MUHARREM’DE TEFEKKÜR BİZİ OLGUNLAŞTIRIR
MUHARREM’DE TEFEKKÜR BİZİ OLGUNLAŞTIRIR
Muharrem ayı biz müslümanlar için önemli bir aydır. Mübarek bir aydır. Peygamber Efendimize “Ne zaman oruç tutalım?” dediklerinde; Ramazan haricinde, mutlaka Muharrem ayının belirli günlerinde oruç tutulmasını buyurmuştur. Muharrem ayı hakikaten Allah indinde mübârek bir aydır, çünkü bütün Peygamber hadiseleri Muharrem ayının içinde olmuştur; Hazreti Âdem’in af oluşundan, Hazreti Yunus’un balığın karnından kurtuluşundan, Hazreti Musa’nın Firavun’dan kurtuluşundan tutun, Hazreti İbrahim’in ateşe atılıp kurtuluşuna kadar bütün mânevî hâdiseler Muharrem ayı içinde olduğu için Muharrem ayı Allah’ın önem atfettiği kutsal aylarından bir tanesidir. Tabii ki bunun yanında Kerbelâ vakasını unutmamamız gerekiyor. Muharrem ayı aynı zamanda yeni hicri yılın başlangıcıdır. Nuh tufanı ve Muharrem’in10. günü yapılan aşûre sayesinde de Muharrem ayı çok büyük öneme haizdir. Nuh’un gemisine giren 40 maddenin, 40 tane ayrı yiyeceğin, Nuh hakikatini anlatması dolayısıyla Muharrem ayı çok değer kazanmıştır.
Buradaki maksat ve mânâ, farklılıkların bir araya gelmesidir, Nuh gemisinin aslında vücûd gemisi, mânâ gemisi olduğu ve bunun için de çok çeşitli farklılıkların, zıtlıkların bulunduğunu anlatır. İşte bu zıtlıkları bir arada birleştirebilirsek; o zaman, bizim aşûre gibi değerli bir yiyecekle kutlanacağımız anlatılıyor. Fakat sonradan bu aşûre, sanki Kerbelâ vakasındaki Hazreti Ali’nin daima 40’lara dayandırdığı felsefesinin bir parçası hâline gelmiştir… Yani Kerbelâ hâdisesinde de bu aşûre olayı, 40’la teyit edildiği için 40 da Hz. Ali felsefesinin çok önemli bir rakamı olduğu için aşûre olayı sanki Kerbelâ vakasının sembolü gibi olmuştur. Bu gerek Nuh hâdisesinden dolayı, gerek 10 Muharrem’den dolayı aşure yapmak bir kültür haline gelmiştir. Zâten Nuh vakası da 10 Muharrem’de meydana gelmiş bir hâdisedir.
Fakat Kerbelâ hâdisesi öncesine kadar daha zevkli, daha Allah’a yakınlaşmak için ibadetlerin yapıldığı bir ay olarak geçerken; Kerbelâ vakasından dolayı daha acılı, daha ıstıraplı, daha kendimize dönüp kendimizi muhasebe ettiğimiz, nefsimiz Yezîd’inin, ruhumuz Hüseyin’ine nasıl eziyet ettiğini anladığımız ve hatırladığımız, hatta bundan dolayı da hüzünlendiğimiz bir ay olarak değerlendirilir.
Bu ayda müslümanlar oruç tutar. Bu orucun Yahudilerin oruçlarına benzememesi için müminlerin üç gün üst üste oruç tutması Peygamberimizin emridir. Tarikat ahâlisi ise10. Gün oruç tutmaz sadece su içebilmek için toplanırlar. Bu 10 gün boyunca Hazreti Fuzûlî’nin Hadikatü’s-süeda adlı kitabı okunur, Kerbelâ hâdisesinin nasıl geçtiği hatırlanır, unuttuğumuz o acılar hatırlanır ki; biz de başkalarına Yezîd olarak eziyet etmeyelim ve asıl önemlisi; küçük hâdiselerden dolayı ‘ah, of’ demeyelim. Allah’ın en sevgili kulu olan Peygamber Efendimizin cân-ı ciğeri torununun ve ailesinin çektiği ezâ ve cefâları hatırlayalım. Onların itirazsız kabullenişini ve Hazreti Hüseyin’in tek evlatlarının şehit olmasına şehâdet edişini, onları bekleyişini, sonra şehâdeti kabullenişini gözümüzün önüne getirerek hiçbir şeye aşırı düşkün olmayalım, bir şeye kızmayalım, öfkelenmeyelim, başımıza gelen hâdiselerden memnun olma sanatını elde edelim diye olmuş bir hâdisedir.
Burada Hazreti Hüseyin o mübârek varlığıyla, paratoner gibi acıları üstüne çekerek bize örnek olmuştur. O, hakikaten şehâdette örnek olarak gelmiş bir sultandır ve benim anlayışıma göre; Hazreti Hüseyin Peygamber Efendimizin ve anacığı, Hazreti Meryem makamının temsilcisidir Kur’an’a göre, Hazreti Fatıma’nın, önceden müjdelediği şekilde, Kerbelâ’ya gelmiş ve hâdiseleri tevekkülle karşılamıştır. Tek tek evlatlarının şehit olmasını gözünün önünde görmüş ve şahit olmuştur. Hazreti Hüseyinin mübârek başıyla top oynanır gibi tekmelenip, vücûdu parça parça edilip oraya buraya dağıtılmıştır. Akıl alacak bir hâdise değildir yapılan eziyetler. Bu bir vahşettir. Müslüman’ın Müslüman’a yaptığı bu eziyet, bu zulüm insanı dehşete düşürür, insana zararın en yakından gelebileceğini de insana hatırlatır. Bu bakımdan bu ay, bizim kendimizle de muhasebe edip, hakikatimize yönelmemiz gereken bir aydır.
Diğer yandan Kerbelâ hâdisesini yaşamak ve yaşatmak için, kendilerine fiziken eziyet ederek, kan akıtarak, zincirlerle vurarak, ağıtlar yakıyorlar bu kültür sünni anlayışta yoktur. Hatta İslam’da aslında yas tutmanın bile yeri yoktur. Fakat insan en sevdiklerinin acı çektiği zamanda, vicdanen rahatsız olur. O yüzden de bu 10 günün çok dikkatli geçirilmesi gerekir. Yas gibi değil, fakat bütün eğlencelerden uzak kalarak; yani o acıyı içimizde hissederek geçirmek gerekir. Hazreti Fatıma’nın ruhunu incitmek ve kalbini kırmamak gerektiğini düşünmeliyiz. Kendimize fiziken ve maddeten eziyet etmenin bir anlamı, bir faydası da yoktur. Eziyet edeceksek nefsimizin aşırı arzu ve isteklerine eziyet ederek Yezîd olmamak için mücadele edelim. Bu açıdan Muharrem ayında tefekkür bizi olgunlaştırır.