MÜRŞİD-İ KÂMİL

A+
A-

46. MÜRŞİD-İ KÂMİL

Allah tarafından vahiy ve cevaba nâil olan kişi, her ne buyurursa o buyruk doğrunun ta kendisidir.

Senin cüz’î aklın onun küllî aklı vasıtasıyla küllî olur. Çünkü akl-ı kül, nefse vurulmuş zincir gibidir.

Her devirde Peygamber yerine bir veli vardır; bu sınama kıyamete kadar dâimîdir.

Tane arayana  tane tuzaktır. Fakat Süleyman arayan hem  Süleyman’ı bulur, hem taneyi elde eder.

Ustaya müracaat etmeksizin bir sanat tutan kişi, şehirde de alay konusu olur, köyde de!

Olmayacak şey onların himmetiyle olur. Pis şey, oraya vardı mı tertemiz olur, kutlu bir hale girer.

Halkın aynada gördüğünü pir, pişmemiş kerpiçte görür.

 

Hikâye

Allah’tan Musa’ya şu hitap geldi: “Ey koltuğundan ayın doğduğunu gören!

Seni ilâhî nurun doğusu haline getirdiğim halde ben ki Hakk’ım, hastalandım da niçin halimi, hatırımı sormaya gelmedin.

Musa, “Ey Allah’ım! Sen kusurdan münezzehsin. Bu ne işarettir; Yarabbi, bunu bildir” dedi.

Bunun üzerine Cenâb-ı Hak yine “Hastalığımda kerem edip niçin halimi sormadın?” buyurdu.

Musa, “Yarabbi, senin bir noksanın olamaz. Aklım şaştı, bu sözün hakikatini anlat” dedi.

Cenâb-ı Hak “Evet, has ve seçilmiş bir kulum hastalanmıştı. İyice bir bak hele… O benim.

“Onun özür serdetmesi, benim özür serdetmemdir. Onun hastalığı benim hastalığımdır.” buyurdu.

Allah ile oturup kalkmak isteyen kişi veliler huzurunda otursun.

Şeytan birisini kerem sahiplerinden ayırırsa onu kimsiz, kimsesiz bir hale kor; o halde de bulunca başını yer, mahvedip gider.

(I/0225, 2053, II/0815, 3705, III/5120, 3600, VI/2026, Hikâye: II/2156-165)

[divide style=”2″]