MUM GİBİ HANİ.
MUM GİBİ HANİ.
Mum gibi hani.
Yanman gerektiğini bilirsin. Çünkü mumsun.
Yakarlar ve yanmaya başlarsın.
Yandıkça hem erirsin hem de diplerin donar ve olduğun yere yapışır ve devinemezsin.
Işık verirsin ama mumsun güneş değil ki.
Acın kenarlarından damladıkça göz yaşı gibi seni olduğun yere daha çok mıhlar.
Bir kez yanmaya başladın mı, birisi söndürmedikçe erimekten başka yolun yok. Söndürse de yine yakacaklar. Bilirsin. Sonunda eriyip yok olmak kaderin.
Mumsun çünkü.
Pervaneler? Diye sordu birden.
Sadi’den anlatıyım dedim.
Dinle:
“Sadi-i Şirazi şöyle hikaye eder,
Çok iyi hatırlıyorum. Bir gece uyuyamadım. Gözüme uyku girmedi. Pervanenin, muma şu sözleri söylediğini işittim.
Ey sevgilim! Hadi ben aşığım, yansam da yeridir. Peki ya sen neden yanıyor, niçin ağlıyorsun?
Ey benim biçare aşığım! Benim yanmama, ağlamama sebep nedir bilir misin?
Benim tatlı balım vardı. Beni ondan ayırdılar. Şirin’im haksızlıkla elimden alındı. İşte Ferhat gibi tepemden ateş çıkıyor. Gece meclisi aydınlatan ışığıma bakma. İçimi yakan ateşe bak.
Mum, hem bu sözleri söylüyor, hem de sararmış yanağından sel gibi gözyaşı dökülüyordu.
Mum, sözüne devamla pervaneye dedi ki:
Ey pervane! Ey aşk iddiacısı! Aşk, senin için değil. Seninki bir kuru iddiadan ibaret. Sende ne sabır var, ne metanet ve tahammül.
Sen azıcık bir ışık ve ateş gördün mü, hemen yanıyorsun. Ben ise tamamıyla yanıncaya kadar dikilip duruyor, dayanıyorum. Aşk ateşi senin yalnız kanadını, benim ise vücudumu, baştan aşağı yakar.
Sadi de mum gibidir. Dışı parlaktır, ama içi yanmıştır.
Artık gece bitiyor, sabah oluyordu. Peri yüzlü bir hizmetçi gelip mumu söndürdü.
Zavallı mum, dumanı tepesinden çıkarken:
Aşkın sonu budur işte, dedi ve can verdi.
Aşıklığın ne demek olmak istersen anlatayım: Ölmek suretiyle yanmaktan kurtulmak…
Sevgilisi eliyle öldürülen aşığın mezarına gidip de ağlama, bilakis sevinerek şöyle de:
Ne mutlu ona! Sevgilisinin makbulü olduğu için sevgili onu öldürmüştür.
Aşık isen bu dertten kurtulmaya çalışma: yalnız Sadi gibi garazsız, ivazsız aşık ol.
Aşık bir fedai demektir. Nasıl ki, bir fedai gayesine varmadıkça emeline erişmedikçe başına taş ve ok yağsa meydandan çekilmezse, aşık da öyledir.
Ben sana denize açılma demiyorum. Açılacak olursan tufana bile katlan, diyorum.”
Nasıl hissediyorsun dedim.
Daha rahatım dedi. Biraz ferahladım sanki. Sermayesi kendisi olan bir tüccar gibi. Korkulara rağmen yanmak. Erimek.
Sermayeyi sevgiliye bağışlamak diyelim. Yakanın da sevgili olduğunu bilirsen. Bir de maddi olanı eritince can mumu olacağını söylersem?
Bu söylediklerinizi beş duyumla bir yere oturtamıyorum.
Aklıyla ve beş duyusuyla bir mum yanmaya gönüllü olur mu?
Olmaz tabi ki dedi.
Aklımıza şunu söylesek dedim. Canları ebedileşmişlere baksak. Başta Peygamberlere sonra da kutup yıldızı gibi olanlara. Bunu neyle elde etmişler. Herkes onlara yaptığınız akıllıca değil demediler mi sence de.
Dediler dedi.
Akılla alınacak yol ancak bu kadar.
Bir adım daha. Küçük bir adım daha. Sonra birazcık daha. Derken sabah olur zaten. Ardı dinginlik ve sükunet.
Güven bana.