Efendi, a.g.e., s. 31

261  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 174, 176, 178; Muharrem Bayar, “Bolvadin Mevlevîhânesi ve Pendarî Kãrî Ahmet Dede”, Selçuk Ü, Türkiyât Araştırmaları Dergisi, sy. 2, Mayıs 1996, s. 225-231; Sezai Küçük, a.g.e., s. 106. Ayrıntılı bilgi için “Pendârî Ahmed Dede” maddesine bakınız.

262  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 174, 176; Hüse­yin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 173; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 118.

263  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 178.

264  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 150.

265  Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 423; Sahîh Ah-med Dede, a.g.e., s. 178; Defter-i Dervîşân-II, vr. 47b; Sâlim, sadece “1123 tarihinde fevt olup” demekle yetinmekte (bk. Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 637); Esrar Dede, Pendârî Ahmed Dede madde­sine hiç yer vermeden Nâci Ahmed Dede’nin ve­fatı için sadece 1020 tarihini vermekte (bk. Esrar Dede, a.g.e., vr. 111a); Ali Enver, Esrar Dede’den farklı olarak vefat tarihini 1023 olarak göster­mekte (bk. Ali Enver, a.g.e., s. 231); Hüseyin Ayvansarâyî ve Zâkir Şükrü Efendi ise yukarıda da değinildiği üzere Pendârî Ahmed Dede’yi, Pendârî Nâci Ahmed Dede şeklinde adlandır­mak sûretiyle 1123 tarihinde vefat ettiğini bil­dirmektedirler (bk. Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229; Zâkir Şükrü Efendi, a.g.e., s. 31); Mehmed Süreyyâ, vefat tarihi olarak 4 Rebîülâhir 1123 kaydına ye vermekte (bk. Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 531); Hüseyin Vassâf ise Nâci Ahmed Dede’nin 101 yaşında vefat ettiğini bildirmekle iktifâ etmektedir (bk. Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 203). Mehmed Ziyâ, Nâci Ahmed Dede’nin vefatına ilişkin kendi bölümünde bilgi ver­mezken, bir sonraki isim olan Pendârî Ahmed Dede maddesinin sonuna doğru, “Nâci Ahmed Dede, otuz üç sene meşîhatden sonra seksen bir yaşında olduğu hâlde 1120 tarihinde vefat etmiştir…” kaydına yer vermektedir. Ancak bu kaydın devamında “…Sandukasının altındaki taşta şu yazılıdır…” demek sûretiyle, verdiği ta­rih manzûmesi ve yaptığı açıklamadan hareket­le (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 121-122) bu son bilginin, Nâci Ahmed Dede’ye değil, İkinci Kãrî Ahmed Dede olarak da anılan Pendârî Ahmed Dede’ye âit olduğu anlaşılmaktadır (HN).

266  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 149; Ekrem Işın, “Beşiktaş Mevlevîhânesi”, DBİst.A, İstanbul 1994, II, 169.

267  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 149; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 531; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 173; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 116-117.

268  Sahîh Ahmed Dede, Mevlevîlere semâ yasağının yanı sıra diğer tarîkatlara da âyin icrâsının ya­saklanmasının 1077’de başladığını ve “Yasâğ-ı bed”in tarih düşürüldüğünü; on sekiz yıl süren bu yasağın 1095 yılında “izn-i hümâyûn” ile kaldırıldığını, “Muhabbe nağme”, “Münkere gussa” ve “Âşıklara müjde döndü Mevlevîler aşk-ı Mevlânâ ile” ibare ve mısralarının tarih düşürüldüğünü, düşürenlerin ismini vermeden kaydetmektedir (bk. Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 173, 175).

269  Sâkıb Dede, a.g.e., II, 149; Sahîh Ahmed Dede ve Esrar Dede, “Nâci” mahlasının kendisine Şeyh Sâlih Zihnî Dede tarafından verildiğini ve o ta­rihten itibaren Nâci Ahmed Dede diye ünlendi­ğini bildirmektedirler (bk. Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 167; Esrar Dede, a.g.e., 110b-111a); Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 115; Ekrem Işın, “Yeni-kapı Mevlevîhânesi”, s. 477.

270  Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 423; Sâkıb Dede, a.g.e., II, 149; “Nâci Ahmed Dede”, TDEA, s. 495.

271  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 167; Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 637-638; Esrar Dede, a.g.e., vr. 111a.

272  Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 167. Bu rubâi, bazı farklarla Şeyhî Mehmed Efendi ve Hüseyin Vassâf’ta şu şekilde kayıtlıdır:

Bir bende ki âzâd ola elbette olur şâd Ammâ ki senin benden olan bende olur şâd Lutf eyle eyâ pâdişeh-i mülk-i şefâ‘at

Nâcî kulunu eyle şefâ‘at ki ola şâd (bk. Şeyhî Mehmed Efendi, a.g.e., IV, 423-424; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 177)

273 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 167.

274  Mehmed Sâlim, a.g.e., s. 637-638.

275  Esrar Dede, a.g.e., vr. 111a.

276    Hüseyin Ayvansarâyî, a.g.e., I, 229; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 173; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 115.

ETİKETLER: