Yunus Emre’nin pek bilinen ve sevilerek okunan, aklıma geldikçe zevkle dinlediğim güzel bir ilahisi var. İlâhi şu:
Yörük değirmenler gibi dönerler
El ele vermişler Hakk’a giderler
‘Gönül Ka’besi’ni tavâf ederler
Muhammed’in kösü çalınır bunda
Semâda melekler kanat açarlar
Önde bir kılavuz Hakk’a uçarlar
Mü’minler üstüne rahmet saçarlar
Muhammed’in kösü çalınır bunda
Dervîş Yûnus eydür gör n’oldu bana
Aşkın muhabbeti dokundu cana
Aklını başına devşir dîvâne
Muhammed’in kösü çalınır bunda
Dede Efendi’nin hac esnasında bestelediği bu eser, aynı zamanda son bestesi. Kâbe’yi tavaf eden hacıların ona yörük değirmenlerin dönmesi hatırlatması üzerine bestelediğini düşünüyorum. İşin sırrı ve hikmeti kanaatimce Dede’nin ilâhîyi hem mecazen hem de hakikaten görerek hissederek bestelemesinde. Biz konumuza devam edelim.
MUHAMMED’İN KÖSÜ NEDİR?
İlahinin nakarat mısraında Muhammed’in kösünden bahsediliyor. Siz ne düşünüyor ve anlıyorsunuz bilmiyorum ama ben ne anladığımı ifadeye çalışayım.
Hem İslam dünyasında hem de Türk devletlerinde kullanılan kösün sözlüklerde, Farsça kûs kelimesinden geldiği ve vurma, çarpma, dövme anlamına geldiği yazılı. Dede Korkut hikâyelerinde de Oğuz Kağan destanında geçen kös Türklerin yabancı olduğu bir nesne değil.
Kös, hükümdarlık alâmetlerinden biri. Kadim adete göre sancağın gitmediği sefere kös de götürülmezdi. Savaşta ordunun düzenini sağlamaya yardımcı olur, yürüyüş ritmini düzenler, muharebe esnasında askeri coşturur, düşmanları top gürültüsünü andıran sesiyle yıldırır ve ürkütür. Fetihten sonra da fethi müjdelemek ve duyurmak için beşâret kösü çalınır. Barış zamanında ise devletin gücünü göstermek için elçilerin kabul merasimlerinde, şehzadelerin doğumu, sünnet ve düğün törenleriyle bayram günü ve gecelerinde de çalınırdı. Kösler hükümdar mehter takımlarında çalındığı gibi ayrıca asker serdarlarına sefer zamanlarında verilirdi.
Seferde padişahın kösü çalınması zaman içinde borusu ötmek şekline tahvil olur ve günümüzde kösü çalınmak pek kullanılmaz.
ŞİİRİMİZDE DE GEÇER
Osmanlı şiiri ve nesrinde kös “kûs-i şevket, kûs-i şöhret” gibi ifadelerde padişahın büyüklüğünü gösteren debdebe, şaşaa anlamında kullanılır, Nef’î’nin şu beytinde olduğu gibi:
Tuttu cihânı debdebe-i kûs-i şöhretin
İşitmez anı gûşu hasûdun girân olur
Senin şöhret kösünün çıkardığı ses tüm dünyaya yayıldı, herkes adını duydu. Ancak seni kıskanalar, çekemeyenlerin kulakları, adını duymak zorlarına gittiği için duymadı.
YUNUS NE DEMEK İSTEDİ?
Yunus Emre’nin ne kastettiğine geçmeden önce Şeyh Galib’in meşhur na’t-i şerifinden bir beyti nakledeceğim:
Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda
Hükmün tutulur muhkeme-i rûz-i cezâda
Bekâ ikliminin minberinde senin adına hutbe okunur, o iklimin padişahı sensin. Ceza gününün mahkemelerinde ise sadece senin verdiğin hükümler yerine getirilir, hüküm vermek senin elinde. Şefaatçi olduğun kişiler kurtulur.
Biliyorum, burada kös geçmiyor. Ancak Ali Emiri Efendi’nin Şeyh Galib’in naatine öykünerek kaleme aldığı naatte yer alan şu beyte dikkatinizi çekeceğim:
Kûsun döğülür dâire-i mülk-i semâda
Hükmün sürülür mahkeme-i adl ü atâda
Semâ mülkünde senin kösün döğülür. Adalet ve ihsan günü kurulan mahkemede de senin verdiğin hüküm geçerlidir.
Ali Emiri, Şeyh Galib’te “hutbe okumak” şeklinde ifade edilen hükümranlık alametini “kösü çalınmak” şeklinde ifade ediyor. Şimdi Yunus ilâhisine dönelim ve ilâhide geçen kösü bu beyitler ışığı altında okuyalım.
Yörük değirmenler gibi dönerler
El ele vermişler Hakk’a giderler
“Gönül Ka’besi”ni tavâf ederler
Muhammed’in kösü çalınır bunda
Yörük düzenli, akıcı, yürüyen anlamlarında. Değirmen için kullanıldığında suyu düzenli akan ve durmayan değirmen. Değirmenler gibi dönenler kim? Dede Efendi’nin gözüyle bakıldığında yörük değirmenler gibi dönenler hacılar oluyor. Bu mecâzî anlamı. Hakikî anlamı ise gönül kabesi etrafında dönenler. Gönlünü Allah’ın evi yapabilmiş bir kâmilin etrafında dönenler, ona hizmet edenler, pervânesi olanlar.
El ele vermek ise dervişlik şiarından. El ele vermeden el Hakk’a ulaşmaz.
“Muhammed’in kösü çalınır bunda” demek buranın, yani dinin, dünyanın, tasavvufi hayatın padişahı Hz. Peygamber’dir ve burada onun söyledikleri dinlenir ve o örnek alınır, demek. Dolayısıyla Yunus’un yolunun sultanı Hz. Peygamber’dir ve orada onun kösü çalınır, onu dediği olur, onun istemediği hiçbir şey olmaz, olmamalıdır.
İkinci dörtlükte melekler arasında da Hz. Peygamber’in sözünün geçtiğinden bahseder. Sadece insin değil cinin de melaikenin de sultanıdır. Meleklerin semada kanat açması, uçması bereket ve rahmet anlamına gelir. Melekleşen dervişleri düşündüğümüzde ise öndeki kılavuz kâmil mürşit olur. Müminler üstüne rahmet saçması ise onlara güzel ahlakı öğretmesi, Hak yolunda sefere çıkarması, muhabbete dahil etmesi. Bunların hepsi ise ancak Hz. Peygamber sayesinde ve onun buyrukları ile olur. Çünkü yerlerin olduğu gibi göklerin de sultanıdır. By beyit, Attar’ın kuşlarını da hatırlatmakta. Bu durumda öndeki kuş simurg olur.
Son dörtlükte Yunus kendine hitap eder. Aklı başından gidenlere seslenir ve onları uyarır.
Ezcümle Yunus, gittiği yolun, meşrebinin, mezhebinin, dininin sultanının peygamber olduğunu söyler. Bunu da sultanlık alametlerinden biri olan kös ile anlatır.
Efendim, benim Muhammed’in kösünün çalınmasından anladığım budur.
İsmail Güleç